
Fransa yaklaşık bir ay süreyle terör tehdidi sonrasında oluşturulan güvenlik şemsiyesi ile yaşadı. Hedef olabilecek yerleşim bölgeleri, özellikle de Paris sokaklarında kritik yerler askerlerce güvenlik kordonuna alındı. Eyfel Kulesi çevresindeki devriyeler halâ hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Fransız kamuoyu her sabah karşılaştığı bu manzarayla doğal olarak gerildi ve korku eşiği ister istemez aşağıya çekildi. Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırı tam da bu ana denk geldi.
Beklenen ama kendi içinde de bazı garipliklerle dolu (Konu basında yeterince işlendiği için eylemdeki soru işaretlerine değinmeyeceğim) saldırı Fransa, Avrupa ve Batı Dünyası’nda olması gereken etkiyi yaratmıştır. Hemen arkasından Paris'te Musevilere ait bir markete düzenlenen ve 6 kişinin rehin alındığı saldırıya da polis müdahale etmiş, polisle saldırgan arasındaki çatışmada saldırgan öldürülmüştür.
İstihbari düşünce sistematiğinde bir suikast/sabotaj ya da saldırının faili, nedeni ve içindeki mesaj aranırken bazı hususlara öncelikle dikkat edilir. İlk düşünülen faktör, yapılan eylemin kimin işine yaradığıdır. Diğer önemli husus, hedef/kurbanın etkisi ya da faaliyetleri ile kimin çıkarlarına karşı tehdit ya da risk yarattığıdır. Göz önünde bulundurulması gereken diğer bir faktör de birilerinin eylemi gerçekleştirmekle, başka birilerine mesaj verme olasılığıdır. Mesajın anlaşılması için yer, zaman, yöntem kriterleri iyi değerlendirilmelidir. Bir başka husus ise eylem sayesinde ve sonrasında başlatılacak yeni bir süreç/şekillendirme için zemin oluşturma amacı güdülmesidir.
Fransa’da 07 Ocak'ta başlayan, halâ devam eden ve bir kısmı can kayıplarına da sebep olan bir dizi saldırı/rehine eylemini, alınan tedbirleri, sonrasında yapılan operasyonları ve kamuoyu yönlendirme çalışmalarını bu gözle tekrar düşünmeliyiz. Ülke çapında 122 bin polis ve askerin alarma geçirildiği saldırı ve rehin alma eylemlerini irdelerken Belçika’da ve Almanya’da 15-16 Ocak 2015 tarihlerinde yapılan ve önümüzdeki günlerde de devam edeceğini düşündüğüm önleyici operasyonları da göz ardı etmemeliyiz.
Son bilgilerde Belçika’da Verviers ve Brüksel bölgelerinde 10'a yakın yere baskın gerçekleştirildiği ve Verviers bölgesinde terörist olduğu iddia edilen iki kişinin girilen çatışmada hayatını kaybettiği, bir kişinin de yaralı olarak ele geçirildiği belirtilmektedir.
Almanya’da ise düzenlenen baskınlarda, 41 yaşındaki İsmet D. ve 43 yaşındaki Emin F. İsimli Türklerin tutuklandığı, İsmet D.'nin, liderlik ettiği öne sürülen grupta Türklerin yanı sıra Çeçen ve Dağıstanlıların olduğu bilgileri paylaşılmaktadır. Alman Polis sözcüsü, gözaltına alınanların Suriye'ye göndermek üzere militan bulan bir "terör hücresine" bağlı çalışıyor olabileceğini ifade etmiştir. Burada önemli bir nokta Emin F.'nin ayrıca Suriye'ye giden grup üyelerine gece görüş cihazı gibi askeri malzemeler sağladığının ve şüphelilerin "Suriye'de devlete yönelik ciddi şiddet eylemleri düzenleme hazırlığında olduğunun" iddia edilmesidir. Polis söz konusu grubun Almanya'da saldırı planladığına dair herhangi bir kanıt bulunmadığını belirtmiştir. Yani Almanya Devleti Suriye Devleti’ne yönelik saldırı hazırlığında olduğu iddia edilen şüphelileri engellemiş görünmektedir. Bu durum Almanya’nın Suriye politikasındaki tavrında ilgi çekici bir somutlaşmaya işaret etmektedir.
Tekrar Fransa’daki saldırı öncesi yaratılan algı, dergiye yapılan saldırı ve sonrasındaki diğer eylemlere dönecek olursak;
Gösterişli güvenlik tedbirleri, saldırı sonrasındaki görkemli protesto yürüyüşü ile Fransa iç dinamiklerine frekans ayarı yapma fırsatı yaratmış, uluslararası platformda elini güçlendirmiş ve eski etki alanı olan Suriye’ye yönelik olası bir müdahale için gerekçe sağlanmıştır,
Diğer yandan başta Fransa olmak üzere Batı Avrupa’da etnik ve dini değerler yönünden Avrupa ailesi dışında kabul edilen toplulukların, göçmenlerin üzerinde baskı oluşturmak, uyum gösterenleri entegre etmek, diğerlerini dışlamak ve geri döndürmek için sosyal gerekçeler üretilmiştir. İlk hedef Müslümanlar olacaktır.
Yahudilerin kadim mağdur olarak gösterildiği Hristiyan ağırlıklı Batı kamuoyunda Müslümanlara yönelik olumsuz algı ve kuşku güç kazanmıştır.
Eylemlerde ölen dindaşlarının Museviler üzerinde yarattığı huzursuzluk ortamında İsrail Başbakanı hep arzuladıkları hususu tekrar dillendirmiş ve İsrail’e dönmek isteyen ‘Avrupalı elit Yahudilere’ kapılarının açık olduğunu vurgulamıştır,
ABD’nin terörü protesto yürüyüşüne büyükelçilik düzeyinde katılması, ancak sonrasında ABD içi tepkiler ve iç politik kaygılarla özür dileyerek Başkan Yardımcısı’nı Paris’e göndermesi incelenmeye değer başka bir konudur. 11 Eylül’ün mağduru ABD’nin Paris saldırısından sonraki ilk ve sonraki tavırlarının doğaçlama olma olasılığı düşüktür. Belli ki ABD Fransa’nın müteakip politik/askeri planlamaları konusunda tamamıyla aynı fikri paylaşmamaktadır.
Fransa’da başlayan ve artçı etkileriyle özellikle Batı Avrupa ülkelerine yayılma olasılığı görünen terör etkisi ve önleyici operasyonlarla geçireceğimiz bir döneme giriyoruz. Ülkemizdeki bölücü terörün de özellikle Güney Doğu bölgemizde başta Cizre olmak üzere belli meskûn mahallerde tırmanmaya başlayacağının işaretleri geliyor. Gelişmelerle birlikte süreci incelemeye devam edeceğiz.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *