11 Mart 2025
21YYTE.ORG Terörizm Ve Terörizmle Mücadele Kuzey Irak Yönetimi ile Merkezî Irak Hükûmeti Arasında Gerilen İlişkiler

Kuzey Irak Yönetimi ile Merkezî Irak Hükûmeti Arasında Gerilen İlişkiler

12 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

ABD'nin Irak'taki askerlerini 2011 yılı sonu itibarıyla çekmesi ve üslerini boşaltması, Irak için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bir taraftan "Arap Baharı"nın etkileri sürerken zaten hassas dengeler üzerinde ayakta kalmaya çalışan Irak'ın yeni dönemde istikrarı sağlaması sorunlu olmaktadır. Gerek bölge dengeleri, gerek Irak'ın toprak bütünlüğü açısından Kuzey Irak'ın statüsü, ABD sonrası dönemde öne çıkan problemler olmuştur. Irak'ta son dönemde artan şiddet olaylarının etkisiyle hükûmetin yetersizliği, Kuzey Irak ve Merkezî Hükûmet arasındaki çekişme, etnik, dini ve mezhebi çatışmalar gibi konuların yeniden Irak'ta gündemin başlıca konusu haline gelmeye başladığı görülmektedir. Aslında Irak'ı boşaltan ABD'nin de korkusu, bölgedeki İran ve Türkiye gibi devletlerin Irak üzerinde çeşitli güç oyunlarına girişmesinin yanında, bir iç savaş riski idi. Çünkü ABD Irak'ta Kürt, Sünni ve Şii bölgeleri oluşturarak, derin etnik gerilimin ve yerel çatışmaların bir iç savaşa dönüşmesine zemin hazırlamıştır.

Arap ve Kürtler arasındaki gerilim, Türkmenlere yapılan baskı ve asimilasyon politikaları bölgenin iyice gerilmesine yol açmıştır. Kuzey Irak'ta Kürt partilerinin kurduğu sistem, demografik güç mücadelesi, bazı şehirlerin ve enerji kaynaklarının paylaşımı Merkezî Irak Hükûmeti ile Kuzey Irak arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesine neden olmuştur.

Kuzey Irak, petrol, doğal gaz, uranyum, krom, bakır ve demir kaynakları bakımından zengin bir bölgedir. Bu kaynakların paylaşımı bölgede her zaman bir çatışma riskini göz önünde bulundurulması gerektiğinin işareti olmuştur.

Irak'ın Kuzeyinde Nasıl Bir Yapı Oluştu?

ABD'nin Ortadoğu'yu düzene koyma projesi olan BOP, petrolün denetimi ve İsrail'in güvenliği açısından Irak'ı parçalamanın ilk adımları 1991'de atılmıştır. İlk aşamada, Kuzey Irak'a "politik boşluk" yerleştirilmiştir. 2003'ten sonra gerçekleşen ikinci aşamada, Irak (kon)federal bir devlete, Kuzey Irak'taki Amerikan korumalı "politik boşluk" tek taraflı olarak Federe Kürt devletine dönüştürülmüştür. Böylelikle Irak'ın bölünmesi ve Federe Kürt devletinin bağımsızlığını ilan etmesi süreci başlatılmıştır.[1]

Zaman içerisinde bu yapı bünyesinde bir devletin tüm mekanizmaları kurulmuş ve işler hale gelmiştir. 2003 Amerikan işgali sonrasında onaylanan Irak Anayasası tarafından da kabul edilen ve Kuzey Irak diye isimlendirdiğimiz bölgenin halkoyu ile seçilmiş bir Federal Yönetim Başkanı, 4 yıllığına seçilmiş bir parlamentosu bulunmaktadır. Bu haliyle Kuzey Irak parlamenter sistemli bir federal yapıya sahiptir. Bağımsız devlet olmanın tüm koşullarını yerine getirmiştir. Sadece, bölgedeki dengelerin yerine oturması beklenmektedir ki, Irak Merkezî Yönetimi tırmandırılan olaylarla bu şartların olgunlaşmasını kendi eliyle sağlıyor olabilir. Bu maksatla, Türkiye'nin bölgedeki gelişmeleri çok yakından izlemesi gerekmektedir.

