Orduya Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği

Yazan  10 Haziran 2014

Bir askeri garnizona giren terörist, Türk bayrağını, nöbetçi askerin gözleri önünde indirmiştir. Nöbetçi asker seyretmiştir. Birden komutanlara yönelik çok ağır bir eleştiri, saldırı başlamıştır. Oysa aynı gün Diyarbakır-Lice yolunda PKK’lılar ile çıkan çatışmalarda iki PKK’lının ölmesi üzerine, olay yerindeki askerlerin silahlarına el konulmuş ve haklarında soruşturma başlatılmıştır. Bir başsavcıya sordum: “Bu uygulama mutat bir uygulama mıdır?” Aldığım cevap “Hayır değildir. Yapılması gereken Lice savcılığının güvenlik güçlerinden gelen evrakı ve görüntüleri talep ederek, inceleme yapması, sonuçta takipsizlik vermesidir” dedi. Ve ekledi: “Bir vatandaşa silahlı saldırı olduğu zaman nefsi müdafaa hakkı var iken devletin kendisini ve vatandaşı koruması için eline silah verilen ve yetkilendirilen asker ve polisin elinden böyle silah alınmaz.”

Diyarbakır’da nöbetçi asker ateş etmemiştir çünkü kendisine ateş etmeme emri verilmiştir. Ona emri veren astsubaya ve astsubaya emir veren subaya da ateş etmeme emri verilmiştir. Bu emri onlar da 2. Hava üssü komutanından almışlardır. Peki, 2. Hava Üssü Komutanı neden böyle bir emir vermiştir?  

Muhtemelen Diyarbakır’daki 2. Hava Kuvvetleri komutanı da bir gece önce televizyonda haberlerde Diyarbakır-Lice yolu üzerinde kendilerine saldırılan askerlerin nefsi müdaafa için ateş açmaları üzerine çıkan çatışmada iki PKK’lının  ölmesi üzerine İç İşleri Bakanlığı’nın iki müfettişi Diyarbakır’a yollama kararı aldığını dinlemiştir. Komutan bilmektedir ki, 1984’ten buyana Türk Ordusu’nun, jandarmasının, polisinin yanında anasını, babasını, karısını, kızını ve oğlunu şehit verme pahasına çarpışan, PKK’nın en fazla canını yakan sekiz korucu tek tek son aylarda şehit edildiğinde İç İşleri Bakanlığı kılını bile kıpırdatmamıştır.

Üstelik, Hava üssünün komutanı, 2007’den buyana Türk Ordusu’nun dünyanın en büyük psikolojik ve hukuk görünümlü kumpasına nasıl maruz kaldığını görmüştür. Diyarbakır’daki komutan, Kardak kayalıklarına bayrak asan Yunanlının milletvekili olduğunu, o bayrağı indirip yerine Türk bayrağı asan kahraman subayların hapishaneye atıldığını, işini kaybedenlerin Somali’de El Kaide kokan istihbarat operasyonları ile şehit edildiğini görmüştür.

Diyarbakır’daki komutan Türk Milleti'ne ve Atatürk’e bağlı seçkin Türk subaylarının tasfiye edilmek için seks, uyuşturucu, fuhuş vs. iftiraları ile bakire çıkan eskort kızlar aracılığı ile casusluk iddiaları ile yargılandığını, haksızca kirletilmeye çalışıldığını görmüştür. Bıkan yüzlerce pilot subayın Hava Kuvvetleri'nden istifa ettiğini görmüştür. PKK’ya Cizre’yi dar eden kahraman bir subay olan Cemal Temizöz’ün Kayseri’de orduya sızarak komutanlarının imzalarını taklit edip sahte belge üreten iki astsubayı ortaya çıkarınca nasıl 16 faili meçhul cinayetten yargılandığını, üstüne Balyoz adlı Stalin’in Moskova yargılamalarına benzeyen sözde davanın içine atıldığını görmüştür. Balyoz ile Deniz Kuvvetleri komutanlığında nasıl subay tasfiyesi yapılarak cemaate mensup subaylara yol açıldığını görmüştür.   

Diyarbakır’daki komutan, PKK ile savaşırken belkemiğine yediği kurşun ile sakat kalan kahraman komutan, jandarma albay Abdülkerim Kırca’nın bir PKK’lının iftiraları ile hapishaneye düşmemek için nasıl kafasına kurşun sıktığını görmüştür. Kafasına kurşun sıkmayan bir başka kahramanın gözü, iç organlarını kaybeden devlet övünç madalyalı üsteğmen Serdar Öztürk’ün nasıl Ergenekon’dan hapishaneye yollandığını görmüştür.  

Bence bütün bunlardan daha da kötüsü Diyarbakır’daki komutanın Harbiyelilere ne yapıldığını bilmesidir. Harbiyeli demek “ölmeyi kabullenmiş çocuk” demektir. Harbiyeli’yi anası babası, orduya emanet etmiştir. Ancak bir süreden buyana, babası subay olan, Kuleli’den Harbiye’ye gelen genç Harbiyeliler değişik gerekçeler ile Harbiye’den atılmaktadır. Emanet edilen çocuklara, genç Harbiyelilere sahip çıkamamak…

Özetle, Diyarbakır’da garnizondan bayrağı bir PKK’lı indirmemiştir. 2007’den buyana Türk Ordusu'na komplo kuran, bu komploya yol açan, yardımcı olan, savcısı olan, basında destekçisi olan herkes, aynı zamanda Müzakere sürecinin önünü açarak, PKK’nın bölgede iktidar oluşturmasına yardımcı olarak, ülkenin bölünme sürecine giden yolunun taşlarını döşeyerek, PKK’lının Diyarbakır garnizonundan Türk bayrağını indirmesinin yolunu açmışlardır. Müzakereyi PKK’nın nasıl okuduğunu Murat Karayılan 12 Şubat 2013’te şu şekilde ifade etmiştir. “Açıkça söylemek gerekirse yenildiler, yenildikleri için önderliğimizin yanına gidip diyalog kurma yöntemine başvurdular.” Müzakere sürecinde atılan adımlar üzerine Prof. Dr. Özcan Yeniçeri sormuştu: “Türkiye bir savaşı kaybetti de Türk halkının haberi mi yok?” Mart 2013’te editörlüğünü yaptığım “PKK ile Pazarlık-Öcalan ile Anayasa Yapmak” adlı kitabın arka kapağında bu soruya şöyle cevap vermiştim: "Evet Türkiye bir savaşı kaybetti. Yenilgiyi Türkiye adına AKP kabul ediyor ve PKK’ya taleplerini kabul ederek teslim ediyor." 

Unutmayalım bunlar daha iyi günlerimiz. Müzakere sürecinin sonucu, Türkiye’nin Iğdır-Mersin hattının doğusunun bölünerek, Büyük Kürdistan ile birleşmesidir. Müzakere PKK’ya bu sürecin kapısını açmıştır. Tekrar başa dönelim: Neden Diyarbakır’daki komutan “ateş emri” vermemiştir. Çünkü ateş eden askerlerin silahlarını Türkiye Cumhuriyeti topluyor. Merak ediyorum, askerlerin silahlarını toplayanlar PKK’lıların silahlarını ne yapıyorlar?  Sonuç olarak, orduya saldırarak, eleştirerek, neden sıkmadın diyerek işin kolayına kaçmayalım. Türkiye, PKK’ya ateş etmeyi yasaklayan bir AKP Hükümeti tarafından yönetiliyor. 

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display