KIBRIS`IN ASKERSİZLEŞTİRİLMESİ


KIBRIS`IN ASKERSİZLEŞTİRİLMESİ

Yazan  04 Mart 2010
Adada çözümün konuşulduğu, KKKTC`de ise başkanlık seçimlerinin yaklaştığı bu günlerde, Rum Yönetimimi Meclis, 19 Şubat 2010 günü aldığı bir kararla, çözüme ne kadar uzak ve samimi olmadığını ilan etti.

Kıbrıs Rum Yönetimi Meclisi, Kıbrıs'ta garantiler ve garantörlük haklarının kabul edilemeyeceğini oy birliği ile kabul ederek ilan etti.

Aynı gün, AB Bölgeler Komitesi` nin gündeminde ki "Avrupa Birliği Genişleme Politikaları" başlıklı rapor taslağında Türkiye`den bir dizi istekte bulunuluyor, isteklerin biri de Kuzey Kıbrıs`ta ki Türk Askerinin yıl sonuna kadar çekilmesi olarak belirtiliyordu. Rapor taslağını hazırlayan kişi, AB`nin yerel yönetimlerle ilgili komitesinde Yunanistan`ı temsil eden sağ kanat politikacı Yorgo Papastergiou.

Rum Meclisinde Kıbrıs'ta garantörlük ve müdahale hakları konusunu, birsüre önce, Hristofyas'a müzakerelerde Türk tarafına taviz verdiği suçlamasında bulunarak üçlü koalisyondan ayrılan sosyalist EDEK partisi lideri Yannakis Omiru gündeme getirmişti.Rum siyasetinin belirleyicisi olan bu partiyi kısaca tanıyarak karar önerisinde ki niyetide ortaya açıkça koymuş olabiliriz.

Makarios'un danışmanı ve özel doktoru olan Vassos Lissaridis, EDEK'i (Kinima Sosialdimokraton Eniaia Dimokratiki Enosi Kentrou) -Merkezin Birleşik Demokratik Birliği- adı altında 6 Şubat 1969 tarihinde kurarak hayata geçirdi.

Lissaridis 1955'lerde EOKA'nın komünist kanadını kuran bir Marksist-Leninisttir. Enosis ülküsünü yaşam felsefesi olarak benimsemiş olup Yunanistan ile birleşmek fikrine sıkı sıkıya bağlıdır.

1963-64 yılları arasındaki toplumlar arası çatışmalarda RMMO (Rum Milli Muhafız Ordusu) resmen kurulana kadar "Halk Ordusu"nun yani silahlı Rum milis kuvvetlerinin komutanlığını yaptı ve kendi paralı askerlerini de "denetim" görevini yapmak üzere Çağlayan Bölgesinde konuşlandırdı. Yaşamı boyunca Türklere karşı nefret düzeyinde duygular besledi. Türk diplomatlarını öldüren terör örgütü ASALA'nın yaratıcılarından biri olarak tanınmaktadır.

Yaşamı boyunca NATO karşıtı, Arap, Ermeni ve PKK sempatizanı bir politika güttü. 17 Kasım terör örgütünün Lissaridis ile bir grup Yunanlı ve EOKA'cı Rum tarafından kurulduğu Yunan basınında yer almıştır.

NATO'nun, Doğu Akdeniz bölgesindeki durumu ile ilgili olarak Moskova'ya danışmanlık da yapmış olan Lissaridis, 1976'da Atina ve Paris'te düzenlenen NATO karşıtı toplantılarda yaptığı konuşmalarda, Türkleri adadan atmak için yeni bir "Vietnam savaşı"na ortam hazırladıklarını söylemiş ve o yıldan itibaren de faaliyetlerini bu doğrultuda sürdürmüştür.

1981'de Meclis Başkanı olan Lissaridis, politik gücünü kullanarak Güney Kıbrıs'ta ASALA ve PKK kamplarını kurarak terörist eğitimleri başlatmış ve Apo da dahil olmak üzere bir çok Türkiye karşıtı teröriste Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti pasaportu verilmesini sağlamıştır.

Her ne kadar Vassos Lissaridis 2006 yılından beridir EDEK'in fahri başkanı ise de, EDEK'in kontrolü halen daha tamamen kendi elindedir. Türklerle ortak bir devlet kurulmasına kesinlikle karşıdır.

KKTC, Rum Yönetiminin almış olduğu bu karara ortak bir tepki göstererek, 24 Şubat 2010`da Cumhuriyet Meclisi, Kıbrıs'ta bulanacak olan bir çözümde, garanti ve ittifak anlaşmalarının devam ettirilmesi gerektiği yönünde karar aldı. Meclis "garantilerden" vazgeçilemeyeceğini vurguladı.

Alınan bu kararların ardından diğer bir garantör devlet olan İngiltere bir açıklama yaparak, Güvenlik ve Garantiler konusunda Türkiye ve Yunanistan`ın katılacağı üçlü bir zirve önerisinde bulundu. Bu öneriyi, KKTC seçimlerini bahane eden Yunanistan sıcak bakmadı.

Bu gelişmelerin ardından, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Kıbrıs sorununun çözümü konusunda üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu ve bir anlaşma sağlanması durumunda adadan askerlerini çekebileceğini açık olarak belirtti. Diğer taraftan Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Kıbrıs'taki güvenlik sorununun Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımıyla ortadan kalkacağını belirterek, "Kıbrıs'ta çözüm askerlerin çekilmesini gerektiriyorsa askerleri çekeceklerini" söyledi.

Bu gün Türk askerinin adadaki varlığı tartışılırken, "neden?" orada olduğu konusu, tarfların ve konuyla ilgisi olanların çok iyi bilmesine rağmen hep göz ardı edilmektedir.

Türk askerinin adadaki varlığının en temel sebebi, adada yaşayan Türklerin can, mal ve yaşamını sürdürme güvenliğinin sağlanmasıdır. Şartlar oluştuğunda, Türk askerinin adada bulunmasının hiç bir nededeni kalmayacaktır.

Ancak bu gün adada Türk askeri varlığından rahatsız olan Rum Yönetimi, kendi bölgesinde ki askeri varlığını ise hiç gündeme getirmemektedir.

21 Ocak 2009 tarihinde Ledra Palas'ta yapılan toplantıda BM Barış Gücü (UNFICYP) komutanı Albay G.A.C. Hughes'un Türk ve Rum siyasi parti liderlerine yaptığı sunuda açıkladığı sayı Türk barış Kuvvetleri için 21.000, Güvenlik Kuvvetleri için de 3.000'dir.


Buna karşılıkaynı açıklamada Rum tarafı, evlerinde yeterli silah ve söz konusu silahın mermilerini bulunduran ve RMMO'da askerlik hizmetini tamamlamış 60.000 adet İHTİYAT askeri; Her koşulda tepeden tırnağa silahlı 2 dönem, toplam 24.000 adet RMMO askeri;1960 Anayasasına göre sayıları 900 olması gerekirken 1.500 olan Yunanistan'dan gelen Yunan Alayı (ELDIK) mensupları ile Yunanistan'dan gelen ve sayıları 2009 yılında 20.000'ini bulan "Paralı Askerler"le birlikte seferi haldeki Rum Silahlı Kuvvetleri toplamda 94.000 kişilik bir saldırı gücü oluşturmaktadır.

Sonuç olarak, adada "huzur ve güven "ortamının tesisi "samimi" olarak isteniyorsa, her iki toplumun kabul edebileceği bir çözüm üzerinde anlaşılmalı, anlaşmada belirtilen rakamlar dışında her iki tarftada asker, silah ve mühimmat bulunmamalı ve olanlar toplatılmalıdır.

Eğer siz, çözüm adı altında bir tarafın elinden silahını askerini alır, diğerini görmemezlikten gelirseniz, bunu adı çözüm değil "katliam "olur.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display