PKK ve Andımız

Yazan  08 Ekim 2013

AKP Hükümeti, 2006’da Oslo’da PKK ile başlayan gizli görüşmeler ve nihayet 2009’dan itibaren PKK/Kürt açılımı sonrasında Abdullah Öcalan ile 2011 ve 2013’de yapılan müzakereler neticesinde PKK ile örgütün Türkiye’den geri çekilmesi karşılığında ateşkes konusunda uzlaşmıştır. PKK terör örgütü Türkiye’den çekilmemiş hatta yeni katılımlar ile gücünü arttırmıştır. Örgüt, AKP Hükümetini verdiği sözleri yerine getirmemekle suçlayarak, 11 Eylül 2013’de Türkiye’den geri çekilmeyerek durdurduğunu ve kısa bir süre sonra ateşkese de son vereceğini duyurmuştur. AKP Hükümeti işte böyle bir ortamda 30 Eylül 2013’de Demokratikleşme Paketi adlı bir dizi yasal ve tüzük değişikliği gerektiren açıklamayı Başbakan Erdoğan’ın düzenlediği basın toplantısı ile açıklamıştır. Bu paketle ilgili iki temel iddiayı 1) paketin Türkiye’yi demokratikleştireceği, 2) paketin PKK ile pazarlık yapılmadan hazırlandığı tezleri oluşturmaktadır.

Demokrasi bir anlayış ve bu anlayışa uygun tutumdur. Bir demokrat, fikrini benimsemediği insanların da fikir özgürlüğünü savunmak zorundadır. Başbakan Erdoğan Demokrasi Paketini açıkladığı toplantıya muhalif diye nitelendirdiği gazeteleri sokmayarak nasıl bir demokrasi anlayışına sahip olduğunu göstermiştir. Bu davranış feminizm ile ilgili olumlu bir bildiri sunan bir akademisyenin konferansa gitmeden önce evde eşini dövmesine benzemektedir. İkinci husus, modern demokrasilerde sandık çok önemlidir. Ancak sandıktan oyların nasıl çıkacağı sandık kadar önemlidir. Eğer bir seçim sistemin temsilde adaleti sağlamıyor ise oynanan oyunun adı demokrasi olsa da özünün demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir. Temsilde adalet ilkesini benimsemeyen, seçim sistemi oyunları ile seçmenlerin önemli bir bölümünün siyasal iradesinin sandık neticelerine yansımasını engelleyerek iktidara sandıkta hak etmediği ölçüde bir gücü TBMM’de sağlamayı hedefleyen bir yaklaşım demokratik olamaz ve adı demokrasi paketi olan bir önlemler paketine yakışmaz.  Bu paketi takip eden günlerde polise önleyici yetki çerçevesinde istediği yurttaşı 24 saate kadar gözaltına alma ve tutma yetkisi verilmesi de Türkiye’nin nasıl bir demokrasiye sürüklenmek istediğini göstermektedir.

Demokrasi Paketinin PKK ile müzakere edilmediği iddialarına gelince, AKP Hükümeti’nin 2006 senesinden buyana Oslo’da başlayan süreç ile PKK ile gizli ve açık bir müzakere süreci içinde olduğu bütün dünya tarafından bilinmektedir. Başbakan Erdoğan bu süreç ile ilgili olarak, bazen “bunu iddia edenler şerefsizdir” bazen “biz görüşmüyoruz, devlet görüşüyor” cevabını vermiştir. Ancak PKK ile müzakere sürecinde sürekli olarak PKK’nın istekleri adım adım gerçekleştirilmiştir. Bu arada PKK’ya verilen sözlerin hemen gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak milli tepki etkisizleştirilmek için tavizler “salam stratejisi” ile zamana yayılmıştır. Tabii ki PKK buna tepki göstermekte ve verilen sözlerin daha hızlı gerçekleştirilmesi talep etmektedir. AKP Hükümeti ile PKK arasındaki mesele “yapılacaklar” konusunda değil, “ne hızla yapıldığı ile ilgilidir.”

PKK ile pazarlık yapılmadığı iddia edilen “Demokrasi Paketi” kapsamında sadece PKK’nın lider kadrolarını ilgilendiren Siyasi Partiler Yasası’nın 11. Maddesindeki “terör örgütü suçlamasından” mahkum olanların siyasi partilere üye olması engellinin kaldırılması ile önümüzdeki dönemde Öcalan, Cemil Bayık, Murat Karayılan vs. PKK liderlerinin siyaset yapmasının önünü açmıştır. Özel okullarda Kürtçe eğitim ile PKK’nın anadilde eğitim talebi kısmen karşılanmıştır. Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi önümüzdeki dönemde açıklanacak gelecek paketlerde böylece Kürtçe eğitime de geçilmenin önü açılmıştır.

PKK’ya verilen en büyük taviz ise 1933’den buyana okullarda çocuklarımızın içtiği “Öğrenci Andı”nın kaldırılmasıdır. Öğrenci andının kaldırılması konusunda PKK’dan ve Türk Milleti gerçeği ile sorunu olan sözde “İslamcı” özde ise gizli etnik milliyetçi olan bazı çevrelerden başka kimsenin sorunu yoktur. AKP ileri gelenleri tarafından “slogan milliyetçiliği” ile yaftalanan, militarist veya ırkçı olmakla suçlanan Andımız bir milletin çocuklarının ne olduklarını ve nasıl olmaları gerektiğini öğrenmelerinin bir parçası olmuştur. Prof. Dr. Nurullah Çetin’in “Andımız Ayet mi?” adlı makalesinde vurguladığı gibi aslında İslami bir zemine oturan bir ahlak söylemi olan Andımız’ın kaldırılması terör örgütü PKK’ya Kandil’de düğün yapma fırsatı verilmiştir.

Andımızı militarist ve ırkçı olmakla suçlayanlar, ABD’ye 10 sene önce Çin’de, 8 sene önce Rusya’dan, 3 sene önce Mozambik’ten ve 1 sene önce Türkiye’den göç etmiş ailelerin çocuklarının okulda   "Amerika Birleşik Devletleri'nin bayrağına, o bayrağın simgelediği Cumhuriyet'e, Tanrı'nın yönetiminde bir ulusa, bölünmezliğe, herkes için adalet ve özgürlüğe sadakatini" bildirmesini normal karşılarken ve Amerikan milletine mensubiyetin doğal göstergesi olarak görmektedirler. Aynı kişiler, Türkler ile tarihsel ortaklığı Orta Asya’da Eleşkirt Anıtlarında “Kürt İlhanı Alp Urungu’ya kadar geri giden, 1000 seneden bu yana Anadolu’da Türkler ile her anlamda ortak bir yaşam süren, Allah-u Ekber Dağlarını, Diyap Ağa’yı unutarak” Kürt çocuğunun “Türk’üm” demesini ise “ırkçılık” hatta “yalan” olarak nitelendirilmesi ise akıl ve vicdan sınırlarını zorlamaktadır.  

Başbakan Erdoğan adını vermediği “tek millet”, bazen Türk Bayrağı bazen Türkiye bayrağı dediği “tek bayrak”, üstüne başka adlar yazılmasına giden yolu açmasına rağmen “tek vatan” ve içini boşaltmasına rağmen “tek devlet” şeklinde bir “slogan milliyetçiliği” yapmasına rağmen, Andımız’ın kaldırılmasını, “çocukların soğukta üşümesi” ile de izah edecek kadar zayıf bir çizgiye çekilmek zorunda kalmıştır. Bu izahtan yakında İstiklal Marşı’nın da soğuk hava gerekçesi ile kaldırılacağını varsayabiliriz. “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünün, Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin anıtlardan ve kurumlardan uzaklaştırıldığı, Arif Nihat Asya’nın bayrak şiirinin sansürlendiği, AKP saflarından “Türk olmanın hiçbir faydasını görmedim” şeklinde açıklamaların gelmesine rağmen bir süre daha Türk Milleti’nin ekonomik yardımlar ile bulanan zihnindeki bulanıklık devam edebilir. Üstelik bu bulanıklık, PKK’ya verilen tavizlerin üstü türban ile örtülmeye çalışılarak daha da güçlendirilmeye çalışılabilir. Ancak İskenderpaşa Cemaatinden temsil kabiliyeti olan bir arkadaşımın dediği gibi “hiçbir türban PKK’ya verilen tavizlerin üstünü örtecek kadar büyük olamaz.” 

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display