Irak'ta Yükselen Şiddet Dalgası

Irak'ta Merkezî Hükûmet ile Kuzey Irak'taki Bölgesel Kürt Yönetimi arasında bir süredir yaşanan gerginlik kanlı çatışmalara dönüştü. Taraflar arasındaki gerilim, Irak ordusunun, Merkezî Hükûmet ile kuzeydeki yönetim arasında tartışma konusu olan Kerkük, Musul, Selahaddin, Tuz Hurmatu, Diyala ve Vasıt vilayetlerinden Kerkük'te yeni bir komutanlık kurmasının ardından tırmanmıştır.

Irak Merkezî ordusuna bağlı askerlerin Kuzey Irak bölgesinin çevresini (Diyala, Tigrit, Kerkük, Erbil, Tuz Hurmatu gibi genelde Türkmenlerin yaşadığı bölgeler) kuşatması üzerine Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin talimatıyla harekete geçen peşmergeler, bölgeye Irak Ordusunu sokmamak için önlem aldı.

Karşılıklı adımlarla gerginleşen durum neticesinde, Irak Ordusuna bağlı Dicle Operasyon Gücüne mensup askerlerle bölgesel yönetimin silahlı gücü olan Peşmergeler arasında 19 Kasım 2012'de çıkan çatışmada 13 kişi hayatını kaybetti. Çatışmadan sonra Tuz Hurmatu vilayetine bağlı Tikrit ilçesine ve Tuz Hurmatu'nun geneline hem Kuzey Irak Yönetiminin hem de Bağdat idaresinin kuvvet yığdığı Bağdat-Tuz Hurmatu yolu ulaşıma kapatıldı.

Çatışmanın temelinde yatan anayasanın 140. Maddesine göre Kerkük'ün hâkimiyetinin Kuzey Irak Yönetimine ya da Bağdat'a bağlanma tartışmasıdır. Ancak son dönemde Bağdat Hükûmeti'nin bölge hâkimiyetini ele geçirmek için attığı adımların sonuncusu olan Dicle birliklerinin bölgeye gönderilmesi, Peşmerge güçlerini harekete geçirmiş durumdadır. Ayrıca Bağdat Hükûmeti tarafından Kerkük'un yaklaşık 45 kilometre güneyinde yer alan Cebel-i Hemrin civarına tugay büyüklüğünde bir birlik yerleştirildi. Tugay ile birlikte 100 askeri araçtan oluşan ağır, orta ve hafif silahtan oluşan mühimmat taşıyan bir konvoy ve 35 tank da bölgeye gönderildi.

Bu sevkiyata cevap olarak Peşmergeler de Tuz Hurmatu civarına yığınak yapmaya devam etmektedir. Son sevkiyatla Kerkük'e, Peşmerge güçlerine bağlı çevik kuvvet tarafından 125 tank ve zırhlı araç sevkiyatı yapıldı. Hemrin sıradağları olarak anılan Cebel-i Hemrin bölgesi Kerkük ve civarına güneyden hâkim olmak isteyen kuvvetler için oldukça stratejik bir bölgedir. Çünkü Kerkük'ün güney batı bölgesini yaklaşık 60 kilometre boyunca kaplayan bu dağ silsilesinin geçilecek en müsait bölgesi Abdül Hasan yerleşim biriminin kuzeyinde bulunan ve Türk hâkimiyeti döneminde "Demir Kapı Kalesi" olarak bilinen kalenin bulunduğu geçit alanıdır. Dolayısıyla hem Bağdat Hükûmeti hem de Kuzey Irak bu konuma hâkim olmak için büyük çaba sarf etmektedir.

IKBY'nin fiilen kontrol ettiği ancak resmen Kürt yönetimi sınırları içinde kabul edilmeyen, bu nedenle de tartışmalı bölge olarak adlandırılan bölgelerin Irak ordusu tarafından çembere alındığını söyleyen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin lideri olduğu Kürdistan Demokrat Partisi'nin Dış İlişkiler Sorumlusu Hemin Havrami, Maliki'nin talimatıyla göreve başlayan Dicle Operasyonları Komutanlığı'nın işlevine dikkati çekerek şunları söyledi;

"Dicle gücünde Irak ordusunun ağır silahlı tanklı birlikleri toplandı. Bu durum bizleri, söz konusu gücün kullanılacağı düşüncesine sevk ediyor. Diyala, Tikrit, Musul, Kerkük ve Erbil'in etrafını ağır silahlı 100 bin Irak askeri çevirdi. Birliklerin tankları ve topları var. Maliki, 'Ben terörle savaşıyorum; diyor. Acaba teröristi 155 milimetrelik topla mı vuracak. Onun niyetlerini çok iyi biliyoruz. (İhtilaflı bölgelerin statüsüne ilişkin) 140. maddede tespit edilen durumu değiştirmek istiyor ve yeni bir oyunun kurallarını o bölgelerde uygulamak istiyor. Biz Saddam döneminde bunu kabul etmedik, şimdi mi kabul edeceğiz."

Erbil ile Bağdat arasındaki krizin temel sebebinin Bağdat Hükûmeti'nin Irak anayasasındaki 140. maddeyi uygulamaması olduğunu savunan Havrami, sorunu savaşla çözmekten yana olmadıklarını söyledi. Havrami şöyle devam etti:

"Bağdat Hükûmeti'nin anlaşmalara bağlı kalmaması, demokrasinin yok edilmesinin bir kanıtıdır. Kürtler her zaman Irak'ta değişimin olması için çabaladı ve herkesin yaşayabileceği bir Irak oluşturmak istedi ve siyasi kültürel değişiminde büyük rol oynadı. Vatan herkesin vatanıdır anlayışını taşıdı. Anayasa hakem olsun istedi. Anayasaya bağlı kalarak sorunu çözmek mümkündür ve biz tartışmaya hazırız. Ama bu bölgelerde herhangi bir askeri varlığa karşıyız." Irak Başbakanı Nuri El Maliki dün Kuzey Irak yönetimini uyararak, "Peşmergeye ordu birliklerinden uzak durmalarını tavsiye ediyoruz" demişti.

Peşmerge komutanı Mahmud Senkavi ise Bağdat Merkezî güçlerine her an saldırabileceklerini belirtmiş olmasına karşın, ABD'ye verdiği söz karşılığında "ilk ateş bizden olmayacak" demiştir.

İhtilaflı bölgelere girmeyeceğiz, Irak Ordusu'nun da girmesine müsaade etmeyeceğiz diyen Senkavi, zaten bölgeyi fiilen elinde tutan taraf olarak, elbette Irak Ordusu'nun bu bölgeye girmesini istememektedir. Biz de girmeyeceğiz sözü ise yanıltmadır. Bölgede gerginlik devam ederken Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, bölgesel yönetim lideri Mesut Barzani ile görüşmek için Erbil'e gitti. Arkasından Erbil ve Bağdat yönetimleri arasında Bağdat'ta yapılan müzakereler sonunda Peşmerge ile Dicle operasyon güçlerinin eski mevzilerine dönmeleri konusunda prensipte anlaşma sağlandığı bildirildi.

Gelişen Olayların Bölgedeki Türkmenlere Etkisi

Kuzey Irak'ta Kerkük, Erbil, Süleymaniye, Musul, Diyala ve Selahaddin bölgelerinde yoğunluklu olmak üzere Irak nüfusunun % 10'nu teşkil edecek toplam 2 milyonun üzerinde Türkmen nüfusu yaşamaktadır.[2] Gelişen olaylar, Türkmenlerin kendi topraklarında kültürlerini, dinlerini huzur içinde yaşayabilmelerini ve Merkezî Irak Hükûmeti içerisindeki etkinliklerini zayıflatabilir. Ülkenin %10'nu teşkil eden Türkmenler iki ateş arasında kalarak, her iki taraf tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılmaya çalışılabilir. Kuzeyde bağımsız bir Kürt oluşumu ile Türkmenlerin büyük çoğunluğunun kuzeyde kalması halinde, aynı haklarının kuzeyde garanti altına alınması zaman alacak, bu konuda Türkiye'nin olaya müdahil olması gerekecektir. Bu da Türkiye'nin pozisyonunu zorlaştıracaktır. Türkmenlerle birlikte Tarihi bir Türk şehri olan Kerkük'ün durumu ise daha da karışık hal alacaktır.

