Misak-ı Milli Üzerinden Psikolojik Harekat

Yazan  22 Nisan 2013

 

                                  Misak-ı Milli Üzerinden Psikolojik Operasyon

 

Öcalan ile Erdoğan arasında devam eden müzakerelerin halen çok ön plana çıkmayan bir boyutu var. Türk Milletine federal yapının kabul ettirilmesi ve hatta devletin adının bu çerçevede değiştirilmesi için, federasyonun bir büyüme projesi olarak sunulması gündeme gelecek. Bu süreç, Ortadoğu’da Milli Devletlerin Tasfiyesi ve Yeni Osmanlıcılık adlı yazımda ele aldığım küresel boyutlu bir sürecin parçası. Suriye ve Irak parçalanırken, Türkiye federalleşerek büyüyecek. Bugün bu sürecin propagandası zeminden ve düşük profilli sürdürülmesine rağmen, bazı ipuçlarını yakalamamak mümkün değil.  

16 Ocak 2013’de BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “Süreçte sadece Türkiye’deki Kürtlerin kaderi çizilmiyor, bütün Kürdistan’ın kaderi çiziliyor. Kürtlerin ulusal taleplerde birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Sürece Erbil veya İmralı-Erbil adı verilebilir? Diğer tüm grup ve fraksiyonları da bu sürece katmalıyız” diyerek bu noktaya dikkat çekmiştir. Kayıtlı bir ateist ve İslam düşmanı olan Abdullah Öcalan’da Nevruz’da Diyarbakır’da okunan konuşmasında “Misak-ı Milli” üzerinde İslamcı bir söylem ile durmuştur.

Bunların gelişmelerin arka planında yukarıda da dikkat çektiğimiz gibi Anadolu’da derinden bir kampanya ile “Türkiye, federasyon ile büyüyecek, Kuzey Irak, Suriye’nin kuzeyi Türkiye ile birleşecek. Kosova ile Türkiye’ye katılacak” propagandası yapılıyor. Bu propagandanın parçası olarak, PKK ile sürdürülen teslimiyetçi müzakerelere karşı çıkanlara “Türk Millliyetçileri Türkiye’nin büyümesine, Misak-ı Milli’nin gerçekleşmesine karşı mı?” diye soruluyor.

Türk Milliyetçiliğinin mensupları varlık amacı olan güçlü ve bağımsız Türkiye ve Türk Birliği ülküsüne hizmet edebilecek her gelişmenin öncü gücüdür. Ancak Türk Milliyetçileri, gelişmeleri dikkatle incelemeden, küresel denge ve çıkar oyunlarını görmeden ve kendi oyunlarını kurmadan arkadan itekleme ile bir başkasının oyununda figüran olmazlar.

Ortadoğu’da yaşanan süreç, Irak’ın işgali ve yeniden yapılandırılması, Arap Baharı, Suriye’nin parçalanması sürecine girmesi kökleri derinlerde olan stratejik bir planlamanın yaşama taşınmasıdır. PKK açılımı, bugün Irak ve Suriye’de yaşananların yeni bir hale taşınması yani bu iki ülkenin bölünerek, kuzey bölgelerinin Türkiye ile birleştirilmesi üzerine kurulmaya çalışılmaktadır. Ancak bu noktaya gelmeden önce Arap dünyasının yeniden kurgulanmasının köklerine bakmamız gerekmektedir.     

Öcalan, İmralı tutanaklarında “yaşanan gelişme Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyetin kurulması ve demokrasiye geçilmesinden daha önemlidir” diyerek,  çok önemli bir hususun altını çizmektedir. Anılan süreçler Türk devletinin iç gelişmeleridir. Yeni süreç ise bir Türk-PKK devletinin oluşturulması girişimidir.  

PKK ile yeni bir devlet kurmak ve milli-üniter devlet, federal çok milletli devlet lehine tasfiye edilmek istenirken, bu  projeyi Türk Milletine satabilmek için bazı kaynaklar Anadolu’da derinden bir kampanya ile “Türkiye, federasyon ile büyüyecek, Kuzey Irak, Suriye’nin kuzeyi Türkiye ile birleşecek. Kosova ile Türkiye’ye katılacak” propagandası yapılıyor. “Türk Millliyetçileri Türkiye’nin büyümesine, Misak-ı Milli’nin gerçekleşmesine karşı mı?” diye soruluyor. Bu soruya Türk milliyetçileri nasıl bir cevap vermelidirler?

Öncelikle kabul etmek gerekir ki, Türk Milletine federasyonu kabul ettirmek için “büyüyeceğiz” söylemi iyi bir psikolojik savaş malzemesidir. Ancak Türk Milletinin tarih içindeki büyümeleri ile şimdi sunulan büyüme arasında büyük üç önemli fark olduğu ortadadır. Aşağıda kısaca bu farklara değineceğiz.

Birinci fark, Türk Milletinin tarih içindeki büyümeleri Türk Milletinin kendi projelerinin bir sonucu olmuştur. Baş aktörü Türk Milletidir. Oysa, şimdi sunulan proje Türk Milletinin projesi değildir. Yukarıda tarihsel arka planı anlatılan büyük bir dış dinamiğin planının sonucudur. Planı yapan rolleri vermektedir. Türk Milleti, baş aktör değil, figüranlardan birisidir. Tarihte bazen başkalarının yaptığı planlardan da Türk Milleti kendi lehine istifade edilerek, büyük atılımlar yapmıştır. Ancak bu sefer böyle bir atılım mümkün görünmemektedir. Çunkü, aşağıda sayacağımız diğer iki fark böyle bir gelişmeyi engellemektedir.

İkinci fark, Türk Milletinin tarihte gerçekleştirdiği büyümeler, var olan devletine ortak alarak, egemenliği paylaşarak gerçekleşmemiştir. Oysa, şimdi büyüme adı altında sunulan proje için Türkiye’nin mevcut sınırları için Öcalan, Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani ve Kuzey Suriye’de PYD/PKK Türkiye Cumhuriyetinin ya da yeni ad ile kurulan devletin ortağı olacaklardır. Öcalan ve Barzani/Talabani ile egemenlik paylaşmanın adına büyümek denemez.  Bu projedeki büyüme, sahte bir büyümedir. Büyümeden çok öldüren bir obezleşmedir. Çünkü amaç önce büyüme sağlayıp, Irak ve Suriye’nin bölünmesinden dolayı Arap Dünyasında, Irak ve Suriye’de ortaya çıkan düşmanlığını Türkiye’nin omuzlamasını sağlamak, Barzani, Talabani ve PYD/PKK’ya karşı Araplardan gelecek düşmanlıklara karşı Türkiye’nin kaynakları ve gücü ile bir koruma vermektir. Böylece, Batı Dünyası, İki Arap ülkesinin bölünmesinin manevi yükünü taşımayacak, bu yükü ve kurulan “şimdilik federal” “Kürdistan’ın” yükünü Türkiye’ye devredecektir. Bu arada Türk Milleti petrol gelirlerinin sağladığı kaynaklar ile “ucuz benzin” rahatlığı içinde gelişmelere çok olumlu bakabilir. Ancak acısı sonra çıkacaktır.   

Üçüncü fark ise Türkiye ile federal bir devlet çatısı altında 20-30 senelik bir süreç içinde demografik, sosyolojik, kültürel, ekonomik bütünleşmesini sağlayacak büyük Kürdistan’ın Türkiye’den ayrılması olacaktır. Bu adım, Molla Barzani’nin 1960’da açıkladığı “Asıl hedefimiz Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’sudur” şeklindeki stratejik hedefine ulaşmasının alt yapısının Türkiye tarafından sağlanmasıdır. Sözde büyümeden sonra Bu 30 sene içinde gerçekleşecek bir diğer gelişme, Erbil, Telafer, Kerkük, Halep, Lazkiye Türkmenlerinin federe Kürdistan’dan Türkiye’nin Türk bölgelerine göçe zorlanmaları olacaktır. Bu hat Türksüzleştirilecektir.

Son olarak sorulması gereken soru şudur: 2002’den buyana Kıbrıs adasında kurulmuş bir Türk devleti olan KKTC’e ile birleşmek yerine Rumlarla birleşmeye zorlayan, egemenliğinden vazgeçmesi için Annan Planını kabul etmesi için baskı yapan, KKTC’ye Belçika modelini öneren AKP Hükümetinin söz konusu Kuzey Irak olunca Osmanlı modelinden bahsetmesi, bu modelin ne ölçüde milli ve ne ölçüde güvenilir olduğunun sorgulanmasını beraberinde getirmektedir.  

Özetle, Türk Milliyetçileri Türkiye’nin ekonomik, kültürel, politik ve askeri olarak büyümesini,, güçlenmesini, insanlarımızın refahının atmasını, Türk Dünyası başta olmak üzere komşu ülkeler ile ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerini geliştirmesi için mücadele etmektedir ve etmelidir. Ancak, Türk Milliyetçileri, Türk Milletini aldatacak, büyür gibi gösterip, küçülmenin temellerini atacak emperyalist projelerin tuzağına düşmeyecektir. Misak-ı Milli veya diğer projelerin ne zaman, nasıl, hangi şartlar altında gerçekleştirileceğine Türk Milleti kendi senaryolarında karar vermelidir. 

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display