Türk Tarafı Kıbrıs’taki Süreci Hangi Yöne Götürüyor?

Yazan  14 Temmuz 2019

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğal kaynaklar tartışması çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü kurulması kararı alması ve Türk tarafınca Rumlara ortak komite kurulması önerisi adada iki devletli çözüme doğru yeni adım olarak değerlendirildi.

İlk önce geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayınlanan Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü oluşturulmasına yönündeki genelge Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konuldu. Genelgeye göre, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilişkilerinin tüm yönleriyle uyumlu şekilde yürütülmesi için artık Cumhurbaşkanı Yardımcısı ya da bakan koordinasyondan sorumlu olacak. KKTC’nin kalkınması için girişilecek çabalara katkıda bulunmak amacıyla Türkiye’den KKTC’ye yapılacak ekonomik, mali ve teknik yardımlar Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’nde planlanacak.

Bugün de KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, BM Kıbrıs Özel Temsilciliği aracılığıyla Rum Lider Nikos Anastasiadis’a hidrokarbon kaynaklar konusunda ortak bir komite kurulması yönünde yeni bir öneri sundu. Akıncı’nın önerisine göre; BM gözetiminde ve Avrupa Birliği’nin (AB) gözetimci olarak yer alacağı Komite’de iki toplum eşit sayıda üyeyle temsil edilecek. Komite, hidrokarbon kaynaklar konusunda belirli bir fon yönetimini de içerecek. Akıncı, öneriyi, bilgi edinilmesi için BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ile AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’ye de gönderdi.

Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamayla da Akıncı’nın önerisine tam destek verildiği bildirildi. Açıklamada, “Kabulü halinde bu öneri, iki taraf arasında yeni bir işbirliği dönemi başlatacak, bölgesel barış, istikrar ve iş birliğinin gelişimine katkıda bulunacak ve Kıbrıs meselenin çözümü için de uygun bir zemin yaratacaktır. Bu nedenle BM ve Avrupa Birliği (AB) dahil ilgili tüm taraflara ve özellikle garantör ülkelere, bu önemli fırsatı değerlendirmeleri, söz konusu iş birliği önerisine destek vermeleri ve Ada'daki iki tarafı hidrokarbon kaynakları konusunda iş birliğine teşvik etmeleri çağrısında bulunuyoruz” denildi.

Bu gelişmelere ilişkin VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan 21. Yüzyıl Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı Dr. Gözde Kılıç Yaşın, Kıbrıs adasında artık iki devletli çözüm aranması gerektiği görüşünde. Geçmişte Başbakanlık söz konusuyken de Kıbrıs meselesinden sorumlu devlet bakanlığı bulunduğunu anımsatan Yaşın, özellikle ekonomi başlığı altındaki sorunlar için kamuda koordinasyon gerekliliği olduğunu belirterek, ancak şimdi Kıbrıs İşleri Koordinatörlü kurulmasını Doğu Akdeniz ile birlikte değerlendirmek gerektiğini söyledi. Şimdi Türkiye’nin desteğiyle Akıncı’nın önerisiyle de bu yönde adım atıldığını işaret eden Yaşın’a göre, KKTC ile Rum tarafı arasında doğal kaynaklar için masaya oturulması gerekecek ve bunun devamında iki devletli çözüm müzakeresine geçiş olabilecek.

“Doğu Akdeniz kriziyle iki devletli formül tetiklendi”

KKTC’nin yakın geçmişte ekonomik sorunlarında muhatap sıkıntısı yaşandığı ve Türkiye kaynaklı gelirler konusunda adada ekonomik reform da yapılamadığını anlatan Yaşın, ama ekonomi konulardaki koordinasyon ihtiyacı dışında kararı zamanlamasıyla da yorumlamak gerektiğini işaret etti. Yaşın, “Aynı zamanda bu bir dünyaya mesaj mıdır? Evet çünkü Kıbrıs yeni bir yola girdi. Kıbrıs asla bir daha eski günlerde olduğu gibi anılmayacak. Artık iki ayrı devletli formülün altının çizildiği bir dönemdeyiz” dedi. Doğu Akdeniz’deki krizi iki devletli çözüm için tetikleyici faktör olarak yorumlayan Yaşın, “Crans-Montana’da Türkiye’nin dayatılan pek çok konuda Türkiye’nin ılımlı davranmasına rağmen Rum lider Nikos Anastasiadis’ın masadan kalkması dikkat çekti. Yine Anastasiadis’in masadan kalkarken de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na “Ben Rumları bir kere daha Türklerle birlikte yaşamaya ikna edemem. Bizim toplumumuz buna hazır değil” dediği biliniyor. Bu çok önemli bir itiraf. Çünkü bugüne kadar hep Kıbrıs meselesi “Rumlar tarafından sürüncemede bırakılmıştı” diyerek o günden bugüne Kıbrıs için farklı bir yola girildiğini söyledi. Türkiye’nin o güne değin Avrupa Birliği (AB) baskısı nedeniyle adada federatif gibi çözümleri desteklediğini hatırlatan Yaşın, “O tarihten sonra Türkiye'de de bakış değişti. Ve aynı zamanda Doğu Akdeniz’de kriz zaten vardı. Ama Türkiye sadece kendi kıta sahanlığını korumakla yetiniyordu. Orada sondaj faaliyetine henüz başlamamıştı çünkü müzakere sürecine zarar vermek istemiyordu. Şimdi ise kompozisyon tamamıyla değişti” diye konuştu.

KKTC’nin de Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay’ın en son Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarıyla temasları çerçevesinde kendini tanıtma yönünde girişimci olduğunu söyleyen Yaşın, “KKTC’ye kendi kaderini tayin hakkı kendilerine verildiğinde, kendi devletlerinde demokrasisi işleyen mevcut parlamentosu olan, seçimleri takdir ile izlenen mevcut devletin tanınmasını tercih edeceklerini biliyoruz. Ve bu yolda da ilerleneceği çok açık bir şekilde ortada” tespitini yaptı.

Keza KKTC’nin de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) yetkilendirme yapılması gibi adımlarla Doğu Akdeniz’de sahaya indiğini söyleyen Yaşın, “Artık sahada Türkiye sondaj yapıyor. 2 adet sondaj gemisi edindi ve bu maliyetli gemiler ise bugünden yarına yani sadece bir bayrak gösterme, boy gösterme anlamına gelmez. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını korumada kararlılığının gösteren hamleler bunlar ve sondajlarda bunun uzantısı. Bugün Yavuz Gemisi’nin bulunduğu yerde KKTC’nin yetkilendirme yaptığı yer” diye son durumu özetledi.

Doğu Akdeniz’de askeri güç kullanımı noktasına gelinir mi?

Dr. Gözde Kılıç Yaşın, sahadaki durum nedeniyle de yakın gelecekte Rum tarafıyla doğal kaynaklar üzerinde müzakerelere başlanmasını beklediğini belirterek, “Türkler bu mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960 yılından beri eşit siyasal ortağıdır. Alınacak bütün kararlarda Türkler tarafından onay verilmesi ve karara katılım olması gerekir. Bunun çiğnendiği bir ortamda Rum tarafı tek taraflı kararlarla doğal kaynaklarla ilgili antlaşmaları yapmıştı. Şimdi iki seçenek var aslında. Birinci seçenek Rum tarafınca yapılan anlaşmaların iptalini sağlamaya çalışmak. Uluslararası şirketler devrede artık başlamış bir faaliyet var. Ama iptal ihtimalinin çok güçlü olmadığını biliyoruz. Ama bu şirketler tarafından KKTC ile ayrı bir anlaşma yapmasını sağlamak veya KKTC’nin yetkilendirdiği şirketlerle ortak çalışma yapılması görüşmeleri gibi ara formüller de gündeme gelebilecektir” diye konuştu.

Türkiye’nin sondaj faaliyetlerini yürütmesi gerekçesiyle Kıbrıs’ta askeri güç kullanma noktasına gelinip gelinmeyeceğini de sorduğumuz Yaşın, “Hiçbir taraf, hele ki uluslararası şirketler o noktaya gelinmesini istemez. Ama bundan sonra çok belli ki, işte bulunacak doğalgaz, petrol Türkiye üzerinden taşınacak teklifiyle Türkiye’nin Kıbrıs’ın bir şekilde Rumlaşmasına izin vermeyeceği çok açık. KKTC’nin de oradan gelecek gaz gelirine kanarak üniter bir Rum Devleti altında azınlık olmayı kabul etmeyeceği çok açık. Bunun altı çok net çizildi. İki toplum tarafından birlikte oturularak doğalgaz sondajının nerelerde olacağı, nasıl olacağı, hangi şirketlerin yapacağı konularını ortaklaşa karar verebileceği bir platform kurulması. Ve tabii ki bunları izleyecek olan yapı ise mutlaka iki ayrı devletli formül nasıl olacak diye konuşmalı. Yani bir sınır mı çizilecek, bu sınır değişecek mi, kuzeyde kalan Rum mallarına karşılık güneyde kalan Türk mallarının değiş tokuşu mu olacak. Bu mülkiyet meselesi nasıl çözülecek gibi konuların tamamının tartışılacağı ama federasyon hedefli değil, iki ayrı devlet formüllü veya da belki bir ihtimal konfederasyon yani sadece belli konularda ortak çalışan ama kendi egemenliğinin tam olarak yürütebilen iki devlet yapısı bir ihtimal. Ama büyük ölçüde gidişat KKTC’nin mevcut devlet yapısından vazgeçmeyecek şekilde müzakereleri yürüteceği yönünde” dedi.

 

Kaynak: https://www.amerikaninsesi.com/a/turk-tarafi-kibris-taki-sureci-hangi-yone-goturuyor/4999129.html

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display