Diyarbakır’da Sona Eren Bağımsızlık ve Egemenlik

Yazan  10 Haziran 2014

20 Kasım 2013 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Edinme Birimi’ne şunu sormuştum:

“Genelkurmay Başkanlığı’nız 15 Kasım 2013 tarihinde Mardin/Nusaybin’de TSK unsurlarına PKK tarafından düzenlenen saldırıyla ilgi yaptığı açıklamada,

‘…bölücü terör örgütü mensupları tarafından, saat 15:20 sularında uzun namlulu silahlarla 100-150 el ateş açılmış, ayrıca konvoy gerisindeki Taktik Tekerlekli Zırhlı Araca bir adet RPG-7 roketi atılmış, roket araca isabet etmemiştir. Açılan bu ateşe, meşru müdafaa kapsamında Taktik Tekerlekli Zırhlı Araçlar üzerindeki makineli tüfekler ile derhal karşılık verilmiş, unsurlarımızın karşı ateşi üzerine terörist ateşi kesilmiştir…’ demektedir.

Bu açıklamada ‘meşru müdafaa’ terimi:  

a) Hükümetin TSK’ya PKK terör örgütüyle çatışmayı yasakladığı için, saldırıya uğrayan bir askeri birlik kendisini savunduğu zaman bile suçlu çıkmamak için mi kullanılmıştır? 

b) TSK’nın bugüne kadarki terörle mücadelesinde bu tür saldırılar karşısında yaptığı açıklamalarda bu terimin kullanıldığı vaki midir? 

c) Bu açıklamadan PKK terör örgütü TSK unsurlarına saldırmadığı sürece PKK terör örgütünün Türkiye’deki varlığı hiçbir şekilde meşru müdafaa hakkı doğurmaz sonucu çıkarılabilir mi? 

d) Bundan sonraki süreçte PKK terör örgütü tarafından benzeri saldırı durumlarında başkanlığınızca yapılacak açıklamalarda artık bir gereklilik olarak 'meşru müdafaa' terimi kullanılacak mıdır? 

Yukarıdaki sorularımın ayrı ayrı başlıklar halinde yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.”

Yukarıdaki bilgi edinme talebime karşı tarafıma 6 Aralık 2013 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen cevap aynen şöyleydi:

“TSK unsurları teröristle mücadele faaliyetinde kolluk kuvvetlerine sağlamakta olduğu desteği, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/D maddesine göre valilerin kuvvet talebi ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 1’inci maddesine istinaden çıkarılan Bakanlar Kurulunun 05 Mart 2012 tarihli, 2012/2390 sayılı 'TSK Unsurlarından İstifade Edilmesi' konulu kararı doğrultusunda sürdürmektedir. Söz konusu açıklamada yer alan bahse konu ifade, TSK’nın faaliyetlerini hukuki bir çerçeve içerisinde icra ettiğini belirtmek için kullanılmıştır. Anılan ifadenin kullanılmasında, belirtilen bu husus dışında başka bir maksat bulunmamaktadır. Esenlikler dileriz.”

Bu yuvarlak cevabın anlamı aslında şuydu: AKP Hükümeti (“Recep Tayyip Erdoğan” diye de okuyabilirsiniz), irrasyonel ve Türk devlet gelenekleriyle bağdaşmayan ve “Çözüm Süreci” olarak adlandırdığı süreç çerçevesinde PKK ve onun unsurlarıyla çatışmayı TSK’ya yasakladığı için, saldırıya uğrayan bir askeri birlik kendisini savunduğu zaman bile suçlu çıkmamak için mecburen “meşru müdafaa” gerekçesine sığınmaktadır.

Evet, AKP’nin Türkiye’yi getirdiği nokta buydu. O tarihte Genelkurmay Başkanlığı tarafından bana verilen cevabın yaldızı kazındığında altından çıkan sonuç buydu işte. Dahası, “Çözüm Süreci”nde AKP’nin bu basiretsizliği ve öngörüsüzlüğü sonucunda, PKK bazı alanları gerilla alanı ve kurtarılmış alan olarak ilan ederek TSK’nın bu alanlara girmesini yasaklamıştı ve halihazırda bu durum devam etmektedir. Neticede, Erdoğan’ın önderliğindeki AKP Hükümeti, “Analar ağlamasın”, “PKK çekilecek ve barış gelecek” sloganlarıyla toplumunun en azından %50’sini ve devletin de tamamını esir aldığı için bu şekilde PKK’ya karşı TSK’nın da fiili ateşkes ilan etmesi kabullendirilmiş oluyordu. Yani PKK artık meşrulaşmış oluyordu.

Bu duruma, bu siyaset soytarılığına ve kepazeliğine o gün gözlerini kapayan aklı ve vicdanı kör o %50’nin “17 Aralık Süreci”nde de AKP’ye verdiği koşulsuz destek sonucunda 8 Haziran 2014’e geldiğimizde daha beter bir şeyi yaşamak zorunda kaldı Türkiye. Diyarbakır’ın Lice ilçesinde meydana gelen izinsiz gösterilerde hayatını kaybeden Ramazan Baran’ın cenazesinin Diyarbakır’da mezarlığa götürülüşü sırasında, yüzü kapalı bir gösterici 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığı’nın arka kapısının olduğu bölgedeki duvardan atlayarak kışla içindeki direkteki Türk bayrağını askerin gözleri önünde (yani PKK’yla her ne olursa olsun çatışması AKP Hükümeti tarafından yasaklanmış Türk askerinin gözleri önünde) indirdi. TSK’dan yapılan açıklamada, bayrağı indiren çocuk olduğu için askerin hassasiyet gösterdiği ve iki el uyarı ateşiyle yetinildiği belirtilerek, şöyle denilmektedir:

“07 Haziran 2014 tarihinde Diyarbakır Lice ilçesinde hayatını kaybeden bir kişinin, 08 Haziran 2014 tarihinde Diyarbakır’da yapılan cenazesinin defnedilmesi maksadıyla toplanan bazı gruplar tarafından, Bağlar ilçe merkezinde kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmıştır. Gösterici gruplar söz konusu cenazenin defnedildiği mezarlığın yakınında bulunan 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığına ait Kuzey Nizamiyesi bölgesinde bulunan bir nöbet kulübesine taşlı saldırıda bulunmuşlardır. 

Bir kısmı çocuk olan göstericilerin arasında bulunan yüzü kapalı bir şahıs, nizamiye dış kapısından içeri atlayıp iki fens teli arasında bulunan araç kontrol bölgesine girerek, bayrak direğine tırmanmıştır. Bölgeye sevk edilen tim tarafından şahsı ikaza yönelik havaya iki el uyarı ateşi yapılmış ve sesle ikazda bulunulmasına rağmen söz konusu şahıs bayrağımızı gönderden almıştır. Çocuklar ve kadınlar kullanılarak provakatif maksatlı yapıldığı, sivil ölümlerin amaçlandığı ve böylelikle kitlesel eylemlere zemin hazırlanması istendiği değerlendirilen ve tahammül sınırlarını zorlayan bu tür eylemlere karşı serin kanlı davranılmaya gayret sarf edilmektedir.

Yüce Türk Ulusunun sembolü, her zerresi şehit kanıyla bezenmiş bağımsızlığımızın işareti Türk Bayrağına, hiç bir değerden nasibini almamış bir şahıs tarafından saldırıda bulunulmasını nefretle kınıyor, bu saldırıyı yapan kişinin bulunup gerekli cezanın verilmesinin takipçisi olunacağının ve hiçbir kişi veya grubun Şanlı Türk Bayrağını dalgalandığı gönderinden indiremeyeceğinin bilinmesi kamuoyuna saygıyla duyurulur.”[1]

Pes doğrusu! Ben Türkiye’nin Sevr’den bu yana bu kadar aciz duruma düştüğü/düşürüldüğü bir durumu hiç hatırlamıyorum. PKK’nın en yoğun saldırılarının yaşandığı 1990’lı yıllarda bile devlet ve Türk ordusu ona komuta eden hükümetler tarafından bu kadar acziyet ve atalet içerisine hiç düşürülmemişti. Sizin “egemenlik” ve “bağımsızlık” simgeniz (devlet olmanın iki asli unsuru) alaşağı edilecek ve siz bu durumu serinkanlılıkla karşılayacaksınız. Pes doğrusu!

Korkarım ki bunlar daha iyi günlerimiz. AKP iktidarda olduğu sürece, Türkiye’yi devlet olarak çok daha kötü, çok daha beter ve geri dönüşü imkansız günler beklemektedir. Hiç öyle pembe tablolar çizmeye, hükümetin sırtını sıvazlamaya çalışmayın. Bu gerçek, bu aymazlığı devam ettirdiğiniz sürece günü geldiğinde tokat gibi yüzünüze çarpılacak ve ne yazık ki o gün her şey için artık çok geç olacak...

 


[1] http://www.tsk.tr/3_basin_yayin_faaliyetleri/3_1_basin_aciklamalari/2014/ba_11.html, 9 Haziran 2014.

 

Doç. Dr. Bülent Şener

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display