29 Nisan 2025
21YYTE.ORG Fikir Tankı Düşman Olarak Görülen Almanya

Düşman Olarak Görülen Almanya

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan cumartesi günü Köln’deki konuşması sırasında, Federal Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in ismini ağzına aldığında salonda yuh sesleri yükseldi. Almanya Şansölyesi’ne karşı öfke patlaması bir tesadüf değil. Önde gelen Türk politikacılar, Erdoğan’ın başdanışmanı Yiğit Bulut ve hükûmet yanlısı basın yaklaşık bir yıldan beri hedefli bir şekilde Almanya’ya karşı düşmanlık besliyor. Erdoğan’ın Köln’e yaptığı ziyaret öncesinde Yeni Şafak adlı gazetenin “Almanya millî güvenliğimizi tehlikeye sokuyor.” şeklinde bir haberiyle bu durum zirveye ulaşmış oldu. İsrail ve ABD düşmanlığının Türkiye’de bir geçmişi var. İngiltere, Fransa, Ermenistan, Yunanistan, Kürtler ve Hristiyanlar bunların hepsi tarih kaynaklı geleneksel düşmanlar. Ancak oluşturulmak istenen Almanya düşmanlığı ise AKP’nin bir icadı. Türk halkına, Almanya karşı çıktığı için AB Türkiye’yi istemiyor şeklinde bir izlenim verilmeye çalışılıyor. Geleneksel olarak Almanya ile Türkiye, her zaman iyi ortak olmuştur ve birçok Türk, Almanya’ya oldukça itibar etmektedir. Ancak izlenen bu tutum devam ederse Türklerin zihinlerinde bu olgu kalıcı bir yer edinebilir. Bu söyleme yol açan neden ise bir yıl önce yaşanan Gezi Parkı olayları. Gezi parkı olayları ve eleştirmenlerin fiziksel ve hukuki şiddete maruz kalmaları şeklinde hükûmetin göstermiş olduğu tepkiler, AB’nin Türkiye’ye yönelik stratejisinde birtakım neticelere yol açtı. Yıllardır duraklayan üyelik müzakerelerinde yeni müzakere başlıklarının açılması öngörülüyordu. Ancak Avrupa, birden frene bastı. Özellikle Almanya bunun böyle olması hususunda diretiyor. Ankara açılması ümit edilen yeni müzakere başlığının Şansölye Angela Merkel’in karşı çıkmasıyla yeniden engelleneceğinden korkuyor. Müzakereler doğru dürüst bir şekilde yürümüyor ve yeni müzakere başlıklarının açılması yönünde de pek fazla bir ümit yok. Gezi Parkı gösterilerinin ardından basın, düşünce ve toplanma özgürlüğü gibi Avrupa’nın temel değerleri zedelendi. Buna bir de aralık ayında ortaya çıkan yolsuzluk skandalı ve hükûmetin kendisini hukuki neticelerden korumak adına hukuk devletinin altını oyması da eklendi. Bunun yanı sıra mart ayındaki yerel seçimlerde Ankara’da seçim sonuçlarının AKP’den yana değişmesine yol açan birtakım düzensizlikler yaşandı. Basın özgürlüğü, hukuk devleti, bağımsız ve adaletli seçimler, işte bütün bunlar Kopenhag Kriterleri'nin temel sütunlarını oluşturan – sarsılmaya başlayan- dört ana kriter. Dördüncüsü ise serbest piyasa ekonomisi... Türkiye’de serbest piyasa ekonomisi akraba kayırıcılığı olarak algılanılıyor. Bu şartlar altında AB içinde şu sıralar katılım müzakerelerinin hızlandırılması yerine daha ziyade askıya alınmasından söz ediliyor. Ankara’nın AB adaylığının hüsranla sonuçlanması durumunda bir günah keçisine ihtiyacı var. Bu da Almanya olacaktır. Her şey geçen yılın yaz aylarında başladı; üst düzey AKP yetkilileri, Almanya’nın, İstanbul’da inşa edilmesi planlanan dev havaalanını, Frankfurt havaalanı değerini yitireceğinden engellemeye çalıştığını belirtti. AB Bakanı Egemen Bağış da Angela Merkel’i Türkiye ile ters düşmesi durumunda gücünü yitireceği konusunda uyarmıştı. Erdoğan da Köln’de buna benzer bir şekilde konuştu; sadece Almanya Şansölyesi değil, aynı zamanda Erdoğan’ı Türkiye’deki “kibirli grupların” kışkırtıcısı ve müttefiki olarak adlandıran “Alman medyası” da yuhalandı. Özellikle de Der Spiegel muhabiri Hasnain Kazım bundan nasibini aldı. Erdoğan, Kazım’ın ismini zikretmeksizin “cehenneme gitmesini arzulayan” bir muhabirden söz etti ve bahsi geçen bu muhabirin de büyük olasılıkla cehennemin yolunu bildiği eklemesinde bulundu. Hasnain Kazım, Erdoğan’ın onları kışkırtması sonrasında Başbakan’ı dinlemeye gelen insanlar tarafından yuhalandı. Ancak Erdoğan’ın cehenneme gitmesini isteyen aslında Kazım değil, on gün önce Soma’da meydana gelen maden kazasında hayatta kalan bir madenciydi. Mevzu bahis bu muhabir söz konusu tarihten bu yana da yoğun baskı görüyor ve ölüm tehditleri alıyor. Öyle ki çalıştığı gazete, Türkiye’den ayrılmasını uygun gördü. Federal hükûmetin Türk yönetiminin Alman bir muhabire yönelik baskısına ilişkin henüz tek kelime açıklamada bulunmaması tam anlamıyla bir skandal. Aynı şey Amerikalı bir muhabirin başına gelmiş olsaydı eğer Washington, buna kesinlikle tepki gösterirdi. Başka bir açıdan bakıldığında Almanya belki gerçekten de Erdoğan’ın otoriter toplum projesi adına bir “tehlike” arz edebilir. Türkiye’nin bu anlamda buradan esinlendiği çok nokta var. Türk vatandaşlar Köln Lanxess Arena önünde Erdoğan’ı protesto etti. Protesto edenler, onu alkışlayanlara kıyasla sayı olarak çok daha fazlaydı. Erdoğan’ın Almanya’da çok yandaşa sahip olduğu bir gerçek. Ancak her geçen gün biraz daha fazla insan, Almanya’dan olumlu yönde etkileniyor ve Türkiye’de de hukuk devleti ile düşünce özgürlüğü gibi değer yargıların var olmasını istiyor. Erdoğan ise bir kez daha -Almanya’ya ruhen daha da yakın bağlanılmasına engel olabilmek adına da- Almanya’da yaşayan Türklerin asimile olmamalarını talep etti. Erdoğan karşıtlarının ellerinde tuttukları pankartlarda “Tayyip’in olmadığı bir Türkiye” sloganı yer alıyordu. Erdoğan konuşmasında böyle bir Türkiye’nin bir süre sonra olacağı sinyalini vererek, “Recep Tayyip Erdoğan ölümlüdür. Er ya da geç ölümü tadacaktır, ne erken ne de daha geç. Ama Türkiye Cumhuriyeti hedeflerinde ilerleyecektir.” şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu, aslında bir zamanlar kendisiyle ilgili benzer açıklamalarda bulunan Türk Devleti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten bir alıntıydı. Erdoğan’ın kendisini Atatürk ile aynı kefede görüyor olması da söz konusu alıntının yorumuyla ilgilidir. Ayrıca bu, tıpkı Atatürk’te olduğu gibi Erdoğan'ı da ancak ölümün iktidardan ayıracağı anlamına geliyor. (Kaynak:Boris Kalnoky,Die Welt-Internet,Almanya,26 Mayıs 2014)
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *