11 Mart 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi Türk Silahlı Kuvvetlerinde Kadın Olmak

Türk Silahlı Kuvvetlerinde Kadın Olmak

Erkeklere özgü bir alan olarak görülen ve erkek egemen bir örgütlenmeye sahip olan silahlı kuvvetlerin, gelenekselliğin çözülmesine ve modern toplumun kurulmasına verdiği destek, dolaylı da olsa kadının toplumsal konumunu etkilemişti

9 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Erkeklere özgü bir alan olarak görülen ve erkek egemen bir örgütlenmeye sahip olan silahlı kuvvetlerin, gelenekselliğin çözülmesine ve modern toplumun kurulmasına verdiği destek, dolaylı da olsa kadının toplumsal konumunu etkilemiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri veya Türk Ordusu diğer dünya ülkelerinin ordularıyla kıyaslandığında iki özgün vasfı ile öne çıkar. Birincisi, ordu-millet özdeşleşmesi açısından kendisine mensup olunmaktan büyük bir gurur duyulur. İkincisi de Türk kültürü açısından ordumuz, dünya ordu ve savaş tarihinde diğer milletlerin ordu sistemini etkilemesi açısından özgün bir konumdadır. Bu özgünlük tarihsel süreç boyunca Türk Sosyo-kültürel yapısının içindeki temel belirleyici özelliğinden kaynaklanır. İlber ORTAYLI gibi üstad kimi tarihçiler, Türklerin dünya medeniyetine olan en büyük katkısının ordu kültürü olduğu üzerinde haklı olarak bir vurgu sahibidirler. Türk Ordusunun toplum ve kültür içindeki yeri yanında, işlevi, yapısı, örgütlenişi, savaş stratejileri ve taktikleri, dünya toplumlarının ordularının biçimlenmesinde kayda değer katkıları olmuştur.

Osmanlı-Türk modernleşmesinin başlangıcının da ordu merkezli gerçekleştiği hakikati hatırlandığında, ordunun Türk devleti ve toplumu açısından yeri ortaya çıkar. İlk modern eğitim merkezleri, modern teknik aktarımları tamamen orduya ve ihtiyaçlarına bağlı olarak teşkil edilmiştir. Bu modernleşme hareketleri sadece ordunun teknik ihtiyaçlarının karşılanması gibi bir özelliğe değil, aynı zamanda modern düşünce ve zihniyetin oluşması gibi boyutları da ordu üzerinden gelişme imkanı bulmuştur.

Türk toplumunda ordu kültürü, Sosyo-kültürel yapıyı, geleneği, yaşam biçimini ve zihniyet örüntülerini biçimlendiren bir konumda iken aynı zamanda toplumun cinsiyet bazında kategorileştirildiğinde kadınların bu ordu kültürü içindeki etkisi, yeri, işlevi nedir diye merak edebiliriz. Ordu ve silahlı kuvvetler genelde erkek mesleği olarak kabul edilir. Bu yargı büyük ölçüde geçerlidir. Fakat Türk ordusunun bir başka özelliği de tarihten gelen bir özellik olarak ordu millet biçiminde adlandırılmasıdır. Ordu millet demek, milleti oluşturan Sosyo-kültürel unsurlar ile yine bunun içindeki ordunun işlev ve yapı açısından özdeş olduğu anlamına gelir. Cinsiyetler arasında bir fark ayrımı yapılmaksızın Türk milleti aynı zamanda hep birlikte bir ordu mensubudur. Bir meslek olarak kategorileştirilmesi sadece biçimsel bir sabitlemedir.

Orduya katılacakların bu süreçteki gidiş ve gelişlerinde sergilenen ve toplumsal önem hiyerarşisinde en yukarılarda yer alan asker olma ritüelleri, simgesel gücü açısından toplum içerisinde tezahür eden çok etkili bir eylemler bütününü teşkil eder. Öyle ki askerlik yapmayanın adamlığı eksik kabul edilir. Ve yaptığı kimi hatalar bu asker olmama durumuna bağlanır. Askere gitme ve gelme düğün mertebesinde önemli addedilir ve özgün gelenekler oluşturmuştur.

Modern öncesi dönemde asker olma işlemi erkek ağırlıklı bir meslek olmakla birlikte savaşta bu ayırım büyük ölçüde ortadan kalktığı da bir vakıa'dır. Bunun son örneğini Osmanlının dağılışı döneminde ve özelikle milli mücadelede kadınların vatan savunmasında oynadıkları çok işlevli rol göz önüne getirildiğinde "millet ordunun" ne anlam taşıdığı rahatlıkla görülebilmektedir.

TSK, Osmanlının dağılışından Türkiye devletinin kuruluş aşamasına kadar sivil örgütlenmenin iflası ve zayıflığına bağlı olarak devletin ve toplumun sürekliliğinde temel belirleyici rol oynamıştır. Ordu, Türk siyasal kültürü başta olmak üzere Sosyo-kültürel yapının bütün alanlarında doğal olarak gerek düşünsel ve örgütleniş biçimi açısından ve gerekse standart eylemler örüntüsünün oluşması sürecinde etkin olarak yer almıştır. Türk devlet örgütlenmesi ve sosyal yapısında ordunun görünen bu işlevi tarihten gelen ordu millet algısıyla birleştiğinde şu gerçekle karşılaşırız ki orduya özgü ilişkiler biçimi ve davranış örüntüsü aynı zamanda "milli karakterimizin" teşkilinde de içkin olarak bulunur.

Genel hatlarıyla bu değerlendirmelerimiz çerçevesinde bugün TSK'nın toplumla bağları konusunda farklı görüşler söz konusudur. En güvenilir devlet kurumu olmasının yanında ordunun kendi içinde meydana getirdiği keskin kurallar sistemi ile halktan koptuğu görüşü de yaygındır. Cumhuriyetin olgunlaşma süreci içerisinde dönem dönem konjonktürel etkilenmelere de bağlı olarak katı, pozitivist, bazen de ideolojik (özellikle darbe ve muhtıra dönemlerinde) uygulamaları ordunun Türk kültür değerlerinden uzaklaşmasının bir tezahürü olarak Türk Milletinin bağrında sıkıntılara sebep olduğu da yaygın bir yaklaşımdır. Mevcut kültürel ve toplumsal yapıyla eklemlenmesini zorlaştıran hususlar ordu mensuplarının kast biçimindeki ilişkiler ağı yani; barınma, dinlenme, alışveriş, eğlenme, eğitim vb. alanlarda kendine özgü mekansal yaşam alanlarının inşa edilerek çizilen sınırlardan kaynaklanmaktadır. İdeolojik veçhesi güçlü olan ordunun Osmanlıdan tevarüs eden pozitivist karakterinin "katı" bir hal alması toplum nezdinde simgesel boyutu güçlü başörtüsü gibi giyim biçimlerine karşı takınılan tutum mevcut sosyal-kültürel mesafenin oluştuğu noktalardır.[1]

Bugün ekonomi, eğitim, sağlık, sivil toplum vb. etkinlik alanlarında kadınların yeri, işlevi, sorunları çeşitli disiplinlerin araştırma konusu yapılmış olmakla birlikte ordunun kadınla ilişkisini veya orduda kadınları ele alan bir çalışma yok denecek orandadır. Bu makale de işte Türk ordusunda kadın olma üzerine yapılmış sosyolojik bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. Bu eser, Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi Sayın Hurigül EKEN hanımefendiye ait olan "Rol Etkileşimi Bağlamında Kadın Subaylar"dır.[2] Eseri Konya'da bilim, sanat, felsefe alanlarında herhangi bir ekonomik kaygı gütmeden özgün dizgi ve kapaklarıyla pek çok eserin yayınlaması ile dikkatleri çeken Palet Yayınları çıkarmıştır.

Türk sosyolojisinde çeşitli meslekler üzerinde ve sosyal kurumlarda kadını inceleyen çalışmalara rastlanmasına rağmen, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kadın olgusunu ele alan çalışmanın yokluğu tanıtacağımız eserin önemini ortaya koymaktadır.

Çalışmanın konusu, maskülen olarak ifade edilebilecek subaylık mesleğiyle uğraşan kadınların aile içi rollerinin neler olduğunu saptamak ve "aile içi rol-mesleki rol" etkileşimini incelemektir. Kadın subayların aile içi rol ve mesleki rol etkileşiminin incelendiği çalışmada araştırmanın amacı öncelikle, Türkiye'de Cumhuriyet dönemindeki yapısal dönüşümlerin doğrudan etkilediği toplumsal cinsiyet düzeninin, ayrıntılı bir açıklamasını yapmaktır. İkincisi, söz konusu dönüşümlerin ve toplumsal cinsiyet ile ilgili yeni yapılanmaların, cinsiyet politikalarının Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki kadın subayları ne şekilde etkilediğini, kurgusal ve gerçeklik boyutundaki farklılığın kaynaklarını tespit etmektir. Üçüncüsü, kadın subayların ebeveyn aile yapısını belirlemek, onlarla yaşam tarzı farklılıklarını incelemek ve ebeveyn ailelerinin kadın subayların aile içi rolü üzerinde etkili bir faktör olup/olmadığını ortaya koymaktır. Dördüncüsü kadın subayların aile içi sorumluluklarının neler olduğunu belirlemek, eşler arasında uyumun sağlanması için gerekli koşulları saptamak, kadınların çalışması nedeniyle aile içi rol ile mesleki rol çatışması yaşanıp/yaşanmadığını belirlemek ve bunun üzerinde etkili olan faktörlerin neler olduğunu ortaya koymaktır. Beşincisi bir kariyer meslek olan subaylık mesleğinde kadınların kendilerini hangi arkadaş grubuna daha yakın hissettiklerini saptamaktır. Dolayısıyla çalışmanın son amacı, toplumsal cinsiyet konusunda cinsiyet sosyolojisi ile ilgili literatüre katkıda bulunmaktır.

Yazar, "Türkiye'de tarihsel dönemlerin cinsiyet rolleri üzerindeki etkisi en bariz biçimde askeri alanda görülmektedir," diyerek Türk Silahlı Kuvvetlerinde kadın olmanın taşıdığı anlama vurgu yapmaktadır. Eserin kavramsal çerçeve bölümünde, toplumsal cinsiyetin oluşum bileşenlerinin ne olduğu, kadınlık ve erkeklik biçimlerinin ne şekilde algılandığı, "mesleki rol" ve "aile içi rol" gibi temel kavramların hangi davranışları içerdiği ve bireyin her iki rolüne uyum sağlayamamasından kaynaklanan "rol çatışması" kavramları üzerinde durulmuştur. Ayrıca mesleki rol ve kariyer meslek kavramları açıklanmıştır.

Kuramsal çerçeve bölümünde ise, yapısal fonksiyonalist kuramcı Talcott Parsons'ın cinsiyet rolü farklılaşması kuramı, feminist-psikanalitik kuramcı Nancy Chodorow'un anneliğin yeniden üretimi ve modernleşme teorilerinden yararlanılarak kadın subayların mesleki ve aile içi rollerinin analizine çalışılmıştır.

"Türk Modernleşmesi ve Kadın Kimliğine Yönelik Söylem ve Pratikler" adlı bölümde tarihsel bir bakış açısı gözetilerek, Cumhuriyet Döneminde sosyo-kültürel süreçlere bağlı olarak üretilen söylemler ve politikaların, toplumsal cinsiyetin yapılandırılması üzerindeki etkilerine değinilmektedir. Geleneksel eğilimlerine rağmen Tanzimat ve Meşrutiyet dönemleri ile karşılaştırıldığında yine de radikal çizgiler taşıyan Cumhuriyet dönemi, aynı zamanda kadınların kamusal alanda yer almaya başlamaları ve bunun toplumsal etkileri ağırlıklı olarak ele alınmıştır.

"Kadın Kimliğine Yönelik Söylem ve Stratejilerin Uygulandığı Mekân Olarak Ordu (Silahlı Kuvvetler)" adlı bölümde, öncelikle dünya ordularında kadınların konumları üzerinde durulmuş, sonra Türkiye'de kadın subayların durumu tarihsel perspektif içinde ele alınmaya çalışılmıştır. Araştırma, TSK'nin Kara, Hava, Deniz kuvvetleri ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Eğitim Hastanesi ve Hemşirelik Yüksek Okulu'nda görevli kadın subaylara da anket uygulanmıştır. Araştırmanın evreni Ankara, İzmit (Gölcük/Karamürsel), Konya, Eskişehir'deki Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı Kuvvet Komutanlıkları ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eğitim Hastanesi ve Hemşirelik Yüksek Okulu'nda görevli bayan subaylardan oluşmaktadır.

Batı-dışı toplumların aydınlarında ana eğilim olan, Batının kendi tarihsel ve toplumsal gelişiminin bir ürünü sorunları ve bu sorunlara karşı geliştirilen çözüm tekniklerinin genelleştirilerek evrensel bir model olarak sunulması entelektüel ve akademik yaşamın başat sorunlarındandır. Bu sebeple Batının tarihsel yapısına bağlı ortaya çıkan toplumsal ve kültürel yapının sonucu olan tespitlerin ve eleştirilerin bizim toplumumuza teşmil edilmesi oryantalist bir bakış açısının ürünüdür. Sosyolog Hürigül EKEN'de bu hataya kapılmaktan kendini kurtaramamıştır. Bir örnekle eleştirimizi somutlaştıralım. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bir meslek olarak ordu Türk toplumunda biçimsel bir vurguya sahiptir. Disiplini, ilişkiler sistemi, vatan, millet, devlet gibi nosyonlarla özdeştir. Bununla birlikte yazarın da benimsediği görülen ve batı anlayışını temsil eden, "çağlar boyu erkeklere özgü bir alan olarak görülen ve erkek egemen bir örgütlenmeye sahip olan silahlı kuvvetlerin, gelenekselliğin çözülmesine ve modern toplumun kurulmasına verdiği destek, dolaylı da olsa kadının toplumsal konumunu olumlu bir şekilde etkilemiştir", yargısını bizim ordumuz ile özdeşleştirmek doğru bir yaklaşım değildir. "Batının erkek egemen yapısının dayandığı geleneği orduların çözdüğü" yargısı gibi kabuller, Batının özgün sosyal gelişimin bütün toplumlara teşmil edilerek genelleştirilmesinden başka bir anlam taşımaz.



[1] Bugün Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen sistematik yıpratma faaliyetlerinin "türban" eksenli olarak bir meşruiyet sağlamaya çalıştığı gözlerden kaçmamaktadır.

[2] Palet Yayınları, Konya, 2010, 240 s.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *