< < AB'nin İnkar Yasası Karşısındaki Suskunluğu


AB'nin İnkar Yasası Karşısındaki Suskunluğu

Yazan  07 Şubat 2012
İnkar yasasıyla ilgili olarak Fransa'ya ve benzeri yasaları kabul eden diğer üye ülkelere AB'den tepki gösterilmesini beklemek fazlasıyla iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır.


Soykırım İddialarını Besleyen Ortak Algılar



Ortak bir kimliğin oluşumu için birtakım faktörlerin gerekli olduğu açıktır. Bunlardan ilki 'nesiller arasındaki devamlılık hissi'dir. İkincisi 'tarihi geçmişin barındırdığı olaylar, dönemler ve kişiler hakkında paylaşılan hatıra'dır. Üçüncüsü 'ortak kadere olan inanış'tır.[1] Bunun yanında, Bu genel tanımlama, Avrupa bütünleşmesine indirgendiğinde, Türkiye'nin hangi bakış açısıyla değerlendirildiği konusunda ipuçları vermektedir. Taraflar arasındaki ilişkilerde Türkiye'nin aşması veya Avrupa'nın aşması gereken en zorlu kriter, Türkiye'nin, Avrupa kimliğini meydana getiren ve tanımlayan öğelerin çizdiği alanın dışında kalması durumudur. Tarihsel süreç içerisinde Türkler, Avrupa'da, kültürel, dinsel, siyasal ve iktisadi farklılıklar temelinde 'öteki' olarak görülmüşlerdir. Bu noktada, Samuel Huntington'un batı medeniyetinin sahip olduğu ayırt edici özellikleri katoliklik, protestanlık, Avrupa dillerinin, kilise-devlet ayrımının, hukukun, sosyal çoğulculuğun ve sivil toplumun, temsil organlarının, bireyselciliğin ve eşitliğin varlığı olarak tanımladığını ve başka hiçbir medeniyetin bu değerleri benimsemediğinin altını çizdiğini hatırlamakta fayda vardır. Huntington'a göre, batı kültürünü sonradan benimseyerek geleneksel kültürlerinin yerine koymaya çalışan ülke ve toplumlar, modernleşmek ya da batılılaşmak yerine kültürel kimliklerinin ne olduğu konusunda bocalarlar.[2] Bu bakış açısının da bir sonucu olarak, Türkiye'nin Avrupa bütünleşmesi içinde Avrupalılarla aynı konumda yer almaları şimdiye kadar engellenmiştir ve sonrasında da engellenmeye devam etmesi beklenir.[3]

Bu çerçevede Avrupalıların 'öteki'leriyle ilişkilerini iyi idare edemedikleri açıktır. Avrupa'daki hükümetler bunu aşmak için vatandaşlık kavramını genişletmekle uğraşmıyor değillerdir, fakat içine düştükleri birtakım yanılgılar vardır. Örneğin, Avrupa'da, 1960'larda ve 1970'lerin başında Kuzey Afrika ve Türkiye'den gelen Müslümanların sonunda evlerine dönecekleri varsayılmıştı. Bu gerçekleşmemiş ve gelenler Avrupa'ya yerleşmiştir. Bugün ikinci ve üçüncü nesil göçmen olarak anılanlar onların çocukları ve torunlarıdır, fakat onlara hala Belçikalı, Fransız ya da Alman denmemektedir. Birçok Avrupalının İslam ve seküler bir Avrupa kimliğini yan yana düşünememesi bunda önemli bir etkendir. Aynı zamanda, aşırı sağın İslam ve Müslüman karşıtı fikirlerinin bugün ana akım fikirler haline gelmesi, Müslümanları ya da göçmenleri Avrupa'nın adeta 'günah keçileri' haline getirmiştir.[4]

Özel olarak Fransa'da, genel olarak da Avrupa'da, etnik-kültürel farklılıkların doğuştan, terk edilemez ve mutlak değişmez olarak algılandığı öne sürülebilir. Biz ve onlar ayrımından kaynaklanan bu algı, farklılık ve güç temelinde tanımlanmaktadır. Bir toplumda aynı anda, farklılık ve gücün, hangi tarafın elinde olduğuyla bağlantılı biçimde, ırka göre ayıran ve ayrılanın varlığı söz konusu olabilir. Fransa'da müslümanları ikincil konumda görmeye yönelik tutumu bu doğrultuda değerlendirmek mümkündür. Bu ikincilliğin nedeni, kendilerini geliştirme yeteneğinden yoksun olarak kabul edilmelerinde ve Fransa'daki yaşam şekline uymalarının neredeyse imkansız olarak görülmesinde aranmalıdır. Bu noktada, Fransa'nın bahanesi, farklılıkların azaltılamayacağı, İslam'ın asimile edilemeyeceğidir. Aynı bahaneyi, AB düzeyine taşımak da zor olmasa gerek.[5]



Soykırım İddialarını Besleyen Ortak Eylemler



Türkiye-AB ilişkileri açısından Ermeni meselesi, soykırım iddiasının kabul edilmesi ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi, bir başka deyişle sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması, olmak üzere iki boyuta sahiptir. Soykırım iddiasını AB gündemine ilk getiren Avrupa Parlamentosu'ndaki girişimleriyle Fransız parlamenterler olmuştur. Fransız parlamenterler ilk defa 1981 yılında Parlamento'dan "Ermeni Halkının Durumu" adı altında kararı çıkarttırmışlardır.[6] Avrupa Parlamentosu'nun 1987'deki "Ermeni Meselesine Siyasi Çözüm" başlıklı Karar'ı ile, soykırım iddiasının kabulü ve Türkiye'nin bu iddiayı kabul etmesi gerektiği ilk defa Avrupa Topluluğu düzeyine taşınmıştır. Bu belgede Türkiye'nin itirazları dayanaksız görülmüş ve soykırımın kanıtlandığı iddia edilmiştir. Iddianın kabulü Ermenilerin rehabilitasyonu yönünde insani bir hareket olarak sunulmuştur. O dönemde Türkiye'nin demokrasisindeki sorunlar da bu iddianın savunulmasına zemin hazırlamıştır. Bu iddianın kabulü Avrupa Parlamentosu'nca adeta Türkiye ile Ermenistan arasında diyaloğu sağlayacak bir araç konumuna getirilmiştir. Bunun yanında, Ermeni meselesi Kıbrıs sorunu, Yunanistan'la ilişkiler ve Kürt meselesi ile birleştirilmiş ve Türkiye'nin özgürlük sorunu olarak sunulmuştur. Bu noktada da sorunun, Türkiye'nin Avrupa Topluluğa'na üyeliği önünde engel olacağına işaret edilmiştir.[7]

1999'da Türkiye'nin adaylık statüsünü almasının ardından 2000 yılında, Avrupa'daki Ermeni diasporası Brüksel'de kalıcı olarak örgütlenmek için büro açmıştır. Bu şekilde Avrupa Parlamentosu'nu ve diğer AB kurumlarını doğrudan etkileyecek, Türkiye'nin üyelik sürecini sekteye uğratacak propaganda ve eylemlere başlamıştır.[8] Fransa'nın 2001 yılında Ermeni Soykırımı olduğunu kabul etmesi bazı AB ülkelerini benzer karar almaları yönünde tetiklemiştir. Bunun ilk örneklerini 2004 yılındaki kararla Slovakya ve Hollanda, 2005 yılındaki kararla da Polonya, Almanya ve Litvanya oluşturmuştur. Aslında bu şekilde, benzeri kararların alınmasında AB ülkelerinin olası tepkileri göz önünde bulundurmalarına gerek olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü AB düzeyinde Fransa'ya karşı herhangi bir eylemde bulunulmamıştır. Sadece, Türkiye'den eleştirel tepkiler gelmiştir.[9]

