Suriye Krizinin Tek Kaybedeni: Türkiye

Yazan  11 Temmuz 2012
Suriye konusunun konuşulduğu Cenevre toplantısının ardından artık yeni bir tanımlama yapmak gerekiyor: Davutoğlu Yenilgisi.

Türkiye'nin son yıllarda dış politikada attığı yanlış adımların ardından yaşadıkları Dr. Bülent Şener'in "Türk Dış Politikasının Akdeniz'de Batışının Hikâyesi" adlı makalesinde-Romalıları yendiği savaşta bütün ordusunu kaybeden Yunan Kral Pirus'a atfen "Pirus Zaferi" olarak nitelendirilmişti.[1]

30 Haziran'da Rusya'nın isteği üzerine gerçekleştirilen ve Suriye konusunun konuşulduğu Cenevre toplantısının ardından artık yeni bir tanımlama yapmak gerekiyor: Davutoğlu Yenilgisi.

Türkiye Davutoğlu'nun 2001 yılında yazdığı "Stratejik Derinlik" kitabının yayınlanmasıyla birlikte tek bir insanın dış politika görüşlerine mahkûm olmuştur. Davutoğlu'nun dış politikası Suriye konusunda da Türkiye'nin itibarına darbe vurmuş ve bir jetinin düşürülmesine sebebiyet vermiştir. Türkiye ise Şam'ın bu saldırısına cevap veremeyecek duruma gelmiştir. Son bir hafta içinde Mart 2011'den beri Esad yönetimine karşı "gürleyen" Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu susmuştur. Türkiye'nin iflas eden Suriye politikasının tabutuna son çivi Cenevre'de çakılmıştır.

Rusya'nın çağrısı üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri İngiltere, ABD, Rusya, Çin ve Fransa'nın yanı sıra Irak, Kuveyt, Katar dışişleri bakanları ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'un ve Türkiye'den Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun katıldığı ve Suriye'nin kaderinin büyük devletlerce belirleneceği Cenevre Toplantısı yapıldı.

Toplantıdan çıkan sonuç, Rusya'nın isteği doğrultusunda oldu; ABD ile saatlerce yapılan istişarenin ardından Cenevre toplantısının sonuç bildirgesi; Suriyelilerin öncülük edeceği bir ulusal geçiş konseyinin kurulmasına karar vermekte, Esad'ın ise gitmesi konusunda bir karar vermemektedir. Bu Esad'ın geçiş konseyinin başında bulunacağının ve yine Esad'ı "Suriye'yi demokrasiye geçiren adam" olacağının göstergesidir. İlginç olan husus, Cenevre'den çıkan sonucun Ankara'nın Şam ile ilişkilerini kesmeden önce Şam'a yaptığı öneriye çok benzeyen bir öneriyi gündeme getirmiş olmasıdır. Ankara da Şam'a Müslüman Kardeşlerden bazı temsilcileri Suriye Hükümetine alarak bir geçiş süreci inşa etmesini önermiştir. O zaman bu öneriyi kabul etmeyen Şam şimdi değişen şartlar altında bu öneriye daha sıcak bakmaktadır. Diğer bir ifade ile eğer Ankara aceleci olmayıp önerisinin arkasında uzun süre dursa idi Suriye'de barışave çözüme bugün olduğundan çok daha önemli bir katkı yapabilecekti.

Cenevre Toplantısının ardından, bu güne kadar "Annan planının Esad güçleri tarafından çökertildiğini" söyleyen Davutoğlu[2], "Bu konuda bugün burada alınan kararlar uygulama aşamasına geçerse ve sağlam bir şekilde BM tarafından takip edilirse Türkiye her zaman yakından bu konulara destek vermeyi sürdürecek"[3] diyerek, 7 Ekim 2011'de yaptığı "Gerekirse Suriye ile savaşırız" açıklamasından "geri vites" yapmış oldu. Davutoğlu bu sözleri söylerken, Mart 2011'den beri takındığı sert ifadeden eser yoktu. Şimdi bu "geri vites"in yani "Davutoğlu yenilgisi"nin kısa tarihine bakalım:

Türkiye, Suriye'de Mart 2011'de başlayan toplumsal olayların ilk günlerinde Esad yönetimini baskıyı artırmaması yönünde uyarmış, reformlar yapmasını telkin etmiş, ülkedeki toplumsal barışın yeniden tahsis edilmesini istemiştir. Ancak, Esad'ın Baas partisini tek parti olmaktan çıkarması, seçimleri yapacağını söylemesi, uzun yıllardır süren olağanüstü hali kaldırması gibi Suriye için çok büyük adımlar olan reformları yapması bile Türk hükumetini memnun etmemiştir. Düşüncelerindeki reformların gerçekleşmemesi üzerine Türkiye uzun bir süredir muhaliflere en çok destek veren ve Suriye yönetimini en sert eleştiren ülke olmuştur.

Türkiye, muhaliflerin siyasi kanadı olan Suriye Ulusal Konseyi'ni adeta bir ağabey gibi sahiplenmiş, muhalif liderlerin kendi ülkesinde barınmasına ve uluslararası alanda siyasi kulis yapmasını desteklemiştir. Türkiye, Suriyeli muhaliflerin askeri kanadı Özgür Suriye Ordusu'nun karargâhını kendi ülkesi içine, hem de Suriye ile iki ülkenin kuruluşundan beri tüm sorunlarımızın merkezinde olan Hatay'da kurmasına ve bu bölgeden Suriye'nin içinde operasyon yapmasına izin vermiştir. Nisan 2012'de Türkiye-Suriye sınırındaki çatışmaların ardından Başbakan Erdoğan Çin ziyaretinden dönüşte Suudi Arabistan'a gitmiş ve Suudi Arabistan ve Katar ile olası bir Suriye müdahalesi ve bunun finansmanı hakkında görüştüğü iddia edilmiştir. Fakat "çok ses çıkaran ama hareket etmeyen" Türkiye ve Başbakan Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri'nde yaşayan Suriyeli çizer Halid Celal'in Al Arabiya'nın internet sitesindeki çiziminde şöyle demektedir: "Eğer jetimizi kasten yere düşürdükleri ispatlanırsa, o zaman Suriye'ye pembe dizi satışını durdururuz". [4] Bu Türkiye'nin Arapların gözünde caydırıcılığının olmadığına önemli bir işarettir.

Türk savaş uçağının vurulmasının ardından, Mossad'a yakın internet kaynağı DEBKA'da yayınlanan habere göre Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Obama'dan müdahaleye öncü olmasını istemiş ama şu cevabı almıştır; "Türk, Suudi, Amerikan ve İngiliz ajanların Suriye'deki örtülü operasyonları Esad rejimini devirmeye yetecektir". Yani Debka'nın ifadesine inanacak olur isek Türkiye olayların en başından beri ajanları ile Suriye'deki isyanı karıştırmaktadır.

Suriye ise isyanın başlamasından bu yana muhaliflere siyasi, askeri, maddi ve istihbarat desteği sağlayan Türkiye'ye cevabı, en son Amerikan gazetesi New York Times'ın (ve NYT'den önce DEBKA'nın, İran'dan Press TV'nin ve Rus gazetelerinin yazdığı gibi) iddiasına göre "Lazkiye üzerinde alçak uçuş yapmakta ve istihbarat toplamakta olan Türk Jeti"ni vurarak vermiştir. Bu sürecin ardından Türkiye makamlarının yaptığı açıklamalar, dış siyasetten çok yine-her zaman olduğu gibi-iç kamuoyuna ve muhalefete cevap verme çabasından öteye geçememiştir.

Cenevre toplantısının üstünden geçen bir hafta boyunca Davutoğlu ve Başbakan Erdoğan sessiz kalmışlardır. Geçen bir haftalık süre içerisinde arama gemisi Nautilus hem pilotlarımızın naaşlarını hem de düşen uçağın enkazını bulmuştur. Bulunan enkaz neticesinde Türkiye uçağın füze ile vurulduğu iddiasını bir kere daha gündeme getirirken, konu üzerindeki Türk hipotezi bir kere daha olayı yakından takip eden insanların basit sorularıyla tartışılma noktasına gelmiştir. Özellikle pilotların kasklarının ve postallarının bulunduğunun açıklanmasının ardından, bunun fırlatma sonrası standart prosedür olduğu ana akım medyada dillendirilmiştir. Yani pilotların atladığı-o günlerde konuşulanlara göre- kesindir. Ancak, uçağın enkazının bulunmasıyla birlikte iki bilgi gündeme gelmiştir; birincisi uçakta füzenin kitlendiğini algılayabilecek erken uyarı sistemi yoktur, ikincisi pilotlar atlama şansı bulamamıştır. Şu halde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın açıklaması ile, uçağın bulunmasının ardından söylenenler son derece çelişkilidir. Zaten Türkiye enkazın bulunmasının ardından "füze teorisinden" de vazgeçmeye başlamıştır. [5]

Zaten bu çelişkiyi Davutoğlu da fark etmiş olacaktır ki hala Türk tezini müttefiki durumundaki Avrupalılara, Amerikalılara, Katarlılara ve Suudilere bile savunamayacak durumdadır. Davutoğlu, "Mutabakat, 'Suriye rejimi yerinde kalsın, Esad gitmesin' diye bir şey demiyor" demiştir. Zaten Türkiye daha önce de belirtildiği gibi Cenevre toplantısında uçağın konuşulmasını bile sağlayamamıştır.

Suriye Halkının Dostları Toplantısına katılmak için Paris'e giden Davutoğlu, Suriye Halkının Dostları Toplantısı'nın 24 Şubat'ta Tunus'taki ilk toplantısına 74, 31 Mart'ta İstanbul'da yapılan toplantısına 83, 6 Temmuz'da Paris'te düzenlenen toplantısına ise 107 ülkenin katıldığını kaydetmiştir, Suriye yönetiminin giderek uluslararası camiadan tecrit edildiğini belirtmiştir. Ancak konuşmasında Suriye'ye destek veren ülkelerin de izole edilmesini isteyerek, bir anlamda Türkiye'nin mevcut konumda gerçeklikten de ne kadar uzak olduğunu ortaya koymuştur. Bu geçtiğimiz aylar boyunca Rusya ve Çin'e karşı Suriye konusunda sert olsa da ticaret ve enerji gibi konularda ortaklık yolu güden Türkiye'nin bu iki dev ülkeyle olan diplomasisinin çöküşünün de tezahürüdür.

 


 


 

 

[1] Dr. Bülent Şener "Türk Dış Politikasının Akdeniz'de Batışının Hikayesi", www.21yyte.org

[2] "Esad gitmeden huzur yok" AYDINLIK http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/12387-esad-gitmeden-huzur-yok.html

[3] "Kararı Suriye Halkı Verecek" MİLLİYET GAZETESİ http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/07/01/esad-hakkinda-karari-suriye-halki-verecek

[4] "Suriyeli Celal'in çiziminde, Erdoğan "Kasıt varsa Suriye'ye pembe dizi satışını durdururuz" diyor" PARLAMENTO HABER http://www.parlamentohaber.com/suriyeli-halid-celalin-ciziminde-erdogan-kasit-varsa-suriyeye-pembe-dizi-satisini-durdururuz-diyor-578.html

[5] "Türkiye füze konusunda tezini değiştiriyor" HÜRRİYET GAZETESİ http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20950331.asp

Hüseyin Alper Özcan

Eğitim Durumu :    
2010 - .........       Orta Doğu Teknik Üniversitesi
                          Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Eğitimi

2004 – 2008        State University of New York at Binghamton/Binghamton University
                          Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler
 
2004 – 2008        Orta Doğu Teknik Üniversitesi
                          Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler
 
1997 – 2004        İzmir Amerikan Lisesi/American Collegiate Institute
                         Ortaöğrenim

 

1992 – 1997       İzmir Özel Türk Koleji
                         İlköğretim
 

 

Yabancı Diller     : İngilizce (Çok İyi Seviyede)
 
Deneyimler    :

2007 - .........          Binghamton Üniversitesi Çift Diploma Program Ofisi Oryantasyon Asistanı

Staj                    :
2009-2010              Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi
6 Aylık Staj

 

Akademik ve Sosyal Aktiviteler:
 
2006-2007              ODTÜ Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğu Üyesi
2007                      TÜOY-Türkiye Üniversite Öğrencileri Yaklaşımları Projesi Kurucu Üyesi
2007                      Model Birleşmiş Milletler Türkiye (MUNTR) Katılımcısı
2007                      EuroSimA 2007 Avrupa Birliği Simülasyonu Katılımcısı
2007                      TÜOY Türk-Ermeni İlişkileri Konferansı Yardımcı Koordinatörü
2007-.....                Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Derneği Kurucu Üyesi
2007                        Binghamton Üniversitesi Türk Kültür Topluluğu Başkanı
2008                      Binghamton Üniversitesi Türk Kültür Topluluğu Yönetim Kurulu Üyesi
2009                      Model Birleşmiş Milletler Türkiye (MUNTR) Katılımcısı
2009                      EuroSimA 2009 Avrupa Birliği Simülasyonu Katılımcısı
2009                      Dışişleri Bakanlığı Türk-İtalyan Forumu Katılımcısı
2010                      EuroSimA 2010 Avrupa Birliği Simülasyonu Çevre Komisyonu Oturum Başkanı
2010                      EuroAsia Model Birleşmiş Milletler 2010 Eğitim ve Gelişim Konferansı Genel Sekreteri
2010-....                 Model Birleşmiş Milletler Derneği Üyesi
2011                      Model Birleşmiş Milletler Türkiye 2011 Yardımcı Genel Sekreteri
2011-....                 Model Birleşmiş Milletler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
2012                      Model Birleşmiş Milletler Türkiye Konferansı Akademik Ekibi/Kriz Takımı Lideri
 
Bilgisayar Bilgisi :
* Microsoft Windows
* Word – Excel

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display