SÖZDE BATI KARŞITLIĞI GERÇEKLERİ GİZLEMEYE YETMİYOR


SÖZDE BATI KARŞITLIĞI GERÇEKLERİ GİZLEMEYE YETMİYOR

Yazan  21 Aralık 2009
Bir düşünün, son dönemde, özellikle de ABD’nin Irak’ı işgalinden sonraki süreçte, Türkiye’de ve (Orta)doğu halklarında toplumsal anlamda en çok göze çarpan ortak payda ne olabilir?

Daha açık bir ifade ile söz konusu insanların büyük bir çoğunluğunun ortak siyasal/toplumsal duruşu olarak da nitelendirebileceğimiz "şey" nedir? Cevap çok basit: Amerikan karşıtlığı ya da daha geniş alırsak Batı karşıtlığı. ABD'nin 11 Eylül'den sonra doruğa çıkan agresif politikaları ve bu politikalarını genel anlamda Doğu özel anlamda Ortadoğu üzerinde dışa vurması oluşan bu karşıtlığın en gözle görünür nedeni. Bunun dışında ABD'nin en başından beri Arap-İsrail çatışmalarında ağırlığını, terazinin İsrail kefesine koyması, kurulduğundan bu yana İsrail'in "hamisi" ve "abisi" olarak algılanması; yine ABD'nin İslam dinini isteyerek ya da istemeyerek El Kaide terörü ile özdeşleştirmesi, Taliban ile bir tutması; gerek Afganistan'da gerekse Irak'ta sivil halka karşı izlenen rencide edici, insanlık dışı politikalar da Türkiye'de ve tüm Ortadoğu'da ABD'ye karşı beslenen "antipatinin" diğer nedenleri olarak sayılabilir. Öyle ki bugün Ankara'dan başlayarak yola çıkın ve Bağdat, Kahire, Şam, Beyrut, Amman, Tahran sokaklarına sorun ABD ve Batı'yı nasıl görüyorsunuz diye, hemen herkesin ABD'ye ve Batı'ya olan nefretini anlatacak söz bulamadığını göreceksiniz. Anlatmaya mecali olanların ise ABD ve İngiltere'nin Irak'ta işlediği insanlık suçlarından, ABD ve İsrail'in Lübnan'ı nasıl yakıp yıktığından, yine aynı ikilinin Filistin'i nasıl ikiye böldüğünden, Gazze'yi nasıl açlığa mahkum ettiğinden dem vurarak her fırsatta ABD merkezli olarak Batı medeniyetine, Batı zihniyetine karşı duydukları öfkeyi ve nefreti sergilediklerine şahit olacaksınız.

Kronolojik olarak geriye dönük bir biçimde aynı soruyu tekrar ettiğinizde ise aynı öfke ve nefret cümlelerinin kurulduğunu ancak bu defa öznelerin yer yer değişiklik gösterdiğini göreceksiniz. Örneğin 1950'lere dair bir sorgulama yaptığınızda Lübnan ve Suriye'de açık bir Fransız aleyhtarlığı olduğunu, dönemin manda yönetimi olan Fransızların nasıl vahşi birer sömürgeci olduklarını ve her iki halkın da nasıl büyük bir bağımsızlık mücadelesi ile sömürgeci Fransızları ülkelerinden çıkarıp "bağımsızlıklarını" kazandıklarını dinleyeceksiniz. Keza çok benzer hikayeleri yine Fransa özneli olarak Fas, Tunus ve Cezayirlilerden de dinleyebilirsiniz. Aynı döneme ait bir diğer benzer hikayeyi de Mısır ve Irak halklarından dinleyebilirsiniz. Tek bir farkla, bu defa öznemiz Fransa değil İngiltere…

Türkiye'de de aynı hassasiyeti ve nefreti özellikle de kendisini muhafazakar olarak tanımlayanlarda görmek son derece olağan. Hatta bireyselliğin dışında çeşitli siyasi, dini, ideolojik referanslarla bir araya gelmiş gruplar, topluluklar, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları vb. örgütlenmelerde de toplu olarak aynı duruşu, aynı hassasiyeti ve aynı nefreti görmek mümkün. Tarihte birçok kez savaş meydanlarında karşı karşıya kalınan Batı, yakın dönemlerde topla, tüfekle olmasa da Türk insanına göre Türkiye'ye karşı psikolojik bir savaş yürütmektedir ve sırf bu nedenle bile olsa nefret duyulmaya, kin tutulmaya layıktır.


Suyun altındakiler


Yukarıda bahsi geçenlerin birçoğu az çok bilinen şeyler aslında. Yani bir anlamda buzdağının görünen kısmı. Peki, suyun altında daha farklı, hatta suyun üzerindekilerin tam tersi şeyler olabileceği aklınıza geldi mi hiç? Her mikrofon uzatıldığında, her kamera gördüğünde "Kahrolsun Amerika" diye haykıranların aynı zamanda gizliden gizliye Batı'ya karşı derin bir hayranlık hatta bir aşk ve tutku besliyor olabileceğini düşündünüz mü hiç? Ne kadar ironik de olsa, ne kadar çelişik ve hatta kendi kendini inkar durumu da olsa istisnaları bir kenara bırakırsak genel anlamda nefret ile perdelenen böyle bir "gizli aşk" mevzu bahis. Öyle ki Türkiye'de olduğu gibi (Orta)doğu toplumlarında da kurtuluşu açıkça Batı'da arayan, yüzünü tamamen Batı'ya dönmüş, "liberal" kimliği altında açıktan Batı hayranı olan hiç de azımsanmayacak bir güruh var. Bunlar zaten biliniyor. Ancak burada asıl mesele Batı'ya, ABD'ye karşı duyduğu nefretten bahsedip de içten içe tam tersi duygular besleyenlerin varlığı. Bu aşk ve nefret çelişkisini, bu gizli hayranlığı anlatan o kadar çok şey var ki aslında. Ama görmek için toplumsal nirengi noktalarını odağa alarak ince bir analiz yapmak gerekiyor.

Örneğin Suriye ve Lübnan'da manda döneminden kalma bir Fransız aleyhtarlığı toplumun her katmanında görülebiliyorken dikkatli bakıldığında aynı Suriye ve Lübnan'da aynı Fransa'ya duyulan hayranlığı görmemek imkansız. Her iki ülkede de Fransızca bilmemeyi "cahillik" olarak kabul eden birçok insan var. Hatta Beyrut'ta her sabah (okumasa da) koltuğunun altına ünlü Fransız gazetesi "Le Figaro"yu sıkıştırıp, Fransız tarzı kafelerde, Fransız usulü bir sabah kahvesi yudumlamak "aydınlık" göstergesi sayılıyor. Birçok insan birbirine Arapça değil Fransızca "latife" yapmayı tercih ediyor. Keza Suriye'de de aynı şeyler söz konusu. Kendisini "sosyete" olarak tanımlayan kesim Fransız tarzını yaşa(t)makta ısrarcı davranıyor. Son dönemde ABD, İsrail ve Batı karşıtlığının miğferi durumunda olan İran'da bile özellikle gençler arasında söz konusu gizli aşkı görmek mümkün. Tahran'da gençler her ne kadar Batı karşıtlığı ile kendilerini tanımlasalar da gizliden gizliye Batı'ya özenenler de yok değil.


Aynı durum, benzer şekillerde Ürdün'de Amerikan ve İngiliz; Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde ise son derece baskın bir Amerikan hayranlığı olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle emirliklerdeki ekonomik kalkınmaya bağlı olarak meydana gelen değişim Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki her bir emirliği yaşam tarzından mimari yapıya, eğitim sisteminden, günlük yaşantıya kadar küçük birer Amerika haline getirmiş durumda.

Gelelim Türkiye'ye. Acımak yok, çuvaldızı bu defa da kendimize batıralım. Bilindiği üzere Türkiye'de de özellikle son dönemde ciddi anlamda bir ABD karşıtlığı, Batı nefreti toplumsal bir vakıa haline gelmiş durumda. Batı'ya, ABD'ye yönelik sert söylemlerde bulunan siyasiler, bu yönde yazılar yazan gazeteciler, yazarlar ciddi ölçüde prim yapıyor. Ne var ki, ABD'ye, Batı'ya yönelik sert ifadeler kullanan, son derece popülist tavırlar takınan isimlerin perde arkasında Batı ile dirsek teması içerisinde bulunuyor olması, Batı'nın ille de AB'nin kontrolörlüğüne ihtiyaç duyuyor olması, içinin ne denli boş olduğunu bile bile, çoğu zaman da ulusal çıkarları gözetmeksizin ABD ile en üst düzeyde "stratejik ilişkiler"i inatla devam ettiriyor hatta derinleştiriyor olması göz önünde bulundurulduğunda kurulan sistemin ne denli yaman bir çelişki içerisinde olduğunu görmek işten bile olmasa gerek. Ama ne yazık ki Türkiye'deki popüler siyasal kültürde eylemden çok söylem ön planda olduğu için ABD/Batı karşıtlığı konusundaki tutumlarda oldukça sığ olmaya mahkum oluyor. Hal böyle olunca da tüm ironilere, çelişkilere rağmen bu aşk-nefret kısır döngüsüne hapsolmuş olan sözde Batı aleyhtarlığı daha çok su kaldıracak siyasi rantlara malzeme olacak gibi görünüyor.

Aşk değil, nefret değil…


Sözün özü okumuş olduğunuz bu yaman çelişki(ler) insana İlhan İrem'in o güzel şarkısının sözlerini hatırlatıyor ister istemez: "Bir duygu bu, düş değil gerçek değil, bir duygu bu aşk değil nefret değil…" Nitekim, Türkiye'nin inat ve ısrarla dahil edilmek istendiği Ortadoğu'daki müzmin sistemin temel sorunlarından biri de bu çelişkileri aşamamak, bilakis derinleştirmek değil mi zaten?

Miray VURMAY

1982 yılında Hatay'da doğmuştur. Lise eğitimini Ankara çankaya Lisesinde tamamlamıştır. 2003 yılında Selçuk üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun olmuştur.  2004 yılında Hacettepe üniversitesi Sos. Bil. Ens. Tarih Bölümünde  Yüksek lisans eğitimine başlayan Vurmay, buradaki eğitimini tamamladıktan sonra 2008 yılında Ankara üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü doktora çalışmalarına başlamıştır. 

 

Makale Ve Röportajlar

Cumhuriyet Strateji'de 192 adet olmak üzere, birçok yerli ve yabancı dergi, gazete, televizyon ve radyoda yayımlanmış makale, yorum, röportaj.

Cumhuriyet Strateji'de 21 adet kitap eleştirisi.

 

Kitaplar

Devrik Bir Cümlenin Sözde öznesi: Ortadoğu, MET-VAK Yayınları, Ankara, 2007,Yazar

Külebi, Ali, Yeni Dünya Stratejileri ve Kilit ülke Türkiye, MET-VAK Yay., Ankara, 2005,Editör

Külebi, Ali, Türkiye'nin Enerji Sorunları ve Nükleer Gereklilik, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2008, Editör

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display