2006 yılındaki Avrupa Parlamentosu Raporu, soykırım iddiasının kabulünü, Türkiye'nin AB üyeliği için bir önkoşul olarak tanımlamıştır. Raporun, 2005 yılında Parlamentoda soykırım iddiasının ön koşul olması gerektiği yönündeki tartışmaların ardından ilk defa iddiayı Parlamento kararı olarak açıklaması, diğerlerinden ayrılan özelliği olmuştur. Raporda, iddianın kabulünün Kopenhag Kritelerinden biri olmadığı kabul edilse de, üyelik sürecindeki Türkiye'nin komşu ülkelerle iyi ilişkiler içinde olması gerektiğine bağlandığı açıktır.[10] 2001 yılında, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi'nden 85 parlamenterin imzasıyla yayınlanan deklarasyonda, Ermeni soykırımı iddiasının kabul edilmesi, bu doğrultuda gerekli adımların atılması ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin buradan hareketle iyileştirilmesine çalışılacağı belirtilmiştir. 2010 yılında yine aynı nitelikte başka bir deklarasyon 26 parlamenterin imzasıyla yayınlanmıştır.[11] 2008 yılında 27 parlamenterin imzasıyla yayınlanan deklarasyon ise, Avrupa kültürüne ait olan Ermeni kiliselerinin ve diğer dini ve kültürel mirasların Osmanlı İmparatorluğu döneminde zarar gördüğü ve Türkiye'nin bu mirasa sahip çıkmadığını belirtmiş, bu şekilde adeta Türkiye'nin aslında Avrupa kültürüne ait olan bir alanda konuşlandığına işaret edilmiştir.[12]

Tüm bu koşullar altında, AB düzeyinde, inkar yasasıyla ilgili olarak Fransa'ya ve benzeri yasaları kabul eden diğer üyelere tepki gösterilmesini beklemek fazlasıyla iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır. Zaten yasaya yönelik tepkinin bir kaç AB bürokratından gelen açıklamalarla sınırlı kalması bunun en somut kanıtıdır. Bu noktada şu örnekler verilebilir: Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland yasa teklifini eleştirmiş, bunun Avrupa değerlerini yıpratan, ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir teklif olduğunu söylemiştir. Tarihin tarihçilere bırakılması gerektiğini ve siyasetçilerin tarihi tartışmasının doğru olmadığını belirtmiştir. Avrupa'da yükselen nefret söylemi ve yabancı düşmanlığıyla mücadele etmenin öncelikli görevleri olduğunu ifade etmiştir.[13] AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle'nin sözcüsü Peter Stano, "Geçmişteki yanlışları ya da işlediği suçlar için bir aday ülkeden özür beklenmesi katılım süreci açısından bir ön şart değil, hiçbir zaman da olmadı. Üye ülkelerden de bu talep edilmiyor" demiştir.Füle de, yaptığı açıklamalarda AB'nin işinin tarih yazmak olmadığını ifade etmiştir.[14] Gelen diğer açıklamalar da hep bu çerçevede, diplomatik tavsiye düzeyinde kalmıştır.



Sonuç Yerine



AB, soykırım iddialarına ve inkar yasasına yönelik tutumuyla, Ermenistan ile arasında, tarihsel olay üzerinden paylaştığı bir hatıra yarattığını göstermektedir. Parlamento kararlarında da vurgulandığı gibi, AB, üye ülkeler ve Ermenistan arasında ortak kültür çatısı altında güven yaratılmaya çalışılmakta ve AB Ermenistan açısından 'ötekine' karşı bir savunma mekanizması halini almaktadır. İnkar yasası adımının Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz yönde etkileme potansiyeli oldukça yüksektir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken, AB'nin kurumsal işleyişiyle üyeler temelindeki yaklaşımların paralelliğidir. Meselenin süreklilik arz ettiği açıktır. Sadece iktidarlara bağlanabilecek ve iktidarların değişmesiyle meseleye yaklaşımların da değişeceğini düşünmek doğru olmayacaktır. Meselenin tarihsel bir arkaplanı vardır.

Üye ülkeler açıkça soykırım iddiası üzerinde girişimler yapabildiği gibi, AB de bunu iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde dolaylı yoldan her an gündemde tutabilmektedir. Fransa ise bunun doğrudan olmasını sağlamaya çalışmaktadır. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin AB düzeyinde bir inkar yasasının kabulü için harekete geçtiği basına yansımıştır. Fransa'nın Brüksel'deki diplomat ve bürokratları, AB'nin 2008 tarihli 'Çerçeve Kararı'nı kullanarak, meselenin inkarının aslında AB genelinde suç kabul edilmesi yönünde AB Komisyonu ve AB Konseyi'nde girişimler başlattığı bilinmektedir.

Meseleyi daha iyi anlamak için belki de küresel düzeyden bölgesel düzeye doğru bakmak gerekir. Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninde, Ermenilere karşı Türkleri suçlayan Huntington'un 'Medeniyetler Çatışması' tezini ortaya attığı 1990'lı yılların başından itibaren soykırım iddialarının çoğalması ve Türkiye'nin daha yoğun olarak suçlanmaya başlaması tesadüf olmasa gerek. Soğuk Savaş sonrasında dini ve etnik farklılıkların temel çelişki olarak sunulmasının soykırım iddialarını güncel siyasete taşıyarak bugünkü tartışmaların altyapısını oluşturduğu tespiti göz ardı edilmemelidir.[15]








[1] Anthony D. Smith, "National Identity and the Idea of European Unity", International Affairs, No. 68:I, 1992, s.58.



[2] Samuel P. Huntington, "The West Unique, Not Universal", Foreign Affairs, Vol. 75, No. 6, 1996, ss.28-46.



[3] Kevin Robins, "Interrupting Identities: Turkey/Europe", S. Hall, P. Gay (Ed.), Questions of Cultural Identity, Sage, London, 1996, s.80.



[4] Sarah Wildman, "The New Scapegoats of Europe", 09.01.2012, http://latitude.blogs.nytimes.com/2012/01/09/the-new-scapegoats-of-europe/(Erişim: 02.02.2012).



[5] Joan Wallach Scott, The Politics Of The Veil, Princeton University Press, New Jersey, 2007, s.45.



[6] Deniz Altınbaş, "The Armenian Question In European Union Institutions", Review of Armenian Studies, No.23, 2011, s.156.



[7] European Parliament, "Resolution on a Political Solution to the Armenian Question", Official Journal of European Communities, No.190/119, 1987, ss.1,2.



[8] Deniz Altınbaş, a.g.m., s.148.



[9] Ömer Engin Lütem, "Facts and Comments", Review of Armenian Studies, No.23, 2011, s.28.



[10] European Parliament, "Report on Turkey's Progress Towards Accession", 2006, s.14.



[11] Parliamentary Assembly, "Recognition of the Armenian Genocide", 14.05.2001, http://www.assembly.coe.int/Mainf.asp?link=/Documents/WorkingDocs/Doc01/EDOC9056.htm (Erişim: 01.02.2012), Parliamentary Assembly, "Recognition of the Armenian Genocide", 29.04.2010, http://www.assembly.coe.int/Mainf.asp?link=/Documents/WorkingDocs/Doc10/EDOC12232.htm (Erişim: 01.02.2012).



[12] Parliamentary Assembly, "The Present State of Armenian Cultural Treasures in Turkey", 25.01.2008, http://www.assembly.coe.int/Mainf.asp?link=/Documents/WorkingDocs/Doc08/EDOC11511.htm (Erişim: 01.02.2012).



[13] "Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland: Tarihi tarihçilere bırakın", 23.01.2012, http://www.abhaber.com/haber.php?id=38467 (Erişim:01.02.2012).



[14] "Fransa'nın Kararı AB'yi Nasıl Etkileyecek?" 25.01.2012, http://www.voanews.com/turkish/news/Fransann-Karar-AByi-Nasl-Etkileyecek-137996148.html (Erişim: 02.02.2012).



[15] Detaylı bilgi için bkz. Uluç Gürkan, Ermeni Sorunu'nu Anlamak, Destek Yayınevi, İstanbul, 2011, ss.36,37.

Dr. Sezgin Mercan

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display