Birleşik Krallık “Çıkış” Düğmesine Neden Basmıyor?

Yazan  28 Temmuz 2016

23 Haziran 2016 tarihinde Britanya’da gerçekleştirilen referandumda, referanduma katılan Britanyalıların % 52’si kararlarını Birlik’ten ayrılma yönünde kullanınca, Brexit kavramı hem Britanya’nın hem de Avrupa Birliği’nin öncelikli meselesi haline gelmiştir. Bu kararın her iki taraf açısından siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel etkileri olacağı açıktır; ancak meselenin bir de hukuki boyutu vardır ve bu hukuki boyutun Britanya’nın yeni Başbakanı Theresa May’in “çıkış” düğmesine basmasını engelleyen bir faktör olduğu sanılmaktadır.

Brexit’in hukuki boyutu iki yönlüdür. Bu boyutlardan biri Avrupa Birliği hukuku boyutu; ikincisi ise ulusal hukuk boyutudur. Avrupa Birliği hukuku açısından, herhangi bir üye devletin Avrupa Birliği’nden çekilmek istemesi hukuki sorun yaratmaz. Zira 2009’da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile daha önce mümkün olmayan Birlik’ten çekilme meselesi düzenlenmiştir. Antlaşma’nın 50. maddesi;  “Çekilme kararı alan üye devlet, niyetini Avrupa Birliği Zirvesi’ne bildirir. Birlik, söz konusu devletle, Avrupa Birliği Zirvesi tarafından belirlenen yönlendirici ilkeler ışığında, bu devletin Birlik ile gelecekteki ilişkisinin çerçevesini dikkate alarak, çekilmeye ilişkin kuralları belirleyen bir anlaşmayı müzakere eder ve akdeder. Bu anlaşma, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın 218. maddesinin 3. paragrafına uygun olarak müzakere edilir. Anlaşma, Birlik adına, Avrupa Parlamentosu’nun muvafakatini aldıktan sonra, nitelikli çoğunlukla hareket eden Konsey tarafından akdedilir” şeklindedir.

Anılan maddeden anlaşılacağı üzere; Avrupa hukuku açısından çekilme prosedürü, çekilme kararı alan devletin Zirve’ye başvurusu ile başlayacaktır. Yani Birliğin inisiyatifi ile herhangi bir üyenin Birlik’ten çıkma süreci başlatılamayacağı gibi, böyle bir durumda da “çekilme” değil “çıkartılma”dan bahsedilebilir ki; bir üyenin Birlik’ten çıkartılması da  Avrupa hukuku açısından –en azından şimdilik- mümkün değildir.

Dolayısıyla referandum sonrası gözler Britanya’ya çevrilmiştir. Avrupa Birliği’nin çekilme başvurusunun yapılmasını beklemekten başka çaresi yoktur; zira Birlik tarafı bu süreci başlatamaz. Dolayısıyla merak edilen Britanya’nın çekilme sürecine ne zaman başlayacağı, yani düğmeye ne zaman basacağı sorusunun cevabıdır.

Ancak Britanya’dan gelen haberler Britanya Hükümeti’nin bu yıl içinde düğmeye basmayacağı yönündedir. Ama neden? Britanya’da bazı çevreler Avrupa Birliği’nden çıkışın acil bir mesele olmadığını, bu nedenle acele edilmeyeceğini ifade etmektedir. Ancak “acil” kavramı tartışmaya açıktır ve  “kime, neye göre acil?” sorusu da akla gelmektedir. Avrupa Birliği yetkilileri ve bazı üye devlet liderlerinin Britanya’yı gecikmeksizin süreci başlatmaya davet etmeleri, Avrupa’da bu meselenin “acil” olarak algılandığının işareti değil midir? Üstelik Merkel, ayrılma konusunda Antlaşma hükmünün açık olduğunu, Britanya’nın ayrılmaya dair yasal süreci hemen başlatması gerektiğini, ayrılma müzakerelerinden önce bir ön-müzakere sürecinin olamayacağını ifade etmiştir. Bu ifade, Britanya Hükümeti’nin çekilmeye dair resmi süreci başlatma konusunda süre talep etme ihtimalini önlemeye yöneliktir. Oysa Antlaşma hükmü çekilme başvurusunun ne zaman yapılacağına dair bir ifade içermemektedir. Çekilmeye karar veren bir üye devletin Birliğe çekilme başvurusu yapması için bir süre limiti öngörmeyen Antlaşma hükmü, çekilme başvurusu yapıldıktan sonra çekilmek isteyen devletin kararından vazgeçmesi halini de düzenlememiştir. Yani Birleşik Krallık çekilme düğmesine bastıktan sonra,  fikir değiştirmeye kalkabilir; bunun önünde Avrupa Birliği hukuku açısından bir engel bulunmamaktadır. Ancak çekilme başvurusu yapan devletin fikir değiştirmek için sadece iki yılı olduğu Antlaşmanın ilgili hükmünden çıkarılabilir; zira anılan hüküm “Antlaşmalar’ın ilgili üye devlete uygulanması, çekilme anlaşmasının yürürlüğe girdiği tarihte, bunun gerçekleşmemesi halinde, Avrupa Birliği Zirvesi oybirliğiyle ve ilgili üye devletle mutabık kalarak süreyi uzatmadığı takdirde, 2. paragrafta belirtilen bildirimden iki yıl sonra sona erer.” şeklindedir. Bu açıdan Birleşik Krallık Hükümeti çekilme başvurusunu hemen yapmayarak, fikir değiştirebilecekleri 2 yıllık süreyi  mümkün olduğu müddetçe uzatmayı düşünüyor olabilir.

Aslında Britanya’nın “çıkış” düğmesine basmamasının nedeni konuyu “acil” olarak görmemesi değil; konunun sorun oluşturan ulusal hukuk boyutudur. Ulusal hukuk boyutunda ilk mesele, gerçekleştirilen referandum kararının hukuki açıdan bağlayıcı olup olmadığıdır. Zira referandum sonucunun bağlayıcı olmadığı, dolayısıyla Britanya Hükümeti’nin bu sonuç uyarınca hareket etmek zorunda olmadığı ileri sürülmektedir. İkinci mesele Hükümet’in referandum kararını hayata geçirmek istemesi halinde Britanya Parlamentosu’nun onayını alıp, almayacağı sorunudur. Bir önceki Başbakan Cameron’un, referandum kararı uyarınca Britanya Hükümeti’nin atacağı adımlarda Parlamento’nun onayının gerekmediği yönünde yarattığı izlenim hukukçuların eleştirilerinin hedefi olmuştur; bazı hukuki çevreler Britanya’nın Birliğe çekilme başvurusu yapmadan önce Parlamento’nun onayının alınmasının şart olduğunu ileri sürmektedir. Parlamento’nun onayına başvurulması halinde, parlamenterlerin çoğunun Brexit karşıtı olduğu bilindiğinden, Birlik’ten çekilme kararı kuvvetle muhtemel uygulamaya geçemeyecektir. Bu noktada da referandum sonucunun parlamenterler üzerinde hukuki olmasa da siyasi açıdan bağlayıcı olduğuna, dolayısıyla parlamenterlerin referandum sonucunu yok sayarak karar alamayacağına yönelik savlar dile getirilmektedir.

Yeni Başbakan Theresa May referandumun yasal, adil ve belirleyici olduğunun altını çizmiştir. Ancak Hükümet’in çekilme sürecini başlatmadan önce Parlamento’nun onayını alıp almaması konusunda net bir açıklama yapmasa da, referandumun “belirleyici” olduğu ifadesi May’in Parlamento onayına ihtiyaç duyulmadığını düşündüğü şeklinde okunabilir.

Aslında Britanya’da Birlik’ten çekilme konusundaki hukuki tartışmalar hukuki bir sorunun olduğuna işaret etse de; May’in çekilme düğmesine basmamasının nedeni sadece hukuki mesele değildir. Zira May, Britanya’nın çekilme sürecinin başlamasıyla İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılma sürecinin başlayacağını düşünerek –İskoçların İngilizlere nispetle daha fazla Birlik yanlısı olduğu bilinmektedir- siyasi saiklerle hareket etmektedir.  May, çekilme müzakerelerinin amaçlarına dair İskoçya ile ortak bir tutum belirlenmediği müddetçe Birliğe resmen çekilme başvurusu yapılmayacağını ifade etmiştir. Bu tavır Birleşik Krallık’ın bütünlüğünü korumayı hedeflemektedir,  ama İskoçların önceliğinin Birleşik Krallık içinde kalmak değil Avrupa Birliği içinde kalmak olduğu aşikardır.

Sonuçta iki mesele açıklığa kavuşmadığı müddetçe Britanya çekilme sürecini resmen başlatmayacaktır. Birincisi Britanya’nın Birlik’ten -tabir yerindeyse-boşanma davasını Britanya Hükümeti’nin resen mi yoksa Parlamento’nun onayı üzerine mi açılacağı sorunudur. İkincisi açılacak boşanma davasının Birleşik Krallık’ın birlik ve bütünlüğünü riske etmeyecek şekilde açılmasının nasıl sağlanacağı sorunudur. 

Doç. Dr. Dilek Yiğit

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display