Yükselen Güç Hindistan'ın Dış Politikası

Yazan  06 Ocak 2014

              Zengin bir tarihe ve kültüre sahip olan Hindistan gerek güçlenen ekonomisi gerek bulunduğu ve komşuluk yaptığı ülkelerin önemli bir rol oynaması sebebi ile dünyanın büyük güçleri tarafından yakından izlenen bir ülke olma özelliği taşımaktadır. 1 milyar 220 milyon nüfus ile Dünya’nın ve Güney Asya’nın en büyük ikinci ülkesi olan Hindistan, tarih boyunca çeşitli etnik ve dini grupların yerleştiği  bir coğrafya olması sebebi ile dünya tarihi açısından önemli bir ülke olma özelliği taşımaktadır. Hindistan, tarihin ilk uygarlıklarından birisi olan İndus uygarlığının bu coğrafyada ortaya çıkması ile tarih sahnesinde yer almaya başlamıştır. Hindistan, bugünkü Afganistan, Pakistan, Sri Lanka ve Bangladeş gibi ülkeleri de içine alan büyük bir coğrafyayı kapsamaktaydı. Şu anda  22 resmi dili bulunan Hindistan Federasyonu 28 Eyalet ve 7 bölgeden oluşmaktadır.  Halen 21. Yüzyıl’ın büyük bölgesel güçlerinden birisi olma mevkiine yükselmiş olan bu ülke, Türk Milletinin bu coğrafyadaki uzun tarihine rağmen ülkemizde tanınmamaktadır. Hatta Hindistan ile ilgili çevrilen Hollwood filmlerinde bu ülkenin tarihinden bahsedilirken, “Büyük Moğol” diye bahsedilen Hindistan imparatorunun Timur’un torunu Babür Şah’ın çocukları ve torunları olan Çağatay Türkleri olduğu seyirciler tarafından bilinmez. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlık forsunda Hindistan’da kurulan Babür imparatorluğu bir yıldız ile temsil edilmektedir. Dahası Hindistan’da kendisini “Türk” olarak tanımlayan ve Türk Büyükelçisini davet ederek “biz bu ülkede yaşayan 25 milyon Türküz” diyen insanların varlığı da bilinmezler arasındadır.  Bu yazının amacı bu bilinmezler arasında Hindistan’ın tarihsel sürecine kısaca değinmek, bölgesel, büyük güçler ve Türkiye ile olan ilişkileri hakkındaki bulguları tartışmaktır.

           Hindistan tarihi, kendine has 250-500 karakterden oluşan bir dile sahip İndus Uygarlığı dönemi, Budist dönem, Türk ve İslam hakimiyeti gibi çeşitli dönemlerden oluşmaktadır. Günümüzde ise Hindu dönemi yaşanmaktadır. Önce Akhunlar, sonra Gazneli Mahmud, Timur gibi Türk hükümdarlarının ilgisini çekmiş ve sefer üstüne sefer görmüş bu ülkenin, İslam ile tanışması Emeviler döneminde Muhammed Bin Kasım ile 711 yılında gerçekleşmiştir.[1]  Bunun yanı sıra Tuğluk hanedanlığı, Delhi Sultanlığı, Hallaciler vb birçok Türk ve Müslüman yönetimlere ev sahipliği yapan Hindistan bu açıdan Türkler için önemlidir. Hindistan’da 300 yıldan fazla bir süre  hüküm süren, Türk ve Müslüman olan Babür İmparatorluğu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan ve 16  büyük Türk devletlerini ifade eden 16 yıldızdan birisini temsil etmektedir.

          Hindistan’ın, 17 yy’da İngiliz hakimiyetine girmesi ile Babür devleti zaman içinde güç kaybederek yıkılmış ve 1947’ye kadar sürecek olan İngiliz kolonisi dönemi başlamıştır. Bu süreç içinde Türk hakimiyeti nüfuzunu yitirmiş ve Hindu baskınlığı artmıştır. Artan bu Hindu baskınlığı içinde Türk nüfuzu tamamen ortadan kaldırılmıştır.

           Hindistan’ın bölgesel ilişkilerini yorumlamak için Pakistan ve Çin ile olan ilişkileri incelenmelidir. Hindistan’da 1947’ye kadar aynı yönetimler altında bulunan Hindular ve Müslümanlar, sömürü döneminde İngilizlere karşı birlikte örgütlenmişlerdir. Hinduların 1885’de Ulusal Kongre partisini kurması ile başlayan sürece Müslüman Birliği adı verilen ve Hintli Müslümanlardan oluşan grubun destek vermesi ile İngiliz karşıtlığının artması sağlanmıştır. Amaçları aynı olan iki farklı dini grup bir araya gelmişlerdir fakat 1.Dünya savaşından Osmanlı’nın yenik çıkması Hintli Müslümanların, Hindulardan ayrılmasına yol açmıştır. Hinduların başını Mahadma K. Gandhi, Müslümanların başını ise Pakistan’ın bağımsızlığını sağlayan Muhammed Ali Cinnah çekmiştir.

           İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz sömürgelerinin birer birer bağımsızlığını kazanmaları sonucunda Gandi’nin önderliğindeki mücadele soncunda Hindistan’da bağımsızlığını kazanmıştır fakat daha sonra Hindistan’ın içinden Pakistan devleti de çıkmıştır. Hatta Hintli Müslümanların, Hindistan’dan ayrılma talebi üzerine Hinduların lideri olan Gandhi, Müslümanların lideri olan Cinnah’a ‘’ Eline bir bıçak al, beni baştan aşağı ikiye böl ama ülkemi bölme’’ demiştir.[2] Buna rağmen Hindistan ve Pakistan 1947’de bağımsızlıklarını kazanmıştır.

          Hindistan ve Pakistan ayrıldıktan sonra iki devlet arasında, günümüzde bile çözülememiş Keşmir sorunu ortaya çıkmıştır. Camnu ve Keşmir olarak adlandırılan bölge 1846 yılında Hintli bir Mihraceye verilmiş , Hindistan’ın ve Pakistan’ın bağımsızlıklarını kazanmalarından sonrada aynı Mihrace ailesinin kontrolü altında kalmaya devam etmiştir.[3] Kontrolü elinde bulunduran Mihrace Hari Sing, 1947 yılında bölgeyi para karşılığında Hindistan’a satmış ve ilhak etmiştir.[4] Buna karşın Pakistan büyük çoğunluğu Müslüman olan bölgenin Hindistan’a ilhakını kabul etmemiş ve 1947’nin Ekim ayında  Sirinagar kenti sınırına kadar olan Keşmir’in bir bölümünü işgal etmiştir.[5]

          Sorun 13 Ağustos 1948 ve 5 Ocak 1949’da Birleşmiş Milletlere bağlı Hindistan-Pakistan komisyonunda görüşülmüş ve Keşmir için referandum kararı alınmıştır.[6] Hindistan istemese de bu kararı kabul etmiş fakat 17 Kasım 1956’da Keşmirli temsilcilerden oluşan heyetin Maharaca Senedi adı verilen ve Hindistan’a bağlanmasını öngören durumu öne sürüp referandumun yapılmasını engellemiştir. 1947’den günümüze 3 kere sıcak çatışma yaşanan bölge’nin 3’te 2’lik kısmı Hindistan denetimi altındadır. Hindistan denetiminde olan Keşmir vadisinde  nüfusun %95’i Müslüman %4’ü  Hindu, yine Hindistan denetiminde olan Camnu bölgesinde ise bu oran %30 Müslüman %60 Hindu’dur. [7] Hindistan denetiminde olan Camnu ve Keşmir bölgesi 10.1 milyon, Pakistan denetimindeki Camnu ve Keşmir bölgesinde 4.5 milyon insan yaşamaktadır.[8]

          Günümüze kadar çözülemeyen bu sorun iki ülke arasındaki ilişkilerin olumsuz yönde gitmesine sebep olmuştur. Bunun yanı sıra devam eden sorun neticesinde iki ülke arasında Nükleer Silahlanma yarışı ortaya çıkmıştır. 2500 km ateşleme menziline sahip olan tahmini 45-90 arası Nükleer Silahı olan Hindistan’a[9] karşılık Pakistan’ın en fazla 1300 km menzilini vuran 50 nükleer başlığı olduğu tahmin edilmektedir.[10]

          Hindistan’ın bölgede en büyük rakiplerinden birisi de 21 . yy’ın süper gücü olarak tanımlanmaya başlanan Çin Halk Cumhuriyetidir. İlk olarak 1959’da baş gösteren ve 1962’de savaşa yol açan Tibet sınır sorunu, ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. Ancak son dönemlerde Hindistan-Çin ilişkileri olumlu yönde gelişmektedir. Hindistan ve Çin arasında ticaret resmi olarak 1978’de başlamıştır. İki ülke 1984’de aralarında ‘’En Çok Kayırılan Ulus’’(MFN) ilkesine dayalı bir anlaşma imzalamışlardır. Bu dönemlerde 2.92 milyar dolar olan ticaret hacmi 2008 yılına gelindiğinde 51.8 milyar doları bulmuş ve Çin’in ticari partnerliğinin, ABD ticari partnerliğine tercih edilmesine sebep olmuştur. Dünya ekonomik krizinin yaşandığı 2009 yılında ise ticaret hacmi 43.27 milyar dolara düşmüştür. Krizin etkisini azaltmaya başlaması ile iki ülke arasındaki ticaret 2010 yılında  61.74 milyar dolara yükselerek 2009 senesinin aynı dönemine göre %43 artmıştır. İki ülke arasında artan ticaret hacmi 2011’de %20 artarak 73.9 milyar dolara çıkmıştır.[11]

          Her yıl olumlu yönde seyreden ticari ilişkiler neticesinde iki ülke lideri 2012’de Delhi’de bir araya gelmişlerdir. Delhide bir araya gelen Hindistan Başbakanı Manmohan Singh ve Çin Cumhurbaşkanı Hucin Tao, 2012’yi dostluk yılı ilan etmiş ve ticaret hacmini 2015’e kadar 100 milyar dolara yükseltmeyi hedeflediklerini açıklamışlardır. İki liderin dostluk yılı ilan ettikleri 2012’de ticaret hacmi 66.57 milyar dolar[12] olmuştur.

          Hindistan’ın bir diğer önemli ve köklü ilişkiye sahip olduğu devlet Rusya’dır. Hindistan’ın, Rusya ile ilişkileri Sovyetler dönemine dayanmaktadır. Askeri anlamda köklü bir ilişkiye sahip iki devlet arasında Silah ticareti yapılmaktadır. Hindistan’ın satın aldığı  silahların %82’si Rusya’dan ithal edilmektedir.[13] Hindistan her yıl Rusya’dan Sukhoi Su-30 çoklu-rol avcı uçağı ve Mig-29 Ka gibi gelişmiş savaş uçaklarıyla Mİ 5-17 tip çok amaçlı helikopterler ve T-90 S tip tanklar satın almaktadır.[14] Hatta 17 Eylül 2013’de yapılan açıklamaya göre Hindistan,  Rusya’dan modernize edilmiş 240 tane T-90S tank alacağını duyurmuştur.[15] Ayrıca 19 Ekim 2013’de iki ülke ortaklığında  ‘’İndra-2013’’ isimli Askeri bir tatbikat gerçekleştirilmiştir.[16]

            Bunun yanı sıra iki ülke arasında 2008 yılında Nükleer Reaktör inşaası ve Uzay alanında anlaşmalar imzalanmıştır. Bu anlaşmalara göre Rusya 4 reaktör yapacak ve 2013’te Hintli bir Astronotu, 2015’te de mürettebatı tamamen Hintli olan bir uzay gemisini uzaya gönderecektir.[17]

            Hindistan’ın ABD ile ilişkileri 2001-2003 yılları arasında Hindistan’da büyükelçilik yapan Amerikalı diplomat Robert Blackwil’e göre Hint ekmeği ‘’Çapati kadar düz’’ olarak nitelendirilmiştir.[18] Çok ince bir ekmek olan Çapati benzetmesinin kullanılmasının sebebi, iki ülke arasındaki ticaret hacminin istenilen hedefe ulaşılamaması anlamını taşımaktadır. İki ülke arasında 2000’li yılların başında yapılan ticaretinin hacmi 13.4 milyar dolar olmuştur.[19] Hindistan’ın bu yıllarda ABD’ye yaptığı ihracatı 10.7 milyar dolar iken ithalatı 3.7 milyar dolar olmuştur. Bu ticaret hacminde ABD, -7.0  açık vermiştir. Yine bu yıllarda iki ülke arasında hizmet alanında yapılan ticaret hacmi toplamı 4.5 milyar dolar olmuştur. Ancak    son yıllarda iki ülke arasında ticaret hacmi artmaya başlamıştır. ABD Ticaret Temsilciliği verilerine göre 2011’de iki ülke arasındaki ticaret hacmi 86 milyar doları bulmuştur.[20] Bunun yanı sıra iki ülke arasında askeri anlamda işbirlikleri söz konusudur. 2009’da ABD, Hindistan’a savunma sistemi satmış ve sattığı savunma sistemini düzenli olarak kontrol etmeyi sağlayan ve ABD çıkarlarına uygun kullanılıp kullanılmadığını denetleyen EUMA(End Use Monitoring Agreement-Kullanımı İzleme Anlaşması) anlaşmasını imzalatmıştır.[21] Bu konuya Hindistan muhalefeti sert tepki göstermiştir.

           Hindistan-ABD ilişkilerini Çin’den bağımsız tutmak mümkün değildir. Nüfus yönünden dünyanın en kalabalık ve gelişen 4 ekonomisinden birisi olan Çin, ABD’nin Asya-Pasifik politikaları önünde en büyük engeldir. Bu yüzden Çin’i çevreleme politikasında, aynı Çin gibi gelişmekte bir ekonomiye ve büyük bir nüfusa sahip Hindistan iyi bir stratejik ortaktır.

           Hindistan’ın, Türkiye ilişkilerine bakacak olursak ilk söylenmesi gereken Türkiye-Hindistan ilişkileri hak ettiği noktanın çok gerisindedir. Ankara, bu alt kıtaya hak ettiği siyasi ve ekonomik ilgiyi ne yazık ki göstermemektedir. Bunun en somut göstergesi bu ülkedeki Türk diplomat sayısında ortaya çıkmaktadır. Oysa yukarıda da bahsedildiği gibi Hindistan tarihinde yer alan Türk-İslam etkisi çok önemlidir. Hindistan’ın sembolü olan Taç Mahal bir Türk eseridir. Bunun yanı sıra Osmanlı’nın yıkılış döneminde hatta Çanakkale muharebelerinde karşı karşıya gelen Türk ve Müslüman Hintlilerin, gerçekler anlaşıldıktan sonra bir araya gelmeleridir. Çanakkale muharebelerinde yaşandığı dönemde İngiltere sömürgesi altında bulunan birçok Hintli Müslüman, Osmanlıya karşı savaştıklarını anladıktan sonra saf değiştirmiş ve Türk kuvvetlerinin yanında yer almışlardır. Ayrıca Hindli müslümanlar İstiklal Harbi’ne maddi ve manevi destek de vermişlerdir.

        Hindistan ile Türkiye arasında 27 tane anlaşma imzalanmıştır. İki ülke arasında çeşitli ikili anlaşmalar söz konusudur. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2010 verilerine göre 4016.66 milyar dolardır[22] ve 2009’da İstanbul Teknik Üniversitesinde üretilen ‘’İTÜpSAT1’’ uydusu Hindistan Uzay Araştırmaları Kurumu(ISRO) tarafından 2009 yılında PSLV C14 roketi ile uzaya gönderilmiştir.[23] İki devlet arasında yüzyıllar öncesine dayanan tarihi ve kültürel bir bağ olmasına rağmen günümüzde üst düzeyde bir ilişkiden söz etmek mümkün değildir fakat dış politika karar alıcıların güçlenmekte olan bu devlet ile ilişkileri daha da geliştirmeleri gerekmektedir.

          Sonuç

          Son yıllarda %8’lik bir büyüme yakalayan ve GSMH 1.4 kat trilyonu bulan ve Bilişim, Film Endüstrisinde dünyada sayılı devletlerden olan Hindistan birçok devletin dikkatini çekmektedir. Birleşmiş Milletler verilerine göre 2050’de nüfusu 1.5 milyarı yakalayıp Çin’i geçecek olan ve dünyanın en iyi 10 ordusu arasında gösterilen Hindistan artık, büyük devletlerin karar alırken dikkate aldığı bir devlettir. Etrafında bölgesel ya da küresel güç olan devletlerin bulunması Hindistan açısından bir dezavantaj gibi görünse de, başarılı ekonomik ve siyasi işbirlikleri ile kendi lehine olumlu bir şekilde çevirmeyi başarabilir. Pakistan, Çin, Afganistan ve Tacikistan arasında bulunan ve bu yüzden stratejik bir öneme sahip olmasının yanı sıra zorlu bir bölge olan Keşmir, Hindistan açısından bir an önce çözülmesi gereken sorundur. Bunun yanı sıra gelişen 4 büyük ekonomilerden olan Hindistan ve Çin arasında oluşacak çekişmeler özellikle Hindistan açısından olumsuzluk yaratabilir. Ancak Hindistan ve Çin arasında yapılacak güçlü ekonomik ve siyasi işbirlikleri iki ülkeye de kazandıracaktır. Bu açıdan bakıldığında Hindistan, küresel boyutta sergileyebileceği kazanımlar elde edebilir.Aralık 2013’de Mars’a uzay aracı gönderen Hindistan, 2014’de varması planlanan ve 73 milyon dolara mal olan aracı eğer başarılı olursa dünyada ABD, Rusya ve AB’den sonra dördüncü, Asya’da ilk devlet olarak tarihe geçecektir.[24] Hindistan, güçlenen ekonomisine Uzay gücünü de eklemeyi başarabilirse tekrar dikkatleri üzerine çekecektir.

 


[2] GANDHİ Mahatma Karamnçad, Otobiyografi

İbrahim İnanç Çakıroğlu

Lise öğrenimini Kocaeli Gölcük İhsaniye lisesinde  tamamladıktan sonra 2007 yılında Yakın Doğu Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler lisans eğitimine başlamıştır. 2008 yılında iki aylığına Cambridge’de dil eğitimi almıştır. 2012’den 2014’e kadar  Bizim Yaka, Kocaeli Öncü ve Dokuz Haber’de güncel konular hakkında haftalık yazılar yazmıştır. Yakın Doğu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler dergisinin yayına hazırlanma aşamasında bulunmuş ve yazısı yayınlamıştır. Lisan eğitimi 2013’de bitmiştir.

 

Yabancı Diller: İngilizce

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display