‘Türk-Amerikan İlişkileri: Mevcut Kriz Nasıl Aşağı Çekilebilir, Güven Yeniden Tesis Edilebilir ve İlişkiler Düzeltilebilir?’


‘Türk-Amerikan İlişkileri: Mevcut Kriz Nasıl Aşağı Çekilebilir, Güven Yeniden Tesis Edilebilir ve İlişkiler Düzeltilebilir?’

Yazan  11 Şubat 2018

INSIGHT Incek Debates

 Türk-Amerikan İlişkileri: Mevcut Kriz nasıl aşağı çekilebilir, güven yeniden tesis edilebilir ve ilişkiler düzeltilebilir?

Incek Tartışmaları, 24 Ocak 2018 günü, ‘Türk-Amerikan İlişkilerindeki mevcut krizin nasıl aşağı çekilebileceği, güvenin yeniden nasıl tesis edilebileceği ve ilişkilerin nasıl düzeltilebileceği’ konusunu ele aldı. Konuşmacılar: Em Büyükelçi Namık Tan, gazeteci Zeynep Gürcanlı,Doç Dr Oktay Bingöl (Başkent Üniversitesi).Oturum Dr Haldun Solmaztürk tarafından yönetildi ve seçkin bir Türk ve yabancı uzmanlar grubu tartışmaya katkıda bulundu. Aşağıdaki ‘Raportör Özetinde’ yer alan hususlar ve değerlendirmeler, herhangi bir konuşmacı veya katılımcının birebir görüşlerini veya tüm katılımcıların fikirbirliğine ulaştığı görüşleri yansıtıyor şeklinde algılanmamalıdır. Tartışma ‘off-the-record’ (kaynak göstererek yazılmamak kaydıyla) icra edilmiştir.

 

BU RAPOR KONUYA İLİŞKİN KAPSAMLI BİR ÇALIŞMA VEYA TOPLANTI TUTANAĞI OLMAYIP, SADECE TOPLANTIDAKİ TARTIŞMALARIN—4 ŞUBAT 2018 İTİBARİYLE GÜNCELLENMİŞ—RAPORTÖR ÖZETİDİR.

TÜRKÇE METİN, İNGİLİZCE ASLININ TERCÜMESİDİR.

İncek Tartışmaları, Şubat 2017’de, Başkan Trump’ın göreve başlamasından kısa bir süre sonra, “Türk hükümetinin, ABD’deki Demokratik yönetimlerin Cumhuriyetçi yönetimlerle seçici mukayesesine dayanan aşırı iyimser beklentileri” konusunda uyarıda bulundu; çünkü bu tür karşılaştırmalar “politik gerçeklik ve tarihsel kanıtlarla desteklenmemekteydi”. “En üst siyasi liderlik seviyesinde tarzların birleşmesi ve belirli değerlerin örtüşmesi mutlaka çıkarların yakınlaşmasına yol açmaz. Dolayısıyla, ulusal çıkarlardan ayrı olarak ele alınan bu tür temelsiz beklentiler; yapay, yanıltıcı ve zarar vericidir” denildi. “Muhtemel çıkar çatışmalarının kaçınılmaz olduğu bir çok alanlar ve konular—ve onlarla bağlantılı siyasi-askeri hareket tarzları—vardı” ve “Her iki ülkenin de 'hiçbir politikası, hiçbir stratejisi, ama bir çok planı', liderlerinin de birçok parlak fikirleri ve dış politikada ancak dönemsel, kısa vadeli eylemlere girişmek gibi alışkanlıkları var gibi görünüyordu”. Bu durumu, "tepkisel gerçekçilik" denen bir mantık zeminine oturtmaya çabalıyorlardı.

Incek Tartışmaları için iyi, ama Türk-Amerikan ilişkileri için o kadar da iyi olmasa da, bir yıl içinde olan tam da buydu.

İki ülke arasındaki kriz derinleşiyor. İkili ilişkiler, karşılıklı güvensizlik, siyasi, askeri, hukuki ve diplomatik sorunlarla doludur. Sürekli artan zorlukların uzun bir listesi vardır. Dahası, ulusal güvenlik konularına 'kişiliklerin' katılıyor olması pek de yardımcı olmuyor. Bir yorumcu, bu duruma, herhalde haklı olarak "mükemmel fırtınanın oluşumu" diyor.

Özet

İlişkilerdeki kırılma noktası, 19 Ekim 2017'de, YPG’nin Rakka’daki zaferi PKK lideri Öcalan'a adadıkları 'şov' oldu. Her şey, üç ay sonra, 14 Ocak 2018'de, ABD liderliğindeki ‘IŞİD’e Karşı Koalisyon’ tarafından Suriye'de kurulacak 30 bin kişilik ‘Sınır Güvenlik Gücü’ haberi Türk toplumunu şok ettiğinde çöktü. Türkiye, 20 Ocak'ta Suriye'nin Afrin bölgesine, PYD/YPG'ye karşı sınır ötesi bir taarruz başlattı.

İki ordu arasında ciddi bir doğrudan çatışma ihtimali vardır. ABD, federal Suriye'de, denize çıkışı olan bir başka özerk Kürt varlığı oluşturuyor gibi görünüyor. Bu Türkiye için yaşamsal bir 'kaygıdır'. Öte yandan, mevcut Türk liderliği, federal bir Suriye içinde kendi 'koruma altındaki devletçiğini' kurmayı amaçladığı izlenimi veriyor.

Bu çatışma artık Türkiye ve ABD ile sınırlı değildir. Batı ile 'diğerleri' arasındaki 'yeni' savaşın önemli bir muharebe meydanına dönüşmüştür. Önde gelen diğer hasımlar Rusya, İran, İsrail ve AB üyesi devletler—gariptir ki çoğunlukla NATO üyesi ülkelerdir.

Her iki ülke de, Ortadoğu'ya ya da herhangi bir ülkeye, örneğin Suriye’ye kalıcı bir nihai durumu dayatma gücüne sahip değildir. Bir uzlaşma olmak zorundadır. Bu tartışmada, genel olarak, bölgesel ve küresel barış ve güvenliğin siyasi istikrarda, ‘demokratik rejimlerin’ teşvik edilmesinde ve uluslararası işbirliğinde olduğu fikrine ulaşılmıştır.

Sözün özü

Her iki ülke de Ortadoğu’da başarısız olmuşlar ve kendi hatalarının köleleri haline gelmişlerdir. Her iki ülke de çözümlenmesi gereken ikilemlerle karşı karşıyadırlar. Mevcut kriz—ya da çatışmanın—yakın zamanda çözülmesi olası değildir. Daha da tırmanabilir ve daha da kötüye gidebilir.

Her iki ülke de, Ortadoğu'ya ya da herhangi bir ülkeye, örneğin Suriye’ye kalıcı bir nihai durumu dayatma gücüne sahip değildir. Bir uzlaşma olmak zorundadır.

Bu tartışmada, genel olarak, bölgesel ve küresel barış ve güvenliğin siyasi istikrarda, ‘demokratik rejimlerin’ teşvik edilmesinde ve uluslararası işbirliğinde—yani  uluslararası sorunlara çok taraflı çözümlerde—olduğu genel görüşüne ulaşılmıştır.

Şayet her iki ülke de hayati menfaatlerini bu ilkelerde görürse, işbirliği için sağlam bir zemin var demektir. Ancak her iki ülke de, politikalarını gözden geçirmeli ve Suriye'nin geleceği için 'federal' planlardan vazgeçmelidir. Her şeyden önce, mevcut sınırları içinde, demokratik, üniter bir Suriye, nihai durum olarak bölgesel barış ve istikrara doğru giden yoldur.

Etnik, dini ve diğer gruplar mevcut sınırlar ve demokratik rejimler içinde—çeşitli hakları güvenceye alınmış olarak—muhafaza edilmelidirler.

Her iki ülke de, önce ‘ulusal’ görüş birliğine ulaşmalı ve daha sonra uluslararası düzeyde görüş birliğine ulaşmaya çalışmalıdır. Bu ancak ilgili ülkelerdeki liderlik tarafından yapılabilir.

Türk-Amerikan ilişkileri her zamankinden daha önemlidir. Bununla birlikte, stratejik ortaklık, her iki tarafta da aşırı beklentiler yaratan, dolayısıyla hayal kırıklığına yol açan abartılı bir ifadedir.

Her iki taraftaki 'liderlerin' hem kişilikleri hem de çatışan dünya görüşleri yakın gelecek için fazla iyimserliğe izin vermiyor. Her şeyden önce, ulusal çıkarlar farklıdır. İki tarafın, hızlı, kolay çözümlerin mümkün olmadığını akılda tutarken iletişimi geliştirmesi, açık ve dürüst olması gerekiyor.

Türkiye’de 2019 yılındaki seçimler iktidar partisi—ve Cumhurbaşkanı Erdoğan—için çok önemlidir ve bir ölüm-kalım meselesidir. Tartışmanın genel eğilimi, ilişkilerde 2019'dan önce ‘uzlaşmaya’ dayalı bir düzelmenin muhtemel olmadığı yönündedir. Olsa olsa, bugünle gelecek seçimler arasında, çok fazla diklenmeler ve bunlarla bağlantılı riskler taşıyan tehlikeli bir dönem olacaktır.

Raporun tümü, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü üyelerine açıktır.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display