11 Mart 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi KÜRT AÇILIMIYLA TECESSÜM EDEN TÜRK SORUNU-2

KÜRT AÇILIMIYLA TECESSÜM EDEN TÜRK SORUNU-2

Türk Sorununu dört kategoride çözümleyebiliriz: 1- Siyasi-hukuki; 2- Aydın-Entelektüeller; 3- Bireysel; 4- Toplumsal.

6 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Türk Sorununu dört kategoride çözümleyebiliriz: 1- Siyasi-hukuki; 2- Aydın-Entelektüeller; 3- Bireysel; 4- Toplumsal.

Toplumsal-kültürel yapının inşasında ve yeniden üretimde aydınların rolü göz önünde bulundurulacak olursa, Türk sorununun ele alınışında aydınların merkezi bir konumda yer aldıkları görülür. Sonuçta, bireysel, toplumsal ve siyasi-hukuki düzeylerde Türk sorununu görünür kılan aydın-entelektüeller zümrenin etkinlik alanlarının kapsamı ve işlevleridir. Etkinlik alanlarının genişliği ise, ellerinde bulundurdukları ve toplumu biçimlendirme, yönlendirme mekanizmaları aracılığıyla merkezi karar verici kurumlara olan tesirleri ölçüsündedir.

Belirlenen her bir kategori uzun uzun analiz edilebilecek kadar önemli bir konudur. Fakat burada sadece genel hatlarıyla bu konular üzerinde durulacaktır. Öncelikle siyasi ve hukuki düzeyde tezahür eden Türk sorununu genel hatlarıyla ele alınacaktır. Burada ana sorun, devletin salt mekanik bir varlık olmaktan çıkaran ve devletin zorunlu varoluş şartlarını teşkil eden, İbn-i Haldun'un "Asabiye" olarak adlandırdığı kurucu halk sorunudur. Bu düzeyde, ana sorunsal devletin varlığının somutlaştığı alanda Türk kimliğinin belirleyici vasfının silinmesi, işlevsizleştirilmesi, renksizleştirilmesi sürecidir. Türk sorununun siyasal-hukuki düzeyde doğuran temel iddiaları kısaca şu biçimde ifade edebiliriz: "Türkiye Cumhuriyeti etnik bir temelde kurulmuştur…", "etnik Türklüğü kabul eden devlet diğer etnik gruplar üzerinde asimilasyon, soykırım, sürgün, tehcir, baskı, görmezden gelme gibi uygulamalar gerçekleştirmiştir…", "Anayasada açıkça Türk kelimesi etnik bir grubun adı olarak geçmektedir…", "Türk kültürü dışındaki kültürlerin kamusal alanda varlığı yasaktır…", vs.

Türkiye'nin demokratikleşmesi başta olmak üzere "toplumsal barış", "ekonomik kalkınma", iç ve dış politikada istikrar gibi pek çok sorunun temel kaynağı olarak görülen bu mevcut siyasi-hukuki durumun ne yönde bir değişme göstermesi halinde sorunların çözüleceği de muhatapları tarafından belirtilmektedir. Buna göre, söylemlerinin "bilimsel" ve "demokratik" retorikteki karşılıkları şöyledir: "Demokrasisinin kapsamını genişletmek, derinliğini artırmak için" daha çok demokrasi gerekmektedir. "Zorunlu olarak, Cumhuriyet'in kurucu felsefesiyle eleştirel bir biçimde hesaplaşma" başka bir deyişle, modası geçmiş olan XIX. ve XX. Yüzyıla özgü "kültürel-siyâsî teklik temeline dayandırılmak istenen 'ulus-devlet' yapısı" terk edilmelidir. Bunun sonucu olan Türk milliyetçiliği, Türk kimliği "çağdaş demokratik çoğulculuğa "içkin" olan "çokkültürlülük" gerçeği" ile ikame edilmelidir. "Türkiye demokrasisini arızalı kılan çok kültürlü yapıdan yoksunluk", "kültürel kimlik farklılıklarının "özel alan"a, gelenekselliğe hapsetmeye ve bu farklılıkların kamusal siyâsî alanda ifâde imkânlarının önüne geçmeye çalışarak aşılamaz." Bütün sorunlarımız "yurttaşlarının farklılıklarını özgürce ifâde edebildikleri bir kamusal siyâsî alanın genişliği ölçüsünde" yok olacaktır. Bunun gerçekleştirilmesi ise, "Türkiye'de siyâsî ve idârî teşkilâtlanmanın yeniden, çokkültürlülüğün gereklerine uygun bir biçimde, kültürel kimlik farklılıklarına saygının belirginleştiği bir hukukî yapıya kavuşturulmasıyla mümkündür." Şayet bu "demokratikleşme süreci yaşanmadığı takdirde, Türkiye'nin daha içe dönük, daha kapanmacı ve böylece daha dar milliyetçi bir devlet hâline gelme ihtimâli de büyüktür."[1]

Konu başka bir açıdan şöyle dile getirilmektedir: "Kürt sorunu sadece bir insan hakları sorunu da değildir. Bunun yanı sıra ve daha önemlisi merkezi devletin ortaya koyduğu normların hangi model bir örgütlenmeyle ülke genelinde uygulanacağı sorunudur… Türkiye bu sorunu yeni bir anayasa inşası süreci içinde çözebilme başarısını gösterir ve üniter devlet içinde bölgesel devleti yaratabilirse bölünme korkusundan kurtularak siyasi birliğini güçlendirmiş olacaktır."[2]

Aynı yazar başka bir çalışmasında, cumhuriyetin kuruluş dönemiyle devletin Türk kimliğini sorgular ve "1921-1938 dönemini en iyi özetleyen ifade"nin "Türkleştirme" olduğunu belirtir. Bunun Türkleştirme iddiasını da "Türk Dil ve Tarih kurumlarının kuruluşu, 'Vatandaş Türkçe Konuş' kampanyalarının başlatılması ve Soyadı Kanunu'nun kabulüyle toplumun her alanında uygulanmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılması" ile temellendirmektedir. Yazar bu dönemin anlayışında farklı etnik kimliklere, farklı dillere, farklı dinlere ve mezheplere yer olmamıştır, demekte ve "dayatılan tek etnik kimlik Türklük ve Diyanet İşleri Başkanlığı çerçevesinde devletleştirilen Müslümanlığın Sünni-Hanefi mezhebidir," tespitinde bulunmaktadır. "Bu temele oturtulmaya çalışılan cumhuriyetin" de Türkiye sınırları içinde yaşayan insanları yurttaş kılması ve eşitliği sağlaması imkânsızdı, hükmünü verir. Bütün bu sebeplerden dolayı da "homojenliği sağlamanın yolu da her türlü şiddeti kullanan ırkçı, asimilasyoncu politikalardan geçiyordu." Bunun için "Kürt istemleri gerektiğinde ezilerek, gerektiğinde milliyetçi stratejiler izlenerek yok edilmeye çalışılmıştır. Homojen kaynaşmış kitlenin temelinde millet kimliği yani Türklük yatmakta, tek mezhepli Müslümanlık bu etnik kimliği destekleyen bir unsur olmaktadır."[3]

Aydınların bireysel bazda dile getirdiği bu görüşler sivil toplum örgütleri tarafından yazılan raporlarda da yer almaktadır. Bunlardan TESEV hazırladığı bir raporda şöyle demektedir: "Sivil ve demokratik yeni bir anayasa olmaksızın Kürt Sorunu'na kalıcı bir çözüm mümkün gözükmemektedir. Herhangi bir ideolojiye, etnik/dini/mezhepsel/dilsel kimliğe dayanmayan, Türkiye'nin çok kültürlü yapısını gözeten bir vatandaşlık anlayışını benimseyen, hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen unsurlar içermeyen, talep halinde Kürtlerin yoğun yaşadıkları yerlerde resmi dil dışındaki dillerde kamu hizmetleri almalarına ve anadilde eğitim veya anadil öğrenimi görmelerine imkân sağlayan, bütün din ve inançlara eşit mesafede duran, gerçek bir laiklik anlayışını benimseyen ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik anti-demokratik teşebbüsleri önleyici mekanizmalar içeren bir anayasa hazırlanmalıdır."[4]

Görüldüğü gibi, Türkiye'nin demokratikleşmesinin temeli "Kürt Sorunu"nun çözümüne "Kürt Sorunu" ise Türkiye Devletinin Türk karakterinden çıkarılması koşuluna bağlanmaktadır. Sonuçta her etnik ve dini kaynaklı farklılıklar kendi idari ve "kültürel-etnik(!)" karakterine bağlı olarak yeniden yapılanmalıdır.

Bu söylemlerin en zayıf noktası, somut gerçekliklerden hareketle bir meşrulaştırım, başka bir deyişle temellendirmeden yoksun olmasıdır. Çeşitli sebeplerle egemen bir düşünce haline gelen bu yargılar, "devlet" olgusunu var kılan evrensel somut gerçekliklerin entelektüel bir fantezi adına nasıl göz ardı edildiğinin bir göstergesidir. "Olan" üzerinden bir çıkarım değil de "olması gereken" zihinsel bir kurgu üzerinde "olan-mış gibi" muhakeme yapılmaktadır. Bunların yaygın bir "doğru" haline gelmesi ise karşı karşıya olduğumuz bilgi üretim mekanizmalarındaki hakikati inşa etme, soyut, tahayyül edilen kurguların gerçekliklerini kazandırma, topluma yayma ve "aksiyom" haline getirilmeleri ile sağlanmaktadır. Bu zihindeki kurguların toplumsal ve siyasal bir gerçeklik olarak inşa edilmesi sürecindeki edimcilerin, kavramsal ve davranışsal araçların, yöntemlerin, etkilemeyi sağlayan söylem ve bilişsel dayanak noktalarının ifşa edilmesi önem arz eder.


__________________

[*] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, DYÇ Araştırmaları Bilimsel Danışmanı.


[1]Levent KÖKER, "29 Mart'tan sonra daha çok demokrasi için, kurucu ideolojiyle hesaplaşma ihtiyacı", 09.Nisan. 2009, Zaman Gazetesi.

[2] Ümit KARDAŞ, "Üniter Devlet İçinde Bölgesel Devlet Olur mu?", Taraf Gazetesi, 08.11.2008. benzer görüşler için bak: TESEV: ""Kürt Sorununun Çözümüne Dair Bir Yol Haritası: Bölgeden Hükümete Öneriler", s. 10

[3] Ümit KARDAŞ, "1921-1938 arası devletin Kürt politikası", Taraf Gazetesi, 29.11.2008.

[4]TESEV: "Kürt Sorununun Çözümüne Dair Bir Yol Haritası: Bölgeden Hükümete Öneriler", s. 17, İstanbul, 2008.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *