×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



Washington’daki “Türk” Lobisi ve Ermeni Sorunu

Yazan  21 Kasım 2007
TUĞRUL KESKİNGÖREN "Ermeniler Amerika'ya emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertmeye başladığı ve Cumhuriyet'in kuruluş dönemlerinde göç etmeye başladılar."

Tuğrul Keskingören*

Ermeniler Amerika'ya emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertmeye başladığı ve Cumhuriyet'in kuruluş dönemlerinde göç etmeye başladılar.Osmanlı vatandaşı oldukları tarihlerde devletin her kademesinde görev yapan Ermeniler ile Türkler arasında İngiliz Emperyalizminin bölgeye gelmesine kadar herhangi bir etnik ve dini çatışmanın olmaması herhalde dikkat çekici olsa gerektir. Huntington'in medeniyetler çatışması tezinin bir yansıması olan Güneş Batmayan İngiliz Emperyalizmi Ortadoğu, İslam dünyası ve dünyanın başka bölgelerinde ekonomik çıkarlarını halkların ve etnik gurupların çatışması üzerine kurduğundan, bulunduğu ve işgal ettiği bölgelerdeki etnik ve Dinsel azınlıkları kendi devletlerine karşı kışkırtarak ekonomik ve siyasi çıkarlarını mümkün olduğunca devam ettirmeye çalıştı. Bu bağlamda Türkler ile Ermeniler arasında bugün gelinen nokta ve önyargı ne yazık ki İngiliz Emperyalizminin tohumlarını taşımaktadır. Ermeniler de 20'inci yüzyılda Türklere karşı oluşan nefret ve önyargı bilhassa diasporada bulunan Ermeniler arasında "soykırıma" dayalı bir Ermeni kimliğinin yükselmesine yol açtı. "Soykırım" ve Türk'e karşı önyargıya dayalı bu kimlik anlayışı ne yazık ki zengin Ermeni kimliğinin erozyona uğrayarak, soykırım gibi tartışmalı bir seviyeye indirgenmesine yol açtı. Bu bağlamda ABD'de bulunan Ermeni dernekler her sene 24 Nisan öncesi yoğun bir Soykırımı tanıma kampanyası adı altında ABD kongresi ve senatosunda faaliyetlerini hızlandırırlar. ABD'deki en güçlü iki Ermeni derneği olan kısa adı ANCA (Amerika Ermeni Milli Komitesi) ve Amerika Ermeni Birliği (Armenian Assembly of America), Türkiye karşıtı faaliyetlerini bu sene de yoğunlaştırarak devam ettirmektedirler.

ABD kongresinden gecen Ermeni Soykırımı önergesine karşı Türkiye'nin lobisini yaptığını iddia eden bazı guruplar ise ne yazık ki hiç bir karşı çalışmada bulunmadıkları gibi, aksine bir şekilde Türkiye'ye silah satmaya çalışan şirketlerin lobiciliğini ve temsilciğini üstlenmekte, CIA'den ayrılan bir kişi ile birlikte TC Dışişleri Bakanlığı ve Türk derneklerinde çalışan diğer bir şahıs vasıtası ile Türk-Amerikan Irak İs Konseyi kurarak Amerika'nın Irak işgalini haklı çıkartmaya çalışmakta ve daha büyük ekonomik çıkarların peşine düşmektedirler. Adı sadece raporlarda geçen Türkiye'nin resmi lobisi konumundaki the Livingston gurubunun ise bu soykırıma karşı nasıl tavır aldığı ise ayrı bir tartışma konusudur.

ABD'nin başkenti Washington'da bulunan Türk derneği olarak faaliyet yaptığını iddia ederken, 28 Şubat döneminde İslamcıların fişlenmesi faaliyetlerini çok güzel bir şekilde ifa etmiş bazı Türk dernekleri ise "bizim halka ihtiyacımız yok" diyebilecek kadar elitleşmiş, Türk halkının manevi ve kültürel değerlerinden uzak bir zihniyetin hakim olduğu, Ermeni sorunu konusunda ne yaptığı ise zaten görünen köy kılavuz istemez Türk atasözündeki kadar açıktır. Kendilerini beyaz "Türkler" olarak algılayan halkı ise gereksiz bir kitle olarak gören bu zihniyet ABD Dışişleri Bakanlığında ve bazı üniversitelerde Türkiye'de İslam ve Kadın toplantıları düzenlemesi ise bir hayli ilginçtir. Bununla bağlantılı olarak diğer önemli bir nokta ise Amerika'da Türkiye'nin lobisini yapması gerekirken, her nasılsa Türkiye'de İslam'ı ve Kadını anlatan bu değerli İslam uzmanlarımızın acaba kaç tanesinin sabah namazının kaç rekat olduğu konusunda bilgi sahibi olduklarını sormak acaba hiç bir Amerikalı yetkilinin aklına gelmiş midir? Fakat ne kadar ilginçtir ki bu dernek yöneticilerinden bazıları her nasılsa aşırı, muhafazakar ve ırkçı Musevi guruplarından Çevik Bir'e ödül veren JINSA (Jewish Institute for National Security Affairs), B'nai-Brith, AJC (American Jewish Committee) ve Washington Ortadoğu Enstitüsü (Washington Institute for Near East Policy) ile çok yakın ilişkiler kurarken karanlıklar prensi Richard Perle ve Pentagon'dan İsrail'e casusluk skandalı dolayısı ile istifa ettirildiği iddia edilen Douglas Feith'in bile zamanında Türk lobisine çalışması bir hayli dikkat çekici olsa gerektir. İşte Türk derneklerinden birisi olan ABD Dışişleri Bakanlığında İslam ve Kadın toplantıları düzenleyen ATAA'nın (Türk Amerikan Dernekleri Birliği) başkan yardımcısı Oya Bain, TC Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığının Washington'daki resmi avukatı konumundaki Günay Evinch (ki kendisi soykırımın olabileceğini savunmaktadır) ile Türkiye'nin lobisinde birlikte çalışan Douglas Feith'in yakın dostu Lydia Borland Türkiye'nin lobisi, Ermeni Soykırımı ve Musevi lobisi üçgeninde merkezde bulunmaktadırlar.

Türkiye'den Washington'a atanan her Türk elcisi bu guruba Türk elciliğindeki ve derneklerindeki "bazı kişiler" tarafından empoze edilir. BU süreç bir çeşit masonik yapılanmadır. Yani bu süreç yeni elçi ile Musevi lobisini ve Washington'daki "çeteyi" tanıştırma operasyonudur. İşte bu ilgi çekici süreç sonucu Washington eski elcisi Faruk Logoğlu her ay başka bir Musevi derneğini ve sinagogunu ziyaret ederken, hiç bir Türk camisini ziyaret etmemesi bu bağlamda en güzel örneklemi temsil eder. Kendi halkının kültürel değerlerinden uzak insanların temsil ettiği ABD'deki Türk toplumu ne yazık ki kendi kaderine terk edilmiş bir yapısı ile Musevi guruplarının ve çeşitli çıkar mekanizmalarına bağlı kişi ve gurupların kontrolünde bir noktaya getirilmiştir. Diğer bir örneklem ise, bir donem kendisini Türk elçisi olarak empoze ederken 28 Şubat döneminde İslamcı öğrencileri fişleyen Baki İlkin (ki kendisi Rauf Denktaş'ın CIA destekli Kıbrıs-Annan Planı operasyonu ile pasifize edilmesinde Dışişleri içinde başrolü oynayan kişilerden birisidir) ile kendisini Musevilere daha yakın gören Faruk Logoğlu gibi insanların Türklük ve Müslümanlık ile ilişkileri pasaportları ile sınırlıdır. Bu bağlamda bu kişilerin Amerika'da Türkiye'yi temsil etmeleri abesle iştigaldir, sonuç ise günümüzdeki Ermeni soykırımı yasa tasarısını ABD kongresinden geçmesi ile bizim negatif hanemize yazılır. Washington'da bulunmuş eski bir askeri ataşemizin belirttiği gibi, bu kişilikler "Musevi gurup ve lobileri ile yaptıkları toplantılara askerleri hiç bir surette davet etmezler, bizlerden saklanan nedir acaba?" yakınması veya sorusu bizi emperyalizmin derin karanlıklarına götürür.

2004 yılı içinde gerçeklesen İsrail'e casusluk suçundan tutuklanan Pentagon yani Amerikan Savunma Bakanlığı görevlisi Larry Franklin araştırmasında sorgulanan isimlerden ve gözetim altında tutulan kişilerin hemen büyük bir çoğunluğu yine büyük bir tesadüf sonucu Türkiye'nin lobisi ile uzaktan veya yakından ilgilenmiş kişilerden oluşmaktadır. İsrail'e casusluk skandalını soruşturan FBI'in İsrail masası yetkililerinin Amerikan Savunma Bakanlığının binası olan Pentagon'daki kendi ofisinde iki kere sorguladıkları, 8 Ağustos 2005 tarihinde görevinden istifa eden, veya bir iddiaya göre istifa ettirilmeye zorlanan İsrail ve Amerikan vatandaşı olan Douglas Feith, İsrail'de kurulan, fakat daha sonra Washington DC'ye getirilen Feith & Zell adlı hukuk firması vasıtası ile 1999 yılına kadar Richard Perle ile birlikte Türkiye'nin lobisi işleri ile ilgilenmişti. Feith'in o dönemlerdeki yardımcısı ise bir İranlı ile evli olan Lydia Borland'ti. Lydia Borland daha sonra Türkiye'nin lobiciliğini yapan The Livingston Group adli lobi şirketine bağlı olarak CIA'den ayrılan Dana Bauer ile birlikte çalışmaya başladı. İzmir doğumlu olan Lydia Borland ayrıca kendi danışmanlık şirketi olan Caspian Group Consulting adlı şirket vasıtası ile de Azerbaycan İş Konseyi ve Türk Amerikan İş Konseyi DEIK'e hizmet vermekteydi. Bir gazetecinin kitabında Lydia Borland ve Douglas Feith ilişkisine şöyle değinilmektedir:

"1989 yılında da "International Advisors" adlı lobi şirketini kurdular. Perle perde arkasında kalmayı tercih etti. Pentagon Güney Avrupa dairesi Türkiye masası sorumlusu Michael McNamara ve İzmir'de büyümüş Lydia Borland'i yanlarına alarak Türkiye'nin lobisini yapmaya başladılar. Şirket, yılda masraflar hariç 875 bin Dolara Özal hükümeti ile anlaştı. Lobiciler, Türkiye'ye yapılacak güvenlik yardımıyla ilgili Amerikan Kongresi'ndeki gelişmeleri izleyecekti."

Washington'daki Türk dernekleri hakkında diğer bir ilginç ilişki ise Mustafa Yıldırım'ın her anti emperyalistin bir başucu yapıtı olan "Sivil Örümceğin Ağında" kitabında bahsettiği ARI gurubu ile olan grift ilişkileridir. ARI gurubu ve Kemal Köprülü'nün Washington DC'de bir donem temsilciğini yapmış bulunan TC Dışişleri Bakanlığı ve TSK'nin Washington'daki avukatı ve/veya Türk lobi gurubu, CIA'in yan kurulusu ilan NDI ve NED ile olan buluşmalarda bu kurumlardan ARI gurubuna finansal destek sağlanmasında aracı rolü üstlenmişlerdir. Amerikalı bilim adamı William Robinson'in Promoting Polyarchy kitabında bahsettiği demokrasi ve renkli devrimleri kullanarak gelişmekte olan ülkelerde yapılan psikolojik operasyonlara en güzel örneklemi Türkiye'de ARI gurubu ve TESEV örgütlenmeleri çekmektedir.

Washington'da halktan kopuk ATAA derneğinin, Türkiye'ye silah satmaya çalışan CIA ve pentagon destekli ATC'nin veya Washington'da kendilerini Türkiye uzmanı olarak Türkiye'ye ve Amerikalılara gösteren içi bos Think-tank'cilerin emperyalizm ve Türkiye karşıtı faaliyetlerde bir çalışma yapmasını beklemek abesle iştigaldir. Washington'da Türk lobisinde çalışanların asıl amacı Ermeni soykırımını önlemek değil, Türkiye'de Gürcistan, Ukrayna veya Kırgızistan örneklerinde olduğu gibi renkli devrimlerin Türkiye'de yapılmasını sağlamak, demokrasi adı altında ülkelerin sömürülmesini ve işgalini haklı çıkartmak içindir. Bu yüzden Ermeni soykırımı veya PKK konusunda bir şeyler yapmalarını boş yere beklemeyin.

