×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



Kör ile Yatan Şaşı Kalkar

Yazan  05 Kasım 2008
SABAHATTİN TALU* - DTP, TBMM grup toplantısını Diyarbakır’da yaptı. Toplantı öncesinde, diğer DTP milletvekili ve üyelerini yanına ve arkasına alan DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, önemli açıklamalarda bulundu.

Yapacağı açıklamaların, önemli, farklı ve dikkat çekici olacağı, toplantının gövde gösterisine dönüştürülmesinden belliydi aslında.

Söze, Diyarbakır'da toplanmalarının nedeninin, Öcalan'a uygulandığını öne sürdüğü fiziksel şiddet olduğunu belirterek, yumuşak yumuşak başlayan A.Türk, "Ne yapılmak istendiğini sorguluyoruz. Kürtler, 80 yıllık uygulamalar nedeniyle, bugün PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili yapılan açıklamalara güvenmiyor. İmralı cezaevine biran önce DTP'nin de dahil olduğu bir heyet gönderilmelidir. İmralı cezaevi sistemine ve uygulanan tecride son verilmelidir. Sosyal ve siyasal yaşama dahil olabileceği (Öcalan'ın) bir ortam yaratılmalı ve onur kırıcı davranışlardan vazgeçilmelidir" dedi.

Yazılanı okumakta zorlanan, zaman zaman tekleyen A.Türk, açıklamasının ikinci bölümünde; "1980 askeri darbesi hem Kürt halkı için, hem de bir bütün Türkiye için eşi benzeri görülmemiş siyasi, sosyal ve kültürel soykırıma neden oldu. PKK, bu darbeye hazırlık ve soykırım ortamında doğdu, büyüdü. Sonuç olarak, 1980 darbesi ile Kürtler, siyasi, sosyal ve kültürel soykırıma uğradı" diyerek, gövde gösterisinin sebebinin anlaşıldığı baklayı ağzından bir çırpıda çıkarıverdi; "Kürt Soykırımı".

PKK, DTP ve Kürtçü çevrelerce, özellikle şu son on yıldır, "Kürt Sorunu" denilerek dayatılan, tartıştırılan, yurtiçi ve dışı kamuoyu yaratılmaya çalışılarak meşruiyet kazandırılmaya gayret sarf edilen şeyin, her neyse, bundan böyle boyut değiştirilerek "Soykırım" olarak ele alınmasına, tartıştırılmasına ve kamuoyu yaratılmasına çalıştırılacağının sinyalleri, böylece verilmiş oldu.

Oysa, 12 Eylül 1980 askeri harekâtının, müdahalesinin veya darbesinin, her ne derseniz deyin nedeni, o günün gerçekleri göz önüne alındığında temel olarak, sağ-sol çatışmaları, sol grupların kendi aralarındaki fraksiyon çatışmaları, her gün 10'larca gencin hayatını yitirmesi ve toplumdaki uzun süredir devam eden huzursuzluğun hat safhaya gelmesidir ki, 82 Anayasasının halk oylaması sonucu % 92 ile onaylanması da, bunun en belirgin kanıtıdır. Bu nedenle 12 Eylül'ün ve hemen sonrasının, A.Türk'ün iddia ettiği gibi etnik bir temele, soruna veya soykırım gibi son derece mesnetsiz bir iddiaya dayandırılması, kara cahilliğin veya bilinçli bir siyasi kurnazlığın çok çok ötesinde, ancak ve ancak tam bir aymazlığın göstergesi olarak değerlendirilebilir.

A.Türk'ün, bu komik ve saçma gibi görünen çıkışı, basında izlendiği kadarıyla, "Bir bu kalmıştı", "Komedi", "Hadi oradan sende" tarzında işlenmesine sebep olmuştur ve bu durum, son derece de doğal gibi görünmektedir. Çünkü geçmişte de, "kahrolsun terör örgütü PKK", "bayrak asmadılar, istiklal marşı okumadılar", "terör örgütü demediler", "terörist cenazesine katıldılar" gibi kısır söylemlerle bugünlere gelindi. Oysa bu durum, ne "komik" denerek ve ne de "Hadi oradan sende" ile geçiştirilebilinir.

Bakın, 1980'den bu yana tam 28 yıl geçti. A.Türk, ağzından çıkarttığı bakla için neden 28 yıl bekledi!!! Dün ve dünden önceki günler değil de, neden bugün!!!

Bunun, Ankara'nın bilinen lokantalarının birinde, 350 milyon TL hesap verilerek, rakı içilen ve balık yenilen 4 kişilik bir akşam yemeğiyle açıklanması ve A.Türk ile S.Sakık'ın televizyonlara yansıyan son derece keyifli görüntüleri nedeniyle, içilen rakının verdiği sarhoşluğa bağlanması, her halde pek söylenemez.

Peki nedir?

Sıralayalım…

PKK'nın, ortaya çıktığından bugüne kadar, başta ASALA olmak üzere, Ermeni soykırımı iddiasında bulunan ve Türkiye'ye karşı mücadele eden tüm legal ve illegal örgüt, parti, dernek, vakıf gibi çeşitli oluşum ve organizasyonlar ile sıkı ilişkiler kurduğu, birlikte hareket ettiği ve dayanışma içerisinde olduğu, herkesin ve kesimin malumudur.

PKK, Azerbaycan ile Ermenistan arasında, Dağlık Karabağ'ın Ermenistan tarafından işgali ile ortaya çıkan anlaşmazlık ve çatışmada da, Azerbaycan'da önemli sayılabilecek bir Kürt nüfus olmasına rağmen, Ermenistan'dan yana bir tavır sergileyerek Ermenistan'ın yanında yerini aldı.

PKK üst yönetimi, geçtiğimiz 2007 yılı içerisinde sözde "Ermeni soykırımı"ndan dolayı Ermenistan'dan özür diledi. Burada bir parantez açarak, sıralamaya bilahare devam edelim. PKK, Ermenistan'dan, kim adına ve neden özür diledi sizce. Mesela, "O dönemde Türkler emretti ve biz Kürtler sizi katletmek zorunda kaldık. Bu nedenle sizden özür dileriz" mi demişlerdir, yoksa "Türkler sizi katletti, onlar adına biz sizden özür diliyoruz" diyerek, Türkleri sahiplenmeye mi çalışmışlardır!!! Bence ve aklı ve mantığı olan herkesçe, çok tabii ki birincisi. Zaten bu konuda, bazı Türk tarihçiler gibi, bazı Kürt ve Ermeni tarihçilerin de, istemeseler de kabul ettikleri söylemleri ve tezleri var. Bu, ayrı ve önemli bir başka konu.

Peki, kabul gören birinci düşünce ise, burada PKK'nın ne amaç güttüğünü görmek gerekir. PKK'nın özür dilemedeki tek ve net amacının, iddia edilen ve dayatılan sözde "Ermeni Soykırımı"nın, kendilerince güya itiraf edilmek suretiyle, kanıtlanmaya çalışılmasından öte başka bir şey değildir.

Sıralamaya devam edelim.

Ermeni yazar Hrant Dink'in hunharca öldürülmesi sonrasında yapılan "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz" pankartlı protesto gösterisine, içlerinde A.Türk, Sırrı Sakık ve Aysel Tuğluk'un da bulunduğu Kürtçü çevrelerin geniş bir katılımla iştirak ettikleri ve hatta başı çektikleri biliniyor. Ayrıca, H.Dink ile ilgili olarak, PKK tarafından, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde anma etkinlikleri düzenlendiği de, kendi basın-yayın organlarından görüntülü ve yazılı olarak kamuoyuna sunuldu. Anma etkinliği düzenlemek, kötü bir şey mi? Hayır değil belki ama, PKK'nın, Türkiye karşıtı Ermeni diasporası ve tezleri ile olan ilişkisinin ve boyutunun ortaya konulması açısından, oldukça önemlidir.

Önemlidir, çünkü; PKK'nın Avrupa alanı sorumlularının, son birkaç yıl içerisinde, özellikle Almanya ve İngiltere'deki Ermeni diasporaları ile sıkı ilişkiler içerisine girdiği, birlikte çeşitli konferanslar gerçekleştirildiği ve fikir alış-verişinde bulunulduğu, hususları göz önüne alınır, son dönemde de, nedendir bilinmez (!!!) Kanada'daki Ermeni diasporası ile ilişki tesis etmeye çalışılmasına dikkat çekilir ve tüm bu uğraşlara paralel olarak, Öcalan'ın avukatlarından Mahmut Şakar'ın, Ermeni çevrelerle birlikte bir "Kürt Diasporası" oluşturma yönünde çalışma yürüttüğünün altı çizilirse, gerçekten de çok önemlidir.

Önemli, hatta çok daha önemli ve son derece dikkat çeken diğer bir husus ise, "neden Kanada ?" olduğudur!!!

Bilindiği gibi Ermenilerin en güçlü lobisi ABD'de olanıdır. Başta, Fransa ve İngiltere olmak üzere Kanada'daki Ermeni diasporaları da ABD'deki Ermeni lobisiyle neredeyse iç içe gibidir. Bu itibarla, çok muhtemeldir ki, pek de dikkat çekmeyen Kanada bilerek ve isteyerek seçilmiş, Kanada'daki Ermeni lobisinin köprü olarak kullanılması suretiyle ABD'deki güçlü Ermeni lobisiyle ilişkiye geçilmesi ve sözde "Kürt Soykırımı"na destek arayışında bulunulması hedeflenmiştir.

Görüldüğü ve tahmin edildiği üzere, bugüne kadar dayatılan "Kürt Sorunu"nun yanı sıra, ilk olarak A.Türk'ün ağzından bilerek ve isteyerek çıkarttığı "Kürt Soykırımı" baklasıyla meşgul olacak gibi görünüyoruz, bundan böyle.

Gözleri görmeyen tüm insanlardan en başta ve çok çok özür dilerim ama, Ermenilerce dayatılan "Ermeni Soykırımı"na ilaveten, Kürtçü kesimce yeni peydahlandırılmaya çalışılan "Kürt Soykırımı" iddiasının çıkış noktasına, çalışmalarına ve Ermeni-Kürt ilişkilerinin boyutuna dikkat çekmek amacıyla, mecazi anlamda kullandığım bu atasözü, tam da burada "cuk" diye yerine oturmuş ve doğal olarak "Kör ile yatan şaşı kalkmış", bugüne kadar bildiğimiz "Nankör" de "Şaşı Nankör" olmuştur, bundan böyle. Biline ve dikkatinize…

(*) This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display