İncek Tartışmaları: ‘Suriye’deki Krizin Çözümü Nerededir? Türkiye İçin Daha İyi Bir Siyaset Nedir?’


İncek Tartışmaları: ‘Suriye’deki Krizin Çözümü Nerededir? Türkiye İçin Daha İyi Bir Siyaset Nedir?’

BAKIŞ, İncek Tartışmaları       

‘Suriye’deki krizin çözümü nerededir? Türkiye için daha iyi bir siyaset nedir?

İncek Tartışmaları, 28 Şubat 2018 günü, ‘Suriye krizini ve Türkiye’nin Suriye politikasını' ele aldı. Konuşmacılar: Em. Büyükelçi Faruk Loğoğlu, Em. Korgeneral Tahir Bekiroğlu,Prof. Dr. Hasan Ünal (Atılım Üniversitesi).Oturum Dr. Haldun Solmaztürk tarafından yönetildi ve seçkin bir Türk ve yabancı uzmanlar grubu tartışmaya katkıda bulundu. Aşağıdaki ‘Raportör Özetinde’ yer alan hususlar ve değerlendirmeler, herhangi bir konuşmacı veya katılımcının birebir görüşlerini veya tüm katılımcıların fikirbirliğine ulaştığı görüşleri yansıtıyor şeklinde algılanmamalıdır. Tartışma ‘off-the-record’ (kaynak göstererek yazılmamak kaydıyla) icra edilmiştir.

 

BU RAPOR KAPSAMLI BİR ÇALIŞMA VEYA TOPLANTI TUTANAĞI OLMAYIP, SADECE TOPLANTIDAKİ TARTIŞMALARIN—21 MART 2018 İTİBARİYLE GÜNCELLENMİŞ—RAPORTÖR ÖZETİDİR.

TÜRKÇE METİN, İNGİLİZCE ASLININ TERCÜMESİDİR.

Türkiye, Kuzey Suriye'de Fırat'ın batısında geniş arazileri kontrolu altına almış, Menbiç’te Amerika—ve Rusya—ile karşı karşıya gelmiş, İdlib çatışmasızlık bölgesinde birden fazla gözlem noktasında kara unsurlarını konuşlandırmış—ki bu, göründüğü kadarıyla, Heyet Tahrir el-Şam (HTS) gibi radikal unsurlarla ulaşılan bir ortak anlayışa dayanıyor—ve Afrin’de PKK-bağlısı PYD/YPG'ye karşı yeni bir askeri harekat başlatmıştır. YPG’nin kontrolunda olan, Fırat'ın batısındaki Münbiç, ilgili tüm taraflar, özellikle de ABD ve Türkiye için büyük bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor. … Bu arada Rusya, ABD'yi Fırat'ın doğusundaki geniş topraklarda özerk ‘yönetim organları’ olan fiili bir Kürt devleti yaratarak “Suriye'nin toprak bütünlüğünü baltalamakla” suçluyor. Doğu Guta'nın yanı sıraİdlib’de dedaha önce de Halep'te olduğu gibibir katliam başlarsa, binlerce radikal savaşçının ve milyonlarca sivilin gidebilecekleri Türkiye'den başka bir yer yok.

Öte yandan Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde, Fırat'ın batısında, belediyeler, hastaneler, okullardan, polise ve yargıya kadar çeşitli kurumlarıyla kendi 'İhvan' devletini kurmuştur. Bu durum, sadece Suriye hükümetini değil, aynı zamanda İran ve Rusya’yı da giderek daha fazla endişelendiriyor. ... Türk Ordusu, sekiz haftalık bir harekat—Zeytin Dalı—sonrasında, 18 Mart’ta, YPG'nin çekilmesinden dört gün sonra Afrin'e girdi ve kasabanın kontrolünü ele geçirdi. ..Afrin'den ayrılmak zorunda kalan kişiler halen baş ağrısına neden oluyor ve Türkiye üzerindeki uluslararası baskıyı artırıyor.

Türk ordusunun, “[terör] koridorunu ortadan kaldırmak” için,Münbiç'teki YPG/PKK güçlerine karşı ve Fırat'ın doğusunda, Türk-Suriye sınırı boyunca Kamışlı'ya [hala Şam’ın kontrolundadır] kadar uzanan 400 kilometrelik bölgede ve hatta kuzey Irak'ta (esas olarak PKK'nın 2014’ten beri yerleştiği Sincar Dağı) taarruzi operasyonlarına devam edeceği anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 19 Mart'ta yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ardından, şimdi Münbiç, Ayn el-Arap, Tel Abyad, Resulayn, Kamışlı şeklinde, bu koridoru tümüyle ortadan kaldırana kadar bu süreci devam ettireceğiz”. Ancak, Türkiye'nin öngördüğü ‘nihai durum’ hala belirsiz.

Özet

Kriz, Arap Baharı’nın başlangıcına kadar götürülebilir ve birçok açıdan Libya'daki krizin devamıdır. Kuvvet dengesi ve tarafların stratejileri sürekli olarak değişmekte ve nihai sonucu tahmin edilemez yapmaktadır. Kriz, yakın zamanda sona erecek gibi görünmemektedir.

‘Kamuoyundaki’ genel algının aksine, Türkiye’nin stratejisi—ve siyasi kararları—Amerikan siyasetiyle uyumlu hale gelirken ve federal Suriye yaratmaya yönelik Amerikan stratejisini desteklerken, Türkiye ile Rusya arasında genişleyen bir uçurum vardır..

Ateşli beyanlarının aksine, Türk yetkililer, Fırat nehrinin batısındaki YPG mevcudiyetinin ortadan kaldırılması karşılığında, doğal olarak Fırat'tan İdlib'e uzanan Türk 'himayesi' altındaki fiili ‘devletçikle’ yanyana olacak, Amerikan himayesi altındaki bir Kürt (PYD/YPG değil) Rojava'sını kabul edebilecekleri izlenimi veriyorlar.

‘Federalizm’ konusuna iki farklı yaklaşım vardır. Liberaller, orta-uzun vadeli sonuçları ne olursa olsun, Suriyeli taraflarca kabul edildiği sürece, federalizmin bir seçenek olduğunu savunuyorlar. Ancak, realistlere göre, bir ‘siyaset’ benimsenmeden—veya gözden geçirilmeden—önce, federalizmin muhtemel sonuçlarının, hayati ulusal çıkarlar üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Federalizmin aslında Suriye'de işe yaramayacağı, sadece bağımsız ‘büyük’ Kürdistan'a ve Suriye'nin bölünmesine yönelik geçici bir ara aşama olacağına inanılmaktadır.

Tek taraflıolarak istenenle, çok taraflı mümkün olan arasında önemli bir fark vardır. Suriye krizinin çözümü, kilit liderlerin kafa yapılarını sıfır-toplamlı anlayıştan kazan-kazan anlayışına kaydırmalarını gerektirmektedir. Aksi takdirde hiçbir çözüm şansı yoktur. Daha da kötüye gidebilir.

Hem siyaset hem de toplumdaki derin kutuplaşma, Türk dış politikasını sakatlamaktadır. Türk ulusal çıkarlarına en iyi hizmet edecek politikalar konusunda ‘milli’ bir mutabakat yoktur ve Türk dış politika mekanizmaları tek bir nihai karar vericiye indirgenmiştir.

Türkiye, Suriye'nin geleceği konusunda kritik bir karar vermeli, ya birleşik bir Suriye için Rusya'yla, ya da federal bir Suriye için ABD'yle (yani Batı'yla)—ideal olarak, şayet mümkünse her ikisiyle birlikte—çalışmalıdır. Bu kararın çok önce alınması gerekiyordu.

Türkiye, ‘Kürt sorununu’ artık daha fazla görmezden gelemez ve muğlak ifadelerin arkasına saklanamaz. Bu konu, tehditlerin veya muğlak politik söylemlerin ötesinde, doğrudan, kararlılıkla, üzerinde uzlaşılmış bir ulusal politika şeklinde ele alınmalıdır.

Türkiye sorunun DEĞİL, çözümün bir parçası olmalıdır. Beşar Esad'ı devirme ‘saplantısının’ yerine ‘akılcılığı’ koymalı, bölgedeki diğer ülkelerle işbirliğini geliştirmeli, Suriye'de öngördüğü nihai durumu ve çıkış stratejisini belirlemeli, Suriye topraklarının bir kısmını yavaş yavaş ilhak ediyormuş gibi davranmayı bırakmalıdır.

 

….

Kim ne istiyor?

Suriye hükümetine göre, bütün muhalif güçler tek meşru hükümeti devirmeyi amaçlayan ‘teröristlerdir’. Suriye, Beşar Esad hükümetini meşru otorite olarak tanımayan tüm silahlı grupları mağlup etmek ve onayı ve/veya daveti olmaksızın Suriye'de bulunan tüm yabancı kuvvetleri çıkartmak istemektedir.

Rusya'nın ne istediği açıktır—ve bunu açıkça ifade ediyorlar. Rusya, Şam'daki rejimi destekliyor ve onu eski halinde yeniden tesis etmeyi amaçlıyor. ABD’yi ve Batı’yı ‘Suriye’de alternatif güç merkezleri yaratmak’ ve ‘doğrudan savaşa girişmekle’ suçluyorlar. “Suriye'nin muhtemel bir bölünmesi hakkında konuşmayı bile” reddediyor ve “bu planların derhal bozulmasını” görev kabul ediyorlar.

Amerika Birleşik Devletleri’nin ne istediği açıktır—ancak bunu açıkça ifade etmiyorlar. Dışişleri Bakanı Tillerson'a göre, ABD “istikrarlı, birleşik ve bağımsız bir Suriye” hedefliyor. Genel çatışmayı ‘azaltarak’ Suriye'ye ‘istikrar’ ve barış getirecek adımlar atıyorlar.

…Ancak, Amerikan’ın politik ve askeri eylemleri—ve mali planları—‘istikrar’ ve ‘çatışmayı azaltma’ olarak tanımladıkları şeylerin, büyük ölçüde, (Kürtler için) devlet kurma ve Suriye'de rejim değişikliği anlamına geldiğini göstermektedir. Her ne kadar “Türkiye'yi anladıklarını ve endişelerini ciddiye aldıklarını” iddia etseler de, kuzeydoğu Suriye'de—ve hatta kuzey Irak'ta—devlet kurma, ABD'yi Türkiye ile çatışma durumuna getiriyor—ya da en azından Türk hükümetine verilen izlenim budur…

Türkiye'nin ne istediği açık DEĞİL—ve bunu ifade etmiyorlar. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na göre, “Bölgede ve bölge ötesinde, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini Türkiye’den daha fazla destekleyen başka bir ülke yok”. Ancak, Türk ‘yetkililer’ ve ordu—hatta erbaş ve erler—sürekli olarak, IŞİD’den ya da YPG/PKK'dan alınan ‘Suriye’ topraklarını teslim edecekleri ‘gerçek sahiplerinden’ söz ediyorlar. ‘Gerçek sahipler’ açıkça Şam’daki ‘Suriye’ hükümetinden başka bir varlık anlamına geliyor.

Suriye'nin bizim bildiğimiz ‘üniter yapısının’, bu koşullar altında, nasıl olup da korunabileceği—veya yeniden tesis edilebileceği—sorusu ortadadır. Türk yetkililer tarafından sıkça tekrar edilen, PYD/YPG'den alınan alanların idaresi ve güvenliğinin, 'temel kıstas' olarak, tuhaf demografi kavramına dayandırılması, Suriye hükümeti—ve müttefikleri Rusya, İran ve Irak—yanı sıra diğer ülkeleri de endişelendiriyor..

Herkes, istikrarlı, birleşik ve bağımsız, toprak bütünlüğü muhafaza edilmiş bir Suriye istediğini söylüyor. Fakat bu ‘birlik’ görüntüsü yanıltıcıdır. Ayrıntılarda ayrılıyorlar. Sonuçta iş tümüyle, üniter bir Suriye mi, yoksa federal bir Suriye mi sorusuna geliyor.

Rusya, İran—ve tabii ki Suriye hükümeti—orta-uzun vadede yarı otonom ‘prensliklere’ ve Suriye'nin parçalanmasına yol açacak bir federal düzene karşıdırlar. Türkiye—ŞAYET oluşturduğu, kendi himayesi altındaki siyasi yapılar görmezden gelinirse—bir federal Suriye ile yaşamaya ve onun içinde yer alacak bir Rojava'yı da kabullenmeye hazır olduğu izlenimi veriyor. Bunun Türkiye'nin çıkarına olup olmadığı ayrı bir konudur.

….

Sözün özü

Amerika Birleşik Devletleri ve Türk ‘yürütmesi’, alandaki gerçekliği kabullenir, mantıklı düşünmeye başlar, millet-oluşturmave Suriye'de rejim değişikliğinden vazgeçerlerse iyi ederler.

…     

Raporun tümü, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü üyelerine açıktır.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display