11 Mart 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi KÜRT AÇILIMIYLA TECESSÜM EDEN TÜRK SORUNU-3

KÜRT AÇILIMIYLA TECESSÜM EDEN TÜRK SORUNU-3

Kürt Açılımının, sosyo-politik ve kültürel açıdan etkisinin tezahür ettiği en somut sonucu “Türklerin” Kürtler hakkında bilişsel evreninde yarattığı büyük değişimdir.

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Kürt Açılımının, sosyo-politik ve kültürel açıdan etkisinin tezahür ettiği en somut sonucu “Türklerin” Kürtler hakkında bilişsel evreninde yarattığı büyük değişimdir.

Yani, Türk'ün "Kürt" algısının bireysel ve toplumsal konumundaki radikal dönüşümüdür. Kürt açılımı, Türklerin yıllardır titiz bir biçimde ayırt ettiği, asla ve kat'a PKK terör örgütü ile aynı görmediği Kürtleri artık bu örgütle özdeşleştirmeye başladığı kırılma noktasıdır. Bu durum, birincil derecede önemli bir sonuçtur. Bu bilişsel evrendeki değişimin toplumsal alanda somut gözlemlenebilir niteliği, sosyolojik farklılığında yaratılmış olduğunun bir göstergesi olarak değerlendirebiliriz. Türk sorunu esas olarak bireysel bazda var olan ve bu zeminde toplumsal bir boyut kazanan bir olgudur. Bireysel zeminde yaratılan farklılık ve "aynı"dan "öteki"ye giden algı değişiminin muhatabı olan "Kürtler" artık böyle bir algı değişimin sonucu olan davranış ve ilişkiler sisteminin de yeniden inşasına kaynaklık etmişledir. Bunun bireysel ve toplumsal alanda pek çok tezahürünü müşahede edebilmekteyiz.

Bazı misallerle konuyu somutlaştıralım. Kürt açılımıyla Türk toplumunun içine sokulan "fitne ateşine" isyan eden aydınlardan Osman Oktay, meramını şöyle dile getirmektedir: " 'Türkiye'de 36 etnik grup var' diye bas bas bağırıp duran bir siyasi lider Allah lillah aşkına hangi birliği sağlayacak? İşte meyvelerini görüyoruz; uyuyan yılan uyandırıldı, delinin aklına taş getirildi, ok yaydan çıktı, macun tüpten taştı… Ne derseniz deyiniz.. Canımdan çok sevdiğim Kürt kökenli arkadaşlarım, dostlarım vardı. İş yaptıracağım zaman onlara yaptırıyordum. İyi idiler, dürüsttüler. Yine öyleler ama araya fitne sokuldu, siz de yazılarınızla, yayınlarınızla buna çanak tuttunuz. Şimdi mesafeli duruyorlar, haliyle bu durum bana da yansıyor."[1] Buradaki bireysel hassasiyet tamamen dışsal kaynaklı bir "yabancılaşma"dır. Hissedilen soğukluk, araya konulan mesafe durumu hemen dikkat çekmektedir. Bununla birlikte PKK'nın legal siyasi kanadının İzmir'deki gösterilerini protesto eden bir göstericinin, "ben durakta halk otobüsü bekliyorum, Onlar ciple gidiyorlar…" mealindeki sözünü bir gazeteci "Türkler, Kürtleri kıskanıyorlar, gizledikleri düşmanlıklarını dışa vuruyorlar… " diyerek yorumlamıştır. Oysa burada dikkat çeken husus tam da Türk sorunun doğduğu bireylerdeki zihinsel bir yansımadır. Çünkü, ortak bir yaşam kültürü geliştirdiği insanların bir gün "biz farklıyız, bizi ezdiniz, sömürdünüz, asimile ettiniz" diyerek şiddet üretirse ve üstelik mağdur konumuyla kendisine bir meşruiyet sağlamaya çalışırsa, aynı kültürel ve ekonomik yapıdaki, yaşam standardındaki diğer grubun üyeleri de bu içkin, biçimsel kimliği aynı kategoride inşa eder. Siz madem sömürüldünüz sizin cip arabanız var benim niye yok? Diye sormaya hak kazanır ki, işte esas sorunda tam burada başlar. Yani artık bu eleştiriler "Kürt" olarak bu kişilere yöneltilmektedir. Yüzlerce yıl "aynı" bildiği insanların bir gün "Kürtlük" adına kendilerini suçlamaları uzun bir tarihi süreçte yaratılan ortak yaşam kültürünün de parçalanmasının sebebini teşkil eder.

Bu değişimin toplumsal boyuttaki yansımaları şiddete dönüşme yönünde hassas bir çizgidedir. Bu algının değişiminde "Kürtlük" için hak ve özgürlük aramak bahanesiyle gerçekleştirdikleri eylemler önemli yer tutar. Bu hak arama yönteminin PKK'yı olumlama, meşrulaştırma gibi bir süreci de beraberinde getirmesi bu ayrışmayı pekiştirmiştir. Bu süreçte son nokta PKK terörü yanında, kentlerde çocuk ve gençlerin öncülüğünde yürütülen sokak terörü, şiddeti ile konmuştur. Kimi zaman kadınların ve çocukların ön saflarda olduğu gösteriler de ve eylemlerde kullanılan sloganlar, pankartlar ile PKK'nın yanında olunduğunun gösterilmesi bu özdeşleşmenin nasıl inşa edildiğini ifade eder. Devlet ise, son kertede PKK'nın meşruiyet dayanaklarının yok edilmesi adına kabul ettiği talepleri ile –Kürtçe kanal gibi- "Türklerin" algı değişimindeki temel güdüleyici aktör oldu.

Ötekinin muhatabı kendinin dışındakidir. Kürtlerin Türklerin ötekisi olması ise kendisi olmasından çıkması koşuluna dayanır. Böylece Kürt sorunu olarak sürekli vurgulanan sorunsal kendi "öteki"ni yaratmıştır. Farklılaşmanın en belirgin özelliği ötekini var eden farklıkların üzerinde yeni bir ilişkiler sisteminin geliştirmesidir. Böylece farklı bir yaşam, farklı bir kültür, farklı bir ilişkileri ağını zorunlu kılar. Öteki ile ilişki bir tarafın diğeriyle iletişime girerken gerçekleştirdiği eylem sonucu diğeri edilgen bir alıcı olarak durmaz. Sosyolojik olarak farklılaşan bir toplumda bu farklılıkların karşılıklı olarak algıları ve ilişkiler biçimini de değişir.

Farklı kültürlerin ve dinlerin aynı siyasi bağlılıkta birlikte var olmaları dünya siyasi tarihi ve sosyolojisine Osmanlı-Türk Barış Modeli olarak yerleşmiştir. Türk toplumu tarihsel tecrübede sabit olduğu gibi asla ve kat'a kültürel temelde bir sosyolojik karşıtlık anlamında "yok edilmesi gereken bir öteki" yaratmamıştır. Türklerin "ayrı" bir tahayyülünün sahibi olmayan Kürtler "öz"deş olarak aynı varlığın sahibi olmuşlardır. Son dönemlerde istihzalı bir dille kullanılmaya başlanan Türkler ve Kürtler arasındaki milyonlarca evlilik bu aynılığın açık ve net bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Toplumsal ve kültürel yapıda ortak kültürel yaşam alanı "bir" ve "aynı" olan varoluş, Kürt Sorunu adına gerçekleştirilen politikalarla ince bir toplumsal mühendislik ürünü olarak akıl almaz bir biçimde ontolojik ırkçılığa dönüşmüştür.

________________________________________

[*] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, DYÇ Araştırmaları Bilimsel Danışmanı.



[1] Osman OKTAY, "Sayın Gülerce, Sayın Tezcan", http://www.turkocagi.org.tr/modules.php?name=Yorumlar&pa=showpage&pid=451

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *