TSK ile bilek güreşi yapanlar!

Yazan  30 Haziran 2009
Genelkurmay Başkanı konuştu. Konuşmayı herkes kendisine göre yorumladı.

Önemli olan Orgeneral Başbuğ'un konuşmasının yorumundan daha çok Türkiye'de yaşanan süreçtir. Sonuçta Genelkurmay Başkanı'nın konuşması, yürüyen bu sürecin parçasıdır. Bu, TSK'ya karşı dışarıda "çuval vakasıyla" başlayan, içeride ise somut belirtileri Şemdinli davası, Ümraniye soruşturması, Aktütün ve Dağlıca baskınlarıyla ortaya çıkan bir süreçtir. Bu süreci 'TSK'nın itibarsızlaştırılması süreci' olarak nitelendirmek mümkündür.

İktidar çevreleri bu süreci "Askerin siyaset üzerindeki vesayetinin" kırılması olarak satır aralarında ifade etmektedir. Bu bağlamda AB ile yürütülen kronik ilişkilerde de sık sık "Halkın TSK'ya karşı olan yüksek güven duygusundan endişe duyulduğunun" açıklanması önemli ip uçları verir niteliktedir.

İçeride elbirliği, dışarıda işbirliği!

"Belgeler", "gömülü silahlar" ve "darbe iddiaları" üzerinden Ankara'da bilek bükme güreşi yaşanmaktadır. Bilinen çevreler içeride elbirliği, dışarıda ise işbirliği yaptıkları unsurlarla TSK'nın bileğini bükmeye çalışmaktadır. Yapılan şey, TSK'nın kışlasına kapatılması ya da dış güvenlikten sorumlu bir alanla ilişkilendirilmesi değildir. İçeride ve dışarıda birileri Türkiye üzerindeki projelerini uygulamaya koyabilmek için TSK'nın ürkütücü etkisinden kurtulmak istiyorlar. Olay budur.

Kuşkusuz Türkiye üzerinde hesapları olanlar, TSK'yı yıpratmak amaçlı eylemlerine meşruiyet kazandırmak için geçmişte TSK'nın yaptığı darbeleri, verdiği ültimatomları ve yayınladığı e-muhtıraları kullanmaktadır. "Ha yapıldı ha yapılacak" kabilinden bir darbe paranoyası yaratılarak TSK'ya karşı yürütülen örseleme kampanyası gözden saklanmaya çalışılmaktadır.

Bu yaşananlar, "belge" ya da "kâğıt parçası" tartışmaları daha önce başlayan bütünsel bir sürecin parçasıdır. Nitekim bu "belge" denilen evrak-ı meçhul henüz ortada yokken Orgeneral Başbuğ bir konuşmasında şöyle demişti: "Bazı din eksenli cemaatler siyasi alanda güçlü bir konuma geldiklerini düşünüyorlar. Bu yanıltıcıdır. En büyük engel olarak TSK'yı görmektedirler. Bu yapılanmaya karşı hukuk devleti kapsamında TSK'nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını sanmak bir yanılgıdır".

Cüretleri, arkalarındaki güçlerden geliyor!

"Belge", Genelkurmay Başkanı'nın bu konuşmasına verilmiş dolaylı bir cevap olarak görülebilir. Nitekim bu "belge"nin ne olduğu, gerçek mi, kurgu mu olduğu dahi henüz belli değilken Genelkurmay Başkanı'nın istifasını sözü edilen cemaatin medyası şiddetle talep etmiştir. Ancak bundan TSK'ya yönelik saldırılar tek merkezden, tek bölgeden ve tek bir ülkeden geldiği anlamı da çıkmamalıdır.

Orgeneral Başbuğ'un ifade ettiği gibi bu mücadele, medya üzerinden kaçamak ve asimetrik bir psikolojik savaş biçiminde sürdürülmektedir. Bu savaşın tarafı olan gazete "Genelkurmay Başkanı, 35 generali toplayıp sivil yargıya emir vermeye kalktı: Belge doğru mu yanlış mı, açıklığa kavuşturulmasını istemiyoruz" sözlerini manşete çekti. Bir başka yandaş kalemşör "Kışlaya doğru marş marş" başlığını attı. Ancak sırtlarını dayadıkları yer sağlam olanlar böyle bir meydan okumayı gerçekleştirebilir.

Demokrasi, Türkiye'nin en büyük milli güvenlik olgusudur. TSK, milletin göz bebeğidir. TSK'nın gözbebeği de demokrasi olmalıdır. Bunu Orgeneral Başbuğ, dolaylı bir biçimde söyledi. Yıkıcıları, bölücüleri, işbirlikçileri yenmenin yolu demokrasiye daha çok sarılmaktan geçmektedir.

Özcan Yeniçeri

1954 yılında Gümüşhane'nin Şiran ilçesinde doğdu. İlk ve orta tahsilini Gümüşhane'de, yüksek tahsilini Ankara'da tamamladı. 1987 yılında Uludağ üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-tüsü'nde Yüksek Lisansını tamamladı. 1991 yılında ise Erciyes üni-versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Yönetim Organizasyon dalında “örgütlerde çatışma ve Yabancılaşmanın önlenmesinde Yönetime Katılmanın Rolü” adlı tezinin kabul edilmesiyle de doktor unvanını aldı.

1998 yılında doçent, 2004 yılında da profesör oldu.

Prof.Dr. özcan Yeniçeri, Niğde üniversitesi'nde çeşitli aralıklarla Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı, Meslek Yüksek Okulu Mü-dürlüğü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü yaptı.

1999 yılında Kazakistan'daki Ahmet Yesevi üniversitesi'nde görev aldı. Bu üniversitede “Uluslararası İlişkiler Bölümü”nü kurdu ve bir yıl süreyle de başkanlığını yaptı. 2004 yılında AYSAM (Ahmet Yesevi Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanlığına getirildi. İki yıl bu görevi yapmış olup halen Niğde üniversitesi'ndeki görevine de-vam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri'nin yazdığı eserlerden bazıları şunlardır: Yeniden Türkleşmek, örgütsel Değişmenin Yönetimi, Küre-selleşme Karşısında Milliyetçilik ve Kimlik, Küresel Kıskaç ve Türkçülük, Bilgi Yönetim Stratejileri ve Girişimcilik, Dokunanlar, İtirazlar, Bugünden Yarına Türk Dünyasına Stratejik Bakış, Yönetimde Yeni Yaklaşımlar. ölüler Nefes Almaz (Roman), örgütlerde çatışma ve Yabancılaşma Yönetimi

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 2003 yılı “Prof. Dr. Osman Turan Kültür Araştırmaları” ödülünü almıştır.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, Ortadoğu, Ayyıldız, Millet, Hergün ve Siyaset Ekseni gazetelerinde çeşitli aralıklarla köşe yazarlığı yapmıştır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri ile Milliyetçi Hareket Partisi Ankara milletvekili olmuştur. Ankara Milletvekili Yeniçeri aynı zamanda TBMM Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesidir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display