NETANYAHU ŞARON’UN İZİNDE


NETANYAHU ŞARON’UN İZİNDE

Yazan  04 Aralık 2009
Ocak 2006’da geçirdiği beyin kanaması sonrasında derin bir komaya girip bir daha uyanamayan ve halen makinelere bağlı olarak bitkisel hayatta yaşayan; İsrail’in eski Başbakanı Ariel Şaron’un yaşamı, hem söylemleriyle hem de eylemleriyle oldukça tartı

Savunma Bakanlığı görevi yaptığı 1982 yılındaki İsrail'in Lübnan'ı işgali sırasında kendisine "Beyrut Kasabı" unvanını kazandıran Sabra ve Şatilla katliamları ile tarihe geçen Şaron'un daha sonraki dönemlerde yine çeşitli bakanlıklar ve başbakan sıfatı ile altına imza attığı olaylar, İsrail-Filistin Sorunu'nun şiddet döngüsü içerisine girmesine ciddi anlamda katkı sağlamıştı. Özellikle de Şaron'un 2000 yılında "seçim yatırımı" olarak gerçekleştirdiği "El Aksa Yürüyüşü" bir seçim propagandasından çok bir provokasyona dönüşmüş ve olayın ardından Filistinliler II. İntifada'yı ya da diğer bir adı ile El Aksa İntifadası'nı ilan etmişlerdi. Bu kısa vadeli seçim yatırımı, siyasi anlamda başarıya ulaşarak Ariel Şaron ve o dönemki partisi Likud'a iktidarın kapılarını açmıştı açmasına ama İsrail, Şaron'un açık tahriki ile tetiklenen II. İntifada ile yarım yüz yıllık tarihinde topyekun bir şekilde Arap ülkelerinden almadığı yarayı II. İntifada'da almıştı. Daha da önemlisi Şaron'un kişisel çabaları ile filizlenen ve daha sonraları kontrolden çıkan II. İntifada ile yeniden yükselen nefret dalgası Hamas'ın siyasi bir aktör haline gelmesine neden oldu.

Sonuçta ortaya çıkan manzara ise oldukça tanıdıktı, İsrail-Filistin hattında her geçen gün büyüyen bir yangın ve yine, yeni bir savaş. Ama bu savaş öncekilerden farklıydı. Zira II. İntifada ile Filistinliler İsrail'i artık İsrail'de vurmaya başladılar. İntihar eylemcileri Kudüs'te, Hayfa'da, Sderot'da, Tel Aviv'de her yerde İsrail'i kendi bedenlerini silah olarak kullanarak vurmaya başladılar. İntifada sertleştikçe, İsrail sertleşti; İsrail sertleştikçe İntifada hırslandı. Ve tüm bunların şüphesiz ki tetikleyicisi Ariel Şaron'un ta kendisiydi. İşte böylesine, şiddet öğeleri ile örülü bir biyografiye sahip olan Ariel Şaron, yaşamının birçok evresinde baskın bir şekilde yer alan bu olguyu iktidarının son dönemlerine doğru keskin bir "u-dönüşü" ile bir kenara bırakıp o güne değin ağzına bile almadığı "barış"ı dillendirmeye başladı. Öyle ki Şaron'un "dönüşümü", 2004 yılında İsrail'in yıllardır işgal altında tuttuğu Gazze'den çekilmesi ile doruk noktasına ulaştı. Şaron'un bu dönüşümü sonrasında partisi Likud'dan ayrılıp daha "ılımlı" olarak lanse edilen Kadima'yı kurması doğal olarak Ortadoğu'da şok etkisi yaratmıştı. Ancak Şaron'un bu görünürdeki "barışa yöneliş"inin ardında İsrail'in tek taraflı olarak sınırlarını çizmesi için hazırlanan yeni bir zemin etüdünün olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. İşte tam da bu sözde "barış" döneminde Ariel Şaron bir basın toplantısı sırasında, tarihe geçen şu sözleri ile Ortadoğu'ya ayna tutuyordu sanki. Kendisine sorulan "u-dönüşü" sorularından birine aynen şöyle cevap veriyordu Şaron "Burası Ortadoğu! Burada sözler verilir, kararlar alınır hatta anlaşmalar imzalanır ama Ortadoğu'da tek bir gerçeklik vardır o da söylemler değil -sadece- yapılan eylemlerdir." Ortadoğu Şaron'un iki dudağı arasından çıkan bu kısacık tümce ile bir çırpıda özetlenivermişti adeta…

Söylemler ve eylemler çelişiyor

Teorik olarak hayatta olan ancak siyaseten ölü kabul edilen Ariel Şaron'un (1) sağlığı kötüye gidiyor olsa da sarf ettiği söz konusu tümce tüm çarpıcılığıyla halen sapasağlam ayakta duruyor. İsimler, olaylar, olgular değişse de tümcenin özü aynen sihrini koruyor. Bu bağlamda İsrail'in bugünkü siyasi fotoğrafına bakarsak Şaron'un yaşadığı sürecin bir benzerinin yaşandığını ve Şaron'un sözlerinin gerçeklik değerini aynen koruduğunu görebiliriz. Zira sekiz ay önce başbakanlık koltuğuna oturan "Bibi" lakaplı Benjamin Netanyahu, son dönemde sıkıntılı günler geçiriyor. İsrail basınında, Başbakan Netanyahu hakkında yapılan yorumların çoğu "Bibi"nin Ariel Şaron'un son dönemleri gibi kendisiyle, geçmişiyle çelişen davranışlar sergilediği yönünde. Daha önce de başbakanlık yapan Netanyahu'nun, önceki dönemlerdeki siyasi tavrının, son seçim dönemindeki söylemlerinin tam tersini yaptığını ileri süren yorumlardan biri de İsrail'in önde gelen gazetelerinden biri olan Haaretz'de yayınlandı.(2) "Netanyahu, Ariel Şaron'un izinden mi gidiyor" başlığı ile verilen analizde, Netanyahu'nun Hamas'ın elinde olan esir asker Gilat Şalit'in serbest bırakılması için Hamas'la pazarlığa girişmesi ve İsrail'li yerleşimciler konusunda öne sürdüğü sürpriz çözüm önerileri siyasi kariyeri açısından büyük bir çelişki olarak yorumlanıyor. Daha önceki dönemlerde yapılan esir değişimi pazarlıklarına şiddetle karşı çıkan ve hatta bu yönde ciddi bir kamuoyu oluşmasını sağlayan Netanyahu'nun bu "u-dönüşü" Şaron'un siyasi dönüşümü ile karşılaştırılıyor. Aynı şekilde Batı Şeria'daki İsrail'li yerleşimciler sorununa "iki devletli çözüm önerisi" getirerek yerleşimcilere sahip çıkmamak ve ihanet etmek ile itham edilen Netanyahu'ya yöneltilen eleştirilerin boyutu, Şaron'un yine yerleşimci sorununa çözüm olması için Gazze'den çekilmesi sırasında ortaya koyduğu sert muhalefet hatırlandığında daha iyi anlaşılıyor. Hatta öyle ki kendi partisi Likud'un milletvekillerinden biri "Bu bizim tanıdığımız Benjamin Netanyahu değil" diyerek tepkisini açıkça ortaya koymaktan geri durmuyor.

Yeni bir oluşum mu?

İsrail sağından özellikle de aşırı sağcı basından oldukça sert tepkiler alan Netanyahu'nun söz konusu tepkilere çok da kulak asmadığı yakın çevresine Şalit anlaşmasını hem bakanlar kuruluna hem de İsrail meclisi Knesset'e kabul ettireceğine dair söz verdiğine ilişkin çıkan haberlerden anlaşılıyor. Hem kendi partisinden hem de hakkındaki onlarca yolsuzluk davası nedeniyle sahip olduğu kirli siyasi geçmişe rağmen kendisini iktidara taşıyan aşırı sağ cenahtan gelen eleştirileri hesaba katmaması soru işaretlerine neden oluyor. Kuşkusuz ki bunlardan en önemlisi "yeni bir siyasi oluşum mu geliyor" sorusu. Nitekim yukarda da ifade edildiği üzere Şaron'un dönüşümünün sonucunda da yeni bir siyasi oluşum ortaya çıkmıştı ve Şaron ile Netanyahu arasında kurulan paralellik nedeniyle Bibi'den de benzer bir adım beklenir hale geldi. Haaretz'deki söz konusu analizde de vurgulandığı üzere, Netanyahu'nun bir anlamda siyasi intihar anlamına gelebilecek olan yeni siyasi yöneliminin en akla uygun açıklamasının bu yönde olduğu söylenebilir. Kısacası İsrail siyasetinin 2010 yılında oldukça renkli olaylara sahne olacağı şimdiden anlaşılıyor.

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu Araştırmaları Bölümü Bilimsel Danışman Üyesi

(1) 4 Ocak 2006'da geçirdiği beyin kanaması sonrasında komaya giren Ariel Şaron, Temmuz 2006'da İsrail yasaları gereği, henüz tıbben ölmemesine rağmen siyaseten ölü ilan edildi.

(2) Yossi Verter, "Is Netanyahu positioning himself to be the next Ariel Sharon?"http://www.haaretz.com/hasen/spages/1131091.html

Miray VURMAY

1982 yılında Hatay'da doğmuştur. Lise eğitimini Ankara çankaya Lisesinde tamamlamıştır. 2003 yılında Selçuk üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun olmuştur.  2004 yılında Hacettepe üniversitesi Sos. Bil. Ens. Tarih Bölümünde  Yüksek lisans eğitimine başlayan Vurmay, buradaki eğitimini tamamladıktan sonra 2008 yılında Ankara üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü doktora çalışmalarına başlamıştır. 

 

Makale Ve Röportajlar

Cumhuriyet Strateji'de 192 adet olmak üzere, birçok yerli ve yabancı dergi, gazete, televizyon ve radyoda yayımlanmış makale, yorum, röportaj.

Cumhuriyet Strateji'de 21 adet kitap eleştirisi.

 

Kitaplar

Devrik Bir Cümlenin Sözde öznesi: Ortadoğu, MET-VAK Yayınları, Ankara, 2007,Yazar

Külebi, Ali, Yeni Dünya Stratejileri ve Kilit ülke Türkiye, MET-VAK Yay., Ankara, 2005,Editör

Külebi, Ali, Türkiye'nin Enerji Sorunları ve Nükleer Gereklilik, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2008, Editör

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...