Kıbrıs Sorunu Niçin Çözülemiyor?

Yazan  05 Nisan 2017

Öncelikle, Kıbrıs’ta sorun var mı? Buna tüm tarafların gözünden ayrı ayrı bakmak gerekir. 1914 yılında Kıbrıs’ı ilhak eden İngiltere; 1960 yılındaki Londra ve Zürih Antlaşmalarıyla Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyetini tanımış ve Dikelya ve Agratur’daki askeri üslerinin bulunduğu bölgelerin tam egemenliğini alarak sorununu çözmüştür. 1960’dan itibaren İngiltere’nin Kıbrıs sorunu kalmamıştır.

Rum tarafından bakıldığında sorun 1964 yılında çözülmüştür. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios 30 Kasım 1963’de 13 maddeden oluşan anayasa değişikliğini ortaya koymuştur.

- Bunlar arasında anayasanın değişmez maddeleri, 

-Kıbrıs Türk'ü olan Başkan Yardımcısının (Dr. Fazıl KÜÇÜK) veto hakkının ortadan kaldırılması,

-Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması,

-Ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı. Türkiye’nin değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirmesi üzerine, ABD Başkanı Kennedy, Makarios’a anayasa değişikliğinden vazgeçmesini önermiştir.  Makarios değişiklikleri ötelemiş ancak, Rumlar 21 Aralık 1963’te Türklere karşı ada çapında katliama başlamışlardır. 24 Aralık 1963 tarihinde Kanlı Noel olarak adlandırılan saldırılar sonunda 364 Kıbrıs Türkü şehit edilmiştir. Kanlı Noel’de Kıbrıs Türk Alayında görevli Tbp. Bnb. Nihat İlhan’ın[1] evininbanyo küvetinde eşi Mürüvet İlhan ve çocukları Murat, Kutsi ve Hakan katledilmişlerdir. Bu ev halen Barbarlık Müzesi olarak korunmaktadır.

Rum Hükümeti, zor kullanarak Kıbrıslı Türk Milletvekillerini Temsilciler Meclisinden uzaklaştırmış, sonra sadece Rum Milletvekillerinin oyu ile uluslararası hukukta geçerliliği olmayan  Gereklilik Yasası’nı (Law of Necessity) geçirmiştir.

Sonra da bu yasanın arkasına sığınarak  1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı tek taraflı olarak sadece Rum milletvekillerinin oyları ile değiştiripKıbrıslı Türkleri, kurucu ortaklıktan, azınlık statüsüne düşürmüştür. 

Barış ortamının bozulması, çatışmaların artması ve Türk parlamenterlerin meclisten uzaklaştırılması sonucu ortaya çıkan kaos ortamında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK-ABD, Sovyetler Birliği, Çin, İngiltere ve Fransa) 04 Mart 1964 tarihinde oybirliğiyle aldığı 186 sayılı kararla, her ne kadar Anayasasına ve Kuruluş Anlaşmalarına aykırı da olsa, Rumlardan teşkil edilmiş mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümetini, adanın yetkili ve sorumlu hükümeti olarak, de facto tanımıştır[2]04 Mart 1964 tarihinde Kıbrıslı Rumlar için de sorun bitmiştir.

Diğer önemli oyuncu olan, Yunanistan ise, 21 Nisan 1966 tarihinde, Kıbrıslı Türklerin sindirilerek Kıbrıs’ı Yunanistan'a bağlama amacı güden Akritas Planı’nı devreye sokmuştur. Bu plana göre Türklere yapılan baskılar artmış, 1967’de Rum saldırıları tekrar başlamıştır. 1957, 1962’den sonra 1967 yılında da Kıbrıslı Türklerin önemli bir bölümü evlerini topraklarını terk ederek güvenli bölgelere göç etmişlerdir. Yunanistan, ayrıca 15 bin askeri adaya çıkarmıştır[3].  Türkiye, askerî müdahalede bulunacağını açıklaması üzerine, ABD’nin arabuluculuğuyla Yunan birlikleri geri çekilmiş ve birsavaşın eşiğinden dönülmüştür.  

15 Temmuz 1974tarihinde, Yunanistan’daki Askeri Cunta Hükümeti, ENOSİS[4] amacıyla, EOKA-B örgütünün lideri Nikos Sampson ve Kıbrıs Yunan Alayına Makarios’a karşı darbe yaptırarak Ada’da yönetimi ele geçirmiş, darbeden sağ kurtulan Devlet başkanı Makarios ise BM’ye sığınmıştır[5]. Nikos Sampson darbe sonrası, kendisini yeni kurulan Hellenik Kıbrıs Devletinin Başkanı olduğunu ilan etmiştir. Yeni hükümetin alacağı kararla, Girit Adası gibi, Kıbrıs’ın da Yunanistan’a bağlanacağını düşünen Yunanistan için de bu tarihte Kıbrıs sorunu bitmiştir.

Ancak, Yunanistan ve Adadaki Rumlar, yaptıkları bu darbeyle Türkiye’nin sabrını taşırmışlardır. Bu güne kadar, düzelir umuduyla hoşgörü sınırları işçinde bulunan Türkiye ve Kıbrıslı Türkler için sorun tahammül edilmez noktaya ulaşmıştır. Darbeden sadece beş (5) gün sonra 20 Temmuz 1974 tarihinde, Türkiye, Zürih ve Londra Antlaşması'nın IV. maddesine istinaden Barış harekâtını icra etmiş ve şu anki mevcut harita çizilmiştir. Bu harekât sırasında Türkiye ile harbi göze almayan Yunanistan’a yönelik en büyük katkı Askeri Cunta’nın iktidardan düşmesidir.

  

1974 Barış Türk Barış harekâtıyla, sadece Türkler için değil, tüm taraflar için Kıbrıs sorunu bitmiştir. Ada, bu tarihten sonra, kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir barış ortamına girmiştir.

15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi Self-determinasyon hakkını kullanarak oybirliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) ilan etmiştir. 18 Kas 1983 tarihinde BMGK bağımsızlık kararını kınamış ve 13 Mayıs 1984 tarihinde 550 sayılı kararı ile KKTC’yi ayrılıkçı bir hareket olarak tanımlamıştır[6].

 

Kıbrıs Sorunu, dünyanın gündemine girdiğinden beri BM bünyesinde birçok faaliyet yürütülmüştür. Bunlardan en ciddi olanı, tarafların ilk kez kendi aralarında anlaşabildikleri, sonra halkoyuna sunulan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Planıdır. Annan planına göre yukarıdaki muhtemel haritayı Kıbrıslı Türkler kabul etmiş; en önemlisi Türkiye, KTBK kapsamında Ada’da bulunan askeri güçlerini geri çekmeyi kabul etmiştir. Ancak, 24 Nisan 2004 tarihinde  halkoyuna sunulan planı, Kuzey Kıbrıs plana  % 65'le “evet” deyip kabul ederken, Güney Kıbrıs  % 75 ile “hayır” deyip bu önemli şansı tepmiştir. 

Kıbrıs’ın tam üyeliğini Annan Planının kabulüne bağlayan AB, Rumların hayır oyuna rağmen, 01 Mayıs 2004 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tüm adayı temsilen AB’ye almıştır. AB, bu kararıyla adanın kuzey yarısında 30 yıldır var olan KKTC’yi gözardı etmiştir. Referandumdan sonra BM ve AB’de KKTC’ye uygulanan yaptırımların kaldırılacağı yönünde vermiş olduğu tüm sözler maalesef unutulmuştur. Rum tarafının "Hayır" demesi üzerine, dönemin AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Günter Verheugen, "Rumlar tarafından aldatıldık" demiştir. KKTC’nin Verheugen’e cevabı “KKTC halkı da AB tarafından aldatılmıştır” şeklinde olmuştur. Kopenhagen siyasi kriterlerinin en önemli maddesi, aday ülkenin komşu ülkeleriyle sınır problemi olmamasıdır. Kıbrıs’ın bırakın komşu ülkeleri, kendi içinde sorunu vardır. Kıbrıs’ta 30 yıldır ayrı yaşayan bölünmüş iki halkın arasında 1964’den beri BM Barış Gücü bulunmaktadır. BM Barış Gücü’nün görev yaptığı bir ülkeyi AB’ye almak, hukuk timsali AB’nin en hukuksuz davranışıdır.

Ada’da yaşayan Türk ve Rum vatandaşlarının çözümden beklentisi güvenlik, barış ve huzurdur. 1974 Barış harekâtından sonra aradan geçen 43 yılda Ada’da barış ve huzur ortamı zaten vardır.  Konu güvenlik olunca, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin (KTBK) dünyanın en başarılı Barış Gücü olduğunu gözardı etmemek gerekir. BM, 1948 yılından itibaren 71 adet barışı koruma harekâtı icra etmiştir. Halen devam eden harekât sayısı 16’dır[7]. BM’nin devam eden Barış Gücü harekâtları özetle şu şekildedir. Haiti Temmuz 2004, Kuvvet: 6,131, Ölüm Sayısı: 186 Bütçe (07/2016 – 06/2017) $345,926,700; Darfur Temmuz 2007; Kuvvet: 20,806, Ölüm sayısı: 243, Bütçe (07/2016–06/2017): $1,039,573,200; Kıbrıs Mart 1964; Kuvvet: 1,105, Ölüm sayısı: 183 (1974 öncesi), Bütçe (07/2016 – 06/2017): $55,560,100; Lübnan Mart 1978; Kuvvet: 11,425, Ölüm sayısı: 312, Bütçe (07/2016 – 06/2017): $488,691,600; Demokratik Kongo Cumhuriyeti Temmuz 2010; Kuvvet: 22,500, Ölüm sayısı: 106, Bütçe (07/2016 – 06/2017): $1,235,723,100.Görüldüğü gibi tüm bu kriz bölgeleri kan gölü içindedir. Sadece Kıbrıs’ta kan akmamaktadır. 1974 sonrası taraflardan ölen sayısı sadece 10 kişidir. Adadaki bu barış ortamı, BMBG’nin değil, KTBK’nın başarısıdır. Bugün, KTBK için 50.000’den fazla bir kuvvetten bahsedilmektedir. Büyük kuvvet, Türkiye için çok masraflıdır, ama bir garantör ülke olan Türkiye, KTBK ile adada barışı sağlamaya kararlı olduğunu göstermektedir.

Diğer taraftan, KTBK, KKTC için bizatihi önemli bir gelir kaynağıdır (personel maaşları, günlük harcamaları, askeri birliklerin işletim masrafları KKTC için büyük bir gelirdir). Türkiye’nin, KKTC’ye yaptığı mali yardım hakkında, 300-350 Milyon Dolardan, 1 Milyar dolara kadar değişik rakamlardan bahsedilmektedir. Türkiye haricinde başka ülkelerle ticaret yapamayan KKTC’ye yapılan bu mali yardım son derece yerindedir. Türkiye’nin bu miktarın daha fazlasını, anavatan’da, sadece küçük bir şehrine yaptığını akılda tutmak gerekir[8].

KKTC’nin siyasi ve ekonomik sorunları var mıdır? Elbette vardır. Ancak, hangi ülkenin yoktur. Dünyanın cennet vatanında yaşayan KKTC halkının vatanı, egemenliği, barış ve huzuru vardır. Nedir olmayan? Tanınmamak mı? Seyahat engelleri mi? Vatan sahibi olmak, devlet kurmak zor iştir. Bağımsızlığın, refahın, huzurun şifresi “sabırdır”. Bunu akılda tutmak gerekir.  Dünyada yazılıp-okunan 2000’den fazla dil ve dolayısıyla millet varken, BM’de sadece 193 devlet vardır. Devlet kurmak zaman alır, sabretmek gerekir.

Kıbrıs Halkı bilinmeyene yelken açmaya, mevcut huzurundan vazgeçmeye, 1957, 1962, 1967 göçlerinden sonra, yeni bir Göçe hazırlıklı mıdır?

 

Tanrım, bana sorunları çözebilmek için GÜÇ; Yapamayacaklarım için SABIR; İkisini bir birinden ayırt etmek için de AKIL ver.


Yeni dönemde Türkiye’nin garantisi yerine AB garantisi gündeme getirilmektedir. Yakın tarihte Eski Yugoslavya örneği önümüzdeyken, 2004‘de çözüme hayır diyen Kıbrıs Rum Kesimini tam üye yapan, referandum sonrası yaptırımları kaldırmayan, KKTC’yi 43 yıldır yok sayan AB’ye ne kadar güvenilebilir?

Çözüm sonucunda; Yeni kurulacak Kıbrıs Hükümetinde, Kıbrıs halkının seçeceği Milletvekilleri, KKTC Halkının Haklarını Parlamento’da koruyacak sayı ve kabiliyete sahip olacak mıdır? Yoksa 1963’e, katliamlara[9], askeri darbelere, kavgalara, gözyaşlarına[10] geri mi döneceğiz?

Sonuç

Adada 43 yıllık rüya gibi bir barış hüküm sürmektedir. Mevcut durum her iki taraf halkı tarafından kabul edilmiştir. Halk mevcut durumu değiştirmek ve risk almak istememektedir. Yeni bir yönetim, yeni bir yapı ve hatta yeni bir evlilik dahi bazı riskler içerir. BM ve batılı devletler hariç, Rum ve Türk halkı bu riskleri almak istememektedir. Türkiye dâhil, hiçbir kesim, ileride yeni bir 1974 Barış Harekâtı da istememektedir. 1960’da bir Türkün Başkan Yardımcısı olmasını, Annan Planında ise dönüşümlü olarak Başkan olmasını kabul edememiş olan Rumlar, 1960 anayasal düzenini ve 2004 Annan çözüm önerisini kabul etmemektedir. O zaman cevap aranan soru şudur. Rumlar başka neler istemektedir? Bu istekler burada bitecek mi, yoksa her geçen gün artacak mı?  O zaman buna çözüm adı verilebilir mi?

Dünyada birçok bölünmüş ülke vardır. Irak ve Suriye sırada beklemektedir. Batılı ülkelerin, Kıbrıs’ı tekrar birileştirmek için ortaya koyduğu bu telaşı ve gayretkeşliği anlamak mümkün değildir. Tüm dünyayı bölmeye çalışan güçler, kültürü farklı, dini farklı, lisanı farklı,alfabesi farklı, kendi arasında harp etmiş, halen 43 yıldır ayrı ve huzur içinde yaşayan iki halkı neden birleştirmeye çalışmaktadırlar? Kıbrıs’ın Türk ve Rum vatandaşlarından 50 yaşından genç olanlar, Birleşik Kıbrıs’ın nasıl olduğunu hatırlamamaktadır. Darbeleri, katliamları, göçleri yaşamamışlardır.

Hemen herkesin aklını kurcalayan soru ise, birleşince ne değişecektir? Hayat daha mı güzel olacak, barış daha da mı barışçı olacak, ekonomi patlayacak mıdır?

Rum bir anne Anastasiadis’in “Ben kızımın lisede Rumcaya çevrilmiş Kıbrıs Türk edebi eserlerini öğrenmesini istemiyorum.  Kıbrıs’ta eğitimleri, kültürleri, tarihleri ve dinleri aynı olmayan iki ayrı toplumdan söz ediyoruz. Ortak hiçbir şeyimiz yok” şeklindeki feryadı, Rum Yönetimine protesto yazısı yazması[11], aslında her iki tarafın duygularını ve ortak anlayışını yansıtmaktadır.

Önümüzdeki yakın gelecekte, hiç kimse yeni saldırıların, ölümlerin, darbelerin, huzursuzlukların tekrar yaşanmasını arzu etmez. Uluslararası camia, 43 yıllık huzur ve barış ortamını görmemezlikten gelemez ve barışı çöpe atamaz. Adadaki 43 yıllık barış ve huzur ortamını “sorun” olarak görmek, en büyük hata ve yanılgıdır. Kıbrıs, barış ödüllerine aday olmaya hazır bir huzur adasıdır[12]. Çözüm, hâlihazırdaki mevcut statüdür. Rumların 1962’lerden beri yaptıkları katliamlara, anayasasına uygun olmayan yönetimine, Yunanlıların yaptığı 1974 darbesine karşı sessiz kalan uluslararası camia, yanlışlarından vazgeçerek, modası geçmişçözüm arayışlarına son vererek, mevcut barış ve huzur ortamını içeren statüyü kabul etmelidir.


[1] 2001 yılında vefat eden Tuğgeneral (E) Nihat İlhan,  Rum-Türk ayrımı yapmadan herkesin yardımına koşan Kıbrıs Türk Alayı doktoruydu,  23 Aralık 1963 günü Lefkoşa Hastanesi’nde bir hamile Rum ananın ameliyatı ile meşguldü. http://www.haberhurriyeti.com/doktor-binbasi-nihat-ilhan-45112.html, 15 Mart 2017.

[3]Ahmet Küçük,“40 soruda, 40'ncı yılında Kıbrıs Harekâtı ve sonrası”, 20 Temmuz 2014, http://t24.com.tr/haber/40-soruda-40nci-yilinda-kibris-harekati-ve-sonrasi,264948,

[4] ENOSİS, Yunanca “Birleşme” demektir.

[5] Archbishop Makarios on the invasion of Cyprus by Greece”, http://www.cypnet.co.uk/ncyprus/history/republic/makarios-speech.html

[6] 13 May 1984 BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı, http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/550(1984)

[7] UN Current Peacekeeping Operations, http://www.un.org/en/peacekeeping/operations/current.shtml

[8] Ahmet Küçük, “40 soruda..”;  KKTC’ye 3 Milyar TL yardım, Sabah Gazetesi, 04 Aralık 2012,  http://www.sabah.com.tr/gundem/2012/12/04/kktcye-3-milyar-lira-mali-yardim, Milliyet Gazetesi, 23 .11.2015, http://www.milliyet.com.tr/turkiye-para-yollamazsa-kktc-batar/ekonomi/detay/2151948/default.htm, Türkeş: KKTC’ye yıllık yardım 300 Milyon Dolar, http://www.kibrisgazetesi.com/ekonomi/turkes-kktcye-yardim-yillik-300-milyon-dolar/11439

[9] Rum Komandodan Katliam İtirafı, http://www.istanbulhaber.com.tr/rum-komandodan-katliam-itirafi-haber-9662.htm

[10] Kanlı Noel, http://tarafsizhaber.blogspot.com/2012/12/kanl-noel-21-aralk-1963-ylnda-kbrsl.html

[11] Hakkı Atun, “Rumları Çok iyi Anlıyorum”, http://www.eurovizyon.co.uk/rumlari-cok-iyi-anliyorum-makale,7951.html, 12 Mart 2017.

[12]“Karmi Köyü'nün tadını İngilizler çıkarıyor”. http://www.kentyasam.com/karmi-koyunun-tadini-ingilizler-cikariyor-yhbrdty-2748.html

Ergun Mengi

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display