
Başbakan Erdoğan'ın "büyük on" yılı sona yaklaşıyor. Mart ayı sonunda Türkiye'de yerel seçimler yapılacak. Bu seçimler genelde iktidar partilerinin veya koalisyonların kendi gücünü göstermesi için bir araç olarak görülür ve özel bir anlam taşımazdı. Ancak 2014 yılında belediye başkanlıkları için yapılacak bu seçimde ülkenin kaderi belli olacak. AK Parti iktidarının yönetime geldiği günden sonra, bugün Türkiye siyasi kriz çizgisine geldi.
Türkiye'de şu anda yaşananları tarif etmek için en uygun kavram olarak Kur’an'da geçen “fitne" sözcüğünü kullanmak mümkün. Fitne, Müslümanlar arasında ayrılığın ve bölünmenin ortaya çıkması anlamına geliyor. Mevcut tabloda görünen durum şöyle: Erdoğan'ın hataları iktidar partisi içinde Erdoğan'ı destekleyenlerle, ABD'de yaşayan din adamı Fethullah Gülen'i destekleyenler arasında bölünmeye neden oldu. Tarafların sonuna kadar savaşacakları düşünülüyor.
AK Partinin iktidarda olduğu 12 sene boyunca Türkiye köklü bir dönüşüm geçirdi. İstikrarsız ekonomisi, sürekli baş gösteren siyasi krizleri, yüzde 60'lık yıllık enflasyonu ve on yılda bir tekrarlanan askerî darbelerle geri kalmış bir ülke görüntüsünden sıyrılan Türkiye, bölgesel lider konumuna yükseldi. Askeri-laik eski elitlerin yerini ılımlı İslamcı elitlerin alması ülke ekonomisi üzerinde olumlu bir etki oluşturdu. Kişi başına düşen gelir ve turist oranları bu süre içinde üç kat, ihracat ise beş kat artış gösterdi.
Parlak ekonomik başarılar Türkiye'nin yeni elitlerini de dönüştürdü. Para bu insanları gevşetti ve yolsuzluğa karşı duyarsızlaşmalarına sebep oldu. Elitin üst kesimi ve Erdoğan'ın kendisi ise hiç bir eleştiriye tahammül gösteremez oldu.
2013 yılında Taksim'deki Gezi Parkı’nın yıkılmasına karşı çıkan göstericiler sert bir şekilde dağıtıldı. Erdoğan bu tür gösterilere karşı olduğunu söyledi. İktidar partisinin puanı hızlı bir şekilde düşmeye başladı. Gülen cemaati muhtemelen bu dönemde iktidarı bölme kararı aldı.
17 Aralık 2013 günü başlayan yolsuzluk operasyonu ve İnternet’te yayınlanan ses kayıtlarından sonra iki İslamcı kanadın bundan sonra ebediyen düşman olacakları anlaşıldı.
Türkiye için kararı anı 30 Mart günü yapılacak seçimler olacak. Eğer Erdoğan CHP'den daha az oy alırsa, kendisinin ifade ettiği üzere istifa etmek zorunda kalacak. Bu da AK Partiyi Millî Görüş yanlıları ile cemaat yanlıları arasında bölecek bir gelişme olacak. Ancak bu senaryonun gerçekleşme ihtimali şimdilik zayıf görünüyor. AK Partinin oylarında bir düşüş yaşandığı doğru ancak buna rağmen rakiplerinden yüzde 15 oranında daha fazla oy alması bekleniyor.
Erdoğan seçimleri kazanmayı başarırsa bu durumda da iki ihtimalden söz edilebilir.
Birincisi ihtimalde seçimler sakin geçer ve bütün partiler seçim sonuçlarını kabullenir. O zaman Erdoğan başta Gülen cemaati olmak üzere siyasi karşıtlarını yok etmek için büyük bir kampanya başlatacaktır. Erdoğan Gülen'i vatan hainliği ve paralel devlet kurmakla suçluyor. Cemaat mensuplarının Türkiye'de ekonomik gücü de göz önüne alındığında böyle bir durumda cemaat sermayesinin ülkeden kaçması ve zaten zor durumda olan ekonominin daha da sıkıntıya düşmesi ihtimali var.
İkinci ihtimal ise bugüne kadar Türkiye'de hiç yaşanmadı. Ancak bugünkü sahnede gerçekleşme ihtimali yüksek görünüyor. Buna göre yenilgiye uğrayan muhalefet partileri seçimde hile yapıldığı gerekçesiyle halkı sokak gösterilerine çağırabilir. Milyonlarca İstanbullu bu çağrıya cevap verebilir ve fiili karşı koyma sürecine doğru gidilebilir. Böyle bir senaryo iktidar partisi için kesin mağlubiyet anlamına gelecektir.
Gezi Parkı olaylarındaki küçük çatışmalar bile iktidarın puanını düşürmek için yeterli olduysa, milyonlarca protestocuya karşı bir şey yapmak mümkün olmayacaktır. Erdoğan'ın desteklediği Arap baharı bu defa kendisine karşı yönelecektir. Böyle bir süreçte Erdoğan'ın iktidarını korumak için bir tek yolu kalıyor. O da, 1970'lerde Marksist eylemcileri dağıtmakla görevli Akıncı birliklerini yönettiği günlerdeki tecrübesine geri dönerek yandaşlarını sokağa dökmek. Ancak Erdoğan yandaşlarının sokağa çıkması, kitlesel kan dökülmesiyle sonuçlanacaktır. Bundan sonra ise ülkede, Ukrayna, Suriye veya Mısır senaryolarından biri yaşanacaktır.
Her hâlükârda Türkiye'yi, yeni başlayan 21.yüzyılın en zor senesi bekliyor. Tek umut, Türk siyasetçilerin bilgece davranarak müzakere masasına oturmaları ve sorunlarını konuşarak anlaşma yolunu tercih ederek ülkenin kanlı bir iç çatışmaya sürüklenmesinin önüne geçmeleridir.
(Kaynak:Aleksandr Sotniçenko, İzvestiya,Rusya,25 Mart 2014)
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *