MÜTAREKE BASINI

Yazan  09 Şubat 2009
Türkiye, bulunduğu coğrafya itibariyle yüzlerce yıl menfaat guruplarının /ülkelerinin hedefi haline gelmiş ve gelecekte de bu özelliğini sürdüreceği muhakkaktır.

Önemli olan milli birlik ve beraberlik bilinci içinde dışarıdan gelen / gelebilecek mütecaviz etkilere karşı bilinçli olarak ve çevremizde olup bitenin farkına vararak mücadele etmek niyetinin, bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı herkesin yüreklerinde hissetmesidir.

Ancak çıkar gurupları/ devletleri, yapmış oldukları saldırılarda, sadece silahlı güçlerini kullanmadıkları, saldırdıkları / saldıracakları ülke içinde ki etkili medya kalemlerini de bir şekilde ele geçirerek toplumu kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmek, işgale karşı direnci azaltmak ve işgal ettikleri toplumu öz benliklerinden, özgürlüklerinden uzaklaştırarak kendilerine bağımlı hale getirmek için çalıştıkları bir gerçektir.

Türk toplumu bunun en bariz örneğini, Mondros Mütarekesi ile birlikte Müttefik Devletlerin İstanbul ve Anadolu`da kontrolü eline almasından sonra dönemin Babıâli`sinde bir kısım yazar ve gazetelerde görmüş ve yaşamıştı. Milli Mücadele dönemi başlaması ile daha da hız kazanan bu İngiliz, Amerikan ve Fransız destekli yazarlar, halkı Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal ve arkadaşlarına karşı kışkırtarak, mücadelenin başarısız olması için ne gerekiyorsa yapmışlardı. O dönemde bu tip yazarlara ve bu yazıları yayınlayan gazetelere "Mütareke basını" deniliyordu.

İçişleri Bakanlığı da yapmış olan yazar Ali Kemal, Milli Mücadele'ye olan düşmanlığından dolayı Türk tarihinde "Mütareke basını" deyiminin sembolü olmuş bir kişidir. 1922'de yakalanıp trenle Ankara'ya götürülürken İzmit'te halk tarafından linç edilerek öldürülmüştür.

İşgale ve işgalcilere övgü, yurdu savunanlara ise sövgü yağdıran mütareke basınından bir-iki örnek verelim:

ALİ KEMAL: "Padişaha sadakatle bağlı Anadolu halkı, Mustafa Kemal denilen şakiye haddini bildirecektir." (20 Nisan 1920 Peyamı Sabah)

REF'İ CEVAT: "İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak."

"Azimli bir hükümet, 'Kuvayı Milliye' adı altına sığınan bu haydutların kafasına neden bir yumruk indirmiyor?" (21 Nisan 1919 ve 16 Mart 1920 Alemdar Gazetesi)

Diğer taraftan İngilizler, İstanbul'da İngiliz Dostları Derneği adında bir dernek kurmuşlardı. Bu derneğin üyeleri arasında bizzat Padişah Vahdettin, Damat Ferit, İçişleri Bakanı Ali Kemal ve Sait Molla bulunuyordu. Derneğin başkanı Frew adında bir rahipti. Yüzyıllarca dünya Müslümanlarının liderliğini elinde bulunduran Osmanlı İmparatorlarının sonuncusu bir rahibin başkanlığındaki bir derneğin üyesi olmuştu. Atatürk, Büyük nutkunda bu derneği kuranların amacının Lloyd George Hükümeti aracılığıyla İngiliz himayesini sağlamak olduğunu söylüyor. Padişah'ın çevresindeki teslimiyetçiler yabancıların her istediğini, her dediğini yapmaya hazırdı.

İşte bu İngiliz mandacılarından Sait Molla, Vahdettin'in üye olduğu derneğin başkanı Rahip Frew'e yazdığı bir mektupta İçişleri Bakanlığından istifa etmesine rağmen Padişaha ve onun teslimiyetçi görüşlerine bağlılığı devam eden Ali Kemal'den söz ederken "Bu zatı elde bulundurmak gerekir. Bu fırsatı kaçırmayalım. Bir hediye takdimi için en uygun zamandır…Ali Kemal Bey talimatınıza harfi harfine uyacak" diyordu. Sait Molla'nın bu sözlerini Atatürk, Büyük Nutku`nda bahsediyordu,

Bu tabii Ali Kemal hakkında Sait Molla'nın görüşüydü ama o dönemde İngilizlerle işbirliği yapanların nasıl düşlünceler ve ne gibi tertipler içinde olduklarının da bir göstergesiydi.

Aşağıdaki görüşler Refi Cevat Ulunay'ın Alemdar gazetesinde çıkan yazılarından bazı alıntılar:

"Osmanlı İmparatorluğu İngiltere'ye yanaştıkça daima kazanmış, uzaklaştıkça kaybetmiştir. ...Bizim için yol İngiltere'nin açacağı yoldur." (İngiltere ve Biz, 19 Aralık 1918)

"Dört baldırı çıplağın İngiltere'ye buğz etmesi yüzünden memleketin nasıl bir felaket uçurumuna sürüklendiğini gördük. Türkler için yegane çare İngilizlerle ele ele yürümektir. (İki Büyük Söz, 16 Haziran 1919)

"Kilit Türkiye anahtar İngiltere'dir. Alem-i İslam kilidinin anahtarını İngiltere'nin emin ve itimat edilir eline tesliminde Alem-i İslam için hiçbir tehlike yoktur." (Heyeti Murahhasa Hakkında bir İzahat, 23 Temmuz 1919)

"Önce Müslümanım sonra Osmanlıyım... Yeniden kurcalanmak istenen bu milli cereyandan karnımız doydu. Hala bu nakarat ile vakit geçiren zevat kıl çadırlarını merkeplere yüklesinler. Turan'a mı İran'a mı nereye gideceklerse biran önce defolsunlar. Biz bu memlekette yirminci asra layık birer Osmanlı olarak kalacağız. "Millet Cereyanı Münasebetiyle, 22 Mart 1919"

Ankara Hükümeti Avrupa için kabil-i hitap bir hükümet değildir ve olamaz".(Anadolu'nun Telgrafı, 9 Şubat 1921)

"İttihat ve Terakki her Fırsatta Milleti aldatmıştı. Kuva-yi Milliye de öyle.. .Aldığımız haberlere göre Anadolu bunların elinde perişan..Dünkü Enver ne ise bugünkü Mustafa Kemal odur." (Anadolu'daki Fecai, 31 Mayıs 1920).

"Biz Anadolu'daki Kuva-yi gayri millicilerin işgal kuvvetleriyle baş edebileceğini sanmıyoruz. Salah-ı mevcudiyetimiz için bunların temsilcilerini yok etmemiz gerekir. Millet Anadolu'yu soyup, kasıp kavuran Kuva-yı gayrı milliyeye karşı halifesinin ve tahtının etrafında birleşecektir. (Salah-ı Mevcudiyyet İçin, 26 Temmuz 1920)

Ayrıca, Alemdar Gazetesi'nin 23 Mart 1920 tarihli nüshasındaki yazıda, işgalci Yunanlılara karşı bir hareket yapılmasının İtilaf Devletleri'ni kızdıracağı şu şekilde -şerefsizce- hatırlatılıyor:

"Yunanlılar ne kadar ebedi düşmanımız olursa olsun, bugünkü galiplerimizin bir müttefikidir, onlara karşı yapılacak hareket, İtilaf Devletleri'nin kırgınlığına sebep olur. Gafletin bu derecesi görülmüş, işitilmiş şey değildir!" (23 Mart 1920 Alemdar Gazetesi)

"Mustafa Kemal isyancıdır, cezası ağır olmalıdır!" (29 Nisan 1920 Peyamı Sabah)

Yıllar sonra "satılmışlığın ifadesi" olarak "Mütareke basını" biçiminde anılacak olan yayın organlarından Alemdar, Peyám-ı Sabah, Vakit ve İkdam gazeteleri, işgalcilere sevgiyle yaklaşırken direniş gösteren ulusalcılara sövgü yağdırıyordu. Hulki Cevizoğlu'nun "İşgal ve Direniş" adlı kitabında bu konu geniş olarak anlatılıyor. "Mütareke basını" bakınız neler yazıyordu?

"...Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuva-yı Milliye maskaraları, Yunan askerlerinin önünden korkakça kaçarken, zavallı saf ve gafil halk ile askerlerden topladıkları kuvvetleri düşmanla savaştırıp, zavallı askerlerimizi ve halkımızı boş yere kırdırmak yöntemi izliyorlar!"

"...Çaresiz millet, bu yankesicilerin hilelerini hálá tümüyle anlayamamıştır! Memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evladını telef ediyor!"

"...Ey yalancı ve azılı eşkıyalar... Yağmacılar! Kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuva-yı Milliye unvanını veriyorsunuz? Milleti öldürerek, mahvederek milletin hakkını savunacaksınız, öyle mi?"

"...Utanmaz hainler! Artık yetişir! Yakamızı bırakın! Cenab-ı Hakk'ın gazap ve laneti üzerinizde olsun!"

"Kuva-yı Milliye eşkıyası, İstanbul'u da elimizden çıkarmak ve ülkeye son hizmet biçiminde son ihanetlerini de yapmak için çalışıyorlar!"

Bu durumu yalnızca para karşılığı satılmışlık kavramıyla açıklamak yeterli olmaz. 24 Mayıs 1919 tarihli New York Times Gazetesi, "yılgınlık" kavramının da etken olduğunu açıklıyordu.

Kahramanlık ve vatanseverlik nasıl ki doğal bir kavramsa, "Hainlik"`te en az onlar kadar doğal olduğunu kabul etmek gerekir. Bu tip insanların ruhlarında, doğdukları topraklara, geçmişlerine ve varoluş felsefelerine karşı inanılmaz bir direnç vardır. Onlar için damarlarında dolaşan kanın öneminden çok beyinlerine ekilen "hainlik" tohumlarının yeşermesi önemlidir.

İşte çıkar guruplarının / devletlerin, bu tip insanları bulup, çıkarıp, işleyip ve diplomalı bir hain haline getirmeleri çok kolaydır.

Sonuç olarak, düşmanı tanırsınız, niyetini bilirsiniz ve ona göre kendi savunmanızı kurabilirsiniz. Ama düşman içinizde ise ve halkı yanlış yönlendirmek için elinden geleni yapıyorsa işte zor olan budur.

Seksen yıl önce yaşananlarla bu gün yaşananlar arasında ki benzerlik ise bu hainlerin her devirde var olduğu ve yeşerdiğinin açık bir ifadesidir. Özellikle de milli birlik ve beraberliğin azalmaya başladığı zamanlar bunlar için en iyi ortamlardır.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display