Orta Doğu’da Demokrasi

ABD Başkanı Clinton’un Suudi Arabistan’da yaptığı konuşmada altını çizdiği husus yani eğer Hazreti Muhammed yaşasa idi Müslümanlar ilk arabayı üretirlerdi ve Hazreti Muhammed eşinin araba kullanmasına izin verirdi her halde önümüzdeki günlerde çok ta

ABD'nin Orta Doğu'yu dönüştürmek ve "demokratik düzenler" tesis etmek politikasının bütün bir Amerikan siyasal eliti tarafından desteklendiğini gösteriyor Clinton'un Suudi Arabistan'da yaptığı konuşma. Gerçektende gerek Bush'un etrafındaki yeni muhafazakarlar gerek Clinton'un çevresinde eskiden bulunan ve şimdi yeni-liberal hareketi oluşturan dış politika uzmanları büyük bir ısrarla Orta Doğu'da demokrasi ve serbest piyasa ekonomisinin tesis edilmesinin bölgeden anti-Amerikanizmi yok edeceği üzerinde ısrarla duruyorlar.

Her iki tarafta demokratikleşmenin sadece ABD'nin düşmanı olan "kötü çocukları" yani İran, Irak, Suriye, Libya'yı değil Suudi Arabistan ve Mısır gibi Amerikanın kadim dostlarını da kapsaması gerektiğini düşünüyorlar. Bush yönetimi içinde iki farklı yaklaşımı görüyoruz. Birincisi Amerikan Savunma Bakanlığında daha güçlü olan yeni-muhafazakarların savunduğu "çok hızlı" demokratikleşme çizgisini savunanlar. Buna karşın yeni-muhafazakarlardan hiçbir zaman haz etmeyen ve eğer Bush bu sene yapılacak olan başkanlık seçimlerini kazanır ise ikinci kez Dış İşleri Bakanı olmayacağı söylenen Powell'ın yönetimindeki Dış İşleri Bakanlığı daha yavaş bir demokratikleşme üzerinde duruyor.

Amerikan dış politikasında ancak bir şey netleşmiş görünüyor.O da iktidara bir Demokrat Başkan bile gelse ABD'nin Orta Doğu'yu dönüştürme/demokratikleştirme çalışmaları sürecek. Amerikalılar bunun için aşağı yukarı 20 senelik bir zaman dilimini öngörüyorlar ama bu 30 seneye kadar uzayabilir de diyorlar. Tabii ki ABD'nin Orta Doğu'ya dayattığı bir demokratikleşmenin sağlıksız tarafı Orta Doğu toplumlarının iç dinamiklerini yeterince dikkate almayan, Amerikan menfaatlerini önplana çıkaran ve bundan dolayı da Orta Doğu'da demokratikleşen adına çok yüksek bedeller ödenmesi gereken bir yaklaşım sergilemesi.

Örneğin ABD'nin Irak'ta "bir adam-bir oy" çerçevesinde düzenlenen bir demokratikleşme sürecini başlatması kaçınılmaz. Ama toplumun % 65'ini oluşturan şiilerin iktidarı ele geçireceklerinden korktukları için şimdi bir çıkar yol arayışı içindeler. Keza yarın Suudi Arabistan'da hemen bir genel seçime çok destek verir görünmüyorlar çünkü bu seçimi El Kaide kazanabilir. Nitekim, Cezayir'deki ilk ve son demokratik seçimlere yapılan atıf az değil. İslami Selamet Cephesinin kazandığı bu seçimlerden sonra ülkede 1992'den bu yana süren ve takriben 100 bin kişinin öldüğü bir iç savaş çıktı.

Peki Orta Doğu'da demokratikleşme nasıl olmalı veya olmalı mı? Tabii ki Orta Doğu insanı da demokratik bir toplumun üyesi olmayı hak ediyor. Ancak, bunun için dış baskı ve dayatmalar değil çözüm. Orta Doğu'nun iç dinamiklerinin harekete geçmesi ve daha doğal bir süreç içinde Orta Doğu toplumlarının önünün açılması gerekiyor. Esasen gerek Ürdün ve Lübnan gerek ise bir çok Basra Körfezi ülkesinde ülkelerin kendi iç dinamikleri ile gelişen bir demokratikleşme süreci yaşanmaktadır. İran'da ABD'nin bölgeye yerleşmesinden çok önce başlamış bir demokratikleşme yaşanmaktadır. Bir Arap aydını ABD'nin bölgeye yerleşmesinin Arap demokratikleşmesini ilerletmeyip gerileteceğini söylemektedir.

Arap ülkelerinin otoriter-feodal liderlerinin ülkelerinin ve toplumlarının önünü açacak büyük hamleleri yapmalarının zamanı gelmiştir. Orta Doğu'da demokratikleşmenin dış değil iç dinamiklere dayanması Orta Doğu toplumlarını bir ekonomik yaratıcı patlama yapmaya götürecektir. İslam dini yenilmemiştir ama İslam medeniyeti Batı uygarlığı karşısında yenik bir uygarlık olmak durumundadır. Bu durumun sona erdirilmesi ise İslam ülkeleri halklarının yönetimlerden dışlanması, baskı altında tutulması, iç kabile çatışmaları ile enerji tüketmesi değil, halkları yönetime dahil etmesidir. Tabii ki bu konuda hayalci olmaya ve 20 sene içinde mükemmel bir demokrasi kurulacağına inanmak gerekmez. Her şey zaman alır ama başlamak çok önemlidir.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display