PKK'nın Girişim Üstünlüğü ve AKP Hükümeti

Hükümet 2009-2010 sürecinde PKK’ya verdiği tavizleri geri almak zorundadır.

2011 Türkiye için çok zor geçecek bir kader senesi olacak. Ülkemizin ve milletimizin geleceği, 2011'de gerçekleşeceklerle yakından ilgilidir. PKK terör örgütü 2011 başında nasıl bir durum değerlendirmesi yapıyor ve 2011 için neleri planlıyor? PKK'nın 2011 planlarına karşı hükümetin alması gereken önlemler nelerdir? Bu kısa çalışmanın konusu, PKK'nın muhtemel eylem ve politikaları ışığında hükümetin acilen alması gereken önlemlerdir.

PKK yöneticileri 2009-2010 döneminin PKK açısından 1978'den bu yana sürdürdükleri terörün siyasal sonuçlarını toplama anlamında en verimli dönem olarak görmektedirler. PKK açısından anılan dönemde gerçekleştirilen kazanımlar aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir.

2009-2010 döneminde 1) hapishanedeki Öcalan bir mahkum iken siyasal lidere dönüşmüş, 2) AKP Hükümeti ile Öcalan ve PKK arasında dolaylı ve dolaysız müzakere-pazarlık süreci başlamış, 3)Güneydoğu Anadolu'da PKK/BDP fiili sıkıyönetim uygulayan bir paralel devlet uygulaması kurmayı başarmış, 4)PKK askeri ve siyasi girişim üstünlüğünü ele geçirmiştir.

PKK 2011'i bu dört kazanımı tahkim etmek ve daha ileri taşıyarak, fiili durumu hukuki duruma dönüştürme doğrultusunda mesafe kaydetmeyi hedeflemektedir. PKK, 2010'da referandumun AKP Hükümetini baskı altına alınmasını nasıl kolaylaştırdığını ve hükümetin referandum öncesinde nasıl taviz verdiğini görerek, 12 Haziran seçimleri öncesinde terörü tekrar AKP'ye taviz verdirmek doğrultusunda bir silah olarak kullanacaktır.

Bu amaçla PKK, 2011 başında "Devrimci Halk Savaşı" adını verdiği bir terör sürecini planlamaktadır. 2010 Sonbaharı ile 2010/11 Kışında sözde ateşkes döneminde kırsal alanda yaptığı hazırlıklarla PKK, 2011 ilkbaharından itibaren terörü tırmandıracaktır. Örgütün 1984'den bu yana ilk kez terörist unsurların büyük bir bölümünü Kuzey Irak'a çekmediği düşünülür ise 2011 ilkbaharında kırsal alanda eylemlerin hızla başlaması şaşırtıcı olmaz.

PKK, kent merkezlerinde suikast, canlı bomba, hafta sonu halkın kalabalık olduğu yerlerde kitle katliamları gibi eylemlerle 2011'e girmeyi planlıyor. Ancak PKK, bu eylemleri, TAK, AGİT-(Apocu Gençlik İntikam Tugayı), gibi yan örgütlerine yaptırmayı ve doğrudan üstlenmemeyi de planlıyor. Çünkü böylece AKP-PKK müzakere sürecinde AKP Hükümetine "açılım manevrası" için alan bırakmayı da hedefliyor. PKK, yan örgütleri ile suikastler gerçekleştirirken, hükümete de "eylemsizlik sürecimize olumlu adımlar atarak cevap verin" şeklinde çağrılar yaparak, AKP Hükümeti üzerinde politik-psikolojik baskıyı artırmayı hedefliyor.

PKK, AKP Hükümeti'nin 12 Haziran seçimlerine kadar zaman kazanmayı ve bu süreçte ateşkes ile örgütü oyalamayı düşündüğüne inanıyor. PKK açısından AKP, seçimlerden sonra yapacağı anayasa değişikliğinde PKK'ya mümkün olduğunca az taviz vermek istiyor. Aslında PKK da AKP'nin yapacağı anayasa değişikliği ile üniter-milli devletten vazgeçeceğini biliyor. Ancak bu PKK için yeterli değil. Örgüt, Güneydoğu Anadolu'da siyasi adem-i merkeziyet değil, "Demokratik Özerklik" tasarısının gösterdiği gibi "PKK bölgesi" kurulmasını istiyor.

Üstelik AKP ile PKK arasında Güneydoğu Anadolu'da seçmen tabanı üzerinde de bir rekabet var. AKP, seçmene kaynak aktararak oy satın alırken, PKK ise şiddet uygulamak ve sandık hakimiyeti ile "oylarını" korumayı hedefliyor. PKK terörün oylarını artıracağının da farkında. AKP Hükümeti ise seçimler yaklaşırken, PKK'ya karşı etkin önlemler almanın oy tabanına zarar verebileceğini düşünecek. Nitekim Temmuz 2007 seçimleri öncesinde Genelkurmay Başkanlığı sürekli K. Irak'a operasyon çağrısı yaparken, AKP Güneydoğuda oy kaybına uğramamak için sınır ötesi operasyonu engellemiş, asker kışın ortasında operasyon yapmaya zorlanmıştı.

Özetle, Türkiye 2011 seçimlerine kadar politik anlamda girişim üstünlüğünü ele almış olan PKK'nın eylemlerinin insafına terk edilmiş durumdadır. Cizre'de savcılar sigara kaçakçılığını ortaya çıkarmak için jandarma ve polise verdikleri emirlerin artık uygulanamadığını görmektedirler. Asker, jandarma ve polis, politik iradenin olmadığı bir ortamda hayatları pahasına günlük önlemlerle,vatanı ve vatandaşın can/mal güvenliğini savunmaya çalışacaklardır. Oysa yapılacak çok şey vardır.

AKP Hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti devletinin daha fazla yıpranmasını istemiyor ise, kısa vadeli seçim çıkarları nedeni ile PKK'ya karşı etkin önlemler almaktan kaçınmamalıdır. Başbakan Erdoğan'ın son günlerde yapmış olduğu açıklamalar terör örgütüne karşı etkisiz söylemlerden öteye geçememektedir. Başbakan "Türkiye üzerinde ameliyat yaptırmam" demektedir, ancak izlediği politikalar ile Türkiye'yi masada kalacak şekilde narkozlamaktadır. Oysa ivedilikle alınması gereken somut önlemler aşağıda sıralanmıştır.

AKP Hükümetinin PKK'ya karşı alması gereken kısa vadeli önlemler şu şekilde sıralanabilir:

1) Abdullah Öcalan, tarihte hiçbir terör örgütü liderine nasip olmayacak şekilde İmralı Yüksek Güvenlikli hapishanesinden terör örgütünü yönetmekte ve siyaset yapabilmektedir. Bu durum akıl sınırlarını zorlamaktadır. Bir El Kaide liderinin bir Amerikan veya AB ülkesi hapishanesinden Öcalan'ın yaptıklarını yapması mümkün müdür? Tabii ki değil. Çünkü ABD ve AB El Kaide ile pazarlık yapmamaktadırlar. Bugün Öcalan'a sağlanan örgütü yönlendirme ve siyaset yapma imkanı, AKP Hükümeti ile Öcalan/PKK arasındaki müzakere sürecinin bir parçasıdır. Ulaşılan aşamada yapılması gereken Öcalan'ın terör örgütünü yönlendirme imkanının elinden alınması ve avukatları ile hukuki konular dışında bir konuşma yapmasının engellenmesidir. Sadece bu önlemin alınması dahi PKK'nın dengesini büyük ölçüde bozacaktır. Kafa ile vücut arasındaki bağın kopması gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır.

2) A. Öcalan'ın hapishaneden verdiği emirler çerçevesinde terör eylemleri gerçekleştirilmektedir. Örneğin Mayıs 2010'da İskenderun'da 7 askerimizin şehit olması ile sonuçlanan eylem daha sonra "ateşkese" kadar süren eylemler Öcalan'ın emri ile gerçekleşmiştir. Bu eylemlerdeki sorumluluğundan dolayı derhal Öcalan hakkında dava açılmalıdır. Hapishanede olmak, mahkumu işlediği yeni suçlar konusunda takibata uğramaktan kurtarmaz.

3) Terör örgütünün halk üzerinde kurmuş olduğu baskının etkisizleştirilmesi ve Güneydoğu Anadolu'da halkın özgürleştirilmesi için öncelikle güvenlik güçlerinin üzerine uygulanan psikolojik baskı ortadan kaldırılmalıdır. Güvenlik güçleri terör ile mücadele etme sonucunda kendilerinden daha sonra hesabının sorulacağı psikolojisi içine itilmiştir. Dağda namlunun ucunda PKK'lı teröristi gören güvenlik görevlisi ateş etmeden önce "ceza alır mıyım Komutanım?" diye sormaktadır.

4) TRT Şeş'te sürmekte olan ve bir kısmı bölücü Kemal Burkay ekibinden olan unsurların bölücü programlarına son verilmelidir.

5) AB Uyum Yasaları çerçevesinde güvenlik güçlerinin elinden alınan terörle mücadelenin hukuki imkanları tekrar sağlanmalıdır. Bu hukuki imkanların ortadan kaldırılması güvenlik güçlerinin terör ile etkin mücadelesini büyük ölçüde engellerken PKK'nın hareket alanını genişletmektedir.

6)Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Kuzey Irak'ta PKK'nın lider kadrosuna karşı etkin eylemler gerçekleştirmesinin önü açılmalıdır.

7) Barzani güçlerinin PKK'ya karşı, başta terör örgütüne lojistik sevkiyatın engellenmesi olmak üzere etkin önlemler almaya sevk etmek için ekonomik ve siyasi baskı yapılmalıdır.

8)PKK'nın kentlerde gerçekleştirmiş olduğu ve genellikle çocukların kullanıldığı eylemlere karşı daha yaratıcı, akılcı ve etkili önlemler alınarak bu tür eylemler engellenmelidir.

9) AKP Hükümeti Kürt Açılımı politikasını askıya aldığını açıklamalıdır.

Sonuç olarak, Türkiye terör karşısında ne kısa vadede ne de orta ve uzun vadede çaresiz değildir. Ancak AKP Hükümetinin şimdiye değin izlediği politikalar ülkenin çaresiz kalmasına ve terör örgütünün/siyasal kolunu girişim üstünlüğünü ele geçirmesine yol açmıştır.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display