29 Nisan 2025
21YYTE.ORG Fikir Tankı Cumhuriyetin Değerlerine Korkunç Bir Meydan Okuma

Cumhuriyetin Değerlerine Korkunç Bir Meydan Okuma

4 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, olayı “ifade özgürlüğüne karşı sıra dışı bir barbarlık eylemi” olarak tanımladı. Ancak mizah dergisi Charlie Hebdo’nun Paris ofisinde 12 kişinin öldürülmesi, Fransa’nın sayısı en az beş milyonu bulan Müslüman vatandaşları ve Fransız sömürgeciliğinin Kuzey Afrika’da bıraktığı zehirli miras arasında yükselen gerilime aşina olan hiç kimseyi şaşırtmayacaktır. Şimdilik faillerin kim oldukları bilinmiyor. Avrupa’daki son yılların en kötü suikastının - Norveç’te 2011’de 77 insanı katleden- İslamcı militanlar tarafından değil de aşırı fanatik sağcı olan Anders Behring Breivik tarafından yapıldığını aklımızdan çıkarmamız lazım. 11 Eylül’den geçen mayısta Brüksel’deki Yahudi Müzesinde dört kişinin öldürülmesine uzanan diğer siyasi amaçlı saldırılar gibi Charlie Hebdo’daki vahşet de alçakçaydı ve savunulabilir bir tarafı yoktu. Olayı ilk kınayanların arasında Fransa İslam Konseyi de vardı ve olayı “demokrasiye yönelik barbarca bir saldırı” olarak tanımladı. Charlie Hebdo Fransa mizah geleneğinde sert üslubun kalesidir. Müslümanlarla alay ettiği, rahatsız ettiği ve onları iğnelediği daha önce de sık sık görülmüştü. İki yıl önce Peygamber’in hayatını resmeden, 65 sayfalık bir çizgi roman yayımladı. Bu hafta da nevi şahsına münhasır yazar Michel Houellebecq’in “Teslimiyet” adlı yeni romanına özel bir yer verdi ki bu romanda Fransa, başında Müslüman bir Cumhurbaşkanı’nın olduğu İslami rejimin pençesinde gösteriliyor. Asıl Fransa ise milyonlarca Kuzey Afrikalı göçmenin, çocuklarının ve torunlarının memleketi olan bir ülke… Bu kişilerin çoğu Fransa’nın zarif kent merkezlerini çevreleyen banliyölerin kasvetli beton apartmanlarında yaşıyor ve bir zamanlar esas topraklarını yöneten uygarlıktan kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Charlie Hebdo böyle sınırsız aşağılamalardan kendini uzak tutsa bile bu durum ifade özgürlüğü ilkesinin savunuculuğu için tatmin edici olamaz. Fransa, aydınlanma döneminin Katolik Kilisesi ile alay etmesiyle aynı zamanda ifade özgürlüğünü savunmasıyla tanınan Voltaire gibi bir yazarın yetiştiği bir ülkedir. Ama Charlie Hebdo’da daha çok editoryal aptallık baskın durumda. Bu, kesinlikle katillerin affedilmesi anlamına gelmiyor, -onların yakalanması ve cezalandırılması gerekiyor- ifade özgülüğünün mizahi olarak dinsel tasvirlerin yapılmasına uzanmaması gerektiği anlamına da gelmiyor. Biraz sağduyu, Müslümanları kışkırttıklarında ifade özgürlüğü savunuculuğu görünümünde saldırıda bulunan Charlie Hebdo ve Danimarka’daki Jyllands-Posten’ın yayımları için faydalı olacaktır. Fransa’da anlaşılabilir şekilde hissiyat ön planda. Ülkede sorulacak yeni soru, dünkü katliamların siyaset ortamına ve özellikle Marine Le Pen ile aşırı sağcı Ulusal Cephesinin geleceği üzerinde nasıl bir etki bırakacağıdır. Mayıs ayında Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oyların çoğunu alan Fransız Partinin seçim cazibesi kısmen İslamcılık karşıtlığından ileri geliyordu. Bayan Le Pen, partisini, babası Jean-Marie Le Pen’in döneminde itibarsızlaştırıp cazibesini azaltan Yahudi karşıtlığına mesafeli tutmaya özen gösterdi. Ancak partinin İslamcılık karşıtlığını devam ettirdi hatta güçlendirdi. Bayan Le Pen, 2010’da, sokaklarda namaz kılan Müslümanları 1940-44 yılları arasında Fransa’da yaşanan Nazi işgaline benzetmişti. Bunun üzerinden 18 aydan kısa bir süre geçtiğinde ise Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 17,9’unu topladı. 2017 seçimlerini, nihai turda olmasa dahi ilk turda kazanmasına yetecek kadar oy oranını artırma şansını yakalamış durumda. İslamcılık karşıtlığı ve göçmenlere ilişkin katı tavrı, Bayan Le Pen’in çekirdek oy oranını koruyacaktır ama Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın kapılarının kilidini açmayacaktır. Fransa halkının çoğunluğunun ırkçılığı reddettiğini ve aşırılık yanlısından hoşlanmadığını anketler gösteriyor. Paris’te yaşayan İngiliz yazar Andrew Hussey geçen yıl “Fransız İntifadası” adlı bir kitap yayımladı. Bu kitapta Fransa’yı “özgürlüğün, eşitliğin ve kardeşliğin dünya başkenti… Fransız sömürgeciliğinin öfkeli ve varlığı elinden alınan varislerinin saldırısı altında” olarak tanımlamıştı. Paris’teki cinayetler, Fransız siyasetçilerle vatandaşlarına, Cumhuriyet’in temel değerlerini savunmaya ve aşırı sağcıların siren şarkılarına yenik düşmeden siyasi şiddeti yenmeye ilişkin bir meydan okuma fırsatı sundu. (Kaynak: Tony Barber,Financial Times,İngiltere,08 Ocak 2015)
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *