11 Mart 2025
21YYTE.ORG Terörizm Ve Terörizmle Mücadele Türk Yargısının Geldiği Nokta

Türk Yargısının Geldiği Nokta

7 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Türk Yargısının Geldiği Nokta

İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Orgeneral İlker Başbuğ, Veli Küçük ile tutuklu CHP'li vekiller Mehmet Haberal ile Mustafa Balbay'ın da aralarında bulunduğu 65'i tutuklu 274 sanıklı Ergenekon Davası'nın 255'inci duruşmasında sürpriz bir gelişme yaşandı. Mahkeme Başkanı, gizli tanık "Deniz"in dinleneceğini açıkladı. Deniz'in sesi ve görüntüsü bozularak duruşma salonunda bulunan ekranlara yansıtıldı. Ancak gizli tanık Deniz, açık kimliğiyle ifade vermek istediğini ve orijinal görüntüsünün duruşma salonuna yansıtılmasını istedi. Duruşmaya kısa bir ara veren mahkeme heyeti, gizli tanık Deniz'in istemini oybirliğiyle kabul ettiğini açıkladı. Diyarbakır Cezaevi'nden alınarak Silivri'ye getirilen ve Gizli Tanık Odası'nda ifade veren Deniz'in, PKK'nın önde gelenlerinden 'Parmaksız Zeki' kod adlı Şemdin Sakık olduğu anlaşıldı.

Önce Şemdin Sakık'ın kim olduğuna bakalım.

PKK içinde Parmaksız Zeki kod adını kullanan Şemdin Sakık, ülkesine, halkına, örgütüne, ailesine kısacası herkese ihanet eden bir kişi olarak bilinmektedir. Ergenekon Savcıları tarafından sözlerine itibar edilerek gizli tanık yapılan Şemdin Sakık, 1959'da Muş Yörecik'te doğdu. Muş'un köklü Kürt ailelerinden birine mensup olan Şemdin Sakık'ın ilk eylemi çocukken kendi ifadesine göre üç arkadaşıyla bir araya gelerek babasına pusu kurdu ve öldürmeye çalıştı. Sakık, daha sonra amcasının kızıyla nişanlanmak istedi, babasının başlık parası konusunda kendisine yardımcı olmaması üzerine babasıyla yeniden kavga ederek dağa çıktı. Zaten 12 Eylül idaresinin baskısına da tepki duyuyordu. Kürt siyasi mücadelesi içinde yer almak istiyordu. 1980'de dağda PKK'ya katıldı ve örgütün dağ kadrosunda 18 yıl kaldı. Dağdaki ilk günlerinde bir çatışmada sağ el başparmağını kaybetti ve bundan sonra "Parmaksız Zeki" kod adını kullandı. Şemdin Sakık 13 Nisan 1998'de Kuzey Irak'ın Dohuk kentinde yakalandı, Diyarbakır DGM'de idam cezasına çarptırıldı, daha sonra bu ceza İdam cezasının kaldırılmasıyla ömür boyu hapse dönüştürüldü. Sakık halen Diyarbakır F Tipi Cezaevi'nde yatmaktadır.

Sakık, Mahkeme Başkanı'nın, "PKK ne zaman, nasıl kuruldu, dosyamız sanıklarıyla ilgisi bulunan var mı?" sorusu üzerine, PKK'nın birinci dönem gerçek koordinatörünün Doğu Perinçek, ikinci dönem koordinatörünün ise Yalçın Küçük olduğunu iddia etti. "Bu iki isim PKK'yı kullandı." diyen Sakık, dağdakilerin inmek istediğini söyleyerek, şöyle devam etti: "Ancak kanla beslenenler, bunu istemiyor. Bunlar Meclis'te milletvekili, belediyede başkanlık gibi kademelerde bulunmakta. Ölümden beslenenler için kimin öldüğünün önemi yok. 20 yıl önce dağda ölen kız kardeşimin hâlâ oyu kullanılıyor."

Terör örgütünün ikinci adamı olarak bilinen Şemdin Sakık ismi kamuoyunda 1993'te Bingöl'de memleketlerine giden 33 silahsız askerin kurşuna dizilmesi ile gündeme geldi. PKK'nın ateşkes ilan ettiği bir dönemde yapılan bu eylemi örgütün lideri Abdullah Öcalan tarafından barışa yönelik bir saldırı olarak nitelendirildi. Suriye'de bizzat Öcalan tarafından sorguya çekilen Sakık bu olaydan sonra tüm görevlerinden alınarak PKK'nın Suriye'deki karargâhında tali bir göreve getirildi. Ancak bu dönemde örgüte ihanet iddiasıyla bir kez daha örgüt tarafından sorgulandı. Sakık bunun üzerine o dönem PKK'yla mücadele halinde olan Mesut Barzani'ye sığındı. 1998'de Kuzey Irak'ta peşmergeler tarafından yakalanarak Türk Özel Kuvvetlerine teslim edilerek Türkiye'ye getirildi. Sakık'ın ilk ifadeleri 28 Şubat döneminde bir 'andıç'a dönüştürülerek liberal yazarlara karşı kullanıldı. Bu ifadelerde çeşitli liberal yazarların PKK'ya yardımcı olduğunu öne sürüyordu (Faruk Bildirici, Hürriyet, 11.11.2012).

Kardeşi BDP Milletvekili Sırrı Sakık'ın PKK'nın yüz binlerce dolarını yediğini, baba mirasını üzerine geçirdiğini ve milletvekilliği için Abdullah Öcalan'dan icazet aldığını ileri sürdü.

Cezaevine girdiğinde Pişmanlık Yasası'ndan yararlanmak için yaptığı başvuru mahkeme tarafından reddedildi. Devletin PKK'ya karşı psikolojik savaşının bir unsuru olarak hizmet veren Şemdin Sakık şimdi de uydurma ifadelerle, gizli tanık olarak Ergenekon Davası savcılarına hizmet ediyor. Ancak hayatı boyunca herkese ihanet eden Sakık'ın, gerçeğe ihanet etmeyeceğine sadece Ergenekon savcıları güveniyor.

Genelkurmay Başkanı'nı, hayatlarını terörle mücadeleye adayan komutanları, terör karşıtı yazarları, hukukçuları, akademisyenleri "terörist" olarak suçlayan Şemdin Sakık, nasıl olur da hukuksuzluğun olduğu her an ve her yerde başvurulan ve medet umulan yargı tarafından ciddiye alınabilir?

İşte bu nokta çok önemli…

Çünkü yargımız artık hukuku kendi istediği gibi yorumlamaya başlamıştır. Söyleyecekleri her zaman kuşkuyla karşılanması gereken, sözlerinin arkasında intikam duygusunun yattığı bilinen bir kişinin, kendisine karşı yıllarca mücadele etmiş kişilerin karşısına sanki öç alması için çıkarılmıştır. Gazetelerin manşetlerine baktığımız zaman olayın; "Bugün Silivri'de TSK ile terör örgütü karşı karşıya bırakılmıştır", "Bugün Silivri'de Türk Ordusu'nun PKK'ya karşı yürüttüğü mücadele yargılanmaktadır", "Bu ülkenin yurtseverlerini, aydınlarını, gazetecilerini, milletvekillerini PKK'lıların gizli tanık olarak verdikleri ifadelerle yargılıyorlar", "Türkiye'deki özel yetkili mahkemelerdeki yargılama sisteminin ne olduğunu açıkça oraya koyuyor", "Gizli tanık uygulamalarının hukuksuzluğu nereye taşıyacağının göstergesidir", "Terazi kırıldı", "TSK sanık, PKK tanık sandalyesinde", "PKK TSK'ya karşı" gibi başlıklarla verildiğini görürüz. Yargı eğer bu noktanın hassasiyetini anlayabilse idi,vatanını korumak için canları pahasına bu örgütlerin üzerine giden askerini, güvenlik görevlisini bu tür kişilerle muhatap etmezdi. Velev ki bu şahıs doğruları söylese. Çünkü etik değildir.

