Dünden Bugüne Enflasyon ve Değişen Kavramlar

Yazan  09 Şubat 2021

1970'li yılların enflasyonist ortamı, batı dünyasında iktisat yazınına pek çok yeni kavram kazandırmıştı. Bu, soruna farklı boyutları ile tanı koyup, çözüm üretmek için olduğu kadar,akademik duyarlılığın bir sonucuydu.

O yılların karmaşasında bunları izlemenin bir ayrıcalık olduğunu şimdi takdir ediyorum. Enflasyona karşı uygulanan ulusal makro ekonomi politikaları ve politika koordinasyonu 1970 ile 1990 lı yılların ilk yarısı arasında etkili olmuş, bunu başaran siyasi otoritelerin eli güçlenmişti. Kapalı ekonomi- açık ekonomi ayırımı 1980 li yılların ticari ve mali liberalizasyon adımları ile ortadan kalkmış, “büyük küresel köy” için politika işbirliği artık ulusal sınırları aşmıştı. Özellikle dışsal(exojen)bir etken olarak dünyada tozu dumana katan petrol krizlerinin tetiklediği enflasyonist baskıları diğerlerinden ayırt etme çabası, iktisatçıları epey meşgul etmiş, yeni enflasyon kavramları o tarihte ne yapacağını şaşıran ekonomi bürokratlarını rahatlatmıştı. Siyasiler ise uluslararası para sistemin deişbirliğini, kriz yönetiminin vazgeçilmezi olarak kabullenmişlerdi. Pekiyi o tarihlerde öne çıkan kavramlar neydi?

Kaynağına, Şiddetine, Seyrine ve Süresine göre Enflasyon

1970'li yıllarda önce talep ve maliyet enflasyonu ayırımı vardı. Sonra talep bir adım geriye kaydı ve yüksek petrol fiyatları nedeni ile temel girdi fiyatlarındaki artışa bağlı maliyet enflasyonu öne çıktı. Artan fiyatlara rağmen azalmayan işsizlik, enflasyonun ekonomiyi canlandıran cazibesine gölge düşürdü.  Petrol ambargoları, stagflasyon (enflasyonla el ele yürüyen durgunluk-işsizlik) denilen salgını batı dünyasının başına sardı. Borçlanma faizleri yükseldi, cari açıklar büyüdü, ulusal para birimleri köklerinden kopmuşçasına fırtınaya kapılıp oradan oraya savruldu. Tanıyı doğru koyan batı, cari açıkları kapamanın yolunu,önce petrol üreticilerinin elinde biriken Petro Dolarları, kendine çekmekte buldu. Bunu başarınca, ulusal paraların değeri üzerinde hafifleyen baskı, sorunu tamamen çözmedi. Ama çivi çiviyi söker mantığı ile özellikle ABD de tek haneli olsa bile alışılmamış derecede yüksek seyreden enflasyona karşı, yüksek faiz silahı kullanıldı. Üretim teşvikleri, grev baskılamaları kadar, sosyal yardım fonlarının kısıtlanması ve daha tasarruflu akaryakıt kullanma kampanyaları, ateş bacayı sarmadan enflasyonun kontrol altına alınmasını sağladı. O tarihlerde bir de makul aralıklarda yüksek seyreden enflasyonun geçici olması veya kronik hale gelip gelmediği ayırımı yapılırdı. Eğer adeta sürekli olarak 37.5 derecede vücut ateşinin olması gibi yüksek seyreden enflasyon varsa, bunun kronikleşen bir sorun olduğu kabul edilirdi. 1980 li yıllarda, enflasyonun gemlenmesi için benimsenecek en iyi politikanın üretim artışları ile, artan talebin karşılanması olduğuna karar verildi. Talep enflasyonu yine maliyet enflasyonunun yanına kurulmuştu.“Arz yanlı iktisat”(Supply side economics) veya Reganomics böylece dünyanın gündemine oturdu. O tarihlerde, tedavi farkının ayırdı için yine bazı yeni enflasyon kavramlarına ihtiyaç duyuldu. Bu kavramların, enflasyonist baskıya bağlı olarak ulusal para birimlerinin değerlerindeki değişmeleri tanımlamak için de kullanılması ilginçti. Bu bakımdan “sürünen enflasyon (creeping inflation)”, “tırıs giden enflasyon (trotting inflation)” “şahlanan enflasyon (galloping inflation)”, fiyat artışlarının şiddet ve frekans aralığını betimlemek açısından ilginç kavramlardı.

Süper Görmeden Hiper Katına Sıçrayanlar

Dünyanın bir başka çalkantılı döneminde, tek veya çift haneli enflasyon en büyük sorun olarak kabul edilip, tüm toplumsal adaletsizlerde onun parmağı aranırken, bir defiyat artışlarının 3-4 haneden aşağı olmadığı ülkeler vardı. Brezilya, Meksika, Arjantin, işte süper’i görmeden hiper’i yakalayan ekonomiler olarak tarihe geçtiğinde, kendi yaralarını artık sarmayı başaran batı, Washington Uzlaşması(Konsensüs) şemsiyesi altında onlara IMF deneyimli ekonomistleri siyasetçi olarak göndererek, yapısal reformlar yapmalarını teşvik etti. Aynı zamanda para musluklarını bu ülkeleri kurtarmak için cömertçe açtı.Hiper enflasyon, sürünen, tırıs giden veya kronik enflasyonun, insanları alıştırıcı etkisine karşı “dibe vurup”, o ivme ile sıçrama yapmanın bir basamağı olarak takdim edildi.Hakikaten hiper enflasyon ülkeleri, 1990 lı yılların ortalarına kadar bellerini doğrulttular. Aslında bunlar 90'lı yılların ortasında Asya krizinden hemen nem kaptı. Ama örneğin Brezilya’nın 2000'li yılların başından itibaren BRICS adı verilen yeni sanayileşen ülkeler grubunda sesi yüksek çıkan bir ülke haline gelmesi başarı kabul edildi. Aslında konu üretim tercihleri ile ilgili olmuştu. Çünkü Brezilya gibi, Meksika ve Arjantin de dışa açık büyüme modelini benimserken artık yüksek teknoloji yoğunluğu olan tarımsal üretimi esas alıp, kolay iş yapılabilir ülke güvencesi ile yabancı sermayeyi sürekli çekmeyi başarmıştı. Ama gelir adaletsizliği, yaygın yoksulluk gibi sorunlara çözüm bulamadılar. Bu sorunları çözeceklerine, kısa zamanda yolsuzluklarla yine kurumlarını, ülke itibarlarını ve ulusal bütçe olanaklarını sarsmaya başladılar. Latin Amerika’da hortlayan enflasyon şimdi yine bir dert.Örneğin Arjantin en son yüzde 36 ile dünya enflasyon rekortmeni.

Durgunluk Dünyasında Yeni Enflasyon Kavramlarına Gerek Var mı?

Açık ekonominin yükselen cazibesine karşı, 2000 li yıllarda başta ABD dekiler olmak üzere peş peşe birçok krize tanık olduk. Gayrimenkul piyasaları ve bu piyasaları krediye boğan banka ve finans kurumları çöktü. Avrupa’da PIGS denilen Portekiz, İtalya, Yunanistan ve İspanya kadar, AB kaplanı İrlanda da aşırı şişen kamu bütçe, borçlanma ve gayrimenkul piyasalarının altında ezildi. Kurtarma işi, ECB, Almanya ve hatta yine IMF ye ihale edildi. Ama bu defa enflasyon kıpırdamadı. Yoksa canavar ölmüş müydü? Bayılmış mıydı? Aslında biraz kıpırdasa iyi olacaktı ya! Japonya’nın 20 yıldır yaşadığı sorunları ABD ve AB kapının eşiğinde bulunca, Japon icadı tahlisiye sandalına binme kararı aldı. “Quantitative Easing” (miktar kolaylaştırması) banka ve şirket tahvillerini Merkez Bankalarının para arzı yaratarak alması, sıfır hatta negatif faizle insanların harcama yapmalarını teşvik ederek talebi canlandırmaya çalıştı. Yüzde 10 a yaklaşan veya aşan enflasyon ne kadar tehlikeli ise yüzde sıfır civarında seyreden enflasyon da o kadar tehlikeliydi. Tabii bunun adı da durgunluk (recession) olduğu için bu yöne yalpalayan dönemeçte gemisini kurtaran kaptan misali ülkeler korumacı, milliyetçi politikaların peşine takılmaya başladı. Hem de ne zaman? Doğudan raylar üzerinde kayarak gelen Çin, Batı piyasalarına hızla girerken ve nihayet bir de Çin’den kopup dünyayı pençesine alan virüs yayılırken. Şu anda artık batı dünyasında yeni kavramlara ihtiyaç yok. Çözümler de bilindik. Alışılmış yöntemlerin başarısı ise zamana kalmış durumda.

Yine de Bazı Yeni Kavramlar Yararlı Olabilir

Ama bence alan hala yeni kavramlara açık. En azından bazı ülkeler için. Bu ülkelerden birinin Türkiye olması, iktisatçılara uygulama değil ama uyarı için sorumluluk yüklemekte. Nasıl mı?  Bir kere, talep daralması ve artan işsizlikle birlikte seyreden ve resmi rakamlarla yüzde 15 oranında olarak bildirilen Arjantin’den sonraki en yüksek enflasyon için “Slumpflasyon” iyi bir kavram. Ama istatistiklerin ve hesaplamaların siyasi nedenlerle yaşam gerçeklerini yansıtmadığı tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, insanların kendi harcama sepetlerine göre bir enflasyon tanımlaması ve dolayısı ile bir de “hissedilen enflasyon” kavramının düşünülmesi normal olacaktır. Bu gerçekle, gerçek dışının kamuoyunda ayırt edildiği konusunda bir uyarıdır. Ekonomi politikası uygulamaları iki dudak arasına sıkıştığında, vesayet altında kurumsal özerklikler rafa kalktığında, bunun uyarıdan öte bir işlevi elbette olmaz. Ama “enflasyon tanımının özelleşmesi” de bir yeni kavram olarak iktisat yazınına girebilir. İyi bir hafta dilerim.

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display