Çıkacak bir Çatışmanın Kuzey Irak'taki Türk Birliklerine Etkisi

ABD birliklerinin Irak'ı boşaltma planları yapılırken, görüşmede tartışmalı bölgelerin ABD tarafından korunması teklifi getirdiği halde, bu teklif Bağdat Hükûmeti tarafından otoritesini kaybetme kaygısıyla reddedilmiştir. Amerikan kuvvetlerinin çekilmesinden sonra basında yer alan haberlere göre bölgesel Kürt yönetiminin Irak'ın kuzeyinde bulunan Türk irtibat birliklerinin de çekilmesini istediği ve hâkimiyetin Bağdat yönetimi de dışarıda bırakılarak tamamıyla kendilerinde olmasını istediği üzerinde mutabakata varılmış bir görüş var idi.

Bağdat yönetimi ile Kuzey Irak Yönetimi arasında Peşmergelerin Merkezî Hükûmete bağlanması yönünde tartışma yaşanmıştı. Bu tartışma sırasında Merkezî Hükûmet Türk askeri birliklerinin Kürt bölgesinden çıkarılmasını istemesine, Kürt yönetimi sessiz kalmıştı.

Kuzey Irak'taki Türk birlikleri, bölgede söz sahibi olmak isteyen Türkiye'nin uçak gemisi durumundadır ve hayati önemdedir. TSK'nin bölgede yapacağı harekât için güvenlikli bölgeler oluşturacaktır. Bu durumuyla Kuzey Irak, Türkiye'nin samimiyetine güvenerek, çıkacak bir çatışmada bu birliklerin kendisine destek vermesini isteyebilecektir. İki ateş arasında kalabilecek Türk birliklerinin takviyesi, bölgede kalarak kendini kurabilecek yeteneklere kavuşturulması kararı gündeme gelecektir. Her ihtimal göz önünde bulundurularak, Türk birliklerinin durumu iyi hesaplanmalıdır.

Gelişen Olayların Türkiye'ye Yansıması

Avrupa merkezliKürtçü 'Rudaw' adlı internet sitesinde yer alan habere göre, Ankara-Bağdat arasında yaşanan sorunlar nedeniyle Bağdat Hükûmeti'nin Türkiye ile çatışan PKK ile yakın ilişkiler içerisine girdiği ve bu anlamda bir süre önce PKK yöneticilerinin Bağdat'ta giderek Maliki Hükûmeti'nden bazı yetkililer ve İran'ın Bağdat Büyükelçisi ile görüştükleri ileri sürüldü. Irak Kürdistan Yurtsever Birliği üst düzey yöneticisi Ferit Esesert, Maliki Hükûmeti'nin şu anda PKK ile ilişkilerinin iyi olduğunu ve Ankara'yı bu konuda sıkıştırmaya çalıştığını söyledi.

Bağdat'ta giderek Maliki Hükûmeti'nin bazı yetkilileri ve İran'ın elçisi ile görüşen PKK yöneticisinin ise Cemil Bayık olduğunu öne süren site, adını vermeyen KYB'li üst düzey bir yetkilinin Bağdat Hükûmeti'nin PKK'lı yöneticilere rahat dolaşmaları için Irak pasaportu verdiği ve bazı yaralıların tedavisinin yapılmasına yardımcı olduğunu söyledi.

Bağdat Yönetimi tarafından geri planda Türkiye aleyhine bu oyunlar oynanırken, Kuzey Irak Yönetimi ile çatışması, Merkezî Irak Yönetiminin PKK'yı daha etkin kullanmasını gündeme getirecektir. PKK'yı sadece Türkiye'ye karşı değil aynı zamanda Peşmergelere karşı da kullanacaktır.

Olayların kontrol edilemez duruma gelmesi, Kuzey'deki Kürt Yönetimi'nin bağımsızlığını ilan etmesi ile Bağdat Yönetimi hem çevresindeki petrol gelirlerinden mahrum kalacak, hem de güneydeki Şii bölgesinin eline bir emsal vermiş olacaktır. Türkiye açısından bakıldığında ise, Kuzey Irak'ta yaşanacaklar çok önemlidir. İkinci Körfez Krizinde ABD'nin müttefiki durumundaki Kürtler, Irak'ta önemli bir güç haline gelmişlerdir. Türkiye, Irak, İran ve Suriye'ye yayılmış olan Kürtlerin birleşik Büyük Kürdistan hayalleri bilinmektedir. Irak'ın işgaliyle Otonom yapıya kavuşan Kuzey Irak Kürtleri, ABD vasıtasıyla bölgedeki petrol gelirlerinden pay almak suretiyle de yeni bir mevzi elde etmişlerdir. Bölgedeki istikrar ve güç boşluğundan istifade ile güneyimizde oluşacak bağımsız bir Kürt Devleti'nin Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehlikeye sokacağı aşikârdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesini de bağımsız Kürt devleti topraklarına katmak isteyecek olan PKK, bölgede terörü tırmandıracak, olayları isyan havasına sokacaktır.

Kerkük bu olayların neresinde olacak, bunu kimse kestiremez. Ancak görünen odur ki, Kerkük birilerinin olacaksa, o da ancak savaşla elde edebilecektir. Türkiye'nin bu konuda neyi göze alabileceği önemlidir. Çünkü gerek Merkezî Hükûmet, gerekse Kuzey Irak savaşla alacağı Kerkük'ü kimseye ikram etmeyecektir. Kaldı ki, Kuzey Irak'ın bu konuda ABD'den bazı garantiler almış olabilir. Irak Merkezî Hükûmeti'nin durumunu belki de Şiilerin hareket tarzı belirleyecektir. Şii bölgesinin de kendi yolunu belirleme kararını olgunlaştırdığı takdirde Irak'ın bölünmesi bile çok uzak bir ihtimal değildir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Irak Merkezî Hükûmeti ile Kuzey Irak Yönetimi arasında gerilen siyasi durum ve kısa çatışma ortamı bugün için daha da tırmanmadan sakinleşti. Ancak bölgenin demografik yapısı, mezhepsel ve etnik çatışmalar, mevcut yeraltı kaynakları, Kuzey Irak'ın şimdiye kadar elde ettiği mevziler bu olayın burada bitmediğinin göstergesidir. ABD'nin duruma müdahil olarak, iki tarafa sakin olmalarını telkin ederken özellikle, Kuzey Irak Yönetimine elde ettiği hakların korunması açısından destek verdiği anlaşılmaktadır.

Bölgede suların ısınması, Türkiye açısından büyük önem arz etmektedir. Kuzey Irak'taki Türk askeri birliklerinin durumu, Kerkük'ün geleceği, Türkmenlerin durumu, terörizm, petrol boru hatları gibi Türkiye'yi direkt ilgilendirecek pek çok konu vardır. Irak'taki iki güç arasında ortaya çıkan bir çatışma, Kuzey Irak'ın bağımsızlığını ilan etmesine sebep olabilir. Bunun da Türkiye'ye olumsuz yansımaları olacaktır. Her şeyden evvel, Türkiye'ye yönelik terör şiddetlenecek ve PKK Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kuzey Irak Kürt bölgesine katmak hevesine kapılarak daha da hırçınlaşacaktır. Bu ise, devlet güçlerinin de sertleşmesine sebep olacaktır ki, işte PKK/KCK'nın beklediği ve "Kürt Baharı"nı çağrıştıran isyanların tetiklenmesi hiç de küçümsenecek ve ciddiye alınmayacak bir komplo teorisi değildir.

Ayrıca, Irak'ın iki gücü arasında sahiplenme aşamasına gelen Kerkük Türkmenlerin en yoğun yaşadığı bölgedir. Dolayısıyla, bölgede ortaya çıkan bir çatışma Türkiye'yi doğrudan ve çok boyutlu olarak ilgilendirecektir.

Bu nedenle Türkiye'nin olayları çok iyi takip ederek önünü görebilecek, doğru karar verebilecek donelere erkenden ulaşması gerekmektedir. Doğru kararı verdiği takdirde, hiç tereddüt göstermeden gereği yapılmalıdır. Aksi takdirde harekete geçmek için geç olabilir.

 

 


 

[1] Ümit Özdağ, Türk Ordusu'nun Kuzey Irak Operasyonları, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2008, s.344.

 

 

[2] Haktan Birsel, "Bir Demografik Güç Mücadelesi: Kuzey Irak Kördüğümü", 21. Yüzyıl Dergisi, Sayı: 37, Ocak 2012, s. 23.

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *