Değişen Küresel Dinamikler Bağlamında Yeni Dünya Düzeni

Yazan  25 Haziran 2021

Hazırlayan: Mustafa Çuhadar

Kovid-19 salgını hayatımızı büyük ölçüde değiştirdi ve değiştirmeye de devam ediyor. Salgının ortaya çıktığı ilk günden itibaren bu değişiklik ekonomiden siyasete birçok alanda küresel yönetişimi de etkilemektedir. Bazı yorumlara göre şu an ki uluslararası düzen yahut dünya düzeni salgınla beraber değişerek farklı bir hal alacak, kimine göre ise değişimler olacak ancak sil baştan bir küresel yönetişim oluşmayacak. Peki, nedir bu dünya düzeni? Gerçekten değişecek yahut bu değişimi işaret eden olgular mevcut mu? Bu yazıda uluslararası arenadaki işleyen bu sistem yahut dünya düzeni ele alınarak bu sistemde yaşanan paradigma kaymaları ve ortaya çıkan yeni dinamikler tartışılacaktır.

“Dünya Düzeni” ve tarihsel süreç

Dünya düzenini oluşturan belli başlı unsurlar vardır ki bunlardan ön plana çıkanları normatif değerler, kavramlar, kurucu değerler ve prensiplerdir. Bunu oluşturan bir de üç sütun vardır ki Murat Yeşiltaş’ın ifadesiyle bunlar da uluslararası normlar, güç dağılımı ve politik ekonomidir. Bu bağlamda uluslararası normlar ve politik ekonomi sistemin işleyişini ve devletlerin sosyalleşme sürecini belirlerken güç dağılımı devletler arasındaki güç mücadelesi sürecini belirler. Bu çerçevede güç dağılımı üzerinden ayrımlar yapılmaktadır; çok-kutuplu, tek kutuplu, iki kutuplu gibi. Tarihsel süreci incelediğimizde sistemin bu üç tür kutup üzerinden işlediği ve sürekli değişim gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu noktada iki düzen olduğunu vurgulamakta fayda var: Hiyerarşik ve anarşik düzen. Hiyerarşik düzen hegemonik gücün öne çıktığı hiyerarşik bir düzen olarak karşımıza çıkmaktadır. Anarşik düzen de ise belirli bir otoriteden bahsetmek mümkün değildir, tam anlamıyla kaotik olmasa da herkes kendi eylemlerinden sorumludur.

Dünya düzeni olarak yukarıda ifade edilmeye çalışılan olgu tarihi süreçte sürekli bir değişim içerisine girmiştir. Bu değişimler savaş, devrim ya da bugün olduğu gibi salgınlar gibi çeşitli nedenlerle değişmektedir ve sancılı bir süreçtir. Avrupa uyum süreci olarak da adlandırılan dönemi aynı 1815-1919 dönemini ele aldığımızda çok kutuplu bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu durum Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı ile beraber değişim geçirmiş, 1945 sonrasında farklı bir hal almıştır. Bu dönemde özellikle ABD’de belirli bir süre tek başına bir güç olarak tek kutbu temsil ederken SSCB’nin de yükselen bir güç haline gelmesiyle iki devletin, farklı iki kutup olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Bu dönemde uluslararası arenada yaşanan Soğuk Savaş dünyayı iki kutba bölmüştür. Ancak 1990’larda bu iki kutup ABD’nin “tek güç” olarak ortaya çıkmasıyla yerini tekrar tek kutuplu bir sisteme bırakmıştır. ABD’nin bu tek kutuplu düzeni tabir caizse bir “pax Americana” olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu dönem 2001 yılında yaşanan gelişmelerle sarsılmaya başlamış ve 2008 yılına gelindiğinde iyiden iyiye sarsılmaya başlamıştır. Bu aşamada ABD’nin 1945 sonrasında kurduğu “Liberal düzen ”den bahsetmekte fayda var. Zira tarihi süreçte ve günümüzde yaşan değişiklikler bu düzen üzerinde yaşanmaktadır.

Gerçekten “liberal mi” bu Liberal düzen?

Liberal dünya düzeni kendi kendine oluşmayıp ABD öncülüğünde hayat bulan bir sistemdir. Oğuzlu’nun da ifade ettiği gibi bu düzenin 3 temel sacayağı bulunmaktadır. Bunlardan ilki serbest piyasa ekonomisi ve ekonominin çok taraflı ilişkiler ve karşılıklı bağımlılık içerisinde ilerlemesi, ikincisi; düzenin kazan-kazan ve güvenin bölünmezliği ilkelerine dayandırılması. Bu bağlamda BM devletlerin iç işlerine karışılmamasını vurgularken küresel tehditlere karşı “ortak güvenlik” ilkesini uygular. Bu çerçevede “self determinasyon” da ön plana çıkmaktadır. Üçüncüsü ise evrensel insan hakları ve demokrasiler ile yönetilen devletler düşüncesi. Liberal dünya düzeni 1990’dan sonra 20 yıllık süreçte altın çağını yaşamıştır. Öyle ki 1990’larda liberal düzen ile beraber ortaya atılan küreselleşme süreci hızlanmış ve devletlerarası savaş ihtimali neredeyse sıfırdır bu dönemde. İşte bu dönemde bu düzenle beraber sistemin tek tipleştirildiğini ve küresel bir köy algısı oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu bağlamda Fukuyama’nın tezi malumdur. İşte bu tarz tezler tam da bu dönemin yansımasından ibarettir. Bu dönemde ayrıca geleneksel savaş olgusunun da ortadan kalktığını gözlemliyoruz. Uluslararası ortamı meşgul eden büyük savaşlar ortadan kalkmış ancak bölgesel çatışmalar ve terörizm gibi sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak zamanla bu düzen farklı eleştirileri üzerine çekmiştir. Yukarıda da değinildiği üzere sistem tek tipleştirilmiştir ve son karar mercii ABD olarak ön plana çıkmaktadır. Bazı eleştirilere göre ise bu liberal düzen aslında hiç de bahsedildiği gibi “liberal”, özgür yahut demokratik olmamıştır. Zira ABD kendi çıkarları söz konusu olduğunda savunduğu “Kantçı” prensipleri terk edip başkasının işlerine karışmış, self-determinasyonu ihlal etmiştir.

Liberal düzen yaşanan bazı gelişmeler sonu artık sorgulanmaya başlanmıştır. 2001’de yaşanan 11 Eylül saldırıları, 2003’te Irak’ın işgali ve 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz sistemin iyiden iyiye sorgulanmasına yol açmıştır ve artık liberalizmin “geçer akçe” olmadığı düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu durumda ABD sorunlar yaşama başlamıştır ki artık bu noktada pax-Americana’nın sona erdiğinden ve ABD’nin artık sistemde tek kutup olduğundan bahsetmek zordur. Burada özellikle 2001 yılına dikkat çekmek gerek, zira 2001 yılında Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne girerek Çin’deki siyasi ekonomik yapının değişmesi bu düzende yükselen bir Çin’in ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır. Zira Çin bu hareketiyle yani “kapitalistleşme” sürecine girmesiyle liberal düzende zengin kalacağını öngörmüştür. Özellikle 2012’de Çin’de yaşanan iktidar değişikliği sonrası Batı’ya ifade yerindeyse “posta koymaya” başlaması ve giriştiği açılım politikaları Çin’in yükselen bir güç olduğunu iyiden iyiye işaret ediyor. Ayrıca Putin’in Rusya’da iktidara gelmesinin ardından aktif güç kullanımı (Gürcistan’ın işgali, Kırım’ın işgali) liberal düzenin yukarıda ifade edilen vaatlerinin sorgulanmasına yol açmıştır.

Ayrıca bu noktada popülizmin yükselişinden bahsetmek lazım. Liberal ekonomik düzenin oluşturduğu gelir eşitsizliği ile beraber liberalizmin kendi kendini erozyona uğrattığını görmekteyiz. Özellikle Batı Avrupa’da artış gösteren popülizm farklı güvenlik sorunları ortaya çıkarmaya başlamıştır. İnsanların akıllarına ve mantıklarına değil de duygularına hitap eden popülist liderler ve aşırı göç dalgaları beraber ontolojik güvensizlik ortamı oluşmuştur ve halk biz kendi ülkemize yabancılaşıyor muyuz sorusunu sormaya başlamıştır. Geçtiğimiz yıllarda ABD’nin Başkanlık koltuğuna oturmasıyla takip ettiği dış politika liberal düzene balta vurdu. Özellikle bu dönemde Trump’ın takip ettiği anti-küreselci, popülist ve korumacı politikası bir boşluk oluşturdu ki bu da Çin’in çok işine yaradı.

Sonuç yerine

Özellikle yaşanan Kovid-19 salgını liberal düzenin çok da yararlı olmadığını gözler önüne serdi. Liberal düzenin getirmiş olduğu karşılıklı bağımlılık bir dezavantaj oluşturdu. Bu dönemde kendi kendine yetebilmenin, içine kapanmanın daha iyi olduğu düşüncesi yaygınlaştı. Bu dönemde özellikle bir “aşı milliyetçiliği” ortaya çıktı. Bu dönemde artık tek kutuplu yahut iki kutuplu sistemden bahsetmek mümkün değil. Bu dönemde yine iki farklı kutup olarak ABD ve Çin karşımızda ancak bu iki kutbu dengeleyecek aktörler mevcut. Bu sistemi iki kutuptan çok “iki-çoklu kutup” olarak ifade edilebilir. Özellikle bu dönemde tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi keskin ittifaklar yok. Bu bağlamda bir “compartmentalisation” dan, yani bölümleşmeden bahsetmek mevcut. Türkiye örneğinden ilerleyecek olursak bugün Rusya, Türkiye’nin hem düşmanı hem dostu hem de partneri konumunda; farklı alanlarda farklı şekilde işbirlikleri yahut rekabet mevcut. NATO’da dahi artık keskin çizgiler söz konusu olduğunu ifade etmek zor. Bir de tabi ki bilgi ve iletişim teknolojilerinin ilerlemesi ve salgın döneminde yaşanan dijitalleşme ile beraber yeni olgular mevcut. Bu bağlamda siber güvenlik olgusu ve dijitalleşme kavramı ortaya çıkmıştır. Bugün neredeyse birçok eylem dijital ortamda yani sanal ortamda gerçekleşmekte. Salgının insanları evlerine kapayarak sanal ortama taşıması yeni bir “gerçeklik” oluşturmuş durumda, diğer bir ifadeyle artık sanal yeni gerçek olmaya başlamış durumda. Peki, liberal düzen bitti mi? Bunda bahsetmek şu an için güç. Ancak derin sancılar mevcut. Peki, yeni dönemde Biden’ın ABD Başkanlık koltuğuna oturmasıyla ABD’nin liberal düzeni eski gücünü kavuşacağını söylemek zor. Zira Biden bu yeni dönem için daha da tehlikeli olabilir. Kendisi doktriner söylemleri olan ve sabit prensipleri olan birisi, bu da yeni bir Soğuk Savaşı tetikleyebilir düşüncesini arttırıyor. Bu bağlamda ortaya çıkan “sıfırdan” yeni bir düzenden bahsetmek şu an için pek de mümkün değil. Ancak küresel dinamiklerdeki yaşanan bu değişimlerle beraber yakın gelecekte liberal olmayan bir dünya düzeninin oluşacağı yaklaşımlarını da güçlü hale getiriyor.

 

Kaynakça

https://www.mfa.gov.tr/kuresellesme-yeni-dunya-duzeni.tr.mfa

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/427918

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/hangi-duzen-hangi-strateji/1802864

https://scholar.princeton.edu/sites/default/files/gji3/files/05_deudney_ikenberry.pdf

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1026386

http://antalyaekspres.com.tr/yazi/prof-dr-tarik-oguzlu/liberal-dunya-duzeni-ve-trump-amerikasi/92052

https://www.setav.org/yeni-dunya-duzeni-beklentisi-gercekci-mi/

Falk, Richard, “Global Governance in the Post-COVID-19 Era”, The World After Covid-19, CooperationorCompetition, SAM Yayınları, Ankara, 2020.

Oğuzlu, Tarık, Yeni Dünya Düzeni ve Uluslararası Siyasetin Değişen Dinamikleri, başlık Zoom toplantısı, Erişim Tarihi: 21.06.2021

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display