29 Nisan 2025
21YYTE.ORG Fikir Tankı Cumhurbaşkanı Olacak Kişi Mirası Heba Etmiş Olabilir.

Cumhurbaşkanı Olacak Kişi Mirası Heba Etmiş Olabilir.

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Üçü genel olmak üzere oyunu artırarak üst üste sekiz seçim yarışını kazanan ve ülkesini yöneten Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerinde Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal Atatürk ile kıyaslanabilecek etkili tek lider. Yakın çevresini kapsayacak derinlikteki bir yolsuzluk skandalına rağmen Recep Tayyip Erdoğan, rakiplerine karşı çok açık bir şekilde kazandığı yerel seçim zaferinin de tasdik ettiği gibi hâlen Türkiye’nin en güçlü figürü. Mamafih, Erdoğan 21. yüzyıl Türkiye’si için yeni bir toplumsal sözleşme yaparak yeni cumhuriyetin kurucusu olabilme ve böylece Atatürk’ün gerçek rakibi olarak tarihe geçme fırsatını kaçırmış da olabilir. Görünüşe bakılırsa Erdoğan Türkler arasında birlik oluşturmak yerine, son bir yılda ülkeyi telafi edilemez bir şekilde böldü. Bugüne dek sergilediği kutuplaştırma taktiği, zayıf ve bölünmüş muhalefete karşı seçimlerde mucizeler yarattı. Ancak bu durum da Erdoğan’ın, Müslüman kimliğini de muhafaza ederek hukukun üstünlüğünü esas alan demokratik bir Türkiye kurma ve uzun süredir devam eden NATO üyeliğini askıda olan AB üyeliği ile pekiştirme gibi bir zamanlar koyduğu hedeflerini imkânsız hâle getirdi. Erdoğan iktidardaki ilk dönemini, Türkiye’yi, AB’nin demokratik hukuk standartları düzeyine getirecek siyasi reformların yanı sıra temel haklar ve hürriyetler ile azınlık haklarını güçlendirmeye adadı. Onun seçim zaferleriyle elde ettiği cesaret, 2007’de ordunun, 2008’de de yargının kendisini iktidardan düşürme girişimlerini bertaraf etti. Fırtınalı geçen ikinci dönemde ise ülkenin siyasi kaderi konusunda son sözü söyleyen generalleri sahneden indirmek için popülaritesini kullandı. 2011’de üçüncü dönemi yaklaşık yüzde 50 ile kazandığında, iktidarına karşı gelebilecek kimsenin olmadığını gördü. Heveslerini engelleyecek herhangi bir dengeleyici güç de yoktu. Ancak yasaklanan iki İslamcı partinin enkazı üzerine kurulan ve Avrupa’daki Hristiyan Demokratlarla benzerlik teşkil eden Adalet ve Kalkınma Partisi, bugüne dek isminin vaat ettiği şeylerin birçoğunu yerine getirdi. Yalnızca kişi başına düşen geliri önemli ölçüde artırmakla kalmadı aynı zamanda da Türkiye’nin fiziksel görünümünü değiştirecek yeni okullar, hastaneler, otoyollar ve demir yolları yaptı. Daha çok havaalanıyla daha çok iç hat uçuş imkânı sağladı. AKP, ayrıca Anadolu’da onlarca il ve ilçenin gelişimine katkı sağladı. Ekonomiyi daha entegre bir hâle getirirken 60 vilayeti doğal gaz ağına bağladı. "Anadolu Kaplanları" olarak bilinen yeni girişimciler büyük sanayicilere karşı büyümeye başladı. Erdoğan bütün bunlara ilaveten, şehirli Kemalist elitin dışladığı Anadolu insanına kimlik kazandırdı. Ülkenin zenginliklerinden pay almalarını sağladı. Seçilme imkânı bulunmayan partilere dağılmış sosyal demokratlar, liberaller ya da milliyetçiler değil yeni İslamcılar, sosyal adalet gündemini yakaladı. Ancak üçüncü dönemin başlamasının hemen sonrasında bir şeyler bozuldu. Hükûmet, AKP’nin yükselmesine yardımcı olduğu Anadolu burjuvazisini dahi endişelendirecek derecede gazetecileri tutuklama, ordu ve akademik çevredeki siyasi düşmanlarına karşı dava süreçlerini ihlal etme, daha önceki rakiplerine vergi müfettişleri gönderme ve ihale havuzları kurma gibi taktiklere başvurmaya başladı. AKP Meclisteki çoğunluğunu kullanarak eğitim ve internet kullanımına yönelik tartışmalı kanunları geçirdi. Yükselen muhalif sesleri de ülkeye yönelik komplo planladıkları gerekçesiyle diskalifiye etti. Erdoğan üçüncü döneminde, bir zamanlar iyi yağlanmış bir makine gibi işleyen siyaset makinesini baypas ederek mikro yönetim uyguluyor. Örneğin, hükûmet, iki yıl önce çocukların 10 yaşından itibaren imam-hatip okullarına gönderilebilmesine yönelik bir kanunu geçirdi. Bu yaş sınırı önceden 14 idi. Bu konu üzerinde üç yıldır çalışan bir düşünce kuruluşu görmezden gelindi. Hatta Millî Eğitim Bakanına dahi danışılmadı. 2011 yılı seçim kampanyası esnasında Erdoğan’ın üçüncü dönemin ötesinde bir şeyleri istediği zaten belliydi. Seçim afişlerinde, -Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin 100. yılı olan- 2023 yılı sihirli bir yıl olarak vurgulanıyordu. Danışmanları Erdoğan’ın yetkileri artırılmış doğrudan seçilen ilk cumhurbaşkanı olacağını açık bir şekilde dile getiriyorlardı. Oyların yüzde 44’ünü aldığı mart ayındaki seçim zaferi, bu olasılığın hâlâ sürdüğünü gösteriyor ama Erdoğan bölünmüş bir ülkenin cumhurbaşkanı olacak. Geçtiğimiz yaz, İstanbul’un merkezindeki Gezi Parkı’na yapılacak bir inşaat planının tetiklediği toplu gösteriler, AKP’nin yeşil alanlara müdahalesine olduğu kadar, özel ve toplumsal alana, sosyal ve kültürel alana müdahalesine karşı yapıldı. Erdoğan’ın, alkol kullanımına, kürtaj sınırlamasına dair mevzuat çıkarması ve kadınların kaç çocuk yapacaklarını söylemesi bunlardan bazıları. Şimdi ise Başbakan ile ABD’de yaşayan imam Fethullah Gülen’den ilham alan müphem hareket arasında bir güç mücadelesi patlak vermiş durumda. Hükûmet, yolsuzluk iddialarına cevaben binlerce polis ve çok sayıda yargı mensubunun görev yerlerinin değiştirilmesinin bir darbe girişimini durdurmaya yönelik olduğunu söylüyor. Başbakan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, “Gülenciler işlevsel güçleriyle devlet politikalarını yeniden yapılandırmak istiyorlar.” diyor. Erdoğan’ın ses kayıtlarında ve seçim meydanlarında sergilediği intikamcı üslup, sosyal hayatı da etkiledi. Muhaliflere ve azınlıklara yönelik nefret dili rutin olarak kullanılıyor. AKP müttefiki birinin dediği gibi: “Eğer Erdoğan tek kişilik bir gösteri tercih ederse yalnız kalır. Parti de bir zamanlar sahip olduğu dinamizmi kaybedip uzun süreli bir çöküşe başlar. (Kaynak:David Gardner,Financial Times,İngiltere,07 Mayıs 2014)
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *