Türk-Yunan Savaşı Ne Zaman?

Yazan  02 Mayıs 2018

Yabancı bir anket kuruluşu (Public Issue) tarafından yakın zamanda yapılan anketin sonuçlarına göre Yunan halkının yüzde 44'ü Türkiye'yle savaş ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor, yüzde 52’si ise savaşı olası görmüyor.

Yunan halkına göre Türkiye, Yunanistan'ın toprak bütünlüğünü tehdit ediyor çünkü Ege Denizi ve Kıbrıs’ın hala kendilerine ait olduğunu sanıyor. Yunan Ortodosk Kilisesi, Megali İdea (Büyük Ülkü) ile Bizans’ı yeniden kurma, ‘Küçük Asya’ dediği Batı Anadolu’yu ve İstanbul’u yeniden ele geçirme peşinde. Yunanistan, Enosis ile de Kıbrıs’ı kendine bağlamak hayalinden vazgeçmedi.

Son yıllarda bunlara Doğu Akdeniz’de Kıbrıs adası etrafındaki enerji rezervlerini tek başına sahiplenmek için Rum yaygarası eklendi. Yunanlı devlet adamları Türkiye ile husumet içinde ne kadar devlet ve terör örgütü varsa onu dost kabul ediyor ve aleyhimize kullanmaya çalışıyor. ABD ve Avrupa Birliği’ni yanına çekerek iki ülke sorunlarını uluslararasılaştırmaya çalışıyorlar. Yıllardır bu konuda çalışan ve kafa yoran bir bilim insanı olarak doğrusu ben de iki ülke arasında bir savaşı kaçınılmaz buluyorum. Mesele savaşın zamanlanması.

Türk-Yunan Savaşın niteliği

Yunanistan, kurulduğu 1829 yılından beri hep Türklerden toprak kazanarak tam 22 kez büyümüştür. Lozan ile Ege’de başlayan kuşatma, Doğu Akdeniz’e kadar uzatılmaya çalışılmaktadır. Türkiye, Yunanistan’ın stratejik işgali altındadır. Ancak, kurulduğu iç savaş dâhil Yunanistan, bugüne kadar Türklere karşı hiçbir savaşı tek başına kazanamamıştır. Tarihten gelen, “büyük efendiye” sürekli yenilgi psikolojisi, Yunan halkının bilinç altına yerleşmiştir. 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı, Yunanlılarda, Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi ilerleyen dönemde başka toprakları da alabileceği düşüncesini uyandırmıştır.

Bu çerçevede Atina, Ege Adaları’nın silahtan arınmış statüsünü bozmuş ve uluslararası alanda “Türk tehdidi”, “Ankara’nın yayılmacı emelleri” ve “Türkiye’nin toprak talebi olduğu” yönündeki söylemlerine sarılmıştır. Bununla birlikte, Yunanistan’ın, Türkiye’ye olan bakış açısındaki, tehdit algılamaya kadar varacak olumsuz yargının, Türkiye’den de aynı ölçüde karşılık gördüğünü söylemek zordur. Türkiye, coğrafi büyüklüğü, gücü ve tarihsel ilişkileri nedeniyle Yunanistan’ı önemli bir komşusu olarak görmekte, ancak yok edilmesi gerekli bir ülke olarak tanımlamamaktadır.

İki ülke arasında Ege Denizinde ki anlaşmazlıklar (egemenlik/hükümranlık hak ve çıkarlarını doğrudan ilgilendiren), Kıbrıs ve Doğu Akdeniz, diğer sorunlar (Batı Trakya, Ekümenik ve Patrikhane, göç vb.) olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktadır. Öne çıkan Ege Denizi kaynaklı sorunlar; karasularının 6 milden 12 mile genişletilmek istenmesi, kıta sahanlığı iddiası, egemenliği antlaşmalarla devredilmemiş adalar, adacıklar, kayalıklar sorunu, adaların silahsızlandırılmış statüsünün ihlali, FIR/SAR ihlalleridir.

Yunanistan Ege’de karasuları mesafesini 12 mile çıkarması halinde Ege Denizi'ni tamamen bir Yunan Denizi yapacaktır. Türkiye bu durumda deniz ve kara kabiliyeti özelliklerine sahip devlet olma özelliğini kaybedecektir. 50 yıldır, Türkiye ve Yunanistan Ege’de birbirlerinin savunma ve saldırı kabiliyetlerindeki gelişmeleri takip ederek silahlanmış, en kötü senaryoyu göz önünde bulundurarak muhtemel bir savaşa hazır olmaya çalışmıştır. Yunanistan, AB ve NATO üyesi ülkeler içinde en çok silahlanan ülke konumuna yükselmiştir. Soğuk Savaş döneminin sona ermesi, Yunanistan’ın askeri harcamalarına ayrılan payı azaltmamıştır. Son yıllarda ise Yunanistan’da savunma bütçesinin ekonomi üzerindeki yükü krize neden olabilecek boyutlara ulaşmıştır.  

Savaşın zamanlaması

İki ülke Ege’de kıta sahanlığının paylaşımı ve egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş adacıklar konusunda iki kez sıcak savaşın eşiğine gelmiştir. İki durumda da Yunanistan’ın Ege’deki hak iddialarına yönelik tek taraflı eylemlerine Türkiye’nin itirazı ve misilleme girişimleri sonucunda gerginlik tırmanmış, üçüncü tarafların araya girmesiyle ikili diyalog tekrar tesis edilebilmiştir.

1995 yılının Haziran ayında Yunan Parlamentosu, Ege'de kara sularını 12 mile genişletme hakkına sahip olduğunu açıklayan bir karar aldı. Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarma hazırlığına karşı, Türk Parlamentosu da 8 Haziran 1995 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne savaş yetkisi verdi. Bu durum, Yunanistan tarafından “casus belli” yani karasularının 12 mile çıkarılması halinde Türkiye’nin bunu savaş nedeni sayacağı şeklinde kullanılmaya başlandı. Kardak krizi Ege’deki adacık ve kayalıkların egemenliği konusunun taraflar arasında sıcak savaşa dönüşebilecek ölçüde hassas ele alındığını göstermiştir. İki ülke arasındaki bir savaş Kardak benzeri tesadüfi bir krizin tırmanması ya da uluslararası konjonktüre göre uygun gördüğü bir zamanda Yunanistan’ın bir karasularını 12 mile çıkarması gibi bir oldu-bitti girişimi sonucu başlayabilir.

Gücün maddi unsurları çerçevesinde, Türkiye’nin Yunanistan karşısındaki üstünlüğü açıktır. Asker, tümen ve tugay sayıları ile bunların kullandıkları savaş teçhizatları göz önüne alındığında konvansiyonel silah kuvvetleri açısından Türkiye’nin Yunanistan karsısında açık bir farkla üstün olduğu söylenebilir. Bu üstünlük de Yunanistan’da tedirginlik ve endişeyle karşılanan diğer bir hususu oluşturmaktadır. Olası bir Türk - Yunan savaşı sırasında savaşın niteliğinin genel olarak hızlı ve kara savaşından daha fazla, kesin sonuç almaya yönelik, hava kuvvetlerinin ağırlıklı olarak kullanılacağı ve füze sistemlerinin büyük önem taşıyacağı açıktır.

Türkiye’nin gücü  ne oranda büyük olursa olsun, kimi dışsal nedenlerden dolayı kısa süreli olması büyük bir ihtimal olan ve istenmeyen bir Türk - Yunan savaşı sırasında karşı tarafa en kısa süre içerisinde en fazla kaybı verdirebilecek olan taraf, savaşın olası galibi olarak çıkacaktır. Böylesi bir durumda, Ege Denizi’ndeki Yunan adalarının çokluğu ve dağınıklığı, Türk kıyılarına yakınlığı, bu adalara stratejik bir önem kazandırmakta ve Türkiye açısından ulusal güvenlik ve toprak bütünlüğü yönünden sürekli olarak göz önünde bulundurulması gereken bir faktör olarak görülmektedir.

Sonuç

Yunanlı liderlerin yapay krizlerle tırmandırdığı milliyetçi duygular devam ettiği sürece Ege, Kıbrıs ya da diğer alanlarda yapıcı politikalar beklemek gerçekçi olmayacaktır. En iyi ihtimalle sorunlar ötelenmekte veya uyumaya bırakılmaktadır. Yunanlılar, bizim en iyi dostumuz ve kardeş halkımız olma potansiyeline sahip bir millettir.

Nitekim 1930’larda Atatürk döneminde iki ülke lideri arasında kurulan dostluk Yunan tarafında, birlikte bir federasyon kurulması tartışmasına bile yol açmıştır. 1990’ların sonunda başlayan iyimser dönem ve 2015’e kadar devam eden gizli kapsamdaki istikşafi görüşmelerden sonuç alınamamıştır.

Son dönemde Yunanlı devlet adamlarının dostça olmayan açıklamaları romantik devirlerin geride kaldığını göstermektedir. Realist açıdan bakıldığında; uluslararası ilişkilerin temel mantığı ve güvenlik alanının teknik yönü, önemli egemenlik sorunlarının ancak askeri yöntemlerle çözülebileceğini bize söylüyor. İyi bir barış ancak, iyi bir savaş ile gelir.

Yunan tarafı Kıbrıs’ta olduğu gibi bu savaşa uluslararası adresleri de dâhil ederek Türkiye’ye pahalıya getirmeye çalışacaktır. Bu da Türkiye’ye bu sefer işi yarım bırakmamayı dikte etmektedir. Umarız, iki ülke arasındaki tarihten gelen sorunlara masa başında hakça ve kalıcı çözüm bulunabilir.

Sait Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display