Sakık'ı Kuzey Irak'tan Türkiye'ye getiren emekli Albay Mithat Işık da, "Ben olsam onun açıklamalarına itibar etmem, açıklamalarında da bir şey bilmediği ortaya çıkıyor, basını takip ettiği belli. Ayrıca tahminlere dayanıyor bazı açıklamaları. Ortalığı bulandırmaya çalışıyor." dedi. Kardeşi BDP'li Sırrı Sakık da, "Şemdin, bataklıkta battıkça batıyor. Mahkemede kimliğini açıklaması da Abdullah Öcalan'a, bana hakaretler edenin kendisi olduğunu göstermek içindi. Anlattıklarının önemli bir bölümü de kamuoyunun bildikleridir. Bunları anlatmanın Ergenekon'la ilgisini de anlamış değilim" dedi. Adalet beklediğimiz yer eğer adaletsizlik dağıtıyorsa, o zaman bizim nereye gitmemiz gerek? Adaletin olmadığı yerde huzur, düzen olmaz ve kargaşa çıkar. Bu, tarihte hep böyle olmuştur. Gerek Türk tarihini ve gerekse daha gerilere gidip Osmanlı tarihini incelediğimizde bunu hep görürüz.

Aslında "gizli tanık sistemi" Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman olmamıştır. İlk kez bu dönemde görülmektedir. Bu gizli tanık sisteminin ne kadar sakat ve kötü olduğunu ortaya koymuştur. Terörün kendisi olan bir sanık, o teröristleri yakalayıp onlara karşı mücadele veren insanlar için tanık olarak dinleniyor. Adalet adına bundan daha yüz kızartıcı bir olay düşünülemez. Bu, komutanların ifadesiyle "Türk ordusunu sindirmek, güçsüzleştirmek ve itibarsızlaştırmak"tır.

Olaya, yıllarını terörizmle mücadeleye adamış güvenlik güçlerinin tutuklu komutanları, onların arkasından giden ve örnek alan personeli açısından bakarsak; acaba "bizim komutanlarımız meğer ne kadar kötü insanlarmış, bizleri yanlış yola sevk ediyorlarmış" diye mi düşünürler yoksa "vatanı milleti için canını feda edenin sonu bu oluyor, o halde bundan sonra kahramanlık yok" mu derler.

Bu özelliklere sahip bir kişiye nasıl oluyor da, Eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri E.Org. Tuncer Kılınç, "Çok dürüst birisidir, doğru bildiklerini söyleyeceği kanaatindeyim." Diyebiliyor? Bence, kendisi hakkında olumlu şeyler söylemesini sağlamak olsa gerek. Sakık'ın mahkemedeki ifadelerinden medet umanlar, tarihin çöp sepetindeki andıca bakmalılardır.

Başka bir noktaya değinmek istiyorum. Acaba bu savcı ve yargıçlar, TSK geldiği bu noktada olmasa, eli kolu ve dili bağlanmasa idi, Şemdin Sakık'ı bu komutanların karşısına çıkarabilecekler miydi? Hayır… O halde, vurun abalıya…

"Şimdi failleri ortaya çıkarmak için uğraşacağım" diyen Sakık acaba ne yapmak istiyor? Kendini kurtarmak mı, Mehmet Ali Ağca gibi yıllarca adaleti oyalamak ve yanıltmak mı, hedef şaşırtmak mı, yoksa TSK'ni iyice çökertmek mi? Abisi Sırrı Sakık'ın bile dile getirdiği gibi, 14 yıldır hücrede tek başına kalan Şemdin Sakık bu kadar bilgiyi acaba nereden biliyor, bu değerlendirmeleri nasıl yapabiliyor?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *