29 Nisan 2025
21YYTE.ORG Fikir Tankı İRAN İLE TÜRKİYE... “DÜŞMAN-DOST” EKSENİ

İRAN İLE TÜRKİYE... “DÜŞMAN-DOST” EKSENİ

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Tarih ile coğrafya bir araya geldiğinde ve bunlara iki ülkenin demografik yapısı eklendiğinde birbirlerinin kaderi ve hatta daha da fazlası hâline geldiklerine dair bir kuşku kalmıyor. Türkiye ile İran arasında da buna benzer bir ilişki var. Böyle oldukları için de her birinin diğeri ile olan ilişkisi, asırlar boyunca onları bir araya getiren ve uzaklaştıran süreçler üzerinde çalışmayı hak ediyor. Zira krizlerle dolu bir bölgede var olan Osmanlı ve Safevi İmparatorluklarının mirasçıları olan bu iki ülkenin dostluğu ve husumetinin, coğrafi çevreleri üzerinde her zaman bir etkisi olmuştur. Suriye krizi, geçen üç yıl boyunca Türkiye ile İran arasındaki ihtilafın durağı oldu ama yine de bu ihtilaf, onları ayrılık noktasına getirmedi. Hatta Tahran ile Ankara imkân oldukça kaçırılanların serbest kalmasını sağlamak ve Suriye sahnesinde pek bir şey değiştirmese de sivri köşeleri yontmak için iş birliği yaptı. Böylece bu konudaki ihtilafa rağmen minimum düzeyde de olsa bir uyum hep var oldu. İran, Esad rejimini istiyor ve vadesi dolana kadar elinden geldiğince destekleyecek. Türkiye ise kapılarını, Suriyeli ve Suriyeli olmayan teröristlere açıyor ki eski müttefikiyle savaşabilsinler. Türkiye, rejime karşı ölümüne hamle yapıyor. Oysa krizin ilk aylarında en az zararla çıkabilmek için rejimi ikna etmeye çalışmış ama olmamıştı. Bu da en yakın dostları Esad ile olan ilişkilerinde Türkleri kışkırttı ve altı ay süren görüşmelerin ve denemelerin ardından Esad, birinci düşmana dönüştü. Böylece taraflar medya üzerinden birbirleriyle savaşa başladı ve akla gelen her şeyi birbirlerine söylediler. Suriye krizinin şiddetine ve İranlılar için sahip olduğu stratejik öneme rağmen Türkiye’nin tutumu, Ankara ile ilişkinin temelini vurmadı. Kuşkusuz biraz sıkıntı oldu ama iki ülkenin ilişkilerini doğrudan etkilemedi ve güvenlik alanındaki koordinasyon mümkün olduğunca sürdü, ticari alışveriş ve ekonomik iş birliği devam etti. Tahran üzerindeki yaptırımlar duvarında Türkiye-İran kara delikleri açıldı ve bu da İran üzerindeki baskıların hafiflemesine yardım etti. Fakat bu aynı zamanda İslamcı Erdoğan hükûmeti için medya ve siyaset cehenneminin kapılarını açan mevzunun ta kendisi oldu. Tahran kulislerini bilenlere, İran’ın, bir taraftan Türkiye ile stratejik bir ilişki kurarken diğer taraftan Türkiye’nin hasmı Şam ile kurduğu benzer ilişki arasında nasıl denge kurduğunu sorduğunuzda bunu pek tuhaf karşılamıyorlar. Onun yerine bu iki konunun birbirine bağlanmasının zihinleri bu kadar meşgul etmesini tuhaf buluyorlar. Bunlar, tarihte bir az geriye gittiklerinde -yani Suriye krizi öncesinde Irak’ta neredeyse her gün bombalar patlarken, ki el Kaide örgütünün bir kısmı Amerikalılarla savaşmak için Suriye’den veya Suriye sınırları üzerinde giriyor, hatta bunların bir kısmı canlı bomba olup Tahran’ın desteklediği Irak hükûmet ile savaşıyordu- Suriye ile İran arasındaki stratejik ilişkilerin bundan etkilenip etkilenmediğini soruyorlar ve cevabı yine kendileri veriyorlar. Kesinlik hayır! Türkiye ile ilişkilerde, Türkiye ile İran’ın özelliklerine bağlı pek çok detay var. Herkesin bildiği gibi İran, siyasi İslam'ın bölgesel anlamdaki en önemli tecellilerinden biri. Öyle ki İran, kendisini siyasi İslam'ın mızrak başı olarak görüyor ve İran rejiminin temeli olan Velayet-i Fakih rejiminin, siyasi İslam’ın 20 ve 21. yüzyıldaki en büyük başarısı olduğuna inanıyor. İslami İran için Adalet ve Kalkınma Partisi, birkaç sebepten ötürü önemli bir müttefik. Adalet ve Kalkınma Partisi öncelikle İslamcı eğilimleri olan bir parti ve bu durum, Türk toplumuna dinî ibadet ve türban özgürlüğü getirdi. İkinci sebep ise bu hükûmetin, iktidarı boyunca İsrail-Türkiye iş birliğini oldukça sınırlamış -bu ilişkiler Adalet ve Kalkınma Partisi öncesi dönemde doruğa ulaşmıştı- olmasıydı. Buraya kadar saydıklarımız, İranlıların Türkiye ile ilişkilerini açıklamak için yeterli olacaktır. Bu ilişkiler öyle bir noktaya geldi ki İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü kameraların önünde açıkça Erdoğan’ın bir sonraki İran ziyaretinin yeni bir sayfa açacağını söyledi. Buradan Tahran ile Ankara’nın, detaylar üzerindeki uzlaşmada ileri bir seviyeye ulaştıkları ve ortak ilgi konusu olan meseleler üzerinde koordinasyona başlayacakları anlaşılıyor. Bu noktada da tekrar Suriye’ye dönüyoruz. Mısır’da İhvan rejiminin düşmesi, Körfez ile ilişkilerin büyük oranda bozulması ve Suriye’de neler olacağının bilinmiyor olması sebebiyle Türkiye’nin bir çeşit bölgesel yalnızlık yaşadığı kimse için gizli bir durum değil. İran da Suudi Arabistan ile ilişkilerinin bozulması ve Irak ile Amman dışında Arap çevresiyle ilişkilerinin oldukça normal bir seviyeye inmesinin ardından bölgede Sünni bir ortağa ihtiyaç duyuyor. Ortaklık burada sadece Türkiye anlamına gelmiyor ve aynı zamanda Türkiye’nin çevresinde oluşan veya Türkiye’nin de etkilendiği hareketler anlamına geliyor. Bu hareketlerin bazıları esasen oradan veya buradan İran ile kurulan köprülerle başladı ve bu durum, İran rejimine düşmanlık güden rejimleri rahatsız etti. Özetle bölgede yeni bir eksen üretme çabaları var. Bu, üyeleri için gerekli düşmanları için ise tehlikeli bir eksen. Bu eksen, detaylarda farklı olsa da hedefinde birleşiyor. İşin, henüz başı ve engeller çok fazla ama başta duranlar yani Türkiye ve İran, parçaları toplamaktan ve çatlakları kapatmaktan kaçış olmadığının farkında çünkü diğer alternatif, herkes için çok sert olacaktır. (Kaynak:Ali Haşim,El Safir,Lübnan,13 Ocak 2014)
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *