Terörle Yüzleşen Avrupa Türkiye’nin Desteğini Arıyor: Ama Nasıl?

Yazan  18 Ocak 2016

Homeros MÖ 1300-MÖ 500 yılları arasında yaşamış bir toplum olan Kimmerlerin, “sisli, karanlık bir ülkede, dünyanın sonunda, Hades’in girişinde yaşadıklarını” yazar. Avrupa Birliği ve üye devlet liderleri de “Arap Baharı” ile karanlığa gömülen Ortadoğu’yu Hades, kendilerini de Ortadoğu kaynaklı risklerle yüzleşmek zorunda olmaları nedeniyle Kimmerlere benzetiyor olmalılar ki; kendi karanlıklarına “ışık” tutması için, tek taraflı olarak üyelik müzakerelerini askıya aldıkları Türkiye’yi hatırlayıverdiler.

Mevcut tablonun geri planına bir bakalım. 2003 yılında yayımlanan Avrupa Güvenlik Stratejisi, Avrupa Birliği’ne yönelik tehditleri, terörizm, kitle imha silahlarının yaygınlaşması, bölgesel çatışmalar, başarısız devletler ve organize suçlar olarak sıralamıştır. Bu tehditlerin birbirlerinden bağımsız olmadığı ve birbirlerini besledikleri bilinmekle beraber, Arap Baharı’na kadar bölgesel çatışmalar ve terörizm Avrupa için Arap Baharı’nın yarattığı ölçüde büyük ve yıkıcı olarak sahneye çıkmamıştır. Dolayısıyla Arap Baharı Avrupa Birliği’nin maruz kaldığı güvenlik tehditlerini en net şekilde somutlaştırmıştır. Şu an Avrupa’nın öncelikli düşmanı Ortadoğu’da bölgesel çatışmaların güçlendirdiği radikal İslamcı terör örgütleridir. Zira Arap Baharı ile yaşanan süreçte Suriye bir başarısız devlet olarak karşımıza çıkarken, içine sürüklendiği iç çatışmanın yarattığı güç boşluğu bölgedeki radikal İslamcı terör örgütlerini beslemiştir ve beslemeye devam etmektedir.

Bölgedeki terör örgütlerinin güçlenmesini sadece Suriye’de yaşananlara bağlamak da hatalı olacaktır; bölgede başka diğer faktörler de terörist unsurları güçlendirmekte olup, çok çeşitli şekilde tezahür etmektedir. Mesela  “Kırılgan Devletler İndeksi” uyarınca yüksek alarm veren ve Sünni nüfus ile Baas rejiminden baki kalanların marjinalleştiği Irak’ın yanı sıra, yönetimi radikal İslamcı terör örgütlerine karşı cephe almasına rağmen halkının sempati duyduğu ve destek verdiği Suudi Arabistan gibi.

Terör örgütlerinin Ortadoğu kökenli olması ya da özellikle Arap Baharı’nın etkisiyle Ortadoğu’daki sorunların yansımaları ile beslenmesi,  Avrupalı devletleri ve vatandaşlarını bu terör örgütlerinin aktivitelerinden ve şiddetinden bağışık tutmamıştır. Bilakis terör faaliyetlerinin Avrupa Birliği coğrafyasının merkezine kadar ulaşmasının da göstermiş olduğu gibi Ortadoğu’daki terör örgütleri yerel cihatçı hareketler değildir.

Avrupa başlıca iki açıdan radikal İslamcı terör örgütleri ile ilintili hale gelmiştir. Birincisi, Avrupa ülkeleri terör örgütlerinin eleman devşirebildiği coğrafi alan kapsamına girmiştir.  Suriye ve Irak’a giden 20.000 kadar yabancı savaşçının 5.000’ini başta Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık olmak üzere Avrupa’dan gidenler oluşturmaktadır. Bu yabancı savaşçıların önemli bir oranının ülkelerine geri döndüğü tahmin edilmektedir; mesela Birleşik Krallık’tan Ortadoğu’ya savaşmaya giden 700 kişinin yarısının Birleşik Krallığa dönmüş olduğu sanılmaktadır.[i] Bu açıdan Avrupa, terör örgütleri için “girdi” niteliğindedir.

İkincisi Ortadoğu’da terör örgütlerine katılarak savaşan, bu örgütlerin Batı karşıtı söylemlerini benimseyen, marjinalleşen ve terör eylemleri konusunda eğitilmiş kişilerin Avrupa’ya dönmeleri ve Avrupa’da terör eylemleri gerçekleştirmeleri tehlikesidir. Söz konusu tehlike Avrupa’da gerçekleşen saldırılarda görüldüğü gibi somutlaşmıştır. Bu nedenle Ortadoğu’da savaşarak Avrupa’ya dönenlerin çoğu Avrupa’daki istihbarat örgütlerinin markajındadır.[ii] Zira bu kişilerin Batı’da eylem yapmayacaklarına yönelik mevcut olan fazlaca iyimser yargılar, Avrupa’da gerçekleşen terör olayları neticesinde çürümüştür. Norveçli araştırmacı Thomas Hegghammer’in iddiasına göre dokuz cihatçıdan biri kendi “ulusuna” saldırmak için dönecektir.[iii] Zaten bir ses bandında IŞİD sözcüsü, militanlarına Batı’da saldırılar düzenlemeleri ve IŞİD’e karşı koalisyona katılan devletlerin vatandaşlarını öldürmeleri çağrısında bulunmaktaydı.[iv] Bu ikinci mesele Ortadoğu’dan Avrupa’ya gerçekleşen göç akını karşısında daha da ciddileşmiştir. 2015 yılı içinde bir milyondan fazla göçmen sığınma talebiyle Avrupa kapılarına dayanmıştır. Böylesine büyük bir göç akını ile karşılaşan üye devletler, sorunun nasıl çözüleceği konusunda anlaşmazlığa düşmüş, üstelik iç sınırlarda kontrolün tekrar başlatılması suretiyle Schengen alanı gibi bir entegrasyon kazanımı zayıflamaya başlamıştır. Avrupa açısından göç akınının en fazla kaygılandırıcı yönü, radikal İslamcı terör örgütlerine mensup kişilerin sığınmacı görüntüsü altında Avrupa’ya girmiş ve girecek olmasıdır.

Mayıs 2014’te Brüksel’de gerçekleştirilen saldırının failinin Suriye’de bir yıl IŞİD için savaşmış olduğunun tahmin edilmesi,  Ocak 2015 tarihinde Paris’te gerçekleştirilen Charlie Hebdo saldırısı faillerinin El –Kaide ve IŞİD bağlantılı olduklarının ileri sürülmesi, Kasım ayında Paris’te 130 kişinin ölümüne sebep olan saldırıları IŞİD’in üstlenmesi Avrupa devletlerini kaygılarında haklı çıkarmıştır. Hatta Fransız uzmanlar bu saldırıların prova olduğunu, 2016’da Avrupa’da daha büyük ölçekli saldırılar olabileceğini ifade etmektedir. [v] Bu tabloda Avrupa radikal İslamcı terör örgütlerinin “çıktı”larını oluşturan eylemlerin alanına dönüşmüştür.

Neticede radikal İslamcı terör örgütlerini şiddet üreten sistem olarak tanımlarsak, hem “girdi” yönünde kısmen, hem de “çıktı” yönünde önemli ölçüde Avrupa vardır.

Avrupa’nın bu koşullarda Türkiye’ye duyduğu ihtiyacın ve işbirliği arayışının başlıca iki nedeni bulunmaktadır. Birinci neden Türkiye’nin istihbarat desteğini önemidir. Bilindiği gibi Almanya, Fransa ve Belçika’nın bazı şehirlerinde yeni yıl kutlamaları iptal edilmiştir. Kutlamaların iptal edilmesinin gerekçesi olarak radikal İslamcı terör örgütlerinin saldırı riski gösterilmiştir. Münih’te terör saldırısı riski karşısında iki istasyonun boşatılması sonrası Alman yetkililer bu önlemin dost ülkelerden gelen istihbarat uyarınca alındığını ifade etmişlerdir. İstihbarat sağlayan ülkelerden birinin Türkiye olduğu basında yer almıştır. [vi] İkinci ve Avrupa ve Türk basınında daha yoğun şekilde yer alan neden göç sorunu ile karşılaşan Avrupa’nın bu sorunu Türkiye’siz çözemeyeceğini anlamasıdır. İşte bu noktada Türkiye’nin işbirliğini ve desteğini arayan Avrupa attığı adımlarla Türkiye’ye taviz veriyor/verecekmiş  görüntüsü yaratmaktadır. Bu adımları sıralayalım ve neden taviz olmadığını açıklamaya çalışalım.

1.       Müzakere fasıllarından bazılarının açılması

Aralık 2006  tarihinde Avrupa Birliği tek taraflı aldığı bir kararla, Türkiye’nin Güney Kıbrıs’a deniz ve hava limanlarını açmamasını gerekçe göstererek 8 müzakere faslını  askıya almış ve bu fasıllardaki askı kaldırılmadığı müddetçe hiçbir faslın geçici olarak da kapatılmayacağı açıklamıştır. Günümüzde karşılaştığı göç krizinde Türkiye’nin desteğini almak için bazı fasılların açılabileceğine yönelik açıklamalar yapan Birlik, hangi faslı açarsa açsın, hatta toplam 35 fasıldan 8’i hariç diğer hepsi açılsın,  8 fasıldaki askı kaldırılmadığı müddetçe hiçbiri geçici olarak bile kapatılmayacaktır. Aslında 8 faslın askıya alınmasıyla tüm müzakere süreci askıya alınmış olmaktadır.  Avrupa Birliği müzakere sürecine gerçekten ivme kazandırmak isteseydi 8 fasıldaki askıyı kaldırırdı. Bu tablo Avrupa Birliği’nin üyelik müzakerelerine ivme kazandırıyor görüntüsü vermeye çalıştığını göstermektedir.  

 

 

2.       Geri Kabul Anlaşması ve Vize Muafiyeti

Geri kabul Anlaşması’nın akdedilmesi ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya düzensiz giriş yapanlar Türkiye’ye iade edilecektir. Bu noktada düzensiz giriş yapanların Avrupa’ya Türkiye üzerinden geçiş yaptıklarının nasıl tespit edileceği hususu açık olmadığı gibi, Avrupa Birliği üye devletleri düzensiz giriş yapanlar arasında sığınmacı statüsü vermediklerini Türkiye’ye geri gönderecektir; yani “seç seç beğen” mantığıyla “beğenmediklerini” Türkiye’ye “beğense de beğenmese de”  gönderecektir.  Geri Kabul Anlaşması uygun işlemeye başladığı taktirde Avrupa Birliği’nin Türk vatandaşlara vize muafiyeti uygulayacağının da garantisi yoktur.  Zira Türkiye Geri Kabul Anlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirse bile, Avrupa Komisyonu Türkiye’nin vize uygulanan ülkeleri içeren negatif listeden, vize muafiyeti sağlanan ülkeleri içeren pozitif listeye alınması için 539/2001 sayılı Tüzük’te değişiklik yapılmasını teminen öneri hazırlayacaktır.[vii]Bu değişiklik önerisinin Konsey ya da Avrupa Parlamentosu tarafından, yani sadece biri tarafından reddedilmesi Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlanmasını önleyecektir.  Bu durumda Avrupa Komisyonu, “biz üzerimize düşeni yaptık, ama ne yapalım, Parlamento/Konsey reddetti” diyebilecektir.[viii]Günümüzde Avrupa Birliği’nin yaptığı vize muafiyeti verecek görüntüsü yaratmaktır.

3.       Maddi yardım

Avrupa Komisyonu’nun 24 Kasım 2015 tarihli kararında, Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenlerin sorunlarının çözümü ve ihtiyaçlarının temini amacıyla 3 milyar Avro verileceğini, bu miktarın 500 milyon Avro’sunun Birlik bütçesinden,  2,5 milyar Avro’sunun üye devletler tarafından karşılanacağı açıklanmıştır.[ix]  Bu kısaca “biz ödeme yapalım, siz Suriyelileri bize göndermeyin” demektir. Avrupa Birliği dış politikada karşılaştığı sorunları maddi kaynaklarını kullanarak çözme stratejisini göç sorununda da sergilemektedir. Hatta Avrupalı bir siyasini  “göçmenlerin Avrupa’ya gelmelerini önlemek için bizzat biz Türkiye’de mülteci kampları inşa edelim”[x] önerisinde bulunduğunu düşününce, göç sorununu kendileri için Çek Devlet Başkanı Milos Zeman’ın ifadesiyle “organize işgal”[xi] olarak görenlerin bu sorunu başka ülkelere havale etmelerinde ne kadar kararlı ve ısrarlı olduklarını görmüş oluyoruz.

 



[i] Ashley Kirk, Iraq and Syria:How many foreign fighters are fighting for Isil?, www.telegraph.co.uk, 12 Ağustos 2015

[ii] Michael Kaplan, The War On Isis:How European Countries Are Fighting Radicalization After Islamic State Fighters Return Home, http://www.ibtimes.com

[iii] Olivier Guitta, ISIS Jihadists Returning to Europe, www.worldaffairs.com

[iv] Olivier Guitta, ISIS Jihadists Returning to Europe, www.worldaffairs.com

[v] French 2015 Terror Attacks A ‘Dress Rehearsal’ for 2016, experts say, www.france24.com, 12 Ocak 2016

[vi] Germany on Alert :ISIL Planning Global Teror Spree, www.sputniknews.com, 23 Kasım 2015; Turkey Tıpped Off German Police About NYE Terror Plot-Report, www.rt.com, 4 Ocak 2016

[vii]Questions and Answers on the EU-Turkey Readmission Agreement and Visa liberalisation dialogue,  http://avrupa.info.tr

[viii] Dilek Yiğit, Bir Garip Serbest Dolaşım Hikayesi, http://www.21yyte.org/tr/, 7 Aralık 2015

[ix] Commissiom Decision, C (2015) 9500 final

[x] Barın Kayaoğlu, European Countries to Turkey: We Pay You Keep Syrian Refugees, www.al-monitor.com, 2 Eylül 2015

[xi] ISIS radicals planning terror attacks in Europe are entering the continent hidden among migrants, says German poliçe officer, www.dailymail.co.uk, 26 Kasım 2015

Doç. Dr. Dilek Yiğit

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display