Türk Dostu Yeni Papa Ve Türkiye

Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin hızlandığı son birkaç senede Vatikan’da muhtemel bir başkanlık yasni papa değişimi hususunda düşünürken, Alman kardinal Ratzinger’in yeni papa olmasını dilemişimdir bir çok kez.

Çünkü Alman kardinal Ratzinger, Türkiye'deki AB'ci lobinin ileri sürdüğünün aksine bir Türkiye düşmanı değil, büyük bir Türk ve Türkiye dostudur.

Yeni Papa Türk dostudur çünkü o Avrupa'da bir çok kişinin yaptığı gibi yalancı, çifte standartlı ve ikircikli bir tavır benimsemez ülkemize karşı. Örneğin Türkiye'nin AB tam üyeliğini destekleyen Alman Dış İşleri Bakanı gibi, "Türkiye'yi modernleştiriyoruz. 17 Aralık'ta görüşmelere başlamak, onu tam üye yapmak demek değildir" demez. Keza, Fransız Cumhurbaşkanı gibi, "Türkiye bizim istediklerimizi gelecek 15-20 senede yaptıktan sonra kararı Fransız halkı verecektir" dememektedir.

Rantinzer ya da yeni adı ile 16. Benedict ise dürüst bir tavrı sergiliyor. Türkiye'nin AB tam üyeliğinin dini ve kültürel nedenlerle mümkün olmadığını söyleyen Ratzinger Alman Hristiyan Demokratlarının Türkiye'ye önerdiği ve henüz içi dolu olmayan "özel ortaklık" fikrinin mimarlarından birisi olarak görülüyor. Ratzinger ve benzerlerinin savundukları görüşler ile Türk milliyetçilerinin temel yaklaşımı arasında önemli bir benzerlik var.

Ratzinger ve benzerlerinin tutumu bazı AB'cilerin ileri sürdüğünün aksine Türk karşıtı değil, Türk dostudur. Çünkü, mevcut süreçinTürkiye'yi bir felakete götürdüğü ortadadır. Ratzinger ve onun gibi düşünenlerin yani Hristiyan Demokratların AB'ye hakim olması durumunda Türkiye-AB ilişkileri yeniden şekillenecek, kimse Türkiye'ye "sen tam üye olacaksın" demeyeceği için ilişkilerin yeniden şekillendirilmesi mümkün olacaktır.

Türk milliyetçileri Türkiye'nin "17 Aralık belgesi" çerçevesinde gerçekleşecek uçu açık yani ne zaman olacağı ve ne şekilde olacağı belli olamayan bir tam üyelik sürecinin Türkiye'yi parçalanmaya götüreceğini görüyorlar. Bundan dolayı Türk milliyetçilerinin %99'u tam üyelik sürecine muhalefet ediyorlar. Ancak Türk milliyetçilerinin AB tam üyeliğine "hayır" demeleri, AB ile ilişkileri sonlandırmak anlamına gelmiyor. Aksine AB-Türkiye ilişkileri ekonomik temelde geliştirilerek sürdürülmeli.

Türkiye, Türk milliyetçisi bir iktidarda AB'ye "Geliştirilmiş Serbest Ticaret Bölgesi" anlaşması önermelidir. Bu önerinin yakın gelecekte, Almanya ve Fransa'da iktidara geleceği görülen politik partilerin Türkiye politikaları ile de uyum içinde olduğu görülmektedir. Önemli olan nokta, "Geliştirilmiş Serbest Ticaret Bölgesi" formulünün içinin nasıl doldurulacağıdır.

Türk milliyetçileri, böyle bir modelin Türkiye'nin menfaatlerini azami ölçüde geliştirecek ve gerçekleştirecek şekilde formule edilmesi üzerinde çalışmalıdırlar.Bugün sürdürülen, "Ulusal Programa sadığız. Biz onurlu AB'ciyiz" yaklaşımı, Türk milletinin direnç gücünü ortadan kaldırmaktadır. Türk milletinin AB karşısında beklediği "onurlu" duruş, "onurlu AB'cilik" değil, AB tam üyeliğine açık bir "hayır"dır. Aksi bütün yaklaşımlar, Türkiye'yi adım adım ama kesin bir felakete götürmektedir.

AB tam üyeliği politikasını sona erdirecek bir partiyi sadece Türk halkı değil aslında AB içinde de bekleyen çoktur. Yeter ki, MHP Genel Merkezi yeni bir başlangıç yapma cesaretini göstersin ve AB ile ilişkilerin modelini tam üyelik dışına çıkaracak bir süreci başlatsın. Aksi takdirde Ülkücü Hareket sokağa çıksa da çıkmasa da, MHP bazı arkadaşlarımızın umduğu gibi %12 ile TBMM'ne girse de girmese de Türkiye felaketin içine yuvarlanmaktadır. Bu süreci Ülkücü gençliği "durdurarak" durdurmak mümkün değildir. Bu süreç ancak AB'nin saldırgan bölünme politikalarına "dur" diyerek durdurulabilir. AB'ye "hayır" demek, Türkiye Cumhuriyetine "evet" demektir. MHP Genel Merkezi artık Türkiye Cumhuriyetine açık, sert, kesin bir "evet" demelidir. Ülkücü Hareket bekliyor.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display