Libya’ya Asker Göndermek

Yazan  16 Aralık 2019

Libya’da İki Başlı Otorite - Çok Taraflı Destek

Arap baharı ile birlikte meydana gelen halk hareketi sonrasında, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin devrilmesinden bugüne kadar, ülkede kaos ve iç çatışmalar hiç durmamıştır. Halen Libya’da, aşiret ve kabilelerin de içinde bulunduğu birden fazla silahlı otoriteler hakimiyetlerini sürdürmektedirler.

Bu otoritelerin en önemli ikilisi olan; Trablus merkezli “Ulusal Mutabakat Hükümeti” (UMH) ve Halife Hafter’e bağlı Tobruk merkezli “Libya Ulusal Ordusu” (LUO) arasında iktidar mücadelesi kıyasıya sürmektedir. Ülke coğrafyasının halen % 6’sının kontrolü UMH’n de, % 77’sinin denetimi ise Halife Hafter’de dir.[[i]]

UMH’ni, başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere, Avrupa Birliği’nin(AB) bazı ülkeleri ve uluslararası kurumlarca meşru kabul edilmekte ve desteklenmektedir. Halife Hafter ise ABD, Rusya, Fransa, Mısır, Ürdün, Sudan, Çad, BAE ve Suudi Arabistan tarafından desteklenmektedir.

Türkiye, Katar ile birlikte BM’in meşru olarak tanıdığı UMH’ni desteklemektedir. UMH’nin başında bulunan Fayez Al-Sarraj Müslüman Kardeşler (İhvan) ekolü bir liderdir. Türkiye’nin yönetimi, UMH ile bu anlamda ortak paydada buluşmaktadır. Diğer bir ifadeyle, yönetimlerin karşılıklı dayanışması, ülkeler arası ilişkilerden ziyade veya yanı sıra bu ekole dayanmaktadır.

Rusya, Suriye sahasında Türkiye ile birlikte hareket ederken Libya’da Halife Hafter’i desteklemek suretiyle, Türkiye’nin karşısında yer aldığını da burada not edelim. Ayrıca şunu da not etmek gerekir; Doğu Akdeniz’in dalgalı zemininde, Rusya’nın ileriki günlerde Türkiye ile birlikte hareket etmek adına desteğini değiştirmesi de sürpriz olmayacaktır. Çünkü Rusya şunun da bilicindedir ki, Doğu Akdeniz’de var olma mücadelesi, Türkiye ile birlikte kolaylaşacak ve güçlenecektir. Bununla birlikte, Türkiye’nin İhvancı yaklaşımı Rusya’nın çekincesi olacaktır.

ABD; Libya konusunda, çatışan iki taraf arasında çift taraflı tutum sergilemektedir. Çünkü, bir tarafta BM’in kabul ettiği bir yönetim, diğer tarafta ise ABD’nin Libya iç savaşı öncesinde Kaddafi’ye karşı oluşturduğu Hafter güçleri. ABD’nin Libya’da kafası karışık durumdadır ve sahadaki gelişmelere göre tarafını net olarak ortaya koyacaktır. BM’in tutumuna gelince; ABD’ye rağmen, UMH’ne meşru bakışı zorunlu bir bakış mı veya geçici mi önümüzdeki süreç bunu gösterecektir

Libya Mutabakatları Denklem Değiştirici

Libya’da ülkelerin sahaya yansıyan niyetleri, Doğu Akdeniz’de enerji paylaşımı üzerine gelişmeler, kıyıdaş ülkelerin tutumları, bölgede oluşan ittifaklar ve bu ittifakların Türkiye’yi Akdeniz havzasında bir köşeye sıkıştırma gayretleri karşısında, Türkiye; uluslararası hukuktan doğan hak ve menfaatleri doğrultusunda, Libya ile 27 Kasım 2019 tarihinde İstanbul’da, “Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesi” ve “Güvenlik ve Savunma İş Birliği” mutabakatları imzalamıştır.

İki ülke arasında yapılan “Güvenlik ve Savunma İş Birliği” anlaşması; güvenlik, askeri eğitim-öğretim, savunma sanayi, terörizmle ve yasa dışı göç ile mücadele, lojistik ve haritacılık alanlarında iş birliği ile askeri planlama, tecrübe aktarımı ve talep olması halinde karşılıklı “Savunma ve Güvenlik İş Birliği Ofisi” kurulmasına ilişkin hükümleri ihtiva etmektedir.[[ii]]

Anlaşmanın muhteviyatına baktığımızda; oldukça kapsamlı bir iş birliğini içerdiği, eğitim, danışmanlık ve her türlü teknik desteğin yanı sıra, gerektiğinde muharip asker gönderilmesinin de önünü açtığı görülmektedir. Tabi ki, Libya’ya asker gönderilebilmesi için öncelikle UMH’nin resmen asker talebinde bulunması gerekecektir.

Libya ile askeri iş birliği anlaşması; Halife Hafter güçleriyle iş birliği halinde olan ülkeler üzerinde baskı oluşturabileceği gibi, Hafter’i destekleyen ülkelerin Türkiye aleyhine birlikte hareket etmelerini perçinleyici bir tutuma da sevk edebilir.

Söz konusu askeri iş birliği, bölge denklemleri üzerinden okunarak, Türkiye’nin ne kadar ve hangi seviyede müdahil olacağı önem arz etmektedir. Libya’ya verilecek desteği, Doğu Akdeniz havzasındaki gelişmelerle birlikte mütalaa etmek gerekir. Bu iş birliği; bölge denklemleri üzerine yapacağı domino etkisiyle, bölgede geleceğe yönelik saflaşmaları da belirginleştirecektir.

Doğu Akdeniz havzasındaki hak ve menfaatlerimizin korunması, buradaki enerji kaynaklarının paylaşımında rol alınması veya kendi kapasitemizden istifadeyle sahada varlık gösterilmesi, kaynakların ülkemiz lehine kullanıma alınması, Libya özelinde diğer kıyıdaş ülkeler üzerinde baskı ve ittifakların yeniden belirlenmesi, iş birliği kanallarının lehimize zorlanması gibi denklem değiştirici etkisi nedeniyle, Libya üzerinde atılacak adımlar hayati önemdedir.

Diğer taraftan, bu anlaşma kapsamında asker gönderilmesi durumunda; Libya’nın geleceğe dair siyasi yapısı üzerinde Türkiye’nin inisiyatif almasını kolaylaştırabileceği gibi, aksine Suriye benzeri çıkmaz bir siyasal sürecin yaşanmasına da sebep olabilir. Bu nedenle, Türkiye; gelecekte karşılaşılması muhtemel hamleleri bir olasılık diyagramı içerisinde belirlemek ve bu minvalde attığı her adımını uluslararası hukuk karşısında tescillemek/güçlendirmek zorundadır.

Türkiye; Libya’da, Mısır Benzeri Sonuçla Karşılaşmamalı

Türkiye, geçmişte Mısır ile ilişkilerini de, Libya’da olduğu gibi İhvan ekolü ekseninde buluşmanın verdiği güç ile sürdürmüş, ancak, başlangıçta bu ilişkiler iyi bir noktaya doğru giderken, darbe sonrası meydana gelen iktidar değişikliğinde ilişkiler bozulmak zorunda kalmıştır.

Şüphesiz, ülkenin başında bulunan şahsiyetler veya siyasi görüşleri üzerinden yürütülen ilişkiler geçicidir ve ülkeler arası menfaatler bu tür ilişkilerde uzun süreli olamamaktadır. Oysa ki, Türkiye; Mısır’da iktidar değişikliği olsa dahi, ilişkileri iki ülke menfaatleri üzerine oturtulmuş olsaydı, Türkiye her hal ve şartta kendi lehine ilişkileri sürdürmeye devam ediyor, Doğu Akdeniz kartını daha erken ve daha güçlü bir hareket serbestisi ile kullanıyor olabilirdi.

Öte yandan, UMH eğer BM nezdinde meşru hükümet sayılmamış olsaydı, bu mutabakatı Türkiye’nin imzalama şansı olmayacaktı veya Hafter güçlerini BM tanıyor olsaydı yine Türkiye olarak böyle bir mutabakata girişilemeyecekti, çünkü Türkiye, UMH’ne İhvan ekolünden olması nedeniyle sıcak bakmaktadır. İşte bu durum, yapılan anlaşmaları, uluslararası anlamda tescillenmiş dahi olsa geleceğe dair riske atabilmektedir.

Diğer yandan Türkiye; Libya ile münasebetlerini İhvancı bir yaklaşım ile değil de, tarafsız bir politika üzerinden yürütseydi; Libya’da kim iktidar gelirse gelsin, Doğu Akdeniz’de Türkiye ile anlaşmak daima kendilerinin de lehlerine olacağından, aksi ise deniz yetki alanlarının çoğunu kaybedeceklerinden ve bu nedenle Türkiye ile münasebetlerine sıcak bakmak zorunda kalacaklarından, anlaşmaların sürekliliği de daima güvence altında olacak demekti.

Nitekim ABD ve Rusya gibi ülkeler, Libya sahasında tarafsız bir davranış içerisinde hareket etmeye ve iki tarafa da yeşil ışık yakmaya çalışmakta ve hatta Rusya’da açıkça her iki tarafla görüşmeye gayret etmektedir. Çünkü, basit deyimle, yarın/gelecekte yönetim değişikliği olduğu takdirde, ülkeler daima kendi menfaatlerinin yürümesinin peşindedirler. Ülke menfaatleri; kalıcı ve kurumsal olmak zorundadır, şahıslar üzerinden yürütüldüğü takdirde, ani iktidar değişimleri ve siyasal dalgalanmalarda, Suriye ve Mısır’da olduğu gibi devletler arası temaslar kesilebilmektedir.

Sonuç Yerine; Türkiye Kararını Hızlı Uygulamalı!

Ebette, Türkiye olarak Libya’da ki durumun ülkemiz aleyhine gelişmesini arzu etmeyiz, ancak risk analizi de yapmak zorundayız. Libya’da, taraflar arasındaki çatışmanın sonucunu kestirmek pek mümkün görünmese de, Türkiye olarak artık verilmiş bir kararın arkasında durmak ve bu kararın başarıya ulaşması için gerekeni yapmak zorundadır.

Bu vesileyle, Suriye örneğinde olduğu gibi daha fazla geç kalınmadan, UMH’ne askeri destek sağlayacak olan; ekipman, personel, teknik teçhizat vb. ihtiyaçlar noktasında Libya ana karasına süratle intikal ettirilmesi, “Savunma ve Güvenlik İş Birliği Ofisi” kurularak destek ve yardımların tek elden sevk-idaresinin yürütülmesi, Türkiye’nin siyasi kazanımlarının saha da perçinlenmesi bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.

Bununla birlikte, Türkiye’nin bölgeye kara muharip unsur göndermesi son çare olarak düşünülmelidir. Hafter güçlerinin arkasında bulunan ülkelere baktığımızda, ileriki aşamalarda da uluslararası desteğin artabileceğini ve hatta BM’ce kabul edilen meşruluğuna dair bakış açısının dahi değişebileceğini de unutmayalım.

 

                                                                                         

[[i]] Kerem Çalışkan, “Mustafa Kemal Olsa Şimdi Libya’ya Giderdi”, https://odatv.com., 07 Aralık 2019.

[[ii]] Libya ile Askeri Anlaşmaya İlişkin Kanun Teklifi, https://www.aa.com.tr., 15 Aralık 2019.

Ünal Atabay

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Terörizm ve Terörizmle Mücadele Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display