Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün yaptığı açıklamada, Polonya’da düzenlenecek Holokost Kurbanlarını Anma Günü’ne katılacağını söyledi. Polonya’daki Auschwitz-Birkenau kampının kurtarılmasının 70.yıldönümü vesilesiyle düzenlenecek etkinliğe Çavuşoğlu ile birlikte Türkiye’deki Musevi cemaatine yöneticileri de iştirak edecek. Büyük çoğunluğu Yahudilerden oluşan 1,1 milyon kişinin öldürüldüğü Auschwitz-Birkenau kampları, 27 Ocak 1945’de kurtarılmıştı. BM tarafından 27 Ocak günü "Dünya Holokost Anma Günü" ilan edilmiş, 2005 yılında düzenlenen ilk törene Dışişleri Bakanı Abdullah Gül katılmıştı. (http://www.haberler.com/holokost-kurbanlarini-anma-gunu-6906325-haberi/) Meclis Başkanı Cemil Çiçek ise 2'nci Dünya Savaşı yıllarında Naziler tarafından katledilen 6 milyon Yahudi için Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da hafta başında düzenlenecek törenlere katılacak. Hükümete yakın kaynaklar, İsrail'in Filistin'e yönelik devlet terörünü sert açıklamalarla kınayan ve İsrail Başbakanı Netanyahu'ya üst perdeden tepki gösteren Ankara'nın bu tavrının İsrail halkı ve Musevi toplumuna yönelik olmadığını örnek adımlarla bir kez daha ortaya koyacağını savunmakta. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in sivilleri hedef alan saldırılarının ardından, İsrail yönetimiyle İsrail halkı ve Musevi toplumunu ayırmış ve şunları söylemişti: "Bizim İsrail halkıyla sorunumuz yok. Ülkemizdeki Musevi vatandaşlarımızla sorunumuz yok. İsrail'in yönetimiyle sorunumuz var. " (http://www.aksam.com.tr/siyaset/ankaradan-dunyaya-insanlik-dersi/haber-375477) AKP gömleğini üzerinden bir türlü çıkarmayan yetkililer ile hükümet üyelerinin İsrail’e yönelik ifadeleri ve anma etkinliklerine yaklaşımları ciddi çelişkiler barındırmaktadır. Öncelikle Ortadoğu’da (Suriye) ve Afrika’da (Mısır, Nijerya vs.) rejim muhaliflerine, ayrılıkçılara ve terör unsurlarına silah, finansman, eğitim, barınma ve tedavi desteği sağlayan, dolayısıyla yüzbinlerce masum sivilin kanının dökülmesine sebep olan yetkililerin holokost gününü anmaları en basit ifadeyle çifte standart olarak görülmektedir. Öte yandan Cumhurbaşkanı’nın “İsrail halkıyla değil İsrail yönetimiyle sorunumuz var” ifadesi de meşruiyetten uzaktır. Zira Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı, AKP ise hükümet görevini yürütmektedir. Her iki kurumun da resmi muhatapları İsrail Cumhurbaşkanı ve İsrail hükümetidir. Devletler ve resmi yöneticileri günümüzde uluslararası ilişkilerin başlıca aktörleri olmayı sürdürmektedirler. Dolayısıyla Erdoğan ve AKP hükümetinin, tıpkı Suriye’de olduğu gibi, İsrail yönetimine husumet besleyip, halkına sempati ile bakmasının, bu alanda hiçbir geçerliliği bulunmamaktadır.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
