< < ENERJİ SAVAŞLARININ SONU VAR MI?


ENERJİ SAVAŞLARININ SONU VAR MI?

Yazan  06 Ocak 2019

Dünya primer enerji tüketiminin %54’ünü, elektriğin %60’ını, petrolün %47’sini, doğalgazın %48’ini, kömürün %68’ini ve nükleer enerjinin %71’ini ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya gibi dünya siyasetinde, teknolojisinde ve askeri hayatında rol oynayan ülkeler tüketiyorlarsa bu ülkeler bu kaynaklara sahip olabilmek ya da onları kullanabilmek için ne yapmalıdırlar?

Günümüzde enerjinin ne denli önemli olduğunu ve insanlığın başına yarınlarda ne gibi işler açacağını daha iyi anlayabilmek için, enerjinin tarihsel gelişimine kısaca değinmek konunun daha anlaşılır olması bakımından önemlidir diye düşünmekteyim. Bu sebeple bilimde çok kısa bir yolculukla yazımıza başlayalım.

4,5 milyar yaşındaki dünyada yaklaşık 570 milyon yıldır hayat devam etmektedir. 200 bin yıl önce Afrika’da ortaya çıkan insan, çevresine uyum sağlayabilmek için zaman içinde tabiatı ve gökyüzünü inceleyerek değerlendirmiş ve yüzyıllar sonrası elde ettiği sonuçlar doğrultusunda kısmen de olsa, tabiatın nimetlerini ve farkında olmadan bugün bile kullandığımız enerji kaynaklarını kullanmaya başlamış ve giderek bu olağanüstü kaynaklara tapar hale gelmiştir. Yüzyıllar sonra MÖ (624-212) tarihleri arasında Tales, Anaksimandros, Demokritus, Aristo,Öklid, Arşimed ve diğer birçok bilim adamı tabiat olaylarının Tanrı’lara bağlı olmadığını bu olayların akılla açıklanabileceğini ortaya koymaya çalışmışlardır. MS ise Cabir bin Hayyan, Harezmî, Farabi,İbn-i Heysem, El Biruni, İbn-i Sina, Ali Kuşçu, Kopernik, Galileo, Newton, Franklin, Volta, Faraday, Tesla, Curie, Einstein, Oppenheimer, vd.  bilim adamları matematik ve fizikte dünyada bugüne kadar icat edilmiş araç ve gereçlerin yapılmasında kullanılan teorileri ortaya koymuşlardır.

Böylece bu bilim adamları günümüzde teknolojinin gelişimi ve buna bağlı olarak enerjinin kullanımının temellerini asırlar öncesinden atmış oluyorlardı. Netice itibariyle gözlem ve akılla dünyamızda ve evrendeki olayları araştırıp doğruyu bulmak için çözümler arayan bir arayışlar bütünü olan bilimin günümüzde geldiği son noktada enerji dünya için her şeydir. Peki, iki yüzyıldır artan bir şekilde kullanılan enerji dediğimiz şey nedir? Basit bir ifade enerji, maddede var olan potansiyel, kinetik,ışık,ısı, elektrik, nükleer ve ses olarak bilinen ve hiçbir zaman kaybolmayan başka bir enerji türüne dönüşen bir iş yapabilme kabiliyetidir. Günümüzde hayatın devamı için enerjiye dönüştürülen kaynaklar arasında petrol, doğalgaz, kömür, radyoaktif mineraller, su, rüzgâr, güneş, biyokütle bulunmaktadır. Bilim ve teknoloji alanında değerlendirilen enerji kaynakları, sanayinin gelişimine hız vermiş ve sanayi devrimleri de arka arkaya gelmiştir. 1706-1830 arasındaki dönemde insanoğlu beden gücü ile yapılan birçok üretim faaliyetini terk ederek makinelerle üretim yapmaya başlamıştır. Buharlı geminin icadıyla birlikte Avrupa’da ekonomik hayat iyi yönde değişmeye başlamıştır. 1870 yılına kadar hızla artan makineleşme sonucunda demir ve çelik daha fazla kullanılmaya başlanmış ve teknolojik gelişmelerde önemli ilerlemeler kaydedilmiştir.

2.Sanayi Devrimi olarak kabul edilen bu dönemden sonra meydana gelen Dünya Ekonomik krizi ve 2. Dünya Savaşı sanayinin ilerlemesine engel olmuş iki olaydır. 1950 sonrası başlayan 3. Sanayi Devrimi ile birlikte bilgisayarlar, robotlar, nükleer güç, internet, uzay çalışmaları, cep telefonları gibi dijital teknolojilerdeki gelişmeler insanlığın daha çok enerji kullanımını gündeme getirmiştir. 4.Sanayi Devrimi ise bir fabrikanın insana ihtiyaç duymadan kendisini ve üretimi yönetmesi olarak adlandırılmaktadır. Makine yapan makineler interneti, bilgisayarları, robotları kullanarak adeta yönetimi ele almışlardır. Kısaca yönetim makineleşmeye başlamıştır. İki yüz yılı aşkın bir süredir teknolojide devam eden bu gelişmelerin tabii sonucu olarak enerjinin kullanımı ciddi oranda artamaya başlamıştır. Yenilenen, gelişen her teknolojik adımın enerjiye ihtiyacı ortada iken, yeni nesil tüm teknolojik araç gereçlerin, silahların satılarak ekonomik alanda bir güç ve dünya hâkimiyeti için emperyal ülkelerin bu enerji kaynaklarına ulaşabilmeleri bir mecburiyet haline dönüşmüştür.İşte bu kaynaklara hâkim ülkeler dünyayı yöneten gelişmiş yani emperyalist ülkeler arasında, bu kaynaklara sahip ama yönetemeyen ülkeler de bilindiği gibi bir türlü gelişemeyen ve sürekli sömürülen ülkeler arasında yer almaktadır.

Şimdi bu enerji kaynaklarını inceleyerek dünyada enerji savaşlarının niçin var olduğunu incelemeye ve dünyadaki enerji kaynaklarının kullanımıyla ilgili kısa bilgiler vererek konuyu açmaya çalışalım.

UEA’ nın verilerine göre günümüzde 14 milyar ton petrol eşdeğer olan birincil enerji talebi 2040 yılında 20,3 milyar TEP seviyesine yükselecektir. Enerji tüketiminin %87’si fosil (petrol %33, kömür %30, doğalgaz %24) %7’si hidrolik, %4’ü nükleer ve %2’si yenilenebilir kaynaklardan sağlanmaktadır.

Outlook for Energy’nin hazırladığı 2040 senesine kadar küresel enerjinin durumu ile ilgili raporda şu hususlar dikkat çekmektedir: 1. Küresel enerji ihtiyacı %25 oranında, OECD ülkelerinin enerji talebi de %40 oranında artacağı için tüm enerji kaynakları kullanılmaya devam edecektir. 2. Doğalgaz kullanımında %40, rüzgâr ve güneş enerjisinde de %400 oranına artış gerçekleşecektir. 3. Ortadoğu ve Hazar Denizi’nde bulunan hidrokarbon yatakları enerji ihtiyacının yarısını karşılayacaktır.

BP 2018 Dünya Enerji Görünümü Raporuna göre 2017’de küresel ölçekte üretilen elektrik miktarı 25.551,3TWh olmuştur. Üretilen bu elektriğin 9.723,4TWh’i kömürden, 5.915,3TWh’i doğalgazdan, 4.059,9TWh’i hidrolik kaynaklardan, 2.635,6TWh’i nükleerden 2.151,5TWh’i de yenilenebilir kaynaklardan, 883,0 TWh’i petrolden ve 182,6 TWh’i de diğer kaynaklardan sağlanmıştır. Bu üretimin %25,4’ünü Çin (6.595 TWh), %16,8’ini ABD (4.281.8 TWh), %5,9’unu Hindistan (1.497,0 TWh), %4,3’ünü Rusya (1.091,2 TWh) ve %4’ünü Japonya (1.020,0 TWh) gerçekleştirmişlerdir. Karbondioksit emisyonu da %1,6 oranında aratarak 33 milyar 444 bin tona yükselmiştir.

Günümüzde enerji tüketiminin %33’ünü sağlayan petrol 1848 yılında ticari amaçlı kullanılmaya başladığı andan itibaren dünyanın en tehlikeli enerji kaynağı olmuştur. Hidrokarbon kaynaklarının enerjide yaygınlaşarak kullanılmaya başlaması kıtalararası engelleri ortadan kaldırmış ve dünyada sömürü düzenin kurulması içinde her türlü siyasi ve askeri manevra yapılmaya başlanmıştır. W. Churchill’in 1936 yılında dile getirdiği ’’Bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir’’ sözü bu kara kaynağın emperyalistler için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Günümüzde emperyalizm için artık bir damla petrol için bir milyon kanın hiç ama hiç önemi kalmamıştır. Bugün için mevcut petrol rezervlerinin dünyaya 51 yıl yeteceği bilinmektedir.

Ancak büyük petrol şirketleri Avustralya (Enfield), Abu Dhabi (Nasr), BAE, Meksika Körfezi (Ku-MaloobZaap), Güney Çin Denizi, Norveç Denizi (Baretns kuzeyi) ve Kuzey Kutbu (Arktika), Antartikaile Doğu Akdeniz’de petrol ve de doğalgaz rezervlerini artırmak maksadıyla arama ve üretim sondajları yapmaktadırlar.Diğer taraftan yapılan çalışmalar sonucunda dünya şeyloil (tightoil) rezervinin de yaklaşık 419 milyar varil (60 milyar ton) olduğu tespit edilmiştir (EIA/2015).Mevcut petrol rezervlerinin %47,6’sı Ortadoğu, %19,5’i Güney ve Orta Amerika, %13,3’ü Kuzey Amerika, %8,5’i BDT, %7,5’i Afrika ve %2,8’i Asya Pasifik ülkelerinde bulunmaktadır.Petrolün %15,8’ini AB ülkeleri, %19,8’ini ABD, %3,3’ünü Rusya, %13,2’sini Çin ve %4,1’ini Japonya tüketmektedir. Dünya petrol rezervleri ile üretim ve tüketimleri tablo-1’de gösterilmiştir.  

 

 

Bu tabloda yer almayan rezervi bulunmayan ya da yetersiz rezervlere sahip Hindistan, Japonya, G.Kore, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya gibi ülkelerin petrol tüketimleri de oldukça fazladır.ABD ve AB’yi yöneten ülkelerin toplam petrol tüketimleri 1,7 milyar tona yakındır. Çin, Rusya ve Japonya’nın tüketim toplamı da 950 milyon tondur. Görüldüğü gibi üretilen petrolün  %57’sini tüketen bu ülkelerin petrol tüketimlerinin de sürekli arttığı da dikkate alındığında ne yapmaları gerektiği sorusuna verilecek cevap çok açıktır. Sömürmek ve bunun içinde savaşmak…

Doğalgazda da durum farklı değildir. Dünya doğalgaz rezervi, 193,5 trilyon m3’tür (6.831,7 triyon feet küp).Rezervin %40,9’u Ortadoğu’da, %30,6’sı BDT ülkelerinde, %10’u Asya Pasifik ülkelerinde, %7,1’i Afrika’da, %5’,6’sı Kuzey Amerika’da, %4,2’si Orta ve Güney Amerika’da, %1,5’i Avrupa Kıtası’nda bulunmaktadır. Bilindiği üzere doğalgaz çıkarılması ve taşınması pek zor olmayan bir enerji türüdür. Ayrıca depolanması da mümkündür. Doğalgaz elektrik ve ısı enerjisi üretiminde kullanılmaktadır.1973 Irak-Türkiye Ham Boru Hattı ve 1987’deki Rusya-Türkiye Doğalgaz Batı Hattı ilebaşlayan doğudaki doğalgaz ve petrolün taşınması işlemi giderek artarak bugün için Türkiye’yi bu konuda stratejik bir ülke konumuna getirmiştir (Boru hatları ayrı bir makalede incelenecektir). Diğer taraftan doğalgaz atmosfer basıncında -1620C kadar soğutulduğu takdirde yoğunlaşarak sıvı faza geçer ve sıvı doğalgaz LNG (Liquefied Natural Gas) oluşur.2017 yılında 393,4 milyar m3 LNG kullanılmıştır. Doğalgazın en önemli özelliği sera gazları salımı bakımından diğer fosil kaynaklara göre daha güvenli olup hava kalitesini de artırmasıdır.

53 yıl sonra biteceği bilinen doğalgaz rezervlerinin kayagazının ortaya çıkışı ile birlikte rezerv ömrü artık200-250 yıl olarak ifade edilmektedir. Dünya doğalgaz rezervleri, üretim ve tüketimleri tablo-2’de gösterilmiştir. Doğalgaz tüketiminde AB ülkelerinin payı %14,5, ABD’nin %20,1, Rusya’nın %11,6, Çin’in %6,6 ve Japonya’nın %3,2’dir. Bu rakamlar, görüldüğü gibi dünyaya egemen olmaya çalışan ülkelerin kendilerinde olmayan kaynakları nasıl kullandıklarını açıkça göstermektedir. Tablo-2 doğalgaz rezerv, üretim ve tüketimlerini göstermektedir.

Diğer taraftan özellikle 2000’li yıllardan sonra doğalgaz ve petrol şeyl denilen kayaçlardan üretilmeye başlanmıştır. Dünya şeylgaz rezervi 7.576,6 trilyon feet küptür (EIA/2015). ABD doğalgaz tüketiminin yaklaşık %25’ini bu kaynaktan karşılamaktadır. ABD, bugün için günlük 37 milyar feet küp olan üretimini 2040 yılında 80 milyar kübik feete çıkarmayı planlamaktadır. Geleneksel (conventional) doğalgaz ve geleneksel olmayan (unconventional) doğalgaz yani şeyl gaz rezervlerinin toplamı 14.408,3 trilyon feet küptür (403 trilyon m3).

 

 

2017 yılında küresel olarak tüketilen birincil enerjinin yakıtlara göre dağılımında %28 ile ikinci sırada yer alan kömür, elektrik üretiminde ise 9723,4 TWh (%38) ilk sırada yer almaktadır. Dünya kömür rezervi 1.035.012.000.000 tondur (718.310.000.000 taş kömürü+316.702.000.000 linyit). Kömür rezervlerinin %41’i Asya Pasifik, %25’i Kuzey Amerika, %21,6’sı BDT ve %12,4’ü de diğer ülkelerde bulunmaktadır. Tablo-3’te kömür rezerv, üretim ve tüketimleri yer almaktadır.

 

 

Yukarıda ifade edildiği gibi dünya elektrik üretiminin %38’i kömürden elde edilmektedir.  Çin %17, ABD %5, Hindistan % %4,5, Japonya %1,3, G.Kore %1, AB ülkeleri %3 (Türkiye hariç) oranında elektrik üretimlerini kömürden elde etmektedirler.

Dünyada bugün için çalışan 444 Nükleer Santral bulunmaktadır. Toplamda ABD’de 99, Fransa’da 58, Japonya’da 42, Çin’de 39, Rusya’da 37,G.Kore’de24ve İngiltere’de 15 olmak üzere 314 NS bu ülkelerde, 130 NS de diğer ülkelerde çalışmaktadır.İnşa halinde ise 59 NS bulunmaktadır. 2017 yılında birincil enerji tüketiminde nükleer enerjinin payı 596,4 TEP’e (%4) eşittir. Nükleer enerjiyi en çok kullanan beş ülke ABD 191,7 TEP, Fransa 90,1 TEP, Çin 56,2 TEP, Rusya 46,0 TEP ve G.Kore 3,6 TEP.NS’den 2017 yılında 2635 TWh (%3) elektrik üretimi yapılmıştır. Günümüzde NS’de uranyum cevheri yakıt olarak kullanılmaktadır. Dünya uranyum rezervi yaklaşık 6 milyon tondur. Bu rezervin %29’u Avustralya’da, %13’ü Kazakistan’da, %9’u Kanada’da, %9’u Rusya’da,%6’sı G. Afrika’da%34’ü de diğer ülkelerde bulunmaktadır. Yıllık uranyum cevheri üretimi 60.000 ton civarındadır. Türkiye’nin uranyum rezervi 12.614 ton olup, tenörü %0,08-0,1 arasındadır.

Emperyalizmin ele geçirmek istediği bu kaynakların yanı sıra yine hedefte bulunan diğer kaynaklar yani yenilenebilir enerji kaynakları hakkında çok kısa bilgi verelim (Bu kaynaklar ayrı bir makale konusudur). 2017 yılında dünya hidrolik elektrik tüketimi 918,6 TEP (%7), yenilenebilir enerji kaynakları toplamı da 486,4 TEP (%4) olmuştur. 2017 yılı elektrik üretiminin %16’sı hidrolik kaynaklardan, %9’u da yenilenebilir kaynaklardan elde edilmiştir. 2017 yılı hidrolik güç kurulu kapasitesi 1.114 GW, rüzgâr 539 GW, güneş 402 GW, biyokütle 122 GW, jeotermal 12,8 GW olarak gerçekleşmiştir. Çevre kirliliğini önleyerek temiz bir dünyada çok daha uzun yıllar yaşayabilmek için son yıllarda yenilenebilir kaynaklara önem verilmektedir.

Kapitalizmin son aşaması olarak ifade edilen sömürgeciliğin, emperyalizmin tarihi incelendiğinde bugün AB’yi teşkil eden ülkelerden Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Hollanda ile İngiltere Avrupa’nın şekillenmesi sürecinde güç birliği kurarken ve de kendi aralarında savaşırken bile Afrika ülkeleri, Asya, Arap Yarımadası ve Uzak Doğu’yu sömürmeyi ihmal etmemişlerdir. Bu sömürü düzenine sonradan ABD, Çin ve Rusya katılmış ve sömürgecilik tarihinde büyük mücadeleler başlamıştır. Bilindiği üzere emperyalizm bir ülkeyi sömürmeye başladığında o ülkeyi milli, dini, siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel alanlarda çökertir, o ülkenin hayatını yok edebilir. Şayet iktisadi, siyasi ve askeri çıkarları ve de stratejik hedefleri hiç bitmeyecekse az da olsa o ülkeye yaşama şansı verebilir.

Gelelim günümüze. AB ülkeleri ile Japonya enerji ihtiyacının tamamına yakınını, ABD ise %50’sini ithalat yoluyla karşılamaktadır. Yani, enerji konusunda dışa bağımlıdırlar. ABD petrol ve doğalgaz konusunda arka bahçesi Kanada ve ön bahçeleri Venezuela, Meksika ve Arjantin’i yedekte tutmakta olduğu bilinen bir gerçektir. Ortadoğu politikasının temelinde ise İsrail’i korumak, büyütmek ve bu coğrafyada bulunan enerji kaynaklarına sahip olmak gerçeği bulunmaktadır. Emperyal devletlerin Ortadoğu ve Afrika’daki işgalci tutumlarının asıl sebebi buralarda bulunan enerji ve maden kaynaklarına sahip olmak istemenin yanı sıra, bu kaynakların karşı güçlerin eline geçmesini engellemektir. Diğer taraftan uzun yıllardır dağınık bir görüntü sergileyen ve de kabile devleti yapısında olan Arap ülkelerine Türk Devleti’nin el uzatması emperyal güçleri kaygılandırmaktadır.

Krallıklar yıkılıp cumhuriyet devletleri kurulduğu takdirde halkın uyanışının önüne geçilemeyeceğini görmektedirler. Ulus devlet bilinci geliştikçe halk kaynaklarına sahip çıkacak ve bugün için belirli bir azınlığın elinde olan kaynaklara emperyal güçlerin ulaşması oldukça zorlaşacaktır. Petrol rezervlerinin %47,6’sı Ortadoğu’da, %7,5’i Afrika’da, doğalgaz rezervlerinin %40,9’u Ortadoğu’da, %7,1’i Afrika’da ayrıca Afrika’da zengin fosfat,uranyum, kobalt, boksit, altın, elmas, platin grubu mineraller vd. madenler de bulunmaktadır. Böylesi zengin kaynakların bulunduğu coğrafyalardan çekip gitmenin pek de kolay olmadığı açıkça görülmektedir.

Dünya nüfusu artıkça, bilimsel ve teknolojik çalışmalar devam edip yeni icatlar ortaya çıktıkça, savaşlar bitmedikçe, insanoğlu yeni dünyalar aramaya devam ettikçe ve de dünyada bugün kullanılan enerji kaynakları tükenmedikçe enerji savaşlarının bitmesi imkânsız gibi görülmektedir.Enerji savaşlarının ortasında yer alan Türkiye politikalarını bu gerçeği göz önünde bulundurarak belirlemelidir. Zira devletin gücü ve halkın mutluluğu hür ve bağımsız olmaktan geçer.

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display