Kuruluşunun Yıldönümünde Pegida ve Avrupa’daki Aşırı Sağ

Yazan  26 Ekim 2015

Avrupa, son yıllarda gittikçe artan ve radikalleşen aşırı sağ görüşlere ve eylemlere sahne olmaktadır. Geleneksel olarak kendisine ekonomik kriz ve buhran dönemlerini zemin olarak seçen aşırı sağ ve ırkçı fikirler, Soğuk Savaş sonrası değişik paradigmalar üzerinde inşa edilmeye başlanmıştır. Küreselleşme olgusunun toplumlar üzerinde yarattığı içine kapanma refleksi, ekonominin global hale gelmesiyle birlikte kendi sınırları içerisindeki yüksek işgücü maliyetlerine karşı sınır dışındaki ucuz işgücüne yönelmenin getirdiği sıkıntılar, bütünleşme ya da entegre olma çabaları, uluslararası terörizm, Avrupa’daki göçmenler ve bunların sayısının giderek artması gibi sebepler Avrupa’daki aşırı sağın güçlenmesinde etkili olan faktörlerdendir. Tüm bu sebepler içerisinde, 11 Eylül 2001’de El-Kaide’nin ABD’de gerçekleştirdiği terör faaliyetleri bir dönüm noktası olarak Avrupa’da İslam karşıtlığını ve yabancı düşmanlığını daha da derinleştirmiştir. Ayrıca, Irak ve Suriye savaşları sebebiyle milyonlarca insanın Avrupa’ya yönelmesi, Avrupa içerisinde birçokları tarafından kabul edilemez bir durum olarak belirtilmektedir.

Pankart: "Almanya'daki Din Savaşlarına Karşı Barışçıl Bir Şekilde Birleşin"

11 Mart 2004’te Madrid’de farklı istasyonlardaki trenlere yerleştirilen bombaların patlatılması sonucu 192 kişinin ölmesi, 7 Temmuz 2005’te Londra’da, yine yerleştirilen bombaların infilak ettirilmesiyle 50 kişinin hayatını kaybetmesi, Ocak 2015’te Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya silahlı saldırı yapılması ve tüm bunların El-Kaide tarafından üstlenilmesi, Avrupa’da İslam’a ve Müslümanlara karşı olan tepkiyi daha da öteye taşımıştır. 11 Eylül olayları ve sonrasında yaşananlarla Avrupa’da hızla gelişen İslamofobi, toplumlar nezdinde karşılık bulduğu gibi aşırı sağ siyasi partiler tarafından seçim malzemesi olarak da kullanılmıştır. Almanya içinde faaliyet gösteren NPD (Nationaldemokratische Partei Deutschlands/ Nasyonel Demokratik Parti) ve AfD (Alternative für Deutschlands/ Almanya İçin Alternatif) nasyonalist fikirleri ve yabancı karşıtı ırkçı söylemleriyle kendilerine destek sağlamaya çalışmaktadırlar. AfD, 2013 yılında yapılan Bundestag seçimlerinde %4,7 almış olmasına rağmen %5’lik seçim barajı nedeniyle parlamentoya temsilci gönderemese de 2014 yılında gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 7 sandalye kazanmıştır. Nasyonal Demokratik Parti ise aynı seçimlerde 1 sandalye kazanabilmiştir[1].  

Avrupa içerisinde aşırı sağ fikirlerin güçlenmesine sebep olan bir diğer faktör, Avrupa içerisindeki göçmen nüfusun giderek fazlalaşmasıdır. Özellikle son birkaç yıldır Suriye’deki iç savaştan kaçan milyonlarca insanın Avrupa’ya ulaşması ciddi tepkilerle karşılandığı gibi yabancı düşmanlığını da arttırmaktadır. Hâlihazırda Avrupa’da yaşayan milyonlarca göçmene yenilerinin eklenmesinin, ulusal güvenlik, kültür ve kimlik gibi olgularda tahribata yol açacağına inanılmaktadır.  22 Temmuz 2011’de, Norveç’te 77 kişinin ölümü ve 242 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan terör eylemlerinin faili Andres Behring Breivik, mahkemede verdiği ifadede, çokkültürlüğü savunanlara karşı duruş olarak bu eylemi gerçekleştirdiğini ve İslam’ı Avrupa’nın en büyük düşmanı kabul ettiğini belirtmiştir. Bu çerçeveden bakıldığında, aşırı sağcı görüşlerin, değişik kültürlere sıcak bakmayıp onları “ötekileştirerek” tehditkar bir hale büründürdüğü, meşruiyetini ekonomik temelden ziyade sosyal ve kültürel unsurlara bağladığı anlaşılmaktadır.

Avrupa’da son dönemde artan yabancı karşıtlığının ve ırkçı fikirlerin iki sebebi olduğu görülmektedir. Bunlar; 11 Eylül sonrası artan İslamofobi ve Avrupa’ya akın akın gelen/gelmeye çalışan göçmenler/sığınmacılardır. Almanya, Avrupa’daki yabancı düşmanlığının çarpıcı şekilde yaşandığı ülkelerin başında gelmektedir. Almanya Federal İstatistik Dairesi (Statistisches Bundesamt) 2014 yılı verilerine göre, Almanya’da 7,5 milyona yakın yabancının yaşadığı ve 2014 yılında toplam 1,5 milyona yakın insanın Almanya’ya göç ettiği görülmektedir[2]. Söz konusu yabancıların ve göçmenlerin büyük çoğunluğunu Türkler, Kuzey Afrika’dan ve Ortadoğu ülkelerinden gelen insanlar oluşturmaktadır. Tamamına yakını Müslüman olan bu insanlara yönelik tepkiler sürekli olarak artmaktadır. Yabancılar, Alman kültürüne ve hayat standartlarına karşı bir tehdit olarak görülmekte, İslamiyet ise terörizmle aynı safta değerlendirilmektedir.

Almanya içinde parlamento dışı bir muhalif hareket olarak kurulan PEGİDA (Patriotische Europäer gegen die Islamisierung des Abendlandes- Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) İslam ve yabancı karşıtı gösterileriyle kısa zamanda geniş bir destekçi kitlesine ulaşmıştır. Almanya’nın Dresden şehrinde doğan, ilk gösterisini, hareketin kurucusu Lutz Bachmann’ın sosyal medya üzerinden yaptığı çağrılara katılan 300 kişiyle başlatan PEGİDA, geçen bir yıl zarfında Almanya içerisindeki birçok şehirde ve Avusturya, İsviçre, İsveç, Norveç gibi Avrupa ülkelerinde on binlerce destekçiye ulaşmıştır. Geçtiğimiz günlerde 25 bin kişinin katılımıyla (PEGİDA destekçileri sayının 40 binden fazla olduğunu iddia etmektedirler) kuruluşunun 1. yıldönümü kutlanmıştır[3]. PEGİDA hareketi, Pazartesi günleri gerçekleştirdiği “Pazartesi Yürüyüşleriyle” dinamizmini korumuş ve destekçi sayısını giderek arttırmıştır.

PEGİDA, Alman ve Hristiyan kimliklerini, kendi kültürlerini ve ülkelerini koruma fikriyle, ülkedeki Müslümanlara ve yabancılara karşı sert bir tutum benimsemekte, göçmenleri ülkelerinde görmek istememekte, İslamiyet’e karşı olumsuz bir tavır sergilemektedir. Yabancıları ve Müslümanları potansiyel terörist olarak gören hareket, her ne kadar kendisini tanımlarken; “Her insan, hangi ırk ve din olursa olsun, bize hoş gelir” dese de, “Bizim şehirlerimiz, kasabalarımız ve köylerimiz din savaşı yapılacak yerler değildir. Selefilerden dinsizlere karşı veya farklı dinlere karşı hiçbir can sıkıcı olayı kabul etmiyoruz, serbest yaşam tarzımızı ve açık fikirliliğimizi devam ettirmek istiyoruz” diyerek yabancıların varlığının kültürel tahribata sebep olacağı kuşkusunu duyduğunu belirtmiştir. PEGİDA hareketi, İslamiyet’e ve İslami yönetimlere karşı duruşunu örneklerken Türkiye üzerinden örnekleme yapmıştır: “Devletin ve kilisenin ayrılığı, Avrupa için bir başarıdır. Türklerin babası, Atatürk de Türkiye’de dini ve devleti birbirinden ayırıp Türkiye’yi modern bir ülkeye dönüştürmüştür. Bu, Müslüman bir ülkenin bunu başarabildiğinin bir ispatıdır. Diğerleri de başarabilmelidir.[4]

PEGİDA’ya ülke içinden ve Avrupa ülkelerinden destek gelmesinin sebeplerinden bir diğeri de son yıllarda Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine gelen sığınmacılar ve göçmenlerdir. Özellikle, Suriye’deki savaştan kaçıp Almanya’ya gelen insanlar, Alman toplumunda PEGİDA’ya olan desteği arttıran önemli bir unsurdur. Gelen sığınmacıların topluma entegre olmaması, sığınmacıların Alman ekonomisine getirdiği mali yük, gelenlerinin çoğunun Müslüman olması ve kültürel olarak Alman ve Avrupa kültürünü yozlaştıracağı algısı, PEGİDA’nın öne sürdüğü argümanlardan bazılarıdır. PEGİDA, Almanya’ya gelen sığınmacılara karşı çıkmakta, Şansölye Angela Merkel’i sığınmacı politikasından dolayı şiddetle eleştirmekte ve “Avrupa için en tehlike kadın” olarak betimlemektedir[5]. PEGİDA, son dönemde yaşanan sığınmacı hareketine karşı, 10 Eylül 2015 tarihinde kendi politikalarını ve düşüncelerini belirten bir deklarasyon yayınlamıştır. Söz konusu deklarasyon şu talepleri içermektedir;

· Acil olarak sığınmacıların gelişleri durmalı, yönetilebilir miktarda ve yılda 2000 kişiyi geçmeyecek sığınmacı rejimi kurulmalıdır.

· Schengen Antlaşması ve Dublin Prosedürü askıya alınmalı ve sıkı bir sınır kontrolü yapılmalıdır.

· Güvenli Menşe Ülke statüsünü tüm Avrupa Konseyi üyelerini kapsamalıdır.

· Sığınma hakkı geçici olmalıdır, ülkelerindeki durum normale döndüğünde sığınmacılar geri dönmelidir.

· Sığınmacıların yıllık alımıyla ilgili bağlayıcı bir sınır olmalıdır. Bu konudaki karar doğrudan demokrasiye başvurularak referandumla alınmalıdır.

· Sığınmacılara ucuz iş gücü olarak bakılmamalıdır.

· Yasadışı olarak Almanya’ya gelenler derhal sınır dışı edilmelidir.

· Sığınmacıların problemleri kendi kültürlerinde çözülmelidir. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri bu sorumluluğu almalıdır. Bu zengin “Şeriat Cennetleri” Müslüman sığınmacılar için en uygun yerlerdir.

· İslami terörizmle alakalı yabancı suçlular, aileleriyle birlikte sınır dışı edilmelidir.

· Brüksel’e karşı Alman sığınmacı politikasıyla alakalı bir direnç gösterilmelidir. Bu yüzden Avrupa Birliği zorbalığından ayrılmalıyız.

· İslami kesim tarafından bastırılmış olan Hristiyan göçmenleri Almanya’ya almaya hazırız. Onlara ihtiyaçları olan her türlü gıda ve barınma desteği verilmelidir.  Bunlar dışındakilere söylenecek şey; Almanya’dan uzak durun olmalıdır[6].

Avrupa’da ve Almanya’da aşırı sağın ve ırkçılığın yükselişinin bariz örneklerinden biri olan PEGİDA’ya karşı çeşitli eylemler ve protestolar düzenlenmiştir. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maizère, PEGİDA hareketini ve organizatörlerini aşırı sağcı radikaller olarak tanımlamakta ve bunların demokrasiyi içselleştiremediğini öne sürmektedir. Ayrıca, PEGİDA’nın sığınmacıları suçlu olarak kabul edip politikacıları da vatan haini ilan ettiğini, Alman toplumunun da bu vasıtayla kışkırtıldığını belirtmektedir[7]. Ancak, hareketin son dönemde yaşanan sığınmacı akının etkisiyle giderek destek kazandığı da bir gerçektir. Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble’nin sığınmacıların Almanya’ya girişine sınırlama getirilmesi talebi, “imkansızın başarılmasını” mümkün görmemesi, koalisyon ortağı Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) lideri ve Bavyera Başbakanı Horst Seehofer ve Başbakanlık Baş Müsteşarı Peter Altmaier’in mülteci yasasını değiştirme talebi ve bu talebin Merkel tarafından geri çevrilmesi PEGİDA’nın sığınmacılarla ilgili endişelerinin dolaylı ve kısmi de olsa toplumun diğer kesimleri tarafından da paylaşıldığı fikrini yaratmaktadır. Kuruluşunun ilk yılını geride bırakan PEGİDA’nın meşruiyet zemininin İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı olduğu düşünüldüğünde, hareketin ne denli yükseleceğini belirleyecek ana unsurun, Almanya’nın sığınmacı politikası ve bu politikanın kapsamının ne olacağıyla alakalı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.  



[1] http://www.bundeswahlleiter.de/en/europawahlen/EU_BUND_14/ergebnisse/gewaehlte/partei/

[2]Wanderungen zwischen Deutschland und dem Ausland 1991 bis 2014, https://www.destatis.de/DE/ZahlenFakten/GesellschaftStaat/Bevoelkerung/Wanderungen/

Tabellen/WanderungenAlle.html, erişim tarihi; 22.10.2015

[3]Thousands  Flood Dresden in PEGİDA Rally, http://www.thelocal.de/20151019/thousands-flood-dresden-in-right-wing-pegida-rally, erişim tarihi;22.10.2015

[4] www.pegida.de

[5]PEGİDA: Merkel ‘Europe’s Most Dengerous Women, http://www.thelocal.de/20151013/pegida-merkel-europes-most-dangerous-woman, erişim tarihi; 15.10.2015

[6] Die 10 PEGİDA Forderungen an die Deutsche Asylpolitik, www.pegida.de, erişim tarihi; 10.10.2015

[7] Alman Bakanlardan Pegida Uyarısı, http://www.dw.com/tr/alman-bakanlardan-pegida-uyar%C4%B1s%C4%B1/a-18790891, erişim tarihi; 19.10.2015

 
Adem Akkaya

Uzmanlık Alanları:

Alman Dış Politikası, Türk-Alman İlişkileri, Türk Dış Politikasında Sahraaltı Afrika

Biyografi:

Adem Akkaya, 1987 yılında Almanya, Gelsenkirchen doğumludur. Lise öğrenimini Trabzon Yabancı Dil Ağırlıklı Süper Lisesi’nde tamamladıktan sonra 2005 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans öğrenimine başlamıştır. 2012 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda “Türk Dış Politikasında Afrika Kıtası ve 1998 Afrika’ya Açılım Eylem Planı’yla Başlayan Yeni Dönemin Analizi” adlı tezle Yüksek Lisans eğitimini tamamlamış ve aynı yıl doktora eğitimine başlamıştır. 2012 ve 2013 yıllarında T.C Posta ve Telgraf Teşkilatı bünyesinde görev almıştır. 2013 yılı Aralık ayından itibaren Niğde Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktadır. İngilizce ve Almanca dillerini bilmektedir.

Son ekleyen Adem Akkaya

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...