
Sadece Irak'ta değil Suriye ve Türkiye'de yaşayan Hristiyanlar da giderek artan kin ve saldırıya maruz kaldığını düşünüyor. Çok sayıdaki doğu ülkesinde yaşayan Hristiyan cemaatleri dağılıyor. İnançlı insanlar kaçmak istiyor ama onlar Batı'da da istenmiyorlar.
İstanbul Arnavutköy'deki gibi çan seslerini duymak istisnai bir durum çünkü Boğaziçi’ndeki Hristiyanların sayısı giderek azalıyor. 90 yıl önce Cumhuriyet kurulduğunda sadece İstanbul'da 120 bin Hristiyan yaşarken, günümüzde sayıları ülke çapında 100 bini geçmiyor. 50'li ve 60'lı yıllardaki gibi Hristiyanlara karşı taşkınlıklar artık yaşanmıyor ama Hristiyanlar günümüzde dahi kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak görüyor ve İstanbul Alman Protestan kilisesi Rahibesi Ulla August'a göre sürekli o bildik ayrımcılığa maruz kalıyorlar.
August, "Kimliklerdeki din hanesi bir tür ayırımcılık. Biz azınlığız. 1923'te sadece İstanbul'daki sayımız toplam nüfusun yüzde 20'si iken, şimdi Türkiye'deki toplam Hristiyan cemaatinin nüfusa oranı sadece yüzde 0,15" diyor.
Türkiye'deki Hristiyan kiliseleri ihmal ediliyor. Bu kiliseler ne arazi alabiliyor ne de cemaat için bankada hesap açtırabiliyor. Kiliselerin tüzel kişiliği yok. Bugüne kadar buradaki üç kilisenin -Rum-Ortodoks, Ermeni-Apostolik ve Süryani-Ortodoks kiliselerinin- bu güne kadar yeni teolog yetiştirme imkânı yok. Geçtiğimiz yıllarda münferit olaylarla da olsa Hristiyanlar öldürüldüğünden, olay, "Hristiyanların takibi" gibi kelimelerle tarif ediliyor.
August, "Bence, bazı münferit olaylardan hareketle gerçek anlamda takibin olduğunu söyleyebiliriz. Malatya'daki cinayetlerde, Piskopos Padovese cinayetinde olduğu gibi" diyor. August, Boğaziçi’ndeki Hristiyanların durumunda uzun bir süre köklü bir değişikliğin olmayacağı kanısını taşısa da Hristiyanların bundan böyle de Anadolu'da yaşamasını umuyor.
--Hristiyanların Takibi Kavramı Konusundaki Tartışma--
Hristiyanların Türkiye'deki durumunu uzun bir süredir takip eden isimlerden birsi de CDU/CSU Federal Meclis Grup Başkanı Volker Kauder. Kauder, İslam kültürlerindeki Hristiyanların durumunun zor olduğuna dikkat çekiyor.
Kauder, "Türkiye'deki Hristiyanların durumunun Nijerya'dakilerle uzaktan yakından ilgisi olmamakla birlikte, Türkiye'de din özgürlüğü güvence altına alınmış değil" diyor.
Kauder, Şarkta yaşayan Hrisitiyan azınlığın, çoğunlukta olan İslam toplumuyla aynı haklara sahip olmadığı, bunun sonucunda sosyal ayırımcılığın, artan göçün ve ülkede yaşayan Hristiyanların daha da güçsüzleştiğinin görüldüğünü belirtiyor.
Kauder, "Hristiyanların takibi ve bastırılması yeni bir olgu değil. Kiliseler dahi uzun yıllar bu konuda suskunluğunu sürdürdü ama şimdilerde bu konuda daha fazla haber yapılıyor" diyor.
Volker Kauder'in yaptığı gibi Hristiyanların Doğu’daki ülkelerinin tümünde takibata uğradığını söyleyebilir miyiz? Orta Doğu'daki tüm Hristiyanların yaşamlarından kaygı duyması gerekir mi? Bu konudaki düşünceler birbirinden ayrılıyor. BM Din ve İnanç Özgürlüğü Raportörü Heiner Bielefeld, "Hristiyan takibatı" kavramının çok dikkatli kullanılmasını, hattâ önce olaya dikkatlice bakılıp sonra soruların sorulmasının daha doğru olacağı kanısında.
Bielefeld'e göre, "Bunlar ne tür takip, ne tür sıkıntılar? Bu sıkıntılar devletten mi, yoksa toplumdan mı kaynaklanıyor? Ayak takımının şiddeti mi, yoksa yapısal şiddet mi? Hukuki temellere dayanan şiddet mi, yoksa anarşi mi? Birbiri ile rekabet içerisinde olan gruplardan mı kaynaklanıyor? Gibi soruların sorulması gerek. Zaman zaman nasıl ki Myanmar'da onbinlerce Müslüman kovuluyorsa, aynı şekilde Hristiyan takibatından söz edilebilir.”
(Kaynak:Ulrich Pick,Deutschlandradio,Almanya,02 Mart 2014)
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *