AB-Uyum Yasaları

Türkiye’nin daha doğru bir ifade ile AB tam üyeliğine inananların ve inanmak isteyenlerin, AB-tam üyeliği sürecinde büyük ümitler beklediği 2004 senesi ile ilgili ümitlerin gittikçe kırılmaya başladığı bir sürece giriyoruz.

AB'nin son yayınladığım Türkiye Değerlendirme raporunun çok umut verici olmadığı bir kez daha görülmüştür. Ancak Türkiye özellikle de Türk milli devletine inananların AB sonrası bir Türkiye ile ilgili hazırlık sürecine girmeleri gerekmektedir.

ABtam üyeliği sürecinde Türkiyetarafından yürürlüğe konulan toplam sekiz adet Uyum Paketleri olarak nitelendirilen yasal düzenlemelerin, demokratikleşme anlamında belli ölçüde ilerleme getirecek hükümler içerdiğireddedilemez..Bu doğrultuda; dernek kurma ve toplanma özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlarının vatandaşlar lehine genişletilmesi; özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı açısından getirilen güvenceler ile gözaltı sürelerinin uluslararası standartlara uygun hâle getirilmesi sayılabilir.

Örgütlenme ve toplanma haklarının önünü açan bu hükümler; siyasal katılımın artırılması yoluyla, sivil otoritenin etkinliğinin teşvik edilmesi ve dolayısıyla, demokratik sistemin yerleşmesi amacına hizmet edecek niteliktedir.

Bu gibi değişikliklerin milli devleti destekleyenlerin siyasal programları ile çelişen bir yanının olduğunu söylemek mümkün değildir. Bundan dolayı, AB tam üyelik sürecini durduracak bir iktidarında da bu değişikliklerden geri dönmesi gerekmemektedir..

Ancak, Uyum Paketlerinin bazı maddelerinin; her an 'bölücü tehdit'e dönüşebilecek bir potansiyele sahip hükümler içerdiğini de belirtmek gerekmektedir. Bunlar Türkiye'nin birliği için tehdit oluşturmaktadırlar ve derhal iptal edilmelidir. Aşağıda bu noktalar tek tek ele alınmaktadır.

ÜÇÜNCÜ UYUM PAKETİ – 4771 SAYILI YASA – 9 Ağustos 2002

- Hukuk Usulü Muhakemeleri ve Ceza Muhakemeleri usulü Kanunu'na yeni birer madde ilave edilerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verilmiş olduğunun saptanması ve ihlalin niteliği ve ağırlığı bakımından tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğunun anlaşılması halinde, AİHM kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıl içinde Yargıtay Birinci Başkanlığı'ndan 'yargılamanın yenilenmesi'nin istenmesine imkan sağlanması.

- 4771 Sayılı Yasa'nın geçici ikinci maddesi uyarınca; hukukî ve cezaî alanda geçerli olacak bu düzenlemenin, Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra AİHM'e yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanacağı öngörülmüştür. Böylece, yasanın yürürlüğe girmesinden önce verilen AİHM kararları açısından yeniden yargılanma taleplerinin engellenmesi amaçlanmıştır. Gerçi, bu düzenlemenin; devletin egemenlik hakkına müdahale niteliği taşıyıp taşımadığı, hukukçular tarafından halen tartışılmaktadır. Ancak, önemli olan nokta; AİHS'ye taraf olmanın ve AİHM içtihatlarının, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin iç hukuklarını etkilemekte olması ve ulus devletlerin yapısının dönüşümünü kaçınılmaz hale getirmesidir. Dolayısıyla, üniter yapı da belli ölçüde dönüşmekte uluslararası müdahalelere açık bir hale gelmektedir. Nitekim AB'nin DEP Davası'na gösterdiği yakın ilgi, bu tezi doğrulamaktadır. Çünkü; milli yargının kararını etkileme amacı taşımaktadır.

- Türkiye'de faaliyet gösteren cemaat vakıflarının Bakanlar Kurulu'nun izniyle, çeşitli alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinmelerine ve taşınmaz mallar üzerinde tasarrufta bulunmalarına olanak sağlanması; ayrıca, bu vakıfların tasarrufları altında bulunduğu belirli belgelerle kanıtlanmış taşınmaz malların, Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil edilmesinin mümkün kılınması.

Cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmeleri, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelik önemli bir tehdit olarak değerlendirilebilir ve bu da ileride toprak taleplerine temel alınacak hukukî zeminin hazırlanmasına hizmet edebilecektir. Uluslararası politikaların, uzun vadeli ve planlı olarak takip edilen stratejilerin sonucu ortaya çıktığı unutulmamalıdır.

- Türkiye'de kurulmuş derneklerin yurt dışındaki faaliyetleri ile yurt dışındaki derneklerin Türkiye'deki faaliyetlerinin daha serbest hale getirilmesi ve yabancılara Bakanlar Kurulu'nun izniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı tanınması.

Bu düzenleme sivil toplumun örgütlenmesi açısından yararlı bir adım olarak algılanabilirse de; diğer ülkelerin, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla, Türk kamuoyu üzerindeki etkinliğinin artmasına hizmet etmektedir. Bu durum ise; özellikle karmaşa ortamlarında, üniter yapı açısından kötüye kullanılabilacektir. (örnek: Alman Vakıfları hakkındaki iddialar)

BEŞİNCİ UYUM PAKETİ – 4793 SAYILI YASA – 4 Nisan 2003

- Üçüncü Uyum Paketi içeriğinde kabul edilen 'yeniden yargılanma' hakkının kapsamının genişletilmesi.

Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce kesinleşmiş olan AİHM kararlarına ilişkin yargılamanın yenilenmesi istemlerinin de, 4793 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılabileceği kabul edilmiştir. Böylece, uygulamanın kapsamı; geçmişe etkili olarak genişletilmiştir. Bu düzenleme; yaklaşık olarak üç yüz kişinin yeniden yargılanma talebinde bulunmasına olanak sağlamaktadır. Nitekim, Yasa yürürlüğe girdiği tarihte kapatılan Demokrasi Partisi'nin (DEP) eski milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Sırrı Sakık yeniden yargılanma talebinde bulunmuşlardır.

ALTINCI UYUM PAKETİ – 4928 SAYILI YASA – 19 Temmuz 2003

- TMK'nın 8. maddesinin yürürlükten kaldırılması-'Devletin Bölünmezliği Aleyhine Propaganda'.

TMK'nın 8. maddesi; "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü veya görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası" öngören madde kaldırılmıştır. Bu düzenlemenin gerekçesinde; bu durumun ülke bütünlüğünün korunması açısından bir boşluk yaratmayacağı, ihtiyaç olması halinde, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 311. ve 312. maddelerine başvurulabileceği dile getirilmiştir. Ancak; Cumhurbaşkanı'nın da kısmî veto gerekçesinde belirttiği gibi; maddenin uluslararası standartlara uyarlanarak somutlaştırılması daha yerinde olacaktı. Çünkü; 'kamu düzeni için açık ve yakın bir tehlike içerme' kriteri ile; madde, en azından caydırıcı niteliğini koruyabilecekti.

- Üçüncü ve Beşinci Uyum Paketleri ile AİHM'in kesinleşmiş ihlâl kararı üzerine, ulusal hukukta, cezaî ve hukukî davalarda geçerli olmak üzere öngörülen yargılamanın yenilenmesini talep etme hakkının, idarî davaları da içine alacak şekilde genişletilmesi

- Türkiye'de faaliyet gösteren cemaat vakıflarının taşınmaz mallarını üzerlerine geçirmeleri için Üçüncü Uyum Paketi'nde öngörülen altı aylık sürenin on sekiz aya çıkarılması

YEDİNCİ UYUM PAKETİ – 4963 SAYILI YASA – 7 Ağustos 2003

- Millî Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarına katılan ancak oy kullanma hakkı olmayan MGK Genel Sekreteri'nin sivilleştirilmesi

- MGK Genel Sekreteri'nin icraî yetkilerinin sınırlandırılması

- Ayda bir yapılan MGK toplantılarının, iki ayda bir yapılmasının kararlaştırılması

- TCK'nın, "terör örgütlerine hal ve sıfatlarını bilerek 'her ne suretle olursa olsun' yardım ve yataklık etmek" suçunu düzenleyen 169. maddesinin değiştirilmesi.

"Her ne suretle olursa olsun" ifadesinin kaldırılması; normal şartlarda, suç ve cezaların kanunîliği ilkesine uygun bir yaklaşımdır. Ancak, uygulayıcıların, gerektiği anda takdir haklarını kullanma olanağını sınırlandırmaktadır.

- TMK'nın 7. maddesinde değişiklik yapılması.

Uluslararası alanda genel kabul gören 'kamu düzeni için açık ve yakın bir tehlike oluşturma' kriterini karşılayabileceği düşünülen düzenlemede; terör yöntemlerine başvuracak şekilde teşvik (propaganda) içeren düşünce açıklamalarının cezalandırılması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda, 'suç ve cezaların kanunîliği' ilkesi göz önüne alındığında 'tehdit' kavramının mümkün olduğu ölçüde somutlaştırılması hukukî olarak olumlu bir yaklaşımdır. Ancak, toplumsal yaşam bakımından tehlike içerme noktasında, istisnaî olarak, her devletin kendine özgü şartlarına göre bir düzenleme yapması ve sistemin görece tehdit algılamasını hukuk sistemine yansıtması normal karşılanmalıdır.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display