11 Mart 2025
21YYTE.ORG Terörizm Ve Terörizmle Mücadele Öcalan Serbest kalırsa terör biter mi?

Öcalan Serbest kalırsa terör biter mi?

Türk devleti, Türk milleti terör denen bu illetin bıçak keser gibi hemen bitirilemeyeceğini bilmeli ve böyle bir beklenti içerisinde olmamalıdır.

11 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Türk devleti, Türk milleti terör denen bu illetin bıçak keser gibi hemen bitirilemeyeceğini bilmeli ve böyle bir beklenti içerisinde olmamalıdır.

Cezaevlerinde 12 Eylül 2012'de başlatılan açlık grevleri, 67 gün sonra İmralı'daki Öcalan'ın talimatıyla kimsenin kılına bile zarar gelmeden bitirildi. Bu açlık grevleri konusunun bizim açımızdan iki önemli noktası var. Birincisi, devlet eliyle Öcalan'a güç kazandırıldı ve liderliği pekiştirilmeye çalışıldı. İkincisi ise, Türk halkını ayrıştırma yolunda bir adım daha atılarak ana dilde savunma hakkı verildi.

Burada akla gelen soru şudur: Satranç tahtasındaki vezirin bundan sonraki adımı ne olacak? Güç kazandırılan Öcalan'a bazı imtiyazlar verilmek suretiyle, dağdaki teröristi silahlarını bıraktırarak dağdan indirmesi mümkün olabilecek mi? Yani, Öcalan serbest bırakılarak siyasete girmek suretiyle vereceği bir emirle terörü bitirmesi mümkün olabilecek mi?

Posta gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand'ın 23 Haziran 2011'de yazdığı bir makalede, "Öcalan serbest kalırsa, terör biter" demişti. Yazının üzerinden bir buçuk sene geçti. O zamandan bu yana, terör konusunda gelinen noktayı irdelediğimizde, bu yazı doğrultusunda bazı ilerlemelerin kaydedildiğini görüyoruz. Şöyle ki, Öcalan dağdaki teröristi indirebilecek şekilde güçlendirilmeye çalışılıyor. Açlık grevlerinin bitirilmesi olayında bu gücün sınaması yapıldı ve başarılı oldu. "Kürt Açılımı"ında olayların akışı "genel af"fa doğru gidiyor. Önünde sonunda bir af çıkacak. Böylelikle, içerideki generaller, gazeteciler, yazarlarla birlikte dokunulmazlıkları kaldırılarak içeri girecek olan BDP'li milletvekilleri ve PKK/KCK'lı teröristler de salıverilecek. Genel af, genel iyimserliğe dönüşecek ve AKP bu olayı oya tahvil edecektir. PKK'lıya siyasi hakkı verilmek suretiyle meclise girmesi de sağlanacak. Daha sonra PKK'lı milletvekili, göğsünü gere gere, bizim verdiğimiz vergilerle meclis koltuklarında oturacak ve "biz ayrılmak istiyoruz" diyecektir. PKK'lı yöneticilerin silahı bıraktıkları takdirde, başka ülkelere gidebilecekleri konusundaki beyanatı, başbakan kendisi verdi. Bütün bu gelişmeler bana hükûmetin akil adamlarının, bu yazı doğrultusunda uzun vadeli bir plan hazırlamış olduklarını söyletiyor. Veya bunun tersi… Yani M. Ali Birand hazırlanan uzun vadeli planı bilerek bu yazıyı Posta gazetesine servis etti. Uzun vadeli diyorum, çünkü Başbakan, "Birand'ın ömrü o yazdıklarını görmeye yetmez" şeklinde karşılık vermiştir. Birand da "Olabilir çok uzun zaman alabilir. Ama bu gidiş o gidiştir" demiştir. Bu atışmalar da beni doğrulamaktadır.

Acaba, dağdaki teröristi indirmeye Öcalan'ın gücü yeter mi?

Kısaca cevap vereyim, yetmez. Çünkü PKK terörü, Öcalan'ın inisiyatifiyle sınırlı değil. Bu örgüt, doğrudan Öcalan'ın emir ve talimatıyla kurulmadığı gibi, yine onun emir ve direktifiyle faaliyetini sona erdirmez. Kaldı ki, otuz yıllık süre içinde, uluslararası çapta yeni yeni boyutlar kazanan, dünyaya yayılan bu örgüte, istihbarat birimlerinin yanı sıra, silâh tüccarları ile uyuşturucu baronları gibi daha başka unsurlar da eklendi ve mafyalaştı. Bu örgütün zincirleri içerisine binlerce insan dâhil oldu ve bu mafyanın mevcudiyetinden ekmek yiyor. Siz nasıl olur da, bir emirle böyle bir mafyayı sonlandırabilirsiniz.

Dolayısıyla, bugün Öcalan serbest kaldıktan sonra "silahlı mücadeleyi bırakın, terörü bitirin" diye emir verse dahi, bu örgütün faaliyeti yine de bitmez. Açlık grevi ile kıyaslandığı zaman, açlık grevine girenlerin hemen tamamı, örgüt taraftarı Kürt kökenli vatandaşlardı. Yani, dağda–şehirde ölecekse onlar ölüyor, açlık grevi yapılacaksa yine onlar yapıyordu. PKK zaten onlara ölü gözüyle bakıyordu ki, Kürdün ölüsü üzerinden de menfaat elde etmeye çalışıyordu. Açlık grevine girenler 67 gün sonra artık iyice bitkinleşmiş ve zaten bir yerden talimat gelsin de şu grevi bitirelim diye bekliyorlardı. Onlar için talimatın nereden geldiği çok önemli değildi. Ayrıca, açlık grevlerini bitirmek ile teröriste silah bıraktırmak aynı şey değil.

Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan'ın da yaptığı belirtilen açıklamaya göre, "savaş yoluyla Türkiye'nin güneydoğusunun otonomiye kavuşamayacağını anlayan terör örgütü PKK, elebaşları Abdullah Öcalan'ın serbest kalması şartıyla silahları bırakacak" şeklinde beyanat vermiştir. Osman Öcalan da yarın "bunları bana hükûmet söyletti" derse şaşmamak gerekir.

Hapishanedeki örgüt üyelerinin tamamı Öcalan'ı dinlese de, örgütün dağ kadrosu ile uluslararası boyutta iş yürüten kesimi onu dinlemez ve onun emirleriyle hareket etmez. Örgütte bir çokbaşlılığı her zaman görüyoruz. Bu nedenle, siz Öcalan'a ne kadar güç yüklerseniz yükleyin, dağda ve Avrupa'daki kanadında onu etkili kılamazsınız.

Örgüt, zaman zaman Öcalan'ı dinler gibi bir görüntü vermesine rağmen, onu gerçek anlamda dinlemez ve emirlerine itaat etmez, zaten itaat etmesine de müsaade edilmez. Zira örgütün genel yapısını ve stratejik hedeflerini Kürt kökenli olanlar belirlemiyor. Dizginler başkasının, büyük çapta bilinmeyenlerin elinde. Çoğu tarihçi, Sevr Antlaşması'nın yırtılıp tarihin çöplüğüne atıldığını yazarlar. Bense, Batılı devletlerin Sevr Antlaşması'nı derin dondurucuya koyduklarına inanırım. İşte Sevr kimin derin dondurucusunda ise, onlar PKK'nın silah bırakarak dağdan inmesine müsaade etmezler. Bunlara, bugünkü konjonktür gereği Suriye, Irak, İran, İsrail'i de eklemek yerinde olur. Yoksa 75 milyonluk, ne zaman nerede, ne yapacağı belli olmayan, her yönüyle potansiyel, dinamik Türk milletini nasıl dizginleyecekler. PKK ile mücadele için bugüne kadar harcadığımız para 400 milyar dolar. O para Türkiye'de kalsaydı Güneydoğu ihya olurdu, sokakta işsiz kalmazdı.

Nitekim yıllar önce Bekaa'da iken Öcalan, akan kardeşkanını durdurmaya güç yetiremediğini bizzat kendisi söylemiş ve şu itirafta bulunmuştu: "Ben bitirmeye çalışsam, beni de bitirirler." Neticede Öcalan, gerçekte örgüte tümüyle hâkim değildir ve onun bir emriyle terör bitmez; bitecek gibi de görünmüyor. Zaten Başbakan Erdoğan'ın "silah bırakıp başka ülkelere gitsinler" sözü sonrası Kandil'deki Murat Karayılan, gündemlerinde silah bırakmanın olmadığı, aksine daha da silahlanacaklarını açıklamıştır.

Diyelim ki, Öcalan serbest kaldı, dağdaki teröristi indirdi, silah bıraktırdı ve terörü bitirdi. Neyin karşılığında Teröristlere ilan edilecek affın ve birtakım tavizlerin karşılığında. Siz 30 yıldır 50 binin üzerinde insanımızı öldüren bu eli kanlı terör örgütü mensupları için af ilan edip sokaklarda dolaşmalarına müsaade edebilir misiniz? Buna hangi vicdan dayanır? Şehitlerin, kirli bir oyuna kurban gidenlerin aileleri, eşleri, çocukları, anneleri, babaları
buna nasıl katlanır? Onlar mutlu olacak mı? Şehitlerin yakınları da affedecek mi? Şehitlerimizin hakkını nasıl ödeyeceğiz? Onların mutabakatını alacak mıyız? Kemikleri sızlar, maazallah! Bu devlet, bu hükûmet şehit ana babalarının yüzlerine nasıl bakabilecek o zaman? Bizler bu yapılanları seyredecek miyiz? Ondan sonra bu devlet, güvenlik güçlerini nasıl göreve, gerekirse ölüme gönderebilecek? Buna M. Ali Birand dayanabilse bile ben dayanamam. Zaten buna adalet de denmez. Yıllarca basit suçlardan dolayı hapislerde yatan insanların günahı ne? İşte asıl adaletsizlik o zaman başlar. Ondan sonra da, "Kürt sorununu hallettiniz, şimdi sıra Türk sorununda'" olacaktır. O zaman şunu anlıyoruz ki, acı çekenler, ocağına ateş düşenler yaşadığı sürece böyle bir genel af mümkün değildir demeyelim de zor bir karardır.

Olaya bir de başka açıdan bakalım. PKK eli kanlı bir terör örgütüdür. 1984'den bu yana terör üretmekte ve insan öldürmekte, yakıp yıkmaktadır. Eli silahlıdır. Bugün geldiği bu noktaya silahı sayesinde geldiğine inanmaktadır. Silahı bırakırsa yok olacağını çok iyi bilir.

Ayrıca, PKK'nın büyük hedefleri vardır. Bu hedeflerine ulaşmadan silah bırakması, onun adına kazanılan mevzilerin terk edilmesi demektir. PKK gibi terör örgütleri, hedeflerine ulaşmadan silahlı mücadeleyi bitirmezler.

Peki, nedir PKK'nın hedefleri?

1. Türkiye'de Kürtçeyi ikinci anadil olarak kabul ettirmek,

2. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin bir kısmında birinci aşamada diliyle, belediyesiyle, valisiyle özerk bir yapıya kavuşmak ki bu aşama bir geçiş dönemidir.

3. İkinci aşamada özgür bir Kürt devleti kurarak, Türkiye'den bağımsızlığını ilan etmek,

4. Üçüncü aşamada İran, Irak ve Suriye'deki Kürt bölgeleri ile birleşerek "Birleşik, Büyük Kürt Devleti"ni oluşturmak. Şu anda bu hedefin neresindeler? Belki daha başlangıcındalar ama diğer ülkelerdeki Kürt oluşumu epey aşama kaydetti. Bu ise bizim topraklarımızdaki hareketliliği de artıracak gibi algılanabilir.

PKK yukarıda sayılan bu hedeflerin henüz başında iken ve hedeflerine ulaşmadan niçin silah bıraksın. Kaldı ki, yaptığı işlerle kendisi açısından doğru yolda olduğu da görülmektedir. O halde, hangi taviz verilirse verilsin, hiç biri PKK'nın hedefine gitmesini engellemeyecektir. Verilen bir taviz, başka bir tavizin yolunu açacaktır.

Devletçilikte taviz değil, ayrıcalıklar değil, eşitlikler ve kurallar esastır. Güney doğu Anadolu Bölgesi verilse bile, bu sefer Hatay, İskenderun istenecektir. Oralar da verildiğinde, Trabzon, Sivas ve daha sonra da Ermeniler gibi tazminat isteyeceklerdir. Tavizin ve vermenin sonu gelmez. Sonra kimin malını kime vereceksiniz.

Devlet, elini tetikten çekerse terör durur mu?

Devletin bünyesinde, Silahlı Kuvvetler, Emniyet Güçleri gibi biri içte, diğeri dışa karşı güvenliği sağlamakla görevli, elinde silah bulunan kurumları vardır. Bu kurumlar devletin toprağına, halkına yönelen tehdidi bertaraf etmekle yükümlüdürler ve vazifelerini yaparken elleri daima tetiktedir. Devlet bu kurumları devamlı bir şekilde vazife başında bulundurur. Bu kurumların, emniyet ve güvenliği sağlamak için, terör örgütleri ile pazarlığa oturmaları söz konusu olamaz. O zaman güvenlik güçlerinin kendi varlıkları tartışılabilir. Devlet ise, devlet olma erkini kaybeder.

Bu nedenle, devletin beslediği güvenlik güçlerinin parmakları devamlı tetikte olmalıdır. Bir tehlike karşısında da, bir tehlike yokken de… PKK'nın 1984'de ortaya çıkmasından evvel, dağlarda dolaşan asker, polis görülür müydü? Eğer bir tehlike yoksa askerin ne işi var dağlarda… Ama PKK dağlarda dolaşmaya başladığından beridir ki, asker de dağlarda görülmeye başlamıştır. Demek ki, askeri dağa çıkaran ve dağlardaki operasyonların sebebi yine terörün kaynağı PKK'dır. "Asker dağa çıkmasın, suç işleyenler tutuklanmasın, KCK tipi tutuklamalar bitirilsin ve gözaltındakileri serbest bırakılsın, karşılıklı jest yapılsın ve her iki taraf parmaklarını tetikten çeksin" demek, ayakları yere basmayan anlamsız sözlerdir. Bu tür söylemleri ancak devlet mekanizmasını bilmeyenler söyleyebilir.

Bu durumda ne yapılmalıdır?

Öncelikle, Türk devleti ve Türk milleti terör denen bu illetin hemen bitirilemeyeceğini anlamalıdır. "Terörü bir senede bitiririz", "6 ayda bitiririz" diyenler bizi yanıltmışlar ve bir beklenti içerisine sokmuşlardır. Diyabet hastaları gibi, İsrail halkı gibi terörle beraber yaşamasını öğrenmeliyiz. Askerimizin, güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesi gündelik işlerinden olmalıdır. Bu konuda görev alacak asker tamamen profesyonel olmalı ve özel eğitimden geçirilmelidir. Özel birlikler, Eğitim yapar gibi terörle mücadeleyi sürdürmelidir. Diyarbakır'dan, Malatya'dan eğitim için kalkan savaş uçakları PKK kamplarını bombaladıktan sonra üslerine dönmelidir. Yani terörle mücadeleden asla taviz verilmemelidir. Eğitimli personel, artan teknolojik imkânlar terörü en az seviyeye indirecektir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Asker ve Polis teşkilatları kuvvetlendirilmelidir. Bu aynı zamanda bölgenin ekonomik gelişmesine de katkı sağlar. Bölge halkının eğitim seviyesi yükseltilmeli, insan hakları problemlerinin çözülmesi için süratli adımlar atılmalıdır. Belediyelerin yetkilerinin artırılması değil, kontrollerinin çok iyi yapılması gerekmektedir. Devletten belediye, belediyeden de teröre akan bir para desteği vardır. Yani terörü de bizim beslediğimiz doğrudur.

BDP'li, PKK'lı, KCK'lıları anladık da, birçok Türk aydın, yazar, akil adam dediğimiz kişiler bile; "Dokunulmazlıklar kalkarsa acı çekeriz, sonra pişman oluruz, Öcalan diğer tutuklulardan farklıdır, onun siyasi hakları verilmelidir, eğer Kürtlere bu haklar verilmezse iç isyan çıkar, Kürt Baharı gelir", gibi halkın gözünü korkutan söylemler içinde olmasını anlayamıyorum. Bu tür kişiler korku filmi senaryo yazarları gibi etrafa korku ve dehşet salmaya devam ediyorlar. Bütün bu söylemlerin bölücü terör örgütüne hizmet ettiğini düşünüyorum. Akli selim Kürt vatandaşının, PKK/KCK'nın kışkırtıcı oyununa gelmeyeceğine inanıyorum. Korkudan onların istediği gibi davranmak zorunda kalacak olan Kürt vatandaşlarını da devlet kontrol altında tutacaktır. Benim Kürt kökenli vatandaşla problemim yok. Burada problem olan bölgede halkı kışkırtmaya çalışan BDP, okulları yakan, devlet malına zarar veren, masum insanları öldüren PKK/KCK'dır.

Açlık grevlerini sona erdirmede etkili olan Öcalan'dan, terör konusunda da bir şekilde istifade edebilir. Öcalan devletin elinde tuttuğu bir esirdir. PKK'nın lider olarak gördüğü böyle bir esirden gerekli bilgi alma ve istifadeyi yapmanın normal karşılanması gerektiğine inanıyorum. Öcalan'ın direktifleriyle, terör bitmese de belki faydası olabilir.

Uluslararası silâh kaçakçılığı ve uyuşturucu ticaretiyle uğraşılması ve gerekli önlemlerin alınmasının yanında, Avrupa'da teröre destek veren ülkelerle ikili görüşmeler yapılarak finans kaynaklarının tüketilmesi gerekmektedir. Çünkü bu emperyalist odaklar, menfaatlerini gördükleri terör faaliyetlerinin bitmesini asla istemezler.

Bütün bu yapılanlara paralel olarak, Devletin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine yatırım seferberliği başlatması ve bunu ısrarla sürdürmesi gerekmektedir. Düzelen ekonomik yapı, bölgenin ideallerini de değiştirecek, karamsarlıklarını da…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *