ENVER PAŞA VE TÜRKİSTAN İSTİKLAL HAREKETİ


ENVER PAŞA VE TÜRKİSTAN İSTİKLAL HAREKETİ

Yazan  04 Ağustos 2023

 

 Giriş

Türk yakın tarihinin önemli şahsiyetlerinden, 1908 Devrimi’nde ‘Hürriyet Kahramanı’ olarak öne çıkıp, 1914’te Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak Osmanlı ordusunu gençleştiren, 1914-1918 arasında Osmanlı ordularının komutanlığı görevini yürüten İsmail Enver Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanması sonrası İttihatçı liderlerle birlikte İstanbul’dan ayrılmış, bir süre Berlin ve Moskova’da faaliyetlerde bulunduktan sonra Bakü üzerinden Buhara’ya geçerek Türkistan Bağımsızlık Hareketi’ne katılmış ve 4 Ağustos 1922 günü bu mücadele sırasında Belcuvan yakınlarındaki Abıdere köyündeki karargaha yapılan baskın sonucu şehit düşmüş ve naaşı Çegan Tepesi’ne taşınmıştır. Bu çalışmada Enver Paşa’nın Türkistan’a geçtiği sırada bölgenin siyasi durumu ile onun Türkistan Mücadelesi’ne katkıları hakkında bilgi verilecektir.

 

1.Türkistan’ın Durumu

1.1.Modern Döneme Kadar Türkistan

Türkistan toprakları gerek Batı ve Çin, Avrasya stepleri ve İran arasında, merkezi bir konumda bulunması, gerek kurak İç Asya coğrafyasında bereketli tarım vahalarına sahip olması nedeniyle tarih boyunca çeşitli kavimlerin yerleşimine tanık olmuştur.

Neolitik ve bronz çağlarından kalma pek çok kalıntının bulunduğu, İskit/Saka varlığının milat öncesine kadar gittiği Sogdiana adı verilen bölge MÖ VI. yüzyılda Pers İmparatorluğu’nun kurucusu Kuraş tarafından fethedildi. Pers dönemine son veren Büyük İskender’in fetihlerinden sonra bölgede, dönemin Doğu ve Batı uygarlıklarının sentezini oluşturan Helenistik Greko-Baktriyen Krallığı kuruldu. Asya Hunlarına karşı müttefik aramak üzere batıya gönderilen ve Çin’le Batı arasındaki İpek Yolu’nun temelini attığı düşünülen Çinli diplomat Zhang Qian, Hun hükümdarı Mete’nin zaferleri sonrasında göç etmek zorunda kalan Yüeçilere Fergana Vadisi’nin güneybatısında rastladı. Zhang Qian, 大宛Dayuan adıyla andığı Fergana Vadisi’nin ‘kan terleyen atlarıyla’ meşhur olduğu, buğday ve çeltik tarımıyla uğraşan bölge halkının Çin’in ününü duymuş olup ticaret yapmak istedikleri notunu düştü.[1]

Asya Hun İmparatorluğu’nun yıkılması sonrası bölgede önce Yüeçi kökenli Kuşanların, ardından da Akhun Devleti’nin egemenlik kurduğu bilinir.[2]Akhunlar sürekli akınlarıyla Sasani İmparatorluğu’na büyük zararlar vermiş, Kuzey Hindistan’ı fethetmiş ve İpek Yolu’nun en önemli kısmını ellerinde tutarak, mallarla birlikte fikirlerin ve inançların dolaşımına da ister istemez yardımcı olmuşlardır.

Göktürk Kağanlığı, İstemi Yabgu’nun Sasani hükümdarı Anuşirvan ile anlaşması sonrası 567 yılında Akhunlara saldırmış ve Ceyhun nehrine kadar olan toprakları ele geçirmişti. Böylece Maveraünnehir ve Fergana gibi İpek Yolu güzergahındaki vaha şehirleriyle bu şehirlerde oturan tüccar Sogd halkı Türk egemenliği altına girmiş oluyor ve Ceyhun nehri, Turan’la İran arasındaki sınır haline geliyordu.[3]

Dolayısıyla İskit/Saka varlığı bir kenara bırakılacak olsa bile, Türkistan topraklarındaki kesin Türk egemenliği en geç IV. yüzyıldan itibaren açık görünmektedir.[4]Özellikle Göktürk döneminde Semerkant, Buhara, Şeş (Taşkent), Pencikent gibi vaha şehirlerinde İrani dil konuşan Sogdlar, İpek Yolu ticaretini ellerinde tutmanın ve Göktürk askeri gücünün koruması altında olmanın avantajıyla büyük bir vaha uygarlığı geliştirmişler ve bu sayede bölgede zenginlik artmıştı.

Ancak asıl büyük Türk kitlelerinin Maveraünnehir’e yerleşmesi, İslam fetihlerinin ardından gerçekleşecekti. Kuteybe bin Müslim komutasındaki Emevi ordularının VIII. Yüzyıl başındaki ani saldırısı, bölgedeki zengin Sogd vaha şehirleri için ağır bir darbeydi. Şehirlerin ileri gelenleri birbiri ardına yazdıkları mektuplarla Türkleri ve Çinlileri yardıma çağırmaya başladılar. Yardıma gelen Türgiş Kağanlığı, özellikle Sulu Kağan döneminde Arap ordularını birbiri ardına yenilgiye uğratmayı başardı.[5]Yine de Sogdiana, Arap egemenliği altına girerek ‘Maveraünnehir’e dönüştü.

Abbasi döneminde Samani Devleti, Buhara merkezli büyük bir güç olarak ortaya çıkmış ve çevresindeki Türk topluluklarının İslamiyeti kabulünde önemli rol oynamıştır. Bugün Tacik milli kimliği için büyük önem taşıyan (Tacik para biriminin adı Samani’dir, İsmail Samani Tacik tarihinin en önemli kahramanı olarak kabul edilmektedir) Aydın Usta’nın yaptığı araştırmalar sonucu Samani hanedanının İranileşmiş bir Göktürk soyundan geldiği artık Türk akademisinde geniş kabul görmektedir. Samani Devleti’nin ilk Müslüman Türk devleti olarak kabul edilmesi durumunda, Müslüman Türklerin yönettikleri ilk coğrafya da Türkistan toprakları olmaktadır.

Samani Devleti’nin gerilemesi sonrasında bölge Karahanlılar ve Gazneliler arasında paylaşılmış, daha sonra Selçuklu egemenliğine girdi. Karahanlı ve Selçuklu döneminde, daha önce Maveraünnehir’e yerleşen Türklere ek olarak, bölgedeki İranî halkın da Türkleşmeye başladığı söylenebilir.[6] Selçuklu zayıflamasıyla birlikte, ismini Harezm bölgesinden alan Harezmşahlar Devleti, Selçukluların kaybettiği toprakları yeniden egemenlik altına almayı başarmış ancak Cengiz Han’ın seferleri sonucu yıkıldı.Maveraünnehir ve Yedisu bölgeleri Moğol döneminde birleştirilerek Çağatay Hanlığı olarak yeniden düzenlenmiştir. Çağatay Hanlığı içinde Barlas boyundan Timur, başarılı savaşları sonucu kendisini ‘Emir’ ilan ettirerek Semerkant merkezli büyük bir imparatorluk kurmayı başarmıştır.

Timur’un savaşları Altın Orda Devleti’ni zayıflatarak farkında olmadan Rusya’nın genişlemesinin önünü açmış[7] ve Osmanlı Devleti’ni Fetret Devri’ne sürüklemiş olsa da, onu Türkistan’ın son altın çağını başlatan lider olarak değerlendirmek mümkündür. Timur fethettiği bölgelerden sanatçı ve mimarları başkenti Semerkant’ta topladı, büyük binalar inşa ettirerek Jean-Paul Roux’nun ifadesiyle şehri ‘bir sevgiliyi süsler gibi’ süsledi.[8] Timur’un ölümünden sonra ahvadı, Şahruh, Uluğ Bey ve Hüseyin Baykara gibi hükümdarlar kültür, sanat, mimari ve bilime önem vermeye devam edecekler; Uluğ Bey döneminde Semerkant’ta büyük bir rasathane yapılacak, Hüseyin Baykara döneminde sadece Çağatay Türkçesinin değil, Türk edebiyatının da en büyük isimlerinden olan ve bugünkü Özbekistan’ın simgelerinden Ali Şir Nevai yaşayacaktı. Timur’un fetihleri sonrasında Semerkant ve Herat merkezli bu kültür ve sanat atılımına, ‘Timur Rönesansı’ adı veriliyor.[9]

Bütün bu olay örgüsünün merkezindeki, bugünkü Özbekistan toprakları Türk tarihindeki önemli olaylara sahne olmakla birlikte bölgede ‘Özbek’ ismi XVI. yüzyıla kadar görülmeyecekti. İsim, Altınorda Devleti hükümdarı Özbek Han’dan geliyor.[10] Özbekler, Cengiz Han’ın torunu, Cuci’nin oğlu Şeyban’ın soyundan gelen Ebulhayr döneminde bugünkü Kazakistan bozkırlarına gelmişler, Seyhun kıyısındaki Sığnak’ı merkez edinen Ebulhayr’ın ilk başlardaki başarılı seferlerine rağmen Oyratların baskısı sonucu büyük zarar görmüşler ve Özbek boy konfederasyonu dağılmaya başlamıştı. 1465’de Canıbek ve Kerey liderliğindeki boylar Özbek konfederasyonundan ayrılarak Çu ve Talas nehirleri havzasına gittiler. Bu boylara, ‘ayrılanlar’ anlamında ‘Kazaklar’ denir. Bu boylar bir süre ‘Özbek Kazakları’ adıyla anılmış, daha sonra geriye ‘Kazak’ etnonimi kaldı.[11] Başlangıçta yalnızca siyasi bir anlam taşıyan ‘Kazak’ ismi, zaman içinde etnik bir isme dönüşecekti.[12]

Grousset’e göre ‘başarıya ulaşamamış bir Cengiz Han’dan başka bir şey olmayan’[13] Ebulhayr döneminde Kazakların ayrılmasından sonra geriye kalan Özbek boyları, Ebulhayr’ın torunu Muhammed Şeybani Han döneminde Timurlulardan Maveraünnehir’i ele geçirdiler. Barthold, 1507’de Merv yakınlarında Şah İsmail tarafından yenilgiye uğratılmamış olsa, Muhammet Şeybani Han’ın fetihlerini sürdürebileceği, hatta İran’ı fethetmekle bile yetinmeyeceği iddiasındadır.[14]

Yeni bir Timur olarak ortaya çıkan Muhammed Şeybani Han’ın durdurulmasının çok önemli sonuçları olacaktı. Öncelikle Özbek Türkleri İran’ı ele geçiremedikleri için Maveraünnehir bölgesine tümüyle yerleştiler ve Golden’ın ifadesiyle Maveraünnehir’i Özbekistan’a dönüştürdüler.[15] Bölgenin, daha önce İran şehir uygarlığıyla daha önce karşılaşmamış, dolayısıyla İran etkisinde kalmamış ve konar-göçer gelenekleri daha iyi korumuş[16] bir Müslüman Türk topluluğu tarafından fethedilmesi, Maveraünnehir’de Türk kültürünün yerleşimini hızlandırmış oldu. Ayrıca Özbek göçüyle bölgeye tümüyle hakim olan Kıpçak Türkçesi, Türkistan’ın İdil-Ural Türklüğü ile iletişimini korumasını sağladı.

Safevi-Özbek savaşının bir diğer sonucu da İran’ın Safevi egemenliği altında tamamen Şiileşmesi, Safevilerin hem Osmanlılarla, hem Özbeklerle olan çatışması sonucu yüzyıllardır Anadolu ve Türkistan arasında kültür aktarımını mümkün kılan İran yolunun kapanması oldu. Ortak düşman algısı Osmanlı ve Özbek Türklerini işbirliğine zorlarken, aradaki köprünün kapanmış olması iki büyük Türk bölgesi arasında kültür aktarımını durdurdu. Gerçi Özbek hanlıkları daha Kanuni döneminde Safevilere karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istemişlerdi; ancak gerek İran yolunun kapalı olması, gerek Rusların 1556’da Astrahan’ı ele geçirmeleri, gerek de Safevilere karşı Osmanlı ve Özbek politikasının senkronize olamaması nedeniyle gereken ölçüde yardım yapılamadı.[17]

Buhara merkezli Şeybani Devleti, Astrahanlıların 1601’de Şeybani hanedanından alması sonucu son bulmuştu.Ancak Şeybani soyundan Yadigariler Harezm bölgesinin yönetimini ellerinde tutmuşlardır. İlk başta Ürgenç şehrine yerleşen, Arap Muhammed Han döneminde ise Hive’yi başkent edinen Yadigar Han soyundan gelenler daha XVI. yüzyılda Buhara Özbekleriyle savaşıyorlardı. Ancak bu savaşlar, 1601-1710 arasında Buhara Hanlığı’nı yöneten Astrahanlılar döneminde şiddetlenecek, özellikle Ebulgazi Bahadır Han Buhara Hanlığı üzerine başarılı seferler gerçekleştirerek hanlığını Orta Asya’nın en güçlü devleti haline getirecekti. Fergana Vadisi’nde ise 1710 yılında, Özbeklerin Ming boyundan Şahruh Han tarafından Hokand Hanlığı kurulacaktı.[18]

1.1.Rus İmparatorluğu’nun Türkistan’ı İşgali

Bu üç hanlık arasındaki egemenlik mücadelesinin Türkistan’ı zayıflattığı ve XIX. yüzyıldaki Rus ilerlemesini kolaylaştırdığı hususunda yaygın bir uzlaşı vardır. Gerçi bölgede tek bir hanlık olsaydı Timur dönemindeki bilimsel rönesans devam edebilir miydi, bunu öngörmek zordur. Zira Orta Asya’ya zenginliğini veren uluslararası ticaret, Avrupalıların coğrafi keşifler ile deniz rotalarına yönelmesi sonrasında azalmış durumdaydı; böylelikle mallarla birlikte insanların ve yeni fikirlerin de dolaşımı azalmış bulunuyordu.Türkistan’ın zayıflaması, yanıbaşında emperyal ihtirasları günden güne artan bir imparatorluğun iştahını kabartmakta gecikmedi. Bu imparatorluk, Petro döneminde büyük bir çağdaşlaşma atılımı gerçekleştirip modern bir devlet haline gelen Rusya’dan başkası değildi.

XIX. yüzyılın ilk yarısında Kazak cüzlerini imparatorluğa katmış olan Rusların Türkistan’ı ele geçirmek istemelerinin birkaç sebebi vardı. Ekonomik açıdan, 1861 Amerikan İç Savaşı’nda Rusya’ya pamuk ithalatının kesilmesi tekstil sanayiini zor duruma sokmuştu ve Ruslar, Türkistan’ın sulak vahalarını ele geçirerek burada tüm imparatorluğun ihtiyacını karşılayacak pamuk tarımı yapılmasını tasarlıyorlardı. Jeopolitik açıdan, Kırım Savaşı ile sıcak denizlere ulaşması engellenen Ruslar, bunu Orta Asya üzerinden denemek istemişlerdir. Ayrıca bir başka görüşe göre, savaşta hayal kırıklığına uğramış Rus generallerinin ihtiraslarını da hesaba katmak gerekir.[19]

Rus ilerleyişi, General Çernyayev’in Hokand Hanlığı’nda Hüdayar Han’a karşı çıkan isyandan yararlanarak 1860’ta Tokmak ve Pişpek (Şimdi Bişkek) şehirlerini, 1864’te de Hokand ve Buhara hanlıklarının kuzeyinde çok önemli bir stratejik konumda bulunan Şımkent’i ele geçirmesiyle başladı. Çernyayev, 10-14 Mayıs 1865 tarihleri arasında yoğun topçu bombardımanına tuttuğu, iki yıl sonra ‘Türkistan Genel Valiliği’nin karargahı haline getirilecek olan Taşkent’i 15 Mayıs günü büyük bir katliam sonrası ele geçirdi.[20] Buradan Buhara Emirliği’ne saldırılar başlamış ve 2 Mayıs 1868’de Semerkant ele geçirilmiş, 2 Haziran 1868’de de Buhara ordusu Zirebulak Mevkii’nde Kaufmann komutasındaki Rus ordusu karşısında ağır bir yenilgiye uğrayarak Rus himayesini kabul etmek zorunda kaldı.

Buhara Emirliği’nin düşmesinin ardından, Hazar Denizi kıyısına Krasnovodsk (Bugün Türkmenbaşı) limanını kurarak Hive Hanlığı’na saldırmaya hazırlanan Ruslar, yaptıkları saldırı sonucunda 12 Ağustos 1873’te yapılan anlaşmayla hanlığı bir protektora olarak imparatorluğa bağladılar.[21] Rus himayesi altında hanların tahtlarını korudukları Buhara ve Hive’den farklı olarak, Hokand Hanlığı 1875’te ele geçirildikten sonra tasfiye edilecekti. Bunun sebebi Fergana Vadisi’nde Ruslara karşı çıkan isyanlar olarak açıklanıyor.[22] Buhara ve Hive’den farklı olarak, Fergana’da halkın Rus işgaline karşı tepkisi çok sert olmuştu.Öfkelenen Ruslar da budirenişi çok sert ve kanlı bir şekilde bastırdılar: Skobelev komutasındaki Rus kuvvetleriNamangan yakınlarında 8800, en sert çatışmaların yaşandığı Andican’da ise 20.000 kişi katledilmiştir.[23]

Her ne kadar kendi aralarında birlik sağlayamamış, hatta tam aksine Türkistan hakimiyeti için mücadeleye girişmiş olmalarının etkisi olsa daÖzbek hanlıklarının Ruslara karşı başarılı mücadele verememelerinin kanaatimizce en önemli sebebi, bölgenin bilimsel ve teknolojik olarak Rusya’nın çok gerisinde kalmış olmasıdır. Taşkent kuşatmasında şehri savunan 30.000 kişinin elinde sadece taş, sopa ve ekmek bıçaklarının bulunması[24] ve Rus ordularının Özbeklere kıyasla çok az kayıp vermeleri gibi olgular düşünüldüğünde, Türkistan’ın ne kadar geri kalmış olduğu anlaşılabilir.

Bu noktada Osmanlı Devleti ile Türkistan Türklüğünü karşılaştırmak yararlı olabilir. Osmanlı Devleti, Batı karşısında alınan yenilgilerin bizzat devleti yöneten hanedan tarafından sorgulanması sonucu başlayan bir reform programıyla modernleşme çabası içine girmişti. Coğrafi yakınlığın da imkan tanıdığı bu modernleşme sürecinde II.Mahmut döneminden itibaren Batı’da öğrenci okutulmuş, XIX. yüzyılda Osmanlı aydınları Batılı fikirleri Osmanlı topraklarına taşımıştı. Benzer bir dönüşüm, daha geç tarihte de olsa Fas ve İran gibi çevredeki İslam ülkelerinde de gerçekleşmişti. Üstelik Osmanlı Devleti’nde anayasal düzene geçiş 1808’de başlamış, ilk anayasa 1876’da yapılmış ve aynı yıl meclis açılmıştır.

Ancak Türkistan’da, Türkiye’den hatta ordusunu modernleştirmeye Abbas Mirza döneminde başlayıp, Emir Kebir reformları ile dönüşüm geçiren ve 1906 yılında demokratik devrimini gerçekleştiren İran’dan farklı olarak demokratik, anayasal kurumların oluşmasını sağlayabilecek bir modernleşme yaşanmamıştı. Bunun sonucunda Rus işgalinden önceki Türkistan, modern anlamda sanayinin, milliyetçiliğin, modern fikir akımlarının, parlamento kurumunun, seçimlerin, modern eğitim veren okul ve üniversitelerin bulunmadığı, sanayi devrimi öncesi koşulların değişmeksizin korunduğu bir görünüm arz eder. 1863 yılında Hive ve Buhara hanlıklarını görme fırsatı elde eden Vambery Armin’in seyahatnamesinde tasvir ettiğine göre hanların otoritesini sorgulayabilecek kurumlar bulunmuyor, insanların dine uygun yaşayıp yaşamadıkları denetleniyor, recm cezası uygulanıyor ve hatta Buhara halkı, Osmanlı sultanının çağdaşlaşmasını bile eleştiriyordu.[25]

1.2.Türkistan’da Yenileşme Hareketleri: Ceditçilik ve Türkçülük

Türkistan’ın küresel çaptaki dönüşümden mahrum kalmışlığı ve gerek sanayi, gerek bilim devriminden yalıtılmış durumu göz önüne alındığında ilk modern fikirlerin Türkistan’da değil, Kırım, İdil-Ural ve Azerbaycan gibi Çarlık Rusyası’nın batısında kalan ya da Batı sermayesiyle içli dışlı olan bölgelerinde ortaya çıkmış olması anlaşılabilir bir durumdur.Modern sanayi toplumuna uygun düşünce tarzının Türkistan’a, Gaspıralı İsmail Bey’in Buhara’da açmakta epey zorluk çektiği[26] usul-i cedid okulları fikrinin takipçileri tarafından getirildiği söylenebilir.

Bu aydınlardan ilki, İsmail Gaspıralı’nın çıkardığı Tercüman gazetesini Taşkent’te dağıtıp, 1901’de Taşkent’te ilk Cedit okulunu açan Münevver Kari’ydi (1878-1931). Kurduğu okulun haricinde Hayır Cemiyeti adlı bir vakıf kurarak Türkistanlı çocukları daha iyi ve modern bir eğitim almaları için Osmanlı Devleti ve (o sırada Türkistan gibi Çarlık Rusya’nın bir parçası olmakla birlikte, pek çok alanda daha ileri olan) Azerbaycan’daki okullara göndermeye çalışmıştı. Ardından da Türkistan halkında milli bilinç uyandırılması için sırasıyla Hurşid (1906), Terakki (1906), Şuhrat (1907), Tüccar (1907), Aziya (1908) adlı gazetelerin çıkarılmalarına öncülük etti.[27]

Mahmud Hoca Behbudi’nin öğrencisi olan Abdurrauf Fıtrat, 1910’da Buharalı milliyetçilerin kurduğu Terbiye-i Etfal Cemiyeti’nce İstanbul’a gönderildi. Türkistan’daki kötü gidişten, dini kendi uydurdukları hurafelerle doldurup her tür gelişime karşı çıkan ulemayı sorumlu tutan aydınlar arasındadır. Fıtrat’ın İttihat ve Terakki yönetimi altındaki İstanbul’da eğitim görmesi, siyasi görüşlerini de etkilemiş ve onun liderliği altında Ceditçilik Buhara Emiri’ni devirmeye yönelen siyasi bir hareket şeklini almıştır.[28]İlerleyen yıllarda Yaş Buharalılar Cemiyeti’nin liderliğini yürütüp, Buhara Halk Cumhuriyeti’nde Eğitim ve Dış İşleri bakanlıklarında bulunacak olan Fıtrat, 1918 sonrasında Taşkent’te kurduğu Çağatay Güringi aracılığıyla Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara ve Babür gibi şahsiyetleri tanıtmış, Özbek Türkçesi üzerine araştırmalar yapıp yayınlatmıştır.

Rus Devrimi’ne kadar olan dönemde Türkistan Ceditçilerinin daha çok kültür ve eğitim faaliyetlerine yöneldikleri gözlemlenir. 1917 Şubat Devrimi ile ortaya çıkan özgürlük ortamı, aydınların siyasi faaliyetlere girişmelerini kolaylaştıracaktı. Bu siyasi faaliyetler onları Buhara Emiri ve Kadimcilerle karşı karşıya getirecek, Türkistan’ın doğusunun Bolşeviklere karşı ayaklandığı bir dönemde daha batıdaki Buhara Ceditçilerini Bolşeviklerle iş birliği yapar bir duruma sürükleyecekti. İleride göreceğimiz gibi bu siyasi parçalanmışlık, Enver Paşa’nın Türkistan istiklal hareketini birleştirmesinin önünde en büyük engel teşkil edecekti.

1.3.Türkistan Türklüğünün Milli Kıyamı: 1916 İsyanları

 Rusya, 1914’te I.Dünya Savaşı’nı başlatan ülkelerden biriydi. İmparatorluğun İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı ele geçirme niyeti ve Sırbistan’ı Avusturya-Macaristan istilasından koruma bahanesiyle girdiği savaş beklenenden uzun sürmüş ve Şubat 1916’ya gelindiğinde Rusya’nın insan kaynaklarını tüketmeye başlamıştı. Bu nedenle o ana dek askeri hizmete alınmayan yabancı kökenli imparatorluk tebaasının seferber edilmesi gündeme geldi. 8 Temmuz 1916’da yayınlanan Çarlık kararnamesine göre Rus ordusu, Türkistan Genel Valiliği’nden 250.000, Bozkır Genel Valiliği’nden de 234.000 Türkistan Türkünü askere alıp cepheye sürecekti.[29] Bu karar, Türkistan’da şok etkisi yaratarak büyük tepkiye sebep olmakta gecikmedi. 16 Temmuz 1916 akşamı Hokand’da bin kişilik bir protestocu grubun gösterisi ve ardından polis karakollarını basmasıyla başlayan isyan, 20 Temmuz’da Semerkant’a, 26 Temmuz’da da Cizzak’a sıçradı ve Ruslara karşı bir ‘cihat’ niteliğini aldı. Göstericilerin kurşuna dizilmesi ve yüzlerce insanın asılmasına rağmen bastırılamayan isyan, ağustos ayında bütün Türkistan’a yayıldı.

            İnsan gücünün büyük bir bölümünü Almanya, Avusturya-Macaristan ve Türkiye karşısında kullanmak üzere cephelere nakleden Rusya, büyük Türkistan ayaklanmasıyla başa çıkmakta zorluk çekiyordu. Bunun için bölgedeki Rus yerleşimciler silahlandırılıp Türkistan Türklerine saldırtıldı.[30]

            1916 İsyanı, aralıklarla Petrograd’da devrimin patlak verdiği Şubat 1917’ye kadar devam etti. Kene Sarı’nın bağımsızlık mücadelesi sonrasında Türkistan tarihindeki en büyük istiklal hareketi olan ayaklanmanın, Korbaşı hareketinin temelini attığını söylemek mümkündür.

1.4.Rus Devrimi ve Türkistan’a Etkileri

1.4.1.Hokand Muhtariyeti

            Uzun süren savaşın, cephelerdeki büyük kayıpların ve lojistik sorunların sebep olduğu kıtlığın neticesinde Şubat 1917’de başlayan Rus Devrimi, Kerenski liderliğindeki Geçici Hükümet’in savaşı sürdürme kararı alması üzerine çeşitli iç karışıklıklarla devam etti ve nihayetinde 7-8 Kasım 1917 gecesi Lenin liderliğindeki Bolşevik Partisi ile Troçki’nin başında bulunduğu Petrograd Sovyeti’nin harekatı sonucu tarihe Ekim Devrimi olarak geçecek saray baskını gerçekleşti. Bolşeviklerin Rus İmparatorluğu içinde yaygın destek gören bir parti olmamaları, cephelerdeki Rus ordusuna mevzileri terk etme çağrıları yapmış olmaları nedeniyle ordu dağılmıştı ve bu yüzden Rusya geçici bir süre anarşiye sürüklenmekte gecikmedi. İşte bu anarşi ortamında Rusya’daki Türk halkları birer birer kongreler toplayarak bağımsızlıklarını ilan etme yoluna girmişlerdir.

Bu kapsamda Hokand’da 10 Aralık 1917’de toplanan meclisçe Türkistan Milli Muhtariyeti ilan edildi.[31]Taşkent’teki Sovyet komiserliği 31 Ocak 1918’de ‘Hokand Hükümeti’nin feshini ve bütün kabine üyelerinin tutuklanarak Sovyetlere teslim edilmesini’ talep eden çok sert bir ultimatom yayınladı.[32]

15 Şubat 1918 günü Hokand’a, 24 Şubat’ta da Margilan’a giren Kızılordu’nun Ermeni çeteleri de kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği saldırı ve katliam neticesinde bu hareket dağıtıldı.[33]Taşkent Bolşevikleri ve Ermeniler katliamlarla yetinmeyip tarihi hanlık başkenti Hokand’ı tulumbalardan gaz serperek ateşe verdiler.[34]Yüzlerce cami ve medrese ile Türkistan kültürünün kalplerinden biri olan Hokand’ın tarihi mirası böylece yok edildi.

Ancak Fergana’daki bağımsızlık hareketinin katliamla bastırılması direnişi daha da güçlendirmiş ve aslında 1917’den beri süren silahlı mücadele hareketi katılımlarla büyüyerek, (Rusların küçümsemek için ‘Basmacı’ adını verdikleri) Korbaşı Hareketi doğmuştur.Hareket ismini, Hokand polis müdürü olup 1916’dan beri Ruslara karşı mücadele eden, düzensiz kuvvetleriyle birlikte Ruslara baskınlar düzenleyip onların mallarını yağmalayan Ergaş Korbaşı’dan almıştır ki, ‘korbaşı’ kelimesi polis müdürü anlamını taşır.[35]

1.4.3.Buhara Emirliği’nin Sonu ve Buhara Halk Cumhuriyeti

Doğuda bunlar olurken Buharalı Ceditçiler, Kazan, Azerbaycan ve Kırım’dan farklı olarak ulemanın daha güçlü olduğu Türkistan’da faaliyet yürütürken zorlandıkları için ilerici bir hamle olarak gördükleri 1917 Ekim Devrimi’ni heyecanla karşılaşmışlardı. Alim Han Şubat Devrimi sonrası, Kerenski hükümeti ile arayı iyi tutmak için Islahat Fermanı yayınlamış, Han’ın yetkileri ile hazinenin sınırlandırılmasına ve meclis kurulmasına karar verildiğini duyurmuştu. Ancak Yaş Buharalıların Registan’da okunan fermanı coşkuyla karşılamaları Kadimcileri korkuttu ve ‘şeriatın elden gitmekte olduğu’ endişesine sebep oldu.[36]

Yaş Buharalılar ise riskli bir karar alarak Alim Han’a teşekkür etmek ve fermanın uygulanmasında manevi baskı oluşturmak için büyük bir gösteri düzenlemeyi tartıştılar. Bir grup böyle bir gösterinin Alim Han’ı ve Kadimcileri daha da korkutarak ıslahat hareketi üzerindeki baskının artacağını öngörse de, böylesi bir gösteri yoluyla Alim Han üzerinde siyasi baskı oluşturularak Kadimcilerin alt edilebileceğini düşünenler daha fazlaydı. Nitekim Fıtrat ve Osman Hoca’nın ısrarıyla 8 Nisan 1917’de Buhara kent merkezinde büyük bir gösteri yürüyüşü düzenlemeye karar verdiler.

8 Nisan günü Bereket Mağazası önünde toplanan kalabalık yürümeye başladığında Emir lehine sloganların atıldığı bu gösteri olaysız geçecek gibi görünüyordu. Ancak kalabalık büyüyerek Nogay Sarayı’nın önüne geldiğinde, kimliği belirlenemeyen bazı kişiler kızıl bayrak açtılar. Kızıl bayrak, akıllara (tıpkı Buhara emiri gibi) mutlak bir hükümdar olan II.Nikolay’ı tahtından eden Şubat Devrimi’ni getirdi. Sosyalistlerin ve sosyal demokratların gerek cumhuriyetçi gerekse laik fikirleri biliniyordu. Bu nedenle bu kızıl bayrak hadisesi hem Emirlik hükümetini hem de Kadimcileri endişeye sevk etmiştir.[37]

Kızıl bayraklar açıldığını gören Kadimcilerin hızla toplanarak halka yönelik  ‘Şeriat elden gidiyor, eşlerimizin yüzü açılacak, çocuklarımız kafir olacak’ sözleriyle propaganda yapmaları,Yaş Buharalıların örgütlediğinden daha büyük ve öfkeli bir kalabalığın toplanmasına sebep oldu.Kadimcilerin abartılı sözleriyle galeyana gelen halk gördüğü her yerde Ceditçileri linç etmeye kalkıyordu. Bunun üzerine Alim Han olayları bastırmak için Buhara çarşısına askeri birlik göndermek zorunda kaldı.Kadimciler bununla yetinmeyerek Sitare-i Mah-i Hassa Sarayı’na çıkarak Alim Han’a durumu anlattılar ve müftülerden ‘Emir’e karşı koyup kızıl bayrak açan Ceditçilerin katlinin helal, mallarının da mübah olduğuna’ hükmeden bir fetva yayınlanmasını talep ettiler.O ana kadar Kadimcilerle Ceditçiler arasında denge politikası izlemeye çalışan Alim Han; tahtını kaybetme endişesine kapıldığı bu olaydan sonra tüm hükümetiyle Kadimcilerle kesin olarak ittifak içine girmiştir.

Bu şekilde kovuşturmaya uğrayan Yaş Buharalıların artık Buhara’da ikamet edip faaliyet yürütmelerine imkan kalmamıştı. Dahası, Emir’le uzlaşmaya varıp bir ıslahat programı gerçekleştirmenin de önü kapanmıştı. Bu şartlarda Bolşeviklerle işbirliği yapma yanlısı Feyzullah Hocayev bir ihtilal cemiyeti kurarak Yaş Buharalıların liderliğine geldi. Yaş Buharalılar 1918 başındaAlim Han’ı devirmek üzere Taşkent’teki Bolşeviklerle iletişime geçtiler.Bunun üzerine 13 Mart 1918’de Buhara’ya saldıran Kızılordu yenilgiye uğrayarak Buhara Emirliği’nin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Alim Han’ın Kızılordu saldırısı sonrası, Kızılordu ile işbirliği yapan Yaş Buharalılara karşı büyük bir tevkifat başlatıp, 1500 kişiyi idam ettirmesi üzerine Komünist olmayan Yaş Buharalılar bile çaresizce Bolşeviklerle işbirliği yapma zorunluluğu hissedeceklerdi.[38]

1918-1920 arasındaki iki yılda, Buhara Emirliği’nin tam bağımsızlığa kavuştuğunu görürüz. Buhara emiri isteseydi, Bolşeviklerin Rus İç Savaşı nedeniyle çok zor durumda oldukları böylesi bir dönemden yararlanabilir, ülkesinin savunmasını güçlendirebilir ya da çeşitli direniş hareketlerine destek verebilirdi. Ancak başarının rehavetine kapılan Alim Han bunların hiçbirini yapmamıştır. Ayrıca emirlik topraklarında Ceditçilere yönelik baskı da artmıştı. Örneğin önde gelen Ceditçi aydınlardan Mahmut Hoca Behbudi, 25 Mart 1919’da Karşi’de yakalanarak Alim Han’ın emriyle idam edildi.

Önde gelen Yaş Buharalılar 25 Ağustos 1920 günü Çarçuy’da toplantı düzenleyerek Alim Han’a karşı uygulanacak yöntemi tartıştılar.[39]Ceditçiler ‘Darbe ile Alim Han’ı devirelim’ derken İştirakçiler ‘Kızılordu’yu çağıralım’ diyorlardı.Sonuçta Kızılordu davet edildi ve General Frunze komutasındaki Bolşevik birlikleri 28 Ağustos 1920 günü Buhara’ya saldırmak üzere harekete geçti. 10.000 asker, 46 top, 26 makinalı tüfek, 5 zırhlı tren ve 12 uçaktan oluşan Kızılordu 29 Ağustos’ta saldırılarına başladı. Bolşevikler karşısında teçhizat ve teknolojide geri olan Alim Han, şehir duvarları gerisinde savunmaya geçmek zorunda kaldı.Buhara ordusunun direnişinin uzaması üzerine General Frunze Buhara’nın havadan bombalanması talimatını verdi. Şehrin tarihi dokusuna büyük zarar veren ve ‘Küçük Kıyamet’ olarak anılan bu bombardıman Buharalıların, özellikle Afgan askerlerin direncini kırmış vebunun üzerine Alim Han, yanınasadece 5-6 fayton ve yaklaşık 2000 asker almak suretiyle şehirden ayrılmıştır.[40]

İşlerin bu raddeye gelmesinin ardından Alim Han Doğu Buhara’nın merkezi olan Hisar şehrinde kendisine bağlı Basmacı komutanlarla (Muhammed Said Pervaneci, Abdülhafız Pervaneci ve Lakay İbrahim) direniş kuvveti oluşturmaya çalıştı. 1 Şubat 1921’e kadar Hisar’da Lakay kabilesinin misafiri olarak kalan ve direnişi buradan yönetmeye çalışan Alim Han, 12 Ekim 1920 günü İngiltere Kralı V.George’a mektup yazarak Bolşeviklerle savaşmak için kullanmak üzere 2000 asker, 20.000 silah, 30 makineli tüfek ve 10 uçak talep edecek ancak talebine karşılık bile bulamayacaktı.[41]

İngilizlerin yardım çağrısını görmezden gelmeleri üzerine Alim Han, silah ve cephane temin edebileceği tek yer olan Afganistan’a gitmeye karar verdi. Amacı, toplayabileceği kadar silah toplayıp, Doğu Buhara’ya geri dönüp buradan Buhara’ya saldırmak ve şehri Bolşeviklerle Yaş Buharalıların elinden geri almaktı. Ancak Alim Han’ın Afganistan’a geçmesi yanlış anlaşıldı ve onun ardından emirliğe sadık yüz bin kadar kişi de Afganistan’a gitti. Dahası, Afganistan’dan geri dönme imkanı bulamayacaktı. Direnişin liderliğini Lakay İbrahim Bey ile Devletmend Bey’e bırakarak uzaktan yönetmeye çalıştı.[42]

İşte Enver Paşa’nın Korbaşılara katıldığı zaman kendisini esir alan İbrahim Bey, Alim Han adına oradaydı ve direniş lideri konumunda bulunuyordu. Alim Han’ın Afganistan’a hiç geçmediği ya da planladığı gibi Afganistan’dan silah temin edip Doğu Buhara’ya döndüğü bir senaryoda Enver Paşa’nın bölgeye giderek direniş hareketi liderliğini elde etmesi kanaatimizce imkansız olurdu. İlerleyen satırlarda göreceğiz, Enver’in Doğu Buhara’da soğuk karşılanmasında, İbrahim Bey tarafından esir alınmasında ve Alim Han’dan destek görememesinde esas etken, başkasının örgütlediği ve büyük bir istiklal hareketi olmaktan çok Buhara Devleti’nin bir rejim kavgası, yani iç siyasi çatışmasının sonucu olarak ortaya çıkan kuvvetlerin başına geçerek bunu bütün Türkistan’ın istiklal davasına çevirme gayreti yatar. Kuşkusuz Alim Han’ın davası bu değildi.

Diğer yandan, Alim Han’ın şehirden ayrılması üzerine 2 Eylül 1920 günü Buhara’da Sovyet iktidarı kurulmuştur. Yaklaşık bir ay kadar sonra 6 Ekim 1920’de toplanan Birinci Halk Kongresi, Buhara Halk Sovyet Cumhuriyeti’ni ilan etmiş, 40 kişilik bir meclis düzenlenmiş, Mirza Abdülkadir cumhurbaşkanı, Feyzullah Hoca başbakan, Ata Hoca içişleri ve Osman Hoca maliye nazırı görevlerine getirildiler. Osman Hoca’ya ayrıca Doğu Buhara’nın sorumluluğu verilmişti.Abdurrauf Fıtrat, Münevver Kari gibi Ceditçi aydınlar davet edilerek önemli mevkilere getirildiler.[43]Ancak bu kişiler arasında da anlaşmazlık ve çatışma vardı. Daha sonra Sovyet Özbekistan’ının kurulmasında önemli rol oynayacak Feyzullah Hocayev, kısa süre sonra Enver Paşa’ya da anlatacağı gibi Bolşevikleri Kadimcilerden kurtulmak için tek çare olarak görüyor ve Sovyet işbirliğini savunuyordu; Osman Hoca ise bağımsız Buhara devleti fikrindeydi. Abdülkadir Muhittin ve Feyzullah Hocayev arasında da anlaşmazlık vardı, öyle ki her ikisi de kendilerine bağlı milis kuvvetler kurmuşlardı. Buhara Halk Cumhuriyeti Türkçe’nin resmi dil ilan edilmesi, kapitülasyonların kaldırılması, demiryolları, telgraf ve telefon hatları işletmelerinin Buhara’ya bırakılması gibi önemli adımlar atmış ve dış temsilcilikler açmaya başlamış olsa da, hükümet kargaşa içinde bulunuyor ve siyasi parçalanma kaçınılmaz görünüyordu.

Enver Paşa geldiği zaman Buhara’daki ve Türkistan’daki genel durum bu şekildeydi.

 

2.Türkistan Bağımsızlık Mücadelesi ve Enver Paşa

2.1.Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Enver Paşa

            Kasım 1918’de Birinci Dünya Savaşı’nın Merkez Devletleri’nin yenilgisiyle sonuçlanacağının ortaya çıkması üzerine, Osmanlı Devleti’ni 1913 Babıali Baskını’ndan beri aralıksız yönetmekte olan İttihatçı liderlik barış şartlarını daha kolay konuşabilecek bir hükümetin işbaşına gelmesini sağlamak amacıyla ülkeden ayrılmayı kararlaştırdı. Bir Alman torpidobotuyla İstanbul’dan Kırım’ın Yevpatorya limanına giden liderler arasında Enver Paşa da bulunuyordu. Ancak Berlin’e giden trene bindiklerinde, başta Talat Paşa olmak üzere diğer İttihatçılar Enver Paşa’nın kayıplara karıştığını fark ettiler.[44]

            Enver Paşa’nın en azından ilk başta harbi sürdürme düşüncesinde olduğu anlaşılıyor. Nitekim yanındakilere ‘Balkan Harbi’ni de ikincisinde kazanmıştık. Şimdi de harbin ilk kısmı bitiyor, ikinci kısmı başlıyor’ dediği kaynaklarda belirtilir.[45] Bu düşüncesine uygun olarak da Kırım’dan deniz yoluyla Anadolu’ya geçmeye çalışmış fakat bindiği teknenin fırtınada alabora olması nedeniyle zatüre olmuş ve geri dönerek Kırımlı bir Tatar köyüne misafir olmak zorunda kalmıştı.[46]

            Enver Paşa’nın bundan sonraki iki yılı Doğu Avrupa ülkeleri arasında mekik dokuyarak ve türlü sorunlarla boğuşarak geçti. Böylece Anadolu’da ya da Kafkasya’da herhangi bir mücadele başlatma imkanını bulamadı. Alman kökenli Bolşevik devrimci Karl Radek aracılığıyla Bolşevikler ile irtibata geçen Paşa, Moskova’ya gitmek üzere eşini de orada bırakmak suretiyle Berlin’den ayrılmış, ancak iki kez uçak kazası geçirmiş, bir kez tutuklanmış ve nihayet Moskova’ya ulaşabilmiştir. Moskova’da Bolşevik ileri gelenleriyle ve Türk-Tatar kökenli sosyalistlerle görüşen Enver Paşa, İngilizlere karşı İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı’nı kurmuştur.[47]

            İlk başta Talat Paşa’nın Berlin’de, Enver Paşa’nın da Moskova’da yürüttüğü bu faaliyetlerle, o sırada işçi ayaklanmaları ve İrlanda sorunu ile uğraşmak zorunda kalan İngiliz hükümetini endişeye sevk ederek Mustafa Kemal Paşa’nın başlatmış olduğu Ankara Hareketi’ne dışarıdan destek vermeyi başardığı söylenebilir. Ancak Yunanlıların başlattığı taarruz sonucu Kütahya-Eskişehir hattının bozulması ve Türk ordusunun Sakarya gerisine kadar taktik çekilmesi, Enver Paşa’nın ‘başarısızlık durumunda duruma müdahale etmek üzere’ Batum’a gelmesine sebep oldu. Sakarya Meydan Muharebesi’ndeki kesin Türk zaferi ve Mustafa Kemal Paşa’nın başarısı, Enver Paşa’nın (Naciye Sultan’a yazdığı kendi ifadeleriyle ‘ikilik çıkmaması’ için) Anadolu’ya girme fikrinden vaz geçmesine yol açmıştır.

            Talat Paşa’nın Berlin’de İngiliz bağlantılı Ermeni militanlarınca şehit edilmiş olması, Moskova’nın Ankara hükümetiyle daha da yoğunlaşan işbirliği gibi etkenlerin Enver Paşa’yı bir süre nereye gideceği konusunda kararsız bıraktığı anlaşılıyor. En sonunda, Kuşçubaşı Hacı Sami’nin yönlendirmesiyle Türkistan’a geçmeye karar vermiş ve Batum-Tiflis-Bakü yolu ve Hazar Denizi üzerinden geçerek 11 Ekim 1921 günü Krasnovodsk (şimdiki Türkmenbaşı) limanına varmıştır.[48]

2.3.Enver Paşa’nın Basmacılar Arasındaki Faaliyetleri, Mücadelesi ve Şehadeti

Enver Paşa Aşkabad, Merv ve Çarçuy üzerinden geçerek 11 Ekim 1921’de Buhara’ya vardı. Bazı kaynaklarda Paşa’nın,Buhara’daki Türk subaylarının tertibiyle, Buhara’da halk tarafından coşkuyla karşılandığı iddia edilir.[49] Ancak Naciye Sultan’a yazdığı mektuplarda (bazı çalışmalardaki abartılı ifadelerin aksine) bu coşkulu karşılamaya dair bir delil yoktur.[50] Bununla birlikte,Buhara Halk Cumhuriyeti’ni yöneten Yaş Buharalıların çoğu ya İttihatçıların yönetimindeki İstanbul’da yetiştikleri ya da İttihatçılardan ilham alarak Ceditçi oldukları için, Paşa’nın bu kesim nezdinde büyük saygınlığı vardı. Hatta Enver Paşa ile daha önce görüşmüş olanlar da vardı. Yaş Buharalıların lideri konumundaki Feyzullah Hocayev Paşa’nın ziyaretine geldi.

Enver Paşa ayrıca, Türkistan istiklal hareketi liderlerinden Zeki Velidi Togan’ı Buhara’ya davet etti. Togan’ın hatıratında ayrıntılarıyla nakletmiş olmasından dolayı, ikili arasındaki görüşme konuyla ilgilenenlerin malumudur. Togan, açıkça Enver Paşa’nın istiklal hareketine katılmasına karşıydı. Bunun sebeplerini de (yine hatıratında belirttiğine göre) Paşa’ya belli bir mantık çizgisinde açıklamıştı.

Togan’a göre Enver Paşa II.Wilhelm’den sonra İngiltere’nin en büyük düşmanı sayılan bir isimdi. Onun bu mücadeleye katılması demek, Bolşeviklere karşı ihtiyaç duyulduğu takdirde İngilizlerden yardım alınmasını imkansız hale getirecekti. Üstelik Enver Paşa savaş sırasında Rusların da büyük bir düşmanı olarak kabul edilmişti; onun böyle bir harekete kalkışması Bolşeviklerle mücadele eden Beyazlar üzerinde Ayrıca Bolşevik ordusunun güçsüz görünmesine aldanmamak gerekirdi; zira (o sıralarda) Polonya’ya karşı girişilen savaşın son bulmasıyla Bolşevikler bütün askeri birliklerini Türkistan’a kaydırabileceklerdi. Bu kadar kalabalık Rus ordularıyla başa çıkmak, çok güç olacaktı. Türkistanlıların tarafında ise, o yıl yeterli mahsul alınamadığı için adeta kıtlık koşulları hüküm sürüyordu ve hiçbir vadide beş binden fazla asker barınamazdı.[51]

Togan’ın dikkati çektiği daha önemli bir husus, Türkistan’daki siyasi bölünmüşlüktü. Doğu Buhara’daki Korbaşı direnişi tamamen Emir Alim Han’ın komutanları tarafından yürütülüyordu. Bunlar, Buhara’daki iktidarı Yaş Buharalıların Bolşeviklerle işbirliği nedeniyle kaybettikleri için Ceditçilere ve Ceditçiliğe düşmandılar. Oysa Enver Paşa, Ceditçilere yakın bir isim olarak biliniyordu.

Togan’ın önerisi, Enver Paşa’nın Afganistan’a geçmesi ve Türkistan istiklal hareketine dışarıdan yardım etmesiydi. Ancak Paşa, Türkistan’da kalmak ve direniş hareketine katılmak düşüncesinde ısrarcıydı. Togan’a göre bunun sebebi, Hacı Sami Bey’in Enver Paşa’yı abartılı ifadeleriyle etkilemesiydi. Her halükarda, Enver Paşa ekim sonlarında kararını vermişti; Korbaşı Hareketi’ne katılacaktı.[52]

Enver Paşa ‘av partisine gidiyor’ söylentisini yaydıktan sonra8 Kasım 1921 günü beraberindeki 30 kişiyle birlikte Buhara’dan ayrıldı. Hacı Sami Bey, yaveri Muhittin, Buhara polis müdür yardımcısı Halil, Manastırlı Nafi Bey, süvari yüzbaşısı Hasan Bey Enver’in yanındaki kurmay heyetiydi. Kalanlar da Buharalı ve Ferganalı Özbek milislerdi.[53] Kafileönce Buhara’nın güneydoğusundaki Karşi’ye, oradan da güneye yönelerek Ceyhun ırmağı yakınındaki Şirabad’a vardı. Ardından doğuya yönelerek,Buhara’dan çıktıktan tam 14 gün sonra nihayet Kafirnihan Nehri’nin doğusundaki Basmacı Bölgesi’ne ulaştı. 23 Kasım 1921’de Vahş Suyu’nun da doğusuna geçip Basmacılarla birleşti. Burada Kabadyan Müfrezesi’nin katılımıyla mevcutları 150’ye çıktı. Bu aşamada bölgeyi ve insanlarının yapısını iyi bilenler Paşa’yı ‘Lakaylar’a gitmeyelim’ diye uyarmış olsalar da, Paşa 20.000 kişilik bir silahlı gücü bulunan Lakay aşiretini ikna edebileceğini düşünüyordu. Ancak sonuçta kendisini uyaranlar haklı çıkmış, Çilligöl mevkiinde Lakay İbrahim’in Basmacıları Enver Paşa ve adamlarının silahlarını almış ve Enver Paşa üç ay boyunca ‘hürmetli esir’ muamelesi görmek zorunda bırakılmıştır.[54]

Lakay İbrahim ve adamlarının Enver Paşa’yı neden esir aldıkları tartışma konusudur. Gerçek Enver Paşa olup olmadığına güvenilmemiş olması muhtemeldir. Zira karşıladıkları kişi, Enver Paşa kılığında bölgeye gelmiş bir Bolşevik casusu da olabilirdi. Ayrıca Enver Paşa’nın da Alim Han’ın geleneksel hizmetkarı olan Lakaylarca Ceditçi ve Bolşevik işbirlikçisi olarak görülmesi, dahası Çilligöl’e geldiğinde yanında Buhara hükümetinden kişilerin bulunması durumunu güçleştirmiş olmalıdır. Son olarak, gerek tahtını yeniden elde etmeye çalışan Alim Han’ın, gerek bir toprak ağası olan Lakay İbrahim’in kendilerine rakip bir isim görmek istememiş olmaları muhtemeldir. Nitekim Aydın İdil, ‘üne kavuşmuş bir cahil olarak İbrahim Bey’den, Enver Paşa’yı kuşku ve korku ile karşılaması ve Lakay halkı olsun diğer bölge boyları olsun yerel düzeydeki saygınlığını korumak amacıyla Enver Paşa’yı tutsak etmesi dışında bir davranış esasen beklenemezdi’ diyor.[55]

Enver Paşa’nın ‘Halife Damadı’ olduğunu sürekli hatırlatmasına rağmen nispeten modern görünümü, ‘Ceditçi olduğu’ algısını güçlendiriyordu.Dindarlığını vurgulamak isteyen (ya da buna mecbur kalan) Enver Paşa (tıpkı Trablusgarp’taki gibi) sakal bırakmak ve sarık sarmak, hatta (tasvir haram olarak görüldüğü için) Naciye Sultan’ın fotoğraflarını yakmak zorunda kaldı.[56]

Afgan Emiri Emanullah Han’ın girişimi, Alim Han’ın talimatı ile Enver Paşa esaretten kurtuldu ve kurtulur kurtulmaz elindeki birliklerle Bolşeviklere saldırıp 14 Şubat 1922 günü Duşanbe’yi kurtardı. Ardından Kafirnihan Vadisi’nin batısında ve Buhara yolu üzerinde bulunan Baysun’u ele geçirmek için saldırılar düzenledi. Bu başarılarının üzerine Emanullah Han’ın Afganistan’ın Maksudi aşiretine mensup dört subay, 147 asker, develere yüklenmiş silah, cephane ve tıbbi malzeme göndermesine, Osman Hoca’nın da 500 altın göndermesine rağmenAlim han somut destek vermemiştir.[57]

Tahmin edilebileceği gibi Bolşevikler Enver Paşa’nın geçici esaretten kurtularak kuvvetlerini arttırmasından ve Doğu Buhara bölgesinde gittikçe güçlenen direniş hareketinden çok rahatsız olmuşlardı. Bu nedenle direnişin bastırılması için bölgeye Frunze komutasında ordu gönderilmesine karar verildi. Diğer yandan, mayıs ayındaki katılımlarla beraber Enver Paşa’nın komutasındaki askeri gücün mevcudu 8000’e çıktı. O kadar ki, başarılarından cesaret alan Enver Paşa 19 Mayıs 1922 tarihinde, Bakü’de tanışmış olduğu Neriman Nerimanov aracılığıyla Kızılordu’nun 15 gün içinde tüm Türkistan’dan çıkmasını talep eden bir ültimatom yayınladı.[58]Buradaki ‘Türkistan’, eski Hive, Buhara ve Hokand hanlıklarının tamamını kapsıyordu. Ayrıca bu bölgelerdeki Rusya Sovyet Cumhuriyeti’ne ait tüm idari teşkilatlar feshedilecekti.

Bolşevikler tabii ki bu ültimatomu kabul etmediler ve bölgeye yönelik büyük bir taarruz harekatı hazırlamaya başladılar. Polonya sınırından, Polonya savaşına katılmış 40-50.000 mevcutlu büyük bir ordu bölgeye sevk edildi.[59] Diğer taraftan, Enver Paşa’nın ültimatomda belirttiği şartları askeri gücüyle sağlama imkanı son derece zayıftı.Korbaşıların kendilerinden teknolojik üstünlüğü bariz olan Kızılordu karşısında Türkistan düzlüklerinde bir başarı kazanamayacağı, ancak Pamir Dağları gibi engebeli arazilerde yıpratıcı gerilla mücadelesi verebilecekleri açıktı. Onda da yeterli teçhizat sağlanamadığı için Enver Paşa komutasındaki kuvvetler 1922 yazında geri çekilmek zorunda kaldılar.Sovyet ordusu, 15 Haziran günü Baysun-İnkabad-Rabat hattında on kilometrelik bir cephe boyunca taarruza geçti. Taarruzdan hemen önce Lakay İbrahim Bey’in yaklaşık yedi bin adamıyla Enver Paşa’nın kuvvetlerinden ayrılması, direnişi çok zor duruma düşürdü.[60]Bunun sonucu olarak temmuz ayında sırasıyla Yurçi, Denav, Duşanbe, Kurgan-tepe, Kulyab ve Balcuvan düştü.[61]

Enver Paşa komutası altındaki birlikler sürekli geri çekilerek temmuz sonunda karargahı Abıdere köyüne taşıdılar. İşte 4 Ağustos 1922 sabahı saat sekizde baskına uğrayan karargah burasıdır. Rus alayından 300 kadar askerin saldırmakta olduğunu haber alan Enver Paşa, askerlerinin toplanmasını beklemeden yanında sadece 25 kişi olduğu halde düşmanın üzerine ilerledi. Bu ani taarruz, henüz muharebe düzenine geçmemiş Rus askerlerini bozdu ve hatta bir kısmı teslim oldu. Yanında sadece beş kişiyle (Türkiye’den Çerkez Hüseyin, Kazanlı Tatar Kerim, Kazak İşmurat, Afgan Sayis ve Enver Paşa’ya katılmış Rus Kozağı Rayev) kalan Rus askerlerinin üzerine yalın kılıç ilerledi. O sırada Devletmend Bey komutasındaki yardım kuvvetleri de yetişmişti ki, Rus saflarından mitralyöz ateşi başladı. Enver Paşa ve Devletmend Bey oracıkta vurularak şehit düştüler.[62]Ruslar, Enver Paşa’yı şehit ettiklerinin farkına bile varmamışlardı. Bunu ertesi gün köylülerden öğreneceklerdi.

Askeri yaşamına Makedonya Dağları’nda ayrılıkçı Bulgar VMRO terör örgütüne karşı gayrınizami harple başlayan Enver Paşa, muharebelerde düşmanla göğüs göğüse çarpışmaya ve karşıdaki birlikler henüz düzen sağlamadan önce ani baskınlarla üzerlerine yürümeye alışıktı. Bu, yüksek derecede cesaret gerektiren bir savaş tarzıydı ve Enver Paşa’nın korkusuzluğu pek çok kaynakta ayrıntılarıyla yazılmıştır. Bu nedenle kanaatimizce Abıdere Baskını’nda, Rus kuvvetlerinin üzerine ilerlediğinde bu hamleyi şehit olmak amacıyla bilinçli yapmış değildir. Enver Paşa’nın ne düşündüğünü, ne tasarladığını tahmin etmek olanaksız olsa da gittikçe yükselen Pamir Dağları’na doğru çekilebileceği kadar geriye çekilmeyi ve bu arada mümkün olduğunca yardım toplayarak direnişi uzatmayı planladığını tasavvur edebiliriz. Neredeyse kesin olan, Afganistan’a geçmeyi ya da bir şekilde mücadeleyi bırakmayı düşünmemiş olmasıdır.

Enver Paşa karar verdiği Türkistan istiklali için sonuna kadar savaşma kararındaydı ve şehadetinden sonra da olaylar bu şekilde gelişti. Rusların ‘Basmacı’ adını verdikleri direniş hareketi 1930’lu yıllara kadar devam etti. Enver Paşa’nın varlığının ve şehadetinin bu mücadeleye mistik bir yön kazandırdığı düşünülebilir. 5 Ağustos günü köylüler, Enver Paşa ve Devletmend Bey’lerin naaşlarını Abıdere’de şehit düştükleri yerden yakınlardaki Çegan Tepesi’ne taşıdılar ve yaklaşık on beş bin kişinin katıldığı büyük bir cenaze merasimiyle defnettiler.[63] Naaşların defnedildiği Çegan Tepesi yöre halkı tarafından yıllarca korundu ve ziyaret edildi. Enver Paşa için şiirler, ağıtlar yazıldı. Bir bakıma Enver, gerçekten de Türkiye ile Türkistan arasında şehadetiyle bir köprü oldu.

Zeki Velidi, ‘Buhara emiri ve köhneperestler mani olmasalardı Enver Paşa Duşanbedeki kuvvetlerle bile bir darbede Semerkant’a gelebilecekti’ diye yazar ve ekler: ‘Enver Paşa, elbette en büyük bir idealistti. Buhara’dayken bütün zorluğu anladığı halde, hiç görmediği, hatta hiçbir kitaptan bile öğrenmediği bir ülke ve muhitte milyonda bir ölçekli bir haritayı ele alarak ata binip Buhara’dan Pamir’e koşmak başka bir surette izah edilemez. Enver Paşa, büyük Türk inkılabının ve dünya tarihinde rol oynayan Türklüğün yetiştirdiği büyük bir halk kahramanıdır. Enver Paşa, Türklerin destani Deli Dumrul’larından biridir. Türkistan’a geldikleri zaman bunu idare eden ruh ve ideal, Türkiye’de bilhassa Balkan Harbi’nden sonra yaşatılan Türkçülük ruhuydu.’[64]

           

Sonuçlar

            Enver Paşa’nın Türkistan İstiklal Hareketi’ne katılması ve bu hareketin Bolşevik kuvvetleri karşısında başarısızlıkla sonuçlanması, yüz yıldır ‘maceracılık’ ifadesiyle anılmakta ve Türk Birliği hedefi taşıyan hemen her girişimin mutlak başarısızlıkla sonuçlanacağı şeklinde yorumlara yol açmaktadır. Halbuki bu çalışmada gösterildiği gibi harekatın başarısızlığının, Enver Paşa’nın bölgedeki siyasi hedeflerinin ötesinde kendi iç sosyal ve siyasi sebepleri bulunmaktadır. Öncelikle Çarlık yönetimi Hokand Hanlığı’na son vermişken Buhara ve Hive hanlıklarını özel antlaşmalarla birer vassal devlet olarak kendisine bağlamış ve hanlarla işbirliği yoluna girmiştir. Bu dönemde özellikle Buhara’nın geri kalmışlığına son vermek isteyen Ceditçi aydınlar, Buhara’da kaçınılmaz olarak geleneksel medrese eğitimini sürdürmek isteyen ‘Kadimci’ hocalarla karşı karşıya gelmiş, Çarlık yönetiminin ve Buhara Emiri Alim Han’ın da Kadimcilerle birlikte hareket etmesi üzerine kaçınılmaz olarak Çarlık’a karşı muhalefet hareketleriyle bir araya gelmişlerdir.

            Kızılordu’nun Hokand’ı büyük bir katliamla yıkmasına rağmen hemen batıdaki Ceditçi aydınlar tarafından Buhara’ya ‘kurtarıcı’ olarak davet edilmesinin ardında böyle bir iç çatışma yatmaktadır. Buhara’nın Ceditçilerle Kızılordu’nun işbirliği sonucu, hava bombardımanı da dahil olmak üzere kanlı bir çarpışma sonucu düşmesi, Alim Han ve taraftarlarının Ceditçilere olan düşmanlığını çok daha arttırmış, bu düşmanlık Ceditçilerle Kadimcilerin Türkistan’da Ruslara karşı birlikte hareket edebilmelerini imkansız kılmıştır. Üstelik Moskova’daki faaliyetleri sırasında İngilizlere karşı dünya çapında cihat hedefleyen, bu amaç için İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı örgütünü kuran Enver Paşa’nın, tahtını geri kazanmak için İngiliz kralına mektup yazarak destek isteyen Alim Han’la ortak bir mücadele veremeyeceği kanaatimizce açıktır. Afganistan Emiri Emanullah Han’ın Bolşeviklerle anlaşmış olması, Pamir Dağları/Doğu Buhara bölgesindeki en büyük ve güçlü aşiret olan Lakayların da Alim Han’a bağlı olmaları, Feyzullah Hoca ve taraftarlarının Bolşeviklerle uzlaşma içinde Buhara Cumhuriyeti’nde idareyi ele almaları gibi etkenler, Enver Paşa’nın destek alabileceği kaynakları çok azaltmış durumdadır.

            Enver Paşa bu olumsuz şartlar altında bile çevresine kuvvet toplayarak ve Duşanbe’yi geçici olarak ele geçirerek kısmi başarı kazanmış sayılabilir. Ancak bölgedeki iç dengeleri önceden hesaplamadan bölgeye gittiği, Basmacı hareketine katılmayı Buhara’da iken, şartların aleyhine değişmesi neticesinde aniden kararlaştırdığı anlaşılmaktadır. Bu konuda kendisini uyaran Zeki Velidi’nin tavsiyelerine uymamıştır. Gerçi bunda, bahsedildiği gibi İttihatçı liderlerin o dönemde seri bir biçimde Ermeni terör grupları tarafından şehit edilmeleri etkili olmuş, dolayısıyla Enver Paşa başka bir çıkış yolu bulamayarak söylendiği gibi en kötü ihtimalle ‘şehadeti ile Türkiye Türklüğü ve Türkistan Türklüğü arasında bir köprü olmak istemiş’ olabilir. Gerçekten de böyle olmuş ve Çegan Tepesi’ndeki mezarı uzun süre çevredeki halk tarafından korunmuş, anısı yaşatılmıştır. Ancak bu mücadeleden bir ders çıkarmak gerekirse, Türkistan bölgesindeki iç siyasi ve sosyal dengelerin ve uluslararası konjonktürün dikkate alınarak politika geliştirilmesinin gerekliliği kanaatini taşımaktayız.

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

Abdiraşidov, Z. (2022). İsmail Gaspıralı ve XX. Yüzyılın Başında Türkistan (Çev: Kerimoğlu, H.). İstanbul: Selenge Yayınları.

Andican, A. (2020) Hariçte Türkistan Mücadelesi. İstanbul: Ötüken Yayınları.

Aydemir, Ş. S. (1972). Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa. İstanbul: Remzi Kitabevi Yayınları.

Bademci, A. (2019). Kendi Arşiv Belgelerine Göre 1917-1934 Türkistan Milli İstiklal Hareketi Basmacılar (Korbaşılar). İstanbul: Kamer Yayınları.

Bademci, A. (2019). Basmacı Arşiv Belgelerine Göre Türkistan’da Enver Paşa. İstanbul: Kamer Yayınları.

Bardakçı, M. (2019). Enver. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Bardakçı, M. (2016). ‘Naciyem, Ruhum, Efendim…’ – Enver Paşa’nın Eşi Naciye Sultan’a Rusya ve Orta Asya’dan Yazdığı Sürgün Mektupları. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Carr, E. H. (2006). Bolşevik Devrimi – 1 (Çev: Suda, O.). İstanbul: Metis Yayınları.

Castagne, J. (2015). Türkistan Milli Kurtuluş Hareketi (Çev: Uzmen, R.) İstanbul: Bilge Kültür Sanat.

Dilmaç, T. (2019). Özbekistan’da Ulus-Kimlik – Dış Politika İlişkisi. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Djalili, M. R.; Kellner, T. (2009). Yeni Orta Asya Jeopolitiği (Çev: Uzmen, R.). İstanbul: Bilge Kültür-Sanat.

Eravcı, A. (2021). Tarihsel Süreçte Özbekistan. Özbekistan (Ed: Yılmaz, S.). Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları.

Erer, T. (2018). Enver Paşa’nın Türkistan Kurtuluş Savaşı. İstanbul: Ketebe Yayınları.

Erşahin, S. (2021). Türkistan’ın Milli Uyanışında Özbek Cedidciliği ve Abdurrauf Fıtrat Örneği. İstanbul: MAMER Yayınları.

Gedikli, Y. (2018). Enver Paşa Nutukları, Makaleleri, Bazı Beyannameleri ve Mektupları. İstanbul: Milenyum Yayınları.

Golden, P. (2014). Dünya Tarihinde Orta Asya (Çev: Taştan, Y. K.). İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Golden, P. (2017). Türk Halkları Tarihine Giriş (Çev: Karatay, O.). İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Grousset, R. (2020). Stepler İmparatorluğu – Attila, Cengiz Han, Timur (Çev: İnalcık, H.). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Güngör, E. (2011). Türkistan’da Fikir Akımları. IQ Kültür Sanat Yayınları.

Hayit, B. (1975). Türkistan – Rusya ile Çin Arasında. İstanbul: Otağ Yayınları.

Hayit, B. (2000). Sovyetlerde Türklüğün ve İslam’ın Bazı Meseleleri. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları.

Hatunoğlu, N. (2011). Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Alim Han, İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Ilkhamov, A. (2004). Archaeology of Uzbek identity. Central Asian Survey, 23(3-4), 289–326. doi:10.1080/0263493042000321380

Kanlıdere, A. (2021). İdil-Ural ve Türkistan’da Fikir Hareketleri – Dini Islahçılık ve Ceditçilik. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Karatay, O. (2018). Türklerin İslamı Kabulü. Ankara: Kripto Yayınları.

Kıdırali, D. (2020). Kod Adı Türkistan Mustafa Çokay. Ankara: Bengü Yayınları.

Koç, D. (2020). Özbekistan Cumhuriyeti. Çağdaş Türk Dünyası (Ed: Çelik, M. B.) ss.43-79. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.

Kösoğlu, N. (2008). Şehit Enver Paşa. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Kubicek, P. (1997). Regionalism, nationalism and Realpolitik in central Asia. Europe-Asia Studies, 49(4), 637–655. doi:10.1080/09668139708412464

Kurzman, C. (1999). Uzbekistan: The invention of nationalism in an invented nation. Critique: Critical Middle Eastern Studies, 8(15), 77–98. doi:10.1080/10669929908720151

Landau, J. M. (1999). Pantürkizm (Çev: Akın, M.). İstanbul: Sarmal Yayınevi.

Levi, S. C. (2007). The Ferghana Valley at the crossroads of world history: the rise of Khoqand, 1709–1822. Journal of Global History, 2(2), 213-232.

Otkan, P. (2018). Tarihçinin Kayıtları’na (Shi Ji) göre Hunlar. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Özkan, M. (2020). Türkistan’ın İşgal Çağı – Beyaz General Skobelev 1843-1882. İstanbul: Kronik Yayınları.

Özkan, M. (2021). Buhara Hanlığı (1500-1920). İstanbul: Selenge Yayınları.

Özkan, M. (2022). Hive Hanlığı (1511-1920). İstanbul: Selenge Yayınları.

Roux, J. P. (2001). Orta Asya – Tarih ve Uygarlık (Çev: Arslan, L.). İstanbul: Kabalcı Yayınları.

Roux, J. P. (2006). Histoire de l’Iran et des Iraniens des origines à nos jours. Paris: Librairie Arthème-Fayard.

Roy, O. (2000). Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi (Çev: Moralı, M.). İstanbul: Metis Yayınları.

Saray, M. (1994). Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Savaş, M. M. (2021). Ak Hunlar. İstanbul: Selenge Yayınları.

Soucek, S. (2009). A History of Inner Asia. Cambridge: Cambridge University Press.

Şimşir, S. (2021). Stalin ve Turancılar. İstanbul: Post Yayınları.

Togan, Z. V. (1981). Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi. İstanbul: Enderun Kitabevi.

Togan, Z. V. (2015). Hatıralar. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Türk, F. (2017). Güneşin Ayaklarındaki Ülke Tacikistan. Ankara: Astana Yayınları.

Türkmen, İ. (2019). Kadim Türk Yurdu Fergana Vadisi ve Büyük Güçlerin Hakimiyet Mücadelesi. Ankara: Berikan Yayınları.

Usta, A. (2013). Türklerin İslamlaşma Serüveni – Samaniler. İstanbul: Yeditepe Yayınları.

Ülkü, İ. (2016). KGB Arşivlerinde Enver Paşa. İstanbul: Milenyum Yayınları.

Vambery, A. (2019). Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi (Haz: Özalp, A.). İstanbul: Kitabevi Yayınları.

Yamauchi, M. (1995). Hoşnut Olamamış Adam Enver Paşa - Türkiye’den Türkistan’a. İstanbul: Bağlam Yayınları.

Yetişgin, M. (2014). A History of Turkistan in the Nineteenth Century: Motives, Pocess and Aftermath of Russian Invasions. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Yorulmaz, Osman (2016). Kazaklar ve Kazak Hanlığı. Avrasya’nın Sekiz Asrı Çengizoğulları (Haz: Alan, H.; Kemaloğlu, İ.). İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Yusupov, S.; Gül, O. K. (2021). Buhara Hanlığı Döneminden Cumhuriyete Türkiye -Özbekistan İlişkileri ve Osman Kocaoğlu. Ankara: Altınordu Yayınları.

Zarcone, T. (2021). Yasak Kent Buhara (Çev: Berktay, A.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Zeki, İ. (2019). Türkistan Ceditçileri. Konya: Çizgi Kitabevi Yayınları.

 

 

[1] Otkan, Pulat, Tarihçinin Kayıtları’na (Shi Ji) göre Hunlar, s.97

[2]Savaş, Müslime, Ak Hunlar, s.48

[3]Taşağıl, Ahmet, Gök-Türkler, s.39

[4] Usta, Aydın, Türklerin İslamlaşma Serüveni – Samaniler, s.39

[5] Karatay, Osman, Türklerin İslamı Kabulü, s.79

[6] Golden, Peter, Türk Halkları Tarihine Giriş, s.417

[7] Aka, İsmail, Timurlular, s.35

[8] Roux, Jean-Paul, Orta Asya – Tarih ve Uygarlık, s.340

[9] Roux, Jean-Paul, Histoire de l’Iran et des Iraniens des origines à nos jours, s.369

[10] Golden, Peter, Türk Halkları Tarihine Giriş, s.340

[11] Yorulmaz, Osman, Kazaklar ve Kazak Hanlığı. Avrasya’nın Sekiz Asrı Çengizoğulları (Haz: Alan, H.; Kemaloğlu, İ.), s.445

[12] Golden, Peter, Dünya Tarihinde Orta Asya, s.166

[13] Grousset, Rene, Stepler İmparatorluğu – Attila, Cengiz Han, Timur, s.469

[14] Barthold, Vasiliy Vladimiroviç, Orta Asya Türk Tarihi Hakında Dersler, s.196

[15] Golden, Peter, Dünya Tarihinde Orta Asya, s.167

[16] Barthold, Vasiliy Vladimiroviç, Orta Asya Türk Tarihi Hakında Dersler, s.195

[17] Saray, Mehmet, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875), s.6

[18] Golden, Peter, Türk Halkları Tarihine Giriş, s.347

[19]Soucek, A History of Inner Asia, s.199

[20] Özkan, Murat, Buhara Hanlığı (1500-1920), s.78

[21] Özkan, Murat, Hive Hanlığı (1511-1920), s.97

[22]Yetişgin, Mehmet, A History of Turkistan in the Nineteenth Century: Motives, Pocess and Aftermath of Russian Invasions, s.145

[23] Özkan, Murat, Türkistan’ın İşgal Çağı – Beyaz General Skobelev 1843-1882, s.179-181

[24] Özkan, Murat, Buhara Hanlığı (1500-1920), s.78

[25]Vambery, Armin, Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi (Haz: Özalp, A.), s.171-175

[26] Kanlıdere, Ahmet, İdil-Ural ve Türkistan’da Fikir Hareketleri – Dini Islahçılık ve Ceditçilik, s.305

[27] Güngör, Ebubekir, Türkistan’da Fikir Akımları, s.109

[28] Hatunoğlu, Nurettin, Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Alim Han, s.164

[29]Hayit, Baymirza, Türkistan – Rusya ile Çin Arasında, s.207

[30]Hayit, Baymirza, Türkistan – Rusya ile Çin Arasında, s.211

[31] Andican, Ahat, Hariçte Türkistan Mücadelesi, s.35

[32]Hayit, Baymirza, Türkistan – Rusya ile Çin Arasında, s.250

[33] Bademci, Ali, Kendi Arşiv Belgelerine Göre 1917-1934 Türkistan Milli İstiklal Hareketi Basmacılar (Korbaşılar), s.140-154

[34] Togan, Zeki Velidi, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, s.388

[35]Hayit, Baymirza, Türkistan – Rusya ile Çin Arasında, s.275

[36]Hatunoğlu, Nurettin, Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Alim Han, s.176

[37] Hatunoğlu, Nurettin, Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Alim Han, s.178

[38] Özkan, Murat, Buhara Hanlığı (1500-1920), s.97

[39]Andican, Ahat, Hariçte Türkistan Mücadelesi, s.58

[40]Hatunoğlu, Nurettin, Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Alim Han, s.227

[41]Hatunoğlu, Nurettin, Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Alim Han, s.231

[42] Hatunoğlu, Nurettin, Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Alim Han, s.232

[43]Yusupov, S.; Gül, O. K., Buhara Hanlığı Döneminden Cumhuriyete Türkiye -Özbekistan İlişkileri ve Osman Kocaoğlu, s.128

[44] Aydemir, Şevket Süreyya, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, s.507

[45]Yamauchi, Masayuki, Hoşnut Olamamış Adam – Enver Paşa, s.19

[46] Kösoğlu, Nevzat, Şehit Enver Paşa, s.420

[47] Yamauchi, Masayuki, Hoşnut Olamamış Adam – Enver Paşa, s.23

[48] Bardakçı, Murat, ‘Naciyem, Ruhum, Efendim…’ – Enver Paşa’nın Eşi Naciye Sultan’a Rusya ve Orta Asya’dan Yazdığı Sürgün Mektupları, s.311

[49] İdil, Aydın, Enver Paşa’nın Son Savaşı, s.161

[50] Bardakçı, Murat, Enver, s.312

[51] Togan, Zeki Velidi, Hatıralar, s.331

[52] Bardakçı, Murat, Enver, s.326

[53] İdil, Aydın, Enver Paşa’nın Son Savaşı, s.164

[54] Aydemir, Şevket Süreyya, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, s.645

[55] İdil, Aydın, Enver Paşa’nın Son Savaşı, s.177

[56] Bardakçı, Murat, Enver, s.343

[57] Bardakçı, Murat, Enver, s.344

[58]Castagne, Joseph, Türkistan Milli Kurtuluş Hareketi, s.121; Bardakçı, Murat, Enver, s.345

[59] Togan, Zeki Velidi, Bugünkü Türkili Türkistan, s.443

[60] İdil, Aydın, Enver Paşa’nın Son Savaşı, s.188

[61] Castagne, Joseph, Türkistan Milli Kurtuluş Hareketi, s.133

[62] Togan, Zeki Velidi, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, s.453

[63]Togan, Zeki Velidi, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, s.453

[64]Togan, Zeki Velidi, Bugünkü Türkili Türkistan, s.459

Coşkun Faik Kavala

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enstitü Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display