Washington ilginç bir yerdir, ilk önce sorun üretilir, sonra o sorunun çözümü için birileri arabuluculuk yapmaya şirketler kurmaya başlarlar. Bazen sorunlar büyütülür, çünkü sorun belli bir sure sonra bazı kişi ve gurupların siyasi ve ekonomik olarak kullandıkları bir metaya dönüşmüştür. Bu döngü içersinde sistemden ekonomik ve siyasi çıkar elde eden çevreler sorunun bitmesini veya çözülmesini istemezler, çünkü bilirler ki eğer sorun çözülürse kendi varlık nedenleri de ortadan kalkar. Bu yüzden bu kısır döngüde Ermeni sorunu da abartılmış çehresi ile bazı etnik lobilerin "bakın eğer bize yakın durmazsanız" Ermeni Lobisi bu sorunu ABD kongresi ve senatosundan geçirir ve Türkiye'de siyasi olarak bir darbe alır sunumunu Ankara'ya yaklaşık 20 yıla yakın bir zamandır başarı ile pazarlamaktadırlar.

Ermeni sorunu ile bağlantılı ABD kongresi ve senatosuna getirilen her önerge reddedilecektir, en azından kongreden geçse bile senatodan geçmeyecek, senatodan geçse bile ABD başkanı özel bir mektup göndererek Clinton döneminde olduğu gibi bu önergenin ABD'nin ulusal çıkarlarına aykırı olduğu tezinin altını çizerek önergeyi devlet bazında engelleyecektir. Çünkü bu önergelerin kongre ve senatodan geçmesi ABD'nin ulusal güvenlik kurumları tarafından oluşturulmuş bulunan ulusal çıkarlar politikasına aykırıdır. Fakat Türkiye'ye karşı bir sopa misali kullanılmıştır ve kullanılacaktır. Ne zaman ki Ermeni sorununun kongre ve senatodan geçmesi ABD'nin ulusal çıkarlarının lehinedir tezi ortaya çıkarsa, işte o zaman bu önergenin kongre ve senatodan geçmesini ne Türkiye'nin yıllardır paralarını yutan lobi şirketi Livingston Gurubu ne de Musevi Etnik Lobisi önleyebilir. O zaman çözüm nedir derseniz, çözüm iki başlık altında incelenebilir: Birincisi, Turkiye'nin ABD'de guclu bir sekilde temsil edilebilmesi icin Türkiye'yi seven, kültürü ve maneviyatı ile vatanına bağlı kişi ve gurupların desteklenmesi, Türk derneklerinin halktan korkmayacak şekilde halka dayalı ve demokratik bir açılımla yeniden yapılandırılmaları, yine bu derneklerin Ermeni derneklerinde olduğu gibi kendi halkı arasında zengin yoksul, doktor işçi, İslamcı Atatürkçü, Ülkücü solcu ayırımı yapmadan halkın tamamını kucaklayan bir şekilde yeniden organize olmaları gerekir. Ermeni dernekleri kendi halkı arasında bu ayırımı yapmadığından başarılıdır. Türkiye'nin milyonlarca Dolar ödediği lobi şirketlerinin ise etnik lobilere ve siyasi manipulasyonlara göre değil Türk'ün ve Türkiye'nin çıkarına göre

belirlenmesi daha uygun olur. Çünkü gücünü başka lobiden alan bir lobi diğer lobinin kontrolünün dışına çıkamaz.

İkincisi ise daha kapsamlı bir çalışma olan, Türk lobisinin de ötesinde emperyalizmin bütün Ortadoğu'dan kovulmasıdır. Bugün Irak'ta yaşanan kan ve gözyaşı, ölen ve öldürülen Müslümanları göz ardı etmek, Filistin'de yaşanan dramı reddetmek insanlığı ve insanlığımızın reddetmektir. Türkiye'de yaşanan PKK terörü, Filistin'deki İnsanlık dramı ve baskı, Irak'ta Emperyalizmin uyguladığı katliam ve Washington'daki Ermeni soykırımı önergesi birbirlerinden farklı olaylar değildir. Hepsi birbirinin devamı olan zincirleme ilişkiler bütününün Ortadoğu ve Müslüman ülkelere demokrasi adı altında emperyalizm tarafından kabul ettiriliş şekilleridir. Emperyalizm bugün Irak'ta, yarın İran'da ve gelecekte Türkiye'yi işgal edecektir. Bugün Irak'taki işgale karşı çıkmazsan, gelecekte Türkiye'nin işgalini destekliyorsun demektir. İşte Ermeni soykırımı emperyalizmin uyguladığı uzun yıllara yayılmış bir projenin devamıdır.



* Virginia Tech. Üniversitesi, Sosyoloji ve James Madison Üniversitesi Sosyoloji/Antrolopoji bölümü öğretim üyesi. http://tugrulkeskingoren.blogspot.com

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...