Adı Konmamış bir Savaş’ta Rusya, Ukrayna ve Türkiye

Yazan  02 Mart 2022

Kuzeyde an be an izlediğimiz adı konmamış bir savaş ve bir bağımsızlık mücadelesi yaşanıyor. Rusya yapar mı? Yapmaz mı? Derken yapacağını yaptı. Ukrayna’nın başkenti Kiev’e doğru askeri konvoylar ilerliyor.

Biz her bir yanında ve İstanbul’da işgal görmüş bir ülkenin torunlarıyız. Tanrı bize bir daha böyle bir şey yaşatmasın, hiçbir ülkeye yaşatmasın. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ne kadar önemliymiş değil mi? Bunu keşke Suriye’ye 2012'de girerken hatırlasaydık. Ama yaşarken çok yakınımızda olan bir işgali ibretle televizyon kanallarından izliyoruz.

Şimdi 30'u aşkın ülke peş peşe Rusya’ya karşı olağan ve akıllı yaptırım, Ukrayna’ya ise silah ve insani yardım açıklıyor. Zengin Rusların ve Rejim üyelerinin Batı bankalarındaki hesapları donduruluyor. Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov gülerek “bunlar Putin’in umurunda bile değil. Çünkü Rusya dışında mal varlığı yok” dediyse de, kendi adına değil başkaları adına açılmış hesapların veya malların olduğu tahmin ediliyor. Burada size alınan yaptırım kararlarını tekrarlamama gerek yok. Rusya Merkez Bankası rezervlerinin ancak yarısını dondurabileceklerini, çünkü diğer yarısını Rusya’nın Çin gibi ülkelerde tuttuğu, ama Swift işlemlerinin tedricen sonlandırıldığı duyurulurken bizim düşünmemiz gereken bunun Rusya’yı, Putin’in kararlarını ve daha da önemlisi onun etrafında kenetlenmiş rejim mensuplarını nasıl etkileyeceği.

Yaralı Ayı Daha Tehlikeli Olur mu?

 The Economist’in son sayısı, Rusya’nın 2021 üçüncü çeyrekteki ekonomik büyümesini yüzde 4.3, 2022 yılı ortalaması tahminini ise yüzde 2.5 olarak bildiriyor. Ocak 2022 enflasyon rakamı yüzde 8.7, yıl sonu rakamı ise yüzde 5.6 İşsizlik oranı Aralık 2021 sadece yüzde 4.3 Şimdi yaptırımlarla Ruble çökerken, bu durum Rusya gibi bir hammadde satıcısı ülke için ve yine yaptırımlar dolayısı ile ihracat artışı yaratmayacağına göre işi zor olacağa benzer. Kaldı ki eğer işsizlik oranı verilen resmi rakam kadar düşük olsaydı, “ben talime gidiyoruz diye askere yazıldım. Kendimi savaşta buldum” diyen genç askerler olur muydu? Yine verilen istatistiklerle devam edelim en son verilerle Rusya’nın cari fazlası GSYİH sının yüzde 7.4 ü. Bütçe fazlası yine GSYİH sının yüzde 0.9 u kadar. Bütün bu pembe tabloya karşılık sadece 23 Şubat 202 itibari ile Ruble Dolar karşısında yüzde 8.7 oranında değer kaybetmişti. Oysa şimdi çok daha büyük çöküşler yaşayacağa benzer. Çarşıda mal bulamayan Rus halkı bunalacak. Bankalardan para çekemeyecek. Yine 28 Şubat akşamı Moskova Menkul Kıymetler Borsasının kapatıldığı açıklandı. Faiz oranlarını yüzde 20 ye çıkardılar. Bu Rusya ekonomisine az bir şok mu? Nihayet İsviçre’nin Rusya’nın 11 milyar Dolarlık mal varlığını dondurması ise, siyaseten tarafsız kalmayı tercih eden bu ülkenin demokrasi ve saldırmazlık tercihi.

Rusya’da nüfusun sadece yüzde 12.5'u Ukrayna’ya karşı yürütülen bu askeri harekâtı destekliyormuş. Ama bu rejimi ve Putin’i durdurur mu? Veya nerede duracak? Sadece vatan savunmasındaki Ukraynalının değil, kendi evladının kanını da döküyor. Ukrayna’ya girmeden önce sınıra yığdığı 190.000 Rus askerleri en fazla kaç yaşında olabilir? Kendi gençlerini de tüketiyor. Amaçsızlaştırıyor. Ne için?  Bir tarihi hayal için, belki de Donbas’ın Rusya’ya katacağı yeraltı zenginlikleri için. NATO ve AB ye Doğu’ya doğru ilerlemelerinden dolayı bir ders vermek istiyor. Batısından bir tehdit algıladığını söyleyerek krizi derinleştirip, tırmandırıyor. Amacından vazgeçmeyen Putin, araçlarını değiştiriyor ve istedikleri yerine getirilmezse dünyaya Ukrayna üzerinden nükleer tehdit kartı gösteriyor. Taraflar arasında Belarus-Ukrayna sınırında heyetlerin ilk temasından sonra, Rusya’nın blöf yapmadığı konusunda bir görüş birliği ortaya çıkmaya başladı. Süreç ve çatışmalar devam edecek. Ukrayna, dünyanın, Avrupa’nın ve tabii kendi vatanının çıkarı için ne taviz verecek? Rusya ne kadar geri adım atacak? Geri giderse gittiği yerde ne kadar duracak? Bu sorular şu anda havada. “Yaralı ayı”, sağlamından daha tehlikeli.

Ukrayna’nın Çöküşü ve AB’nin İnsan Ayırımı

Şimdi AB nine kapısına bir başka insanlık dramı daha dayandı. Suriye ve Afgan mültecilerini kapılardan sopayla şiddetle kovanlar şimdi mecburen Ukrayna halkına kucak açıyor. Polonya en fazla mülteci alan ülke. Çünkü Batı Ukrayna daha önce belirttiğim gibi Katolik ve Polonya asıllı. Şu anda artık Ukrayna ekonomisi değil, savaş ekonomisinden söz ediyoruz. Büyük reel kayıpları olacağına kuşku yok. Savaşın n kadar süreceği, sivil hedeflerin ne kadar hasar göreceği, eli ekmek tutan nüfusun ne kadarının cephede, şehir çatışmalarında veya yollarda hayatını kaybedeceğini şimdiden tahmin etmek zor. Pandeminin o ülkede yaptığı hasarı hiç duymadık. Bir de üstüne gelen savaş, üretim kayıpları, piyasaya mal gelmemesi dolayısı ile yaşanan mahrumiyeti hem reel kayıp saymak gerek. Mali kayıplar ise bireyselden kurumsala kadar, bankamatiklerden çekilemeyen paralar insanları paraları olsa da harcayamaz hale getirirken, aynı şey yurt içi yerleşik kurumlar açısından söz konusu olmaktadır. Ödenemeyen kiralar, ücret ve maaşlar Ukrayna ekonomisini tıkayacaktır. Ama Ukrayna’nın Batı ülkelerine olan borçlarının bir kısmının affedileceğine veya yeniden yapılandırılacağına eminim. Kaldı ki daha şimdiden Ukrayna’ya mali yardım için başta ABD olmak üzere G7 üyelerinden bu ülke için tahsisler yapılmaktadır. Savaş geçici veya kalıcı olarak sona erdiğinde, ateşkes ile birlikte Ukrayna yeniden yapılanma aşamasına gelecektir. Böyle bir durumda Ukrayna hibe toplantıları, resmi yardımlar devreye girecektir. İşki o tarihte, bağımsızlık şevk ve heyecanı ile akan kan, gözyaşı ve yaşanan işgalin mezellet tozunu hızla yok edebilsinler ve Ukrayna bir şekilde yeniden ayağa kalkabilsin. Çünkü toprakları verimli, yer altı kaynakları zengin, insanları iyi eğitimli bir ülkeden söz ediyoruz. Savaşın küllerinden yeniden doğan nice ülke gördük. Ukrayna da neden bunların arasına girmesin? İş ki savaş bitsin ve nükleer bir felakete yol açmasın. Ama bildiğim bir şey var. O da 1978 yaşında genç bir adam devlet adamı olma yolunda. Başına bir şey gelmezse, Volodymir Zelenski Ukrayna’nın gerçek lideri olmaya aday. İşte size gerçekten “sırtında kefenle siyasete girmiş” bir başkan.  

Türkiye-Rusya İlişkilerine Hassas Terazi Gerek

Türkiye’ye soğuk havalar ya hep Balkanlardan veya Sibirya’dan gelir. Bu defa yine kuzeyden esen kasırgaya pandeminin de etkisi ile derinleşen bir krizde ve bir ekonomik darboğazda yakalanmak iyi olmadı. 1990 lı yılların ortalarından itibaren Rusya ve Ukrayna ile ekonomik ve sosyal ilişkilerini geliştiren Türkiye, inişli-çıkışlı dönemler bir tarafa bırakılacak olursa bundan büyük yararlar sağladı. Bu ilişkilerden büyüklü küçüklü her işletme, her sektör yararlandı. Aslında orada normal koşullar olsa, doğal bir ekonomik alan olduğu bu kırk yıla yakın zamanda anlaşıldı.  Rusya ile dış ticaret hacmimiz, 2021 yılında 32.5 milyar dolar olarak saptanmış durumda. Bunun 5.5 milyar doları ihracat, 27.5 milyar doları ise ithalat. İşte ticaretteki bu büyük açık ve açığı yaratan enerji ve tarım ticareti bağımlılığı Türkiye’nin Rusya karşısındaki en büyük zafiyeti. Evet, bu Türkiye’yi Rusya’nın en büyük beş ticaret ortağından biri yapıyor. Ama bu ortaklık, kendisinden önce gelen Çin, Hollanda ve Almanya gibi karşılıklı bağımlılık değil, listede kendisinden sonra gelen Belarus’unki gibi önlem alınmazsa boyun eğdirici bir bağımlılık. Ayrıca bir NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile yurtiçi enerji yatırımları ve liman tahsisleri dolaysı ile daha da iççice geçen ilişkiler, şimdi tüm NATO ülkeleri, hatta İsviçre gibi tarafsız bir ülke Rusya’ya yaptırım uygularken Türkiye’yi her alanda zorlayacak kararlar almak zorunda bırakabilir. Kaldı ki, yaptırımlar dolaysı ile kendi dara düşen Rusya, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ithal ürünlerini gönderemeyebilir veya Türkiye’den karşılayamayacağı taleplerde bulunabilir. Suriye’de ve Libya’da da, yabancı güç olarak bir anlamda paydaş ülke konumunda olduğumuz Rusya, Türkiye’yi kuzeyden kısmen, Doğudan ve Güneyden çevirmiş olmanın karşılığını, Türkiye’yi de NATO’ya karşı kullanacak şekilde almak isteyebilir. Nitekim çığırından çıkan çatışmaları özellikle “savaş” olarak ilan etmemesi ve sadece askeri bir harekât olarak tanımlaması, Boğazlar konusundan Türkiye’nin Montreux anlaşmasının savaş halinde Boğazları savaşan ülkelere karşı kapamasını öngören maddelerini uygulamasına engel olmak için olsa gerek. Ama bu yıl Rusya’dan turist az gelecek, buğday ve arpa gelemeyecek, domates ve narenciye gidemeyecek, siparişlerin iptal haberleri zaten gelmeye başladı bile. Rusya ile iş yapan iş adamları bir hayli terleyecek. Onlara yapacağı ödemeleri Rusya kesecek, Rus bankaları Swift kapandığı için ödeme yapamayacak. Rusya’daki Türk bankaları da aynı zorlukları yaşayacak. Bunları tahmin etmek zor değil. Asıl zorluk, Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak Rusya’ya karşı ne önlemler alacağı, bir Rusya toprak talebi vaki olursa tehlikeyi nasıl bertaraf edeceği ve özellikle Kuzey Suriye’de ve Libya’da hem düzenli Rus yetkilileri, hem de Rus milisleri ile ilişkileri nasıl yürüteceği ile ilgili ayrıntılı planları olup olmadığı. İnce ayar bir diplomasiyi, çok düşünerek, ama çok ve boş konuşmadan yönetmek zorunda Ankara. Bütün ticaret bağımlılığına rağmen 2014 yılında Türkiye Kırım ile ilgili olarak biraz diklenince Putin, 2014 Aralık ayında yaptığı, Türkiye ziyaretinde, 40 milyar Dolarlık Güney Akım projesini zaten iptal etmişti. Hemen yenisini imzaladık. 2015 yılında Suriye’de Rus uçağını düşürdük; Domates almayı durdurup, S400 hava savunma sistemlerini almak zorunda bıraktı. Türkiye’yi NATO ile köşeye sıkıştırdı ve bununla öğündü. Karadeniz’de doğal gaz olarak ne bulundu? Ne kadar zamanda kullanılır hale gelebilir bilinmez. Ama Türkiye Rusya ile olan enerji bağımlılığını yeniden gözden geçirmek zorunda. Tarım bağımlılığını da.

Türkiye ve Ukrayna İlişkilerinde de Öyle     

Şimdi müessif bir işgal altındaki Ukrayna ile ilişkilerimize bakacak olursak, son on yıl içinde Türkiye Ukrayna’nın en önemli ticaret ortakları arasına girmiş, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2021 itibarı ile 5 milyar doları aşmıştı. Bu bir serbest ticaret anlaşması imzalanması halinde ticaret hacminin, ilerleyen yıllarda 10 milyar Doları bile aşabileceği umudunu vermekteydi. Tarım ticareti yanı sıra Ukrayna ve Türkiye arasındaki savunma sanayi işbirliği, Ukrayna ordusunun 2014 yılından bu yana modernizasyonunda etkili oldu. Buna karşılık Ukrayna Türkiye’ye savunma sanayi genelinde ve uzay, deniz ve havacılık sanayii(Aeronautic) özelinde know-how ve lisans sağlamaya başladı. Ukrayna’nın Türkiye’den aldığı 20 TB2 SİHA’nın Ekim 2021 de Donbas’ta kullanılması, uluslararası yankısı “oyun değiştirici” olduğu yönündeydi. Ama Moskova’nın şiddetle itiraz ettiği bu işbirliğinin oyunu nasıl ve ne yönde değiştirdiğini şimdi daha iyi görüyoruz. Ukrayna, Türkiye’nin ürettiği silahlarla bir kez daha kurdun suyunu bulandırdı. Şimdi Türk lirasının zorla tutulan değeri bir yana, Ukrayna ve Ukrayna dışına ihracat perspektifinde bir daralma var. Ukrayna’dan ithalatın daralması da, piyasayı etkileyecektir.  Bunun kaçınılmaz ekonomik sonucunu yaşayacağız.

Türkiye Dengeyi Nasıl Sağlayacak?

Ankara, denge politikasını iyi sürdürmek zorunda. Rusya’yı kınıyor, kınamıyor. Ukrayna’ya destek veriyor, veremiyor. NATO’yu yeterli tepki vermemekle suçluyor ama kendisi fazla bir şey yapamıyor, yapmak istemiyor. Türkiye’nin erişilen yüksek ve karmaşık ilişki düzeyinden dolayı ne Rusya’dan, ne de Ukrayna’dan vazgeçme imkânı var. Öte yandan Zelenski’ye Ukrayna ile dayanışma sözü veriliyor. Acil güvenlik konseyi çağrıları yapmamasını anlayabiliyorum. Ama geçmişinde işgal görmüş ve yedi düvele karşı onurlu bir bağımsızlık savaşı vermiş bir ülke olarak, “çekimser oy” kullanmasını içime sindiremesem bile bir pragmatik yaklaşım olarak kabul ediyorum. İsrail de Golan Tepelerinin ötesindeki Rus varlığı dolayısı ile benzer yaklaşım içinde. Zor bir dönem, her ülke bir tür sınavdan geçiyor.

Boğazlar ile ilgili olarak alınması gerek önlemler konusunda bu ülkenin yetişmiş çok değerli diplomat ve bürokratları var. Son derece çetrefil ve çelişkili maddelerin yorumunda Dışişleri Bakanlığının, bu kaynakları kullanmasının önemli olduğunu düşünüyorum.  Ukrayna’nın bu konudaki baskısının dikkatle değerlendirilmesi ve ancak “Boğazlar kapatıldığında bu çatışma hali sona erecekse” değerlendirmesinin yapılması görüşünü benimsiyor ve bir kere yetkili bir makamın “ bu savaştır” demesinin beklenmesi gerektiğine inanıyorum. Denge siyasetini iyi yönetmek isteyen Ankara’nın özel çıkar ve ülke çıkarını aynı anda nasıl gözeteceğini de izleyelim derim. Tabii bir de 27 Şubat’ta Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan “Montreux anlaşmasının gereği olarak, savaş halinde 19. Maddenin aktif hale getirileceği açıklaması”nın nasıl hayata geçirileceği de.  Sanki Montreux 20. Maddeye doğru bir yalpalama var. Herhalde Boğazlardan hiç bir ülkenin savaş gemisinin geçmemesi açıklamasını, güvenlik kuvvetlerini yüksek teyakkuza geçirerek uygulayacaklar diye varsayıyorum.  Bu resmi açıklamaya rağmen Akdeniz’den Rusya’nın Karadeniz Limanlarına bağlı( Sochi veya Sivastopol) Rus destroyerleri geçmeye kalkarsa ne yapacağız diye endişe duyuyorum.

Kamu ve Özel Çıkar Dengelemesi de Önemli

Her zaman pek itibar etmesem bile geçen gün gelen bir twitter mesajı dikkatimi çekti. Mesaj, Ukrayna’nın Türk Bayraktar TB2 SİHA larından 48 tane sipariş verdiğini duyuruyor. Bu özel bir şirket için, derinleşen bir krizin ortasında makbul bir gelişme olabilir. Türkiye bir NATO üyesi olarak, bunun için Rusya’dan icazet de alacak değil. Ama kriz bu denli kangrenleşmeden önce yüksek düzeyde yapılan son Ukrayna gezisinde, SİHA satmak yerine, bunları Ukrayna ile ortak üretmenin uygun olacağı açıklanmıştı. Adı “ticareti ikame eden yatırım” olan bu politikayı ben açıklandığı zaman, Moskova’dan gelen bir uyarıya karşı, Ukrayna’yı kaybetmemek için atılan bir adım diye düşünmüştüm.

Bir de Rusya dev bir altın üreticisi ya! Şimdi uluslararası piyasalar yüzüne kapanınca o da İran gibi sarrafiye ile ticarete başvurur mu? Bunun için İran’ın yaptığı gibi Türkiye’yi kullanmak ister mi? Türkiye yine bir Reza Zarrap olayını, Rusya ile yaşar mı? Aman buna hiç izin vermeyelim derim.  İlave ekonomik sıkıntı olacak mı? Elbette. Turist te az gelecek. Mal da az gelecek ve gidecek.  Keşke Türkiye rezervleriyle, tüm ekonomik göstergeleriyle ve iç barışı ile bu kötü günlere hazırlıklı olsaydı diyorum.

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display