11 Mart 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi KÜRT AÇILIMIYLA TECESSÜM EDEN TÜRK SORUNU-1

KÜRT AÇILIMIYLA TECESSÜM EDEN TÜRK SORUNU-1

Kürt Açılımı toplumsal-siyasî, kültürel ve sosyolojik olmak üzere çok boyutlu tezahürleri olan bir politik girişimdir.

6 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Kürt Açılımı toplumsal-siyasî, kültürel ve sosyolojik olmak üzere çok boyutlu tezahürleri olan bir politik girişimdir. Kürt Açılımının bugün geldiği nokta özellikle toplumsal sonuçları açısından uzun bir dönemin ürünü olarak görülebilir.

ABD'den Almanya'ya, Belçika'dan, İsviçre'ye ve Yunanistan gibi AB ülkelerinden, İran, Irak, Rusya'ya kadar pek çok ülkenin kullanımındaki bir kanlı bir terör örgütü sorunundan yine iç ve dış politik dengelerin bir sonucu "Kürt Sorunu" olarak sonuçlanan uzun bir süreçtir. Bu sürecin bir sonucu olarak son kertede Kürt Açılımı ortaya çıkmıştır. Bu karmaşık olgular bütününün öngörülen nihai sonucu Türkiye'nin iki halklı, iki kurucu halkın varlığının tanındığı federatif bir yapıdır. Bugün, sosyolojik ve psikolojik olarak farklılaşmış ve ayrışmış bir toplumun mevcudiyeti önemli bir aşamaya gelindiğini gösterir. İşte bu son noktanın konulması sürecinde gelinen en kritik aşama Türk Sorununun ortaya çıkışıyla tecessüm etmektedir. Kürt Açılımının zafiyetlerini ve burada Türk kimliğinin konumunu ele alırken Türk Sorununun ortaya çıkaran etkenlere de dolaylı olarak değinilmişti. Şimdi adını da koyarak bu sorunu yani Türk Sorununu ele almak istiyorum.

Tarihsel sosyolojik gerçekliklerden tamamen soyutlanmış bir toplumsal ve siyasal bir tahayyül ile "demokratik cumhuriyeti" kurma ideali "bizim" gerçekliklerimizin öykünülen Batı toplumları ile özdeşleşmeden kaynaklanır. Batının çatışma merkezli toplumsal ve siyasi yapısı bugün laiklikten çok-kültürcülüğe kadar uzayan bir çözüm teknikleri ve kültürel yaşam biçimlerini de beraberinde getirmiştir. Batıya öykünme daha doğrusu özdeşleşme sorunların ve çözüm tekniklerinin de ithali gibi bir sorun doğurmuştur. Batının tarihsel ve toplumsal bağlamının ürünü olan olay, olgu, kurum ve zihniyet yapılarının özgün ve özgül bir nitelik sergileyen Batı-dışı=Türk varlığına uyarlanma çabası ciddi sorunlara tarihte kaynaklık ettiği gibi bugünde aynı kısır döngünün içerisinde bizi bırakmaktadır. Örneğin Osmanlının kendi tarihi ve dini dinamiklerine bağlı olarak yüzyıllarca uyguladığı farklı millet, din ve mezhepten grupları parçalama süreci dönemin Sırp Açılımı, Yunan Açılımı vb. politikalarının neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açılımların her biri devletin varoluş felsefesi olan "Hakim Millet" statüsünün kaybolması ile yöndeştir. Bütün farklıkların eşitlendiği ve eşit yurttaş olduğunun iddia edildiği süreçte "İttihad-ı Anasır" yani günümüz tabiri ile farklıkların-unsurların birliği amacıyla Osmanlılık ortaya çıkmıştır. Bu terimin günümüzdeki karşılığı ise Türkiyelilik veya Anayasal Vatandaşlıktır.

Bütün bu tarihsel olguların temelinde bize ait olmayan sorunların ve çözüm tekniklerinin modernleşme sürecinde evrensel değerler ve medeniyetin başat unsuru olarak görülmesi sebebiyle aktarılması vardır. Başka bir deyişle kendi toplumsal ve kültürel yapının temel unsurlarının, yapısının, değişim dinamiklerinin, düşünce ve zihniyet yapılarının göz ardı edilmesi vardır. Müslüman toplumların kendi aralarındaki ilişki biçimi ve diğer dinlerle olan ilişkilerinin ne olduğu noktası önemlidir. Bizde halklar arasındaki ilişkiyi kendinden olmayanı sömürme, katliama tabi tuta, yani yok edilmesi gereken bir yaratık olarak gören bir tarihin ve kültürün temsilcileri özdeşleşmek herhalde en büyük sorunumuzdur. Tarihteki sorunlarımıza karşı takınılan tavrı bugünde bütün boyutlarıyla gözlemleyebiliyoruz.

Açılımın son kertede Türkiye'de ciddi oranda "farklılıkların" bilinçlenmesi gibi tarihinde belki de hiç görülmediği kadar yoğun bir dönemden veya yıldan geçti. Anadolu coğrafyası hiç bu kadar Türk, Kürt gibi bir ayrıma ve "Kürt Sorunu" eksenli tartışmalara sahne olmadı. Çok kültürlü bir yapıya sahip olmayan Türkiye'nin böylece demokratikleşmenin ön koşulu olarak sabitlenen etnik farklılıkların ortaya konularak tözselleştirilmesi gibi bir dizi sorun ortaya çıktı. Elbette bu "sorun" bizim açımızdan bir sorun olarak tanımlanmaktadır. Yoksa bu yönde yarattıkları mekanizma aracılığıyla yoğun bir propaganda hegemonyası kuran Türk kimliği karşıtı seçkinlerin, STÖ, KİA, düşünce kuruluşlarının özenli çabasıyla farklıkların tanınmasını demokratikleşmenin ön koşulu ve olmazsa olmazı olarak sabitlemişlerdir. Bu hastalıklı bir durum değil, aksine olması gereken normal haldir. Kimliklerin tanınması öncelikle bütünün parçalanmasının zihinsel bir kabulünü gerektirir. Sonra bu parçaları tanımlanır, tanınır, geliştirilir. Yani bu farklılıkların her biri yekdiğerinden ayrı, farklı, değişik bir tözsel yapıdır. Çok-kültürcülüğe göre sonuç olarak sosyolojik zeminde yaratılan bu farklılıklar anayasal vatandaşlık ve Türkiyelilik gibi hukuki aidiyetlik üzerinden yeniden birleştirilmesi düşünülmekte, öngörülmektedir.

Türk Sorunun yaratılmasında PKK terör örgütünün ve Kürtlerin toplumsal algıda ki değişimiyle yöndeş bir gelişimi vardır. Şöyle ki, Anadolu da Kürt ve Türklerin sosyolojik yapısı ortak yaşam kültürünün yaratılmasında dünyada benzeri olmayan bir olgudur.[1] PKK'nın bir terör örgütü olarak Kürtlerle özdeşleşen bir noktaya gelmemişti. PKK ayrı, Kürtler ise ayrı algılanmıştır. Başka bir deyişle yaygın olarak belirtilen Kürtlerle Türklerin toplumsal bir çatışma yaşamadığı gerçeği sosyolojik bir olgudur. Bu olgunun merkezinde ise Türklerin algı durumu merkezi bir belirleyiciliğe sahiptir. PKK sorunu, Kürtçü ve milli kimlik sorunlu aydınların bürokrasi ve devletin önemli karar verici mercilerinde bulunması ve bunun yanında medyadaki seçkinci hegemonyanın öznelerinin Marksist ve Kozmopolit İslamcı bir gelenekten gelmelerinin etkisiyle Kürt sorunu=PKK denklemine oturmuştur. AKP hükümetinin 2004 yılından itibaren başlattığı Kürtçü söylemin egemen söylem haline gelmesi ise Türk Sorununun doğuşunda nirengi noktası haline gelmiştir. PKK'nın Kürt sorunun bir sonucu olduğu yaklaşımı ve bunun neticesindeki politikaların tezahürü bu noktada kayda geçmelidir.

Türk sorununu toplumsal düzeyde yaratan sosyal psikolojik bir olgudur. Bu psikolojinin gelişimi PKK teröründen etnik Kürt Sorununa giden süreçte net bir görünürlük kazanmıştır. PKK amaç ve isteklerinin Kürt Sorunu adına açık açık talep edildiği süreçte Kürtlerin adına gerçekleştirilen sokak gösterileri, yoğun katılımlı mitingler, sokaklarda binlerce insanı mağdur duruma düşüren araba yakma, otobüs kundaklama, dükkanları ateşe verme, devlet mallarına zarar verme gibi olayların gündelik ve sıradan bir hal alması Türklerin PKK ve en önemlisi de Kürt algısının değişiminde başat rol oynadı. PKK ve Kürt Sorununun özdeşleşme süreci ve toplumda yaygınlaşan şiddetin Kürtler tarafında sahiplenilir bir konuma gelmesi ve bu yönde görüntü çizmesi sosyolojik düzlemde Kürt ve Türk özdeşliğinin farklılaştığı bir aşamaya kaynaklık etti. Ontolojik ırkçılık böylece demokratikleşme adına gerçekleşmiş oldu.



[*] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, DYÇ Araştırmaları Bilimsel Danışmanı.

[1] Star TV'de Ruhat Mengi'nin sunduğu programa katılan DSO Başkanı Kürtlerin bölgede Araplarla evlilik yapmadığını, coğrafi olarak farklı olduklarını fakat Türklerle bu durumların söz konu olmadığını vurgulamıştır. Bu sözleri Kürtçü bir aydından duymak konunun önemini belirtmek açısından önemlidir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *