21. Yüzyıl Dergisi Ocak Sayısı Çıktı

Türk Milleti 

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ*

 

Uzun bir süreden buyana Türk milletinin varlığına, tarihine ve kültürüne yapılan saldırılar, içinden geçtiğimiz dönemde yeni bir aşamaya ulaştı. Prof. Dr. Yasin Aktay tarafından dile getirilen “Türk ırkı yoktur” şeklindeki görüş, aslında zamanın ruhunun kristalleşmiş ifadesidir. Prof. Dr. Aktay şöyle demektedir: “Sonuçta milletin ne olduğu, siyasilerin kararı ile içeriği doldurulan bir şeydir. Milletin içeriği, muhtevası, tanımı o siyasiler tarafından yapılmış sonuçta. Sana demişler ki, sen Türk’sün. Ne demek Türklük? İşte Orta Asya’dan gelmiş. Türk dediğin bir sentezdir zaten. Türk diye bir ırk yok.”  Bu paragrafın analizinden çıkan Türkiye Cumhuriyeti kurulur iken Türk olduğumuza Atatürk’ün karar verdiğidir. Bu yaklaşımın 19. yüzyılda “Türk milleti diye bir millet yoktur” diyen Albert Sorel’in ve 20. yüzyılda “Türk milleti yapay bir millettir” diyen Udo Steinbach’ın yaklaşımından hiçbir farkı yoktur.

Aslında sol gelenekten gelen aydınların bir bölümü de yukarı da savunulan teze destek oluşturacak çok garip bir hipotezi kesin gerçek olarak kabul etmişlerdir. Bu aydınlar hipotezlerini özetle şöyle ifade ediyorlar: “Anadolu’da Türkler geldiği zaman 10 milyon Helenleşmiş/Rumlaşmış Hitit, Kimmer, Lidya, Frig ve diğer Anadolu halkları yaşıyordu. Anadolu’ya gelen sadece 500 bin Türkmendi. 500 bin Türkmen, 10 milyon Rumca konuşan Anadolulu’nun yüzde 80’ini 200 sene içinde Müslümanlaştırdı ve Türkçe öğretti. Böylece Anadolu’da yeni bir Türk milleti ortaya çıktı.”

Türkiye’nin, farklı etnik yapıları bir araya getiren mozaik bir toplum olduğu, Türklerin zaten Anadolu’da hiçbir zaman çoğunluğa sahip olmadıkları, Anadolu’da Anadolu’nun yerlileri (bunlar kimler ise) ile Türkistan’dan gelen Türklerin karışması sonucunda yeni bir milletin ortaya çıktığına dair birçok, bilimsel olmaktan uzak, ideolojik savaş mahsulü olan fikir ne yazık ki, bir kısım iyi niyetli aydınımız tarafından dahi kabul edilmektedir.

Bu hipotezden çıkması gereken ilk sonuç, nüfus dengesinin 20’ye 1 oranında Türkmenlerin aleyhinde olduğudur. Her Türkmen 20 Hıristiyan Anadolulu’yu kontrol altında tutmak, bu arada baskı ile dinini ve dilini değiştirmeye zorlamak zorundaydı. Üstelik 500 bin Türkmen bunu yaparken 1094’ten başlayıp 1270’e kadar devam eden Haçlı Seferleri’ne rağmen Anadolu’da tutunmuş, Anadolu’nun yerli halklarının gelen dindaşları ile işbirliği yaparak kendilerinden 20 kat daha az olan Türkleri yok etmesini engellemişlerdir. Durum gerçekten böyle midir?

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Amerika’nın Sabırlı Stratejisi: Orta Doğu ve Uzak Doğu

 

Hasan KÖNİ*

 

 

Amerika’nın Suriye’de diktatoryal bir rejim olan Esat rejimine karşı Suriye halkının demokratik ayaklanmasını silahlı çatışmaya çevirmesi, kendisinin daha önceki savaş giderlerinin ağırlığı  nedeniyle  müttefiklerine vekaleten çatışmaların ağırlığını yüklemesi, belki Suriye’de gerçek bir demokrasiye varacak gelişmeleri önlediği gibi, müttefiklerinin üzerine ağır yükler getirmiştir. Daha da ötesi bazı Arap müttefiklerinin mali yardımıyla dünyanın her tarafından gelen Cihatçı grupların El Kaide’ye bağlı, Suriye ve Irak’tan sonra eski Abbasi İmparatorluğu’na benzeyen emeller taşıyan bir yapının oluşmasında ve Batılı ülkelere saldırmasından korkulmasında Amerikan stratejisinin   önemli bir rolü olduğu söylenebilir.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

2013 Yılı Biterken Dünya ve Türkiye Ekonomisi:

2014 Yılı Beklentileri Işığında

2014-2016 Orta Vadeli Programın 

Piyasalar ve Reel Sektöre Olası Etkileri

 

Niyazi ERDOĞAN*

 

 

Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan finansal dalgalanmalar, bu ülkelerdeki kırılganlıkların boyutlarını değerlendirme fırsatı vermiştir. ABD kaynaklı finansal bağımlılığın yarattığı dalgalanmalar, dünyayı ve daha çok gelişmekte olan ülkeleri etkilemeye devam etmekte, ülkelerin yapısal özelliklerine göre farklılaşan biçimlerde büyümede hız kesmekte, riskler artmakta kurlarda ve faizlerde süratli yükselmeler görülmekte, diğer ekonomik göstergeler de sıkıntılı bir döneme girildiğini göstermektedir.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

“Bunu Bize Kim Yaptı?”

İskender ÖKSÜZ*

 

İktidar cephesi tek ağız, tek yürek hâlinde global finans çevrelerini suçluyor. Bir kısmı İngiltere diyor, bir kısmı Amerika. Bunun arkasında ulus devletlerle uluslararası kapitalizmin mücadelesi var diyenler de mevcut. Tam ifade edilmiyor ama bunların da önünde --yoksa arkasında mıydı-- “cemaat” var. Muhalefet cephesi de aynı fikirde. Sevdiğim ve hemşehrim olan bir yazar -övünmek gibi olmasın ben de İzmirliyim- bugünkü köşe yazısını bedavaya getirmiş: “Lâfı eğip bükmeyelim... Okyanus ötesi yönetime el koydu.” Yazının tamamı bu kadar.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki Gelişmeler

 

Ali Bilgin VARLIK*

 

1887'de başlayan 73 yıllık Fransız sömürgesinin ardından, 1960'ta sözde bağımsızlığını elde eden ülke, istikrarsızlıkların, yoksulluğun, dışa bağımlılığın, yolsuzluk ve talanların yaşandığı; etnik ve dinsel sosyal yapılar üzerinden, herkesin herkesle çatıştığı; kitlesel ölümlerin ve ağır insan hakları ihlallerinin gerçekleştiği, doğal kaynakların bölüşümü mücadelelerine sahne olmuştur. Ülkede yaşana son istikrarsızlık dalgası, BM Güvenlik Konseyi’nin, Afrika Birliği ve Fransa'nın liderliğinde, BM kapsamında bir uluslararası gücün kurulmasına yetki verdiği, 5 Aralık 2013 tarih ve 2127 sayılı kararıyla, yeni bir boyut kazanmıştır.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Selefi Network ve El-Kaide

 

Hilmi DEMİR*

 

İhavu’l-Muslimîn, Hamas, el-Kaide, bir çok örgüt bilinmekle birlikte Selefilik Türk kamuoyunda çok fazla konuşulan bir mevzu olamamıştı. Bunda Selefiliğin müstakil bir örgüt olmaktan daha çok bir düşünce, bir sosyal hareket, teolojik bir mezhep olarak görülmesinin önemli payı bulunmaktadır. Bununla birlikte özellikle Mısırda en-Nur partisi, Suriye’de el-Nusra cephesi ve elbette el-Kaide örgütünün Selefilikle bağı bir sosyal hareket ya dini bir mezhepten daha öte bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Bu nedenle ben Selefiliğin dini bir mezhep, fırka ya da sosyal bir hareket veya siyasal bir örgüt olarak üç farklı şekilde yapılanmış, değişim ve dönüşüme uğrayarak bir network/ağ kurabilmiş bir yapı olduğu iddiasını dile getirmeyi uygun görüyorum. Bu aslında İslamcı hareketlerin devlet gibi formel örgütlü yapılar olarak konumlanmak yerine hem informel hem de formel ve esnek örgütlü yapılar olarak konumlanmayı seçmelerinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla Sünnilik içinde öncelikle dini bir mezhep, fırka olarak doğan Vehhabiliğin Sosyal bir hareketten militarist bir örgüte doğru evrilirken kitapevleri, okullar, yardım örgütleri ve milis kuvvetleriyle oldukça geniş bir ağa kavuştuğunu görmezden gelemeyiz. Bu nedenle Selefilik bu gün ne yalnızca dini bir mezhep ne de siyasi bir örgüttür, bunları da içeren bir network/ağla karşı karşıya olduğumuzun görülmesi gerekir. Network/ağ kavramını bir birinden özerk, esnek, formel ya da informel örgütsel yapıların birbirine bağlanmasıyla oluşan ortam için kullandığımı baştan söyleyeyim. Hatta bu gün Sünnilik içindeki en güçlü ağı konuştuğumuzu söylesem abartmış olmam.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

 

Türkoloji Eleştiri

Türkiye Türkolojisinin Temel Sorunları

 

Kemal ÜÇÜNCÜ*

 

Bilgi teknolojisi, bilişim, haberleşme, eğitim alanlarında köklü devrimler yapmaktadır. Bunun için Türklük biliminin farklı alanlarında çalışanların, kendilerini ve alanlarını buna hazırlamaları gerekmektedir. Bu sebeple bilişim imkânlarını mutlaka üst düzeyde kullanmaları lazımdır. Bilimsel ihtisasın dar bakış açısından disiplinler arası bir bakış açısına sıçrayacak donanım ve eğitimlere yönelmek gerekmektedir.

 

1991 yılında SSCB’nin dağılmasının ardından Türk coğrafyası kolay ulaşılabilir, malzeme temin edilebilir, karşılıklı olarak çalışmalardan yaralanılabilir bir atmosfer oluşturmuştur. Türk dünyasındaki bu yeniden yapılanma sürecinde imkân ve fırsatlar kadar sorunlar da ortaya çıkmıştır. Tabiî Türklük biliminin bu sorunları yalnızca dünyanın yeniden şekillendiği 1990’lara ait değildir. Bunların bir kısmı eskiden beri devam edegelen sorunlar, bir kısmı eğitim ve kültürel politikaların değişmesi sonucu ortaya çıkan sorunlardır.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Sıra Dışı Bir Kavas: “Çiçero”

 

Mehmet TUZCU*

 

İkinci Dünya Savaşı, 1943 yılında tüm hızıyla devam etmektedir. Çatışma alanlarıyla kuşatılmış olan Türkiye ise, bir yandan sınırlarına dayanan Almanya’nın olası bir işgal hareketini nasıl engelleyebileceğini düşünürken, diğer yandan Müttefik Devletler’in, savaşa katılması yönündeki baskılarına direnmektedir. Böyle bir konjonktürde, 26 Ekim 1943’te Ankara’daki Almanya Büyükelçiliği’ne gelen ilginç bir şahıs, “ticari ataşe” olarak bilinen istihbaratçı Ludwig Moyzisch’in karşısına çıkar. Moyzisch’in tarifine göre ellili yaşlarında, kısa boylu, uzun alınlı, arkaya doğru taranmış kalın siyah saçları olan ve son derece tedirgin davranışlar sergileyen şahıs, kendisini İngiltere büyükelçisinin kavası olarak tanıtır. İddiasına göre elinde İngiliz planlarına dair çok önemli belgelerin fotoğrafları vardır ve bunları paylaşmak için bir anlaşma önerir.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Bilirkişi Görüşü

 

Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanvekili ve Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Türk Grubu Üyesi Sayın Haluk ÖZDALGA ve TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü ve Avrupa Birliği Temsilcisi Sayın Dr. Bahadır KALEAĞASI; Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini, kriz etkisindeki Avrupa bütünleşmesini, Gümrük Birliği tartışmalarını, iş dünyasının ilişkilere bakışını ve Türkiye ile Avrupa Birliği için alternatif bir ilişki tipinin olup olamayacağını 21. Yüzyıl Dergisi’ne değerlendirdiler. 

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

Geri Kabul Antlaşması Muz mudur?

 

Harun GÜMRÜKÇÜ*

 

Geçtiğimiz haftalarda kamuoyumuz “Vizesiz AB’ye giriş müjdesiyle” çalkalandı.  Görsel ve diğer yayın organları konuyu enine boyuna irdelemeden müjde iletme yarışı içine girdiler. Bilim dünyası da bir iki çatlak(!) ses dışında suskun kaldı. Konuyu yakından takip etmesi gereken “olmayan hukukun Hukuk Fakülteleri de” (Bu terim Prof. Dr. jur. Haluk Kabaalioğlu’na aittir) bu konuyu kendi ilgi alanlarında görmediklerinden, bir yorum yapmadılar. İlgili bakanlık ise bu boşluğu doldurmak için olacak ki bir kitapçık yayınladı. Bu çalışma, ‘Türkiye-AB Vize Muafiyeti Süreci ve Geri Kabul Antlaşması Hakkında (GKA) Temel Sorular ve Yanıtları’ isimli bu kitapçıkta olan ve olması gereken bilgileri eleştirel bir yaklaşımla ortaya koymayı ve sözü edilen müjdenin arka planını irdelemeyi amaçlamaktadır. Konuyla ilintili olduğu ölçüde ulusüstü özellikleri olan A(E)T/AB-Türkiye ilişkilerine bağlı olarak mevcut haklar  ve onların neden uygulamaya aktarıl(a)madıkları ve bunun için hangi yöntemlere başvurulması gerektiği kuş bakışı ve kısa satır başlarıyla anlatılacaktır.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

AB’den Bakınca Geri Kabul Anlaşmasının Arka Planı

 

Sezgin MERCAN*

 

Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler yeni tartışma konularıyla Türk kamuoyunun gündeminde yer tutmaya devam ediyor. Bu sefer bunu sağlayan tartışma konusu Geri Kabul Anlaşması ve vize serbestliği oldu. Türkiye’de bu konu yararları ve zararlarıyla bir süredir irdeleniyor. Fakat Geri Kabul Anlaşması, vize serbestliği tartışmalarını gölgesinde kalıyor. Türkiye’de çoğu zaman Avrupa bütünleşmesinin niteliği ile ilgili diğer birçok konuda olduğu gibi bu konu da Avrupa bütünleşmesi açısından ele alınıp irdelenmiyor. Konu yine sadece Türkiye-AB ilişkilerinin niteliğine indirgeniyor. Yarar ve zarar hesaplaması, konunun taraflarının içinde bulundukları süreçler, ilgili sorun alanları, yasal düzenlemeler gibi hususların çok iyi şekilde tanımlanması ancak konuya geniş açıdan bakmakla mümkün olabilecektir. Bu çalışmada konunun AB tarafındaki temelleri gösterilmek istenmiştir. AB tarafında hangi reflekslerle ve makro-politika algısıyla Geri Kabul Anlaşmalarına giden yolun açıldığı üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede, çalışmada göç ve sığınma politikaları bağlamında AB üyeleri arasında 1990’lı yıllarda belli ölçüde uyumlaştırma sağlanmış olsa da, 2000’li yıllara kadar hükümetler arası konferanslardan ve Bakanlar Konseyi kararlarından çıkan tavsiyelerin hükümetleri bağlayıcı niteliğe sahip olmadıklarından hareketle, 1999 yılından itibaren AB düzeyinde ortak bir göç ve sığınma politikası geliştirme çabalarına odaklandığı açıklanmıştır. 1997 yılında kabul edilen Amsterdam Antlaşması’nın ve 1999 yılında gerçekleştirilen Tampere Zirvesi’nin de bu çabaların temel dinamiğini oluşturduğu gösterilmiştir.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde Kıbrıslı Türklerin Tercihi

 

Gözde KILIÇ YAŞIN*

 

Rum Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulidis, Mayıs 2014'de gerçekleştirilecek Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekilliği seçimlerinde, “Kıbrıs Cumhuriyeti” kimlik kartına sahip Kıbrıslı Türklerin sayısı göz önüne alındığında, ortak bir listeden iki AP milletvekili çıkarabileceklerini söyledi ve Türklerin seçimlere katılımını kolaylaştırmak için önlemler alacaklarını açıkladı. Bu açıklama ile Kıbrıslı Türklerin AP’de gözlemci statüsü ile yer almasının önüne nasıl geçileceği de açıklanmış oldu. Yaklaşık 7 ay önce de Rum Meclisi Başkanı Yannakis Omiru, bu kez Avrupa Parlamentosu’na “Kıbrıslı Türk gözlemcileri unutun” mesajı vermişti. Zira AP Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda, aynı tarihlerde  AP Başkanı Schulz’dan, Kıbrıs Rum hükümetiyle müzakere edip Kıbrıslı Türk politikacıların 25 Mayıs 2014’teki AP seçimlerine katılımının kolaylaştırılmasını talep etmişti. Avrupa için Liberal ve Demokrat İttifakı Grubu (ALDE) Başkanı Guy Verhofstat​d ise Kıbrıslı Türklerin en azından çözüme kadar AP içerisinde “gözlemci” statüsünde temsil edilmesinin sağlanması gerektiğini söylemişti. Dolayısıyla AP’de “gözlemci statüsünde temsiliyet” gündeme gelince de Rum Yönetimi’nin yeni bir formül arayışına girdiği anlaşılmaktadır. Kasulidis’in açıklaması da “Kıbrıs Cumhuriyeti” vatandaşlığı olan Türklerin zaten vatandaşlık hukukundan dolayı doğal olarak bulunan seçimlere katılma hakkı ile ilgilidir.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Rubar Sandi: “Bırakın PKK’yı Ben Yeneyim”

 

Vedat YENERER*

 

ABD'nin 2003’de Irak'ı işgalinden sonra herkesin çok iyi gördüğü ilk işi Saddam Hüseyin diktatörlüğünün ardından hızlı bir şekilde liberal kapitalizme geçmek ve ABD-Irak Konseyi’ni kurmak olmuştur. Bu konseyin kurulması sırasında bir isim yavaş yavaş dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştır. Kürt asıllı işadamı Rubar Sandi. 1953 Zaho doğumlu Rubar Sandi, işgal sonrasında Irak'ın yapılandırılmasında büyük roller üstlenmiştir. Kuzey Irak'ın köklü aşiretlerinden Sandi Aşireti'nden olan Rubar Sandi çocukluğundan beri iş ve politik yaşamını birlikte sürdürmeye başlamıştır. Irak'ın çalkantılı zamanlarında Bağdat'a üniversite eğitimi almaya gitmiştir. Aynı yıllarda (1972) CIA, ABD Başkanı Nixon'un emriyle SSCB’ye yaklaşan Bağdat’a karşı Kürtlerle ilgili bir "ajitasyon" kampanyası başlatmıştır. İran ve ABD'nin bu kışkırtması ile 1974 yılında Kürtler Bağdat yönetimine karşı ayaklanarak çatışmalara girdiler. Bu çatışmalarda ABD özel kuvvetlerine bağlı komandoların da isyancı Kürtlere destek verdiği biliniyor.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

Tuva’da Bir Dönemin Kapanışı, Yeni Bir Dönemin Açılışı:

Salçak Kalbakhoryekoviç Toka

(1901-1973)

 

Mustafa Can TEZİÇ*

 

S.K. Toka Tuva’nın sosyal, politik ve ekonomik dönüşümünde çok büyük bir role sahiptir. Onun yönetimi altında Tuva, konar göçer bir toplumdan modern millete geçiş sürecini tamamlamıştır. 1944 yılında kadar Tuva modern bir devlet yapısına ulaşmış, bu çerçeve içerisinde devlet organları, ekonomik ve sosyal yapı gerekli değişim sürecini yaşamıştır. Bu değişim içerisinde sosyoekonmik ve kültürel alanlarda toplumda köklü değişimler olmuştur. Bu kapsamda, üretimde kooperatifçilik, kolhoz ve sovhozların oluşturulması, konar göçer yaşam tarzından yerleşik hayata geçiş ve bununla bağlantılı olarak sosyal değerlerin yeniden inşası, kırsal alanda yeni yerleşim yerlerinin imarı, okul hastane ve sosyal kurumlar gibi devlet kurumlarının oluşturulması dışında sağlık ve sosyokültürel alanda yapılanma, bu değişimin başında gelen faktörlerdir. 

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

 

 


*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Prof. Dr., İstanbul Kültür Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Devletler Hukuku Anabilim Dalı Başkanı, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Dr., Ufuk Üniversitesi, İ.İ.B.F. Öğretim Üyesi

  (T.C. Ziraat Bankası A.Ş. 2001-2003 Dönemi CEO ve Genel Müdürü)

*Prof. Dr., 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Yönetim Kurulu Üyesi

*Dr., 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi, Bilimsel Danışman

*Doç. Dr., Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

*Prof. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi; Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Müdürü

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Bilimsel Danışman

*Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Dr., 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi Başkanı, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Balkan ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Bilimsel Danışman; www.mehmetciktv.com.tr Yönetim Kurulu Başkanı

*Dr., Orta Asya Uzmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display