Powell'in Ziyareti

Türkiye-ABD ilişkilerinin olumsuz bir döneme girdiği bir süreçten geçmektedir. ABD’nin Türkiye’ye karşı alacağı tutumun Türkiye’deki birçok çevreyi olağanüstü bir paniğe sürüklediği görülmüştür.
Türkiye'yi küçümseyen, Türkiye'nin dinamiklerini yok sayan ve Türkiye'nin sadece dış dinamikleri izin verdiği için ayakta kaldığına inanan bu yaklaşımın Powell'ın neden Türkiye'ye geldiğini izah etmesi zordur. Çünkü, bu bakış açısından bakıldığında ABD Yönetiminin yapması gereken Türkiye'ye Dış İşleri Bakanını yollamak değil, yaklaşan 24 Nisan'da Ermenilerin hazırlayacağı sözde Ermeni Soykırımı desteklemek üzere çalışmaklara başlamaktan başka bir şey olmamalı idi. Ayni çevreler, eski politikacısı, eski diplomatı ve gazetecisi ile Ankara ile Washington'un anlaşamaması konusunda Ankara'nın yaptığı hataları gündeme getirirken, hiç ABD'nin yaptığı hatalar üzerinde durmadılar.

Ayrıca, Türk basını ve ilgili dış politika çevrelerinde, Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ortaklığın tezkerenin geçmemesi üzerine ortadan kalktığı gibi hiçbir mesnedi olmayan bir eleştiri başlatılmıştır. Oysa, Türkiye ile ABD arasında hiçbir zaman gerçek bir stratejik işbirliği olduğunu söylemek mümkün değildir. Türkiye, ABD'nin Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgesel politikalarında büyük önem verdiği bir stratejik müttefikidir. Oysa, stratejik ortaklık(strategic partner) ile stratejik müttefiklik (strategic ally) farklı kavramlardır.

Ancak, stratejik ortak olabilmek için bölgesel müttefik olmanın ötesinde bazı şartlar gerekmektedir. Bunların başında, bütün olaylara ayni bakış açısı ile bakabilmek gelir ki, Ankara ve Washington'un farklı algıladığı birçok konu vardır. Bu açıdan değerlendirildiğinde ABD'nin ancak iki stratejik ortağının olduğu söylenebilir. Bunlar, İsrail ve İngiltere'dir. Bundan dolayı, Türkiye'ye 68 bin asker yollayan ABD'nin önerdiği ekonomik yardım hibe boyunda ancak uzun görüşmelerden sonra 6 milyar ABD Doları civarında kalırken, İsrail'e hiç pazarlıksız ve doğrudan hiçbir askeri destek sağlamamasına rağmen 10 milyar ABD Doları verilmiştir.

Türkiye ile ABD'nin Irak ve İran konusunda farklı bakışları bu iki ülkenin stratejik ortak olmalarını engelleyen hususlardan sadece birisidir. Ancak, iki ülkenin iyi ilişki içinde olmaları sadece stratejik ortak olmalarına da bağlı değildir. Türk-Amerikan ilişkileri, stratejik ortaklık dışında da stratejik müttefikliğin sağladığı iyi ilişkiler zeminindedir ve bu zemin daha da geliştirilmelidir.

Öte yandan, Türkiye'de bazı analizcilerin ileri sürdüğünün aksine, Türk-Amerikan ilişkilerinin ulaşmış olduğu olumsuz noktada Amerikan tarafının hiç gözardı edilemeyecek katkıları olmuştur. Ankara ile Washington arasında görüşme süreci incelendiğinde Amerikalı müzakereciler ile Washington'dan müzakere sürecine katılanların sanki Türkiye ABD'nin taleplerini reddetsin ve Türkiye'de ABD aleyhine bir kamuoyu oluşsun için özel bir çabaları olduğunu düşündürürecek bir tavır sergiledikleri görülmektedir. Amerikan heyeti, bütün görüşmeler boyunca sanki KDP-KYB heyeti gibi bir tavır sergilemişlerdir. Bu tavrın Türk bürokratları olağanüstü rahatsız ettiği bilinmektedir. Türkiye'nin yabancı askerlerin Türk topraklarına kabulü konusunda ne kadar rahatsız olduğu bilinmekle beraber, Amerikalılar israrla ve yüksek sayıdaki Amerikan askerinin Türkiye'ye yerleştirilmesi konusunda israrcı olmuşlardır. Oysa, Türkiye üzerinden hızlı bir transit geçiş ve doğrudan Kuzey Irak'a yerleşme şeklindeki bir teklif ile gelseler idi Türkiye'nin Amerikan teklifini kabul etmesi kolaylaşacaktı.

Amerikan heyetinin bazı küçük detaylarla ilgili anlamsız talepleri ise sadece bürokrasinin değil, Türk halkının da tepkisi ile karşılaşmıştır. Bunların başında Türkiye'den geçecek Amerikan askerlerinin yaka kartlarının parasının Türkiye tarafından ödenmesi ve Amerikan uçak ve askeri araçlarının kullanacağı yakıt için vergi ödenmemesinin istenmesi, anlaşmak isteyen değil istemeyen tarafın sergileyeceği tavırlardı.

Üstelik, görüşmeler sona ermeden bazı Amerikalı yetkilerin Türk televizyonlarını kulllanarak Türk halkının önünde Türkiye'deki karar alıcıları tehdit etmeye başlamaları yapılabilecek en büyük hatalardan birisi olmuştur. Öte yandan Türkiye ile görüşmeler sürecinde Powell ekibinin değil, Rumsfeld ekibinin önplana çıktığı görünmüştür. Rumsfeld'in Türkiye ile olan iyi ilişkileri ve görüşmelerin askeri gibi görünen doğası belki Rumsfeld ekibinin önplana çıkmasını gerekli gibi gösteriyordu ama böylece ABD Dış İşleri Bakanlığı işini yapamaz olduğu ileri sürülmüştür. Nitekim, Türkiye ile ABD arasında tezkerenin çıkmamasından sonra başlayan gerilim ortamında, Powell ve Amerikan Dış İşleri Bakanlığı Amerikan basınından Türkiye ile anlaşmanın sağlanması hususunda pasif kaldığı konusunda çok sert eleştiriler almaya başlamıştır.

Powell'ın ziyareti öncelikle Türkiye'de Türkiye'yi küçümseyen analizcilere Türkiye'yi ciddiye almayı öğretmelidir. Çünkü, onların sandığının aksine Washington ve Ankara karşılıklı olarak birbirlerini ciddiye almaktadırlar ve Türk-Amerikan ilişkileri Türkiye'nin yaşamsal çıkarlarına ABD tarafından saygı gösterildikçe iyi dostluk ve stratejik müttefiklik çerçevesi içinde devam edecektir ve etmelidir.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display