×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



"Borsa Tellalı" ya da "Yazar" Olmak

Yazan  13 Eylül 2008
NADİM MACİT - Kadim gelenekte bilgi ’yasak meyvedir’. Çünkü dış dünyayı fark etme ve anlama yeteneği ve arzusunun insanı nereye götüreceği belli olmaz. Ya ‘zindan’ ya ‘mahrumiyet’ ya da ’iktidarın himayesinde cennet’.

Üç farklı sonucun nedeni 'bilgiyi pazarlama' ya da sunma yöntemiyle alakalı olduğu kadar fikri haysiyet ve onurla da alakalıdır. Bilginin insanlık tarihine yansıyan en önemli yüzü, 'iktidar ve ticaret' aracı olmasıdır. Zaten siyasi güç ve ekonomik gelişme, bir bilgi süreci olarak tanımlanmaktadır. Modern çağda, bilgi pazarlama merkezlerinin tahvil ve hisse senedi merkezlerine dönüşmesi, bilginin politik-ekonomik alanlardaki rolünü önemli ölçüde değiştirmiştir. Böyle bir gelişmeye bağlı olarak 'borsa tellalları' ortaya çıkmış, arz ve talebi etkileyen haberlerin ticaretini yapmışlardır. 'Borsa tellalları'nın en önemli özelliği fiyatları artırmak için kasten haber üretmek. Hakikatin peşinde olmakla 'borsa tellalı olmanın' farkı işte burada yatmaktadır.

Henüz ortada bir iddianame olmadığı halde günlerce hangi kurum ve hangi gücün öncü kuvvetleri tarafından sızdırıldığı belli olmayan bilgileri manşetlere taşıyarak hedef göstermek ve 'temizlemeden' bahsetmek aydın olmanın gereği midir? Yoksa tellallık yapmak mıdır? Bir gücün geleceğe dönük stratejik hedeflerine uygun 'bilgi üretme, pazarlama, tehdit etme' küresel ölçekte tellallık yapmak değilse, nedir? Bakma sen, tellalın ağzındaki özgürlük, insan hakları, demokrasi gibi kelimelere. Emin ol ki bunlar, arz ve talebi artırmaya dönük 'pazarlamacı hilesidir.'

Bir devlet düşünün ki Türkiye'nin sınırlarını tanımıyor. Türk milletini insanlık suçu olan 'soykırım yapmakla' suçluyor. Türkiye'nin bir kısmını Batı Ermenistan olarak gösteriyor. Ağrı Dağı'nı 'Ararat' adıyla ulusal sembol seçiyor ve bunu anayasasına yerleştiriyor. İki devlet tek millet dediğimiz kardeş ülke Azerbaycan'ın yüzde 17'sini işgal ediyor. Çoluk çocuk demeden insanları öldürüyor. Siyasi emellerinden de hiç geri adım atmıyor... Bu hal ve vaziyet karşısında bir aydın-yazar, bu devlete aşk ilan ediyor. Ermenistan'dan Ağrı Dağı'na baktığını bu aşkın izdüşümünü hissettiğini söylüyor. Yapılan ziyaretin bir milat olduğunu ilan ediyor... Söyleyin şimdi bu aydın mı, yoksa ABD 'Ermenistan'a ve gelişmelere çok önem veriyor'planını sahneleyen mahfillerin, borsaların tellalı mı? Hangisi?

Düşünün birileri çıkıp dernek kuruyor, derneğin amacını da şöyle belirliyor: "Fiziken, zihinsel veya ruhen özürlü ve maddi durumu iyi olmayan, yardıma muhtaç insanlara yardım etmek." Ne kadar güzel değil mi? İnsan okuduğunda bile yüreği sızlıyor. Bu kutsal etiket altında dernek para topluyor, sonra topladıkları parayı 'amacının dışında' kullanıyor. Bu da yetmiyor, Türkiye'ye para aktarıyor, kuryelik yapıyor, şirket kuruyor. Gemi alıyor... Almanya 'bu yürütme ve dolandırma' işine el koyuyor. Şimdilik görünen boyutu bu. Bu kadarıyla bile utanç verici bir olay değil mi? Peki, yolsuzluktan ve yoksulluktan, tekelci medyadan bahseden, fakat tekelleşen halis-ulvi misyonun yazarları nerede? Bu olay karşısında tavırları ne?

Bir kısmı kerhen 'öyle ama aslında öyle değil, öyle değil ama aslında öyle' ironisine dil döküyor. Bir kısmından ses çıkmıyor. Bir kısmı ise bunun bir oyun olduğunu savunuyor. Şimdi bu yazarlık mı, yoksa borsa tellallığı mı? Hangisi? İslam adına işlenen bu cürümün İslam'a ve Hz. Muhammed'e hakaret olduğunu söylemeyen bir yazarın doğru bilgiye, adalete ve hakka saygısından bahsedilebilir mi? Çuval çuval paralar hikâyesi yeni değil. Hafızanızı biraz yoklayın. Gerek bürokratik, gerekse mahremiyet alanına giren diğer konuları da hatırlayın... Fakat ne mümkün! Tavır hep aynı: Ben ve amcaoğlu birbirimizle kavgalıyız. Fakat hepimiz birlikte İslamcılık adı altında 'bu yolma, yürütme ve yeme' düzeneği içinde yer almayanlarla kavgalıyız. Çünkü başka hesaplarımız var. İşin özü bu. Peki, böyle bir zihniyet, hakkın, hukukun, özgürlüğün savunucusu olabilir mi?

Özellikle 2007 seçiminden sonra iktidarın himayesi altına giren bu zevat, öyle saldırgan tavra girdi ki, eminim Sayın Başbakanımız 'onun köşe yazarları, silahşorları, tetikçileri var' dediğinde ilk akla 'halis-ulvi misyonun, şirketleşmiş, tekelleşmiş' kurumlarında racon kesen borsa tellalları akla geliyor. Tam bu noktada Kur'ân'ın ölmez mesajına kulak verelim; "Şunların hiçbirine eğilme-uyma: Çok yemin eden bayağı-alçak, alaycı/gammaz, koğuculuk için dolaşıp duran, hayrı engelleyen, sınır tanımaz, saldırgan, günaha batmış, kaba/ obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı." (Kalem 68: 10-